Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

IŞİD’i merak etmemeli miyiz?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir televizyon programında IŞİD tehlikesi hakkındaki soruyu “Merak etmeyin, bir şey olmaz” diye cevapladı. Doğru mu?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir televizyon programında harekâtla ilgili sorular sorulduğunda, sorulardan birisi de IŞİD’di. Ve o da gülerek, “Bir şey olmaz, merak etmeyin” dedi ve şöyle devam etti: “Dünyanın bunlardan ödü kopuyor. Bizle beraber ittifak etmelerinden başka bir şey söz konusu değil. Sakin olalım, rahat olalım”. Bu cümlede “Bizle beraber ittifak etmelerinden başka bir şey söz konusu değil” derken anladığım kadarıyla IŞİD’i kastetmiyor. Birçok kişi öyle düşünmüş, ama ben öyle olduğunu açıkçası sanmıyorum. Yoksa çok skandal bir cümle olurdu. “İttifak etmelerinden başka bir şey söz konusu değil” dediği, IŞİD’e karşı Batı ülkeleri olsa gerek. “Dünyanın bunlardan ödü kopuyor ama bizim kopmuyor; sakin olalım, rahat olalım, bir şey olmaz merak etmeyin”. Şimdi bu laflar gerçekçi laflar değil, gerçeğe denk gelen laflar değil. Ama bu laflar sadece İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait laflar değil. Bu laflar Türkiye’de de çok yaygın olan, kamuoyunda da çok yaygın olan IŞİD ile ilgili algıyı büyük ölçüde yansıtıyor. Aslında bu, IŞİD’den önce El Kaide’de de böyleydi. Genellikle insanlar bu tür yapıların gerçek, sahici yapılar olduğuna inanmazlar. Komplo teorilerine itibar ederler, gizli servislere bağlarlar; İsrail’e, Amerika’ya, bazıları İngiltere’ye bağlar. Ve bunların faaliyetlerini tamamen o ülkelerin gizli servislerinin faaliyetleri olarak yorumlarlar. Bunun doğru olmadığını yıllardır söylemeye çalışan bir gazeteciyim. Daha fazla uzatmaya gerek yok aslında. Buna inanan inanıyor, inanmayan inanmıyor. Ama şunu özellikle vurgulamak lazım: IŞİD sorulduğu zaman, “Bir şey olmaz merak etmeyin” lafı, Türkiye’nin yakın tarihi tarafından tekzip edilen bir laf. Türkiye’nin yakın tarihi IŞİD katliamları ile dolu. En son Reina gece kulübüne oldu, Atatürk Havalimanı’na oldu, Ankara’da gar katliamı oldu, Suruç katliamı oldu, HDP Diyarbakır mitingine yönelik saldırı da oldu. IŞİD’liler Türkiye’de, Türkiye topraklarında çok sayıda saldırı yaptılar. Suriye ve Irak’taki IŞİD yapılanması içerisinde çok sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu da biliyoruz. Bazıları da, Avrupa’da yaşayan, özellikle Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da yaşayan Türk asıllı göçmen ailelerin çocuklarının da orada olduğunu biliyoruz. Ve bunların önemli bir kısmı buraya sadece savaşmaya değil, aslında yaşamaya da gittiler. Yani çoluk çocuk gittiler, ailecek gittiler. Şu anda da zaten Suriye’deki tartışmalı kamplarda sadece savaşanlar değil, yani militanlar değil, aynı zamanda onların aileleri, çoluk çocukları da var. Ve binlerce kişiden bahsediliyor. Bu binlerce kişiyi Amerika Birleşik Devletleri daha önce YPG/PYD’ye, ya da onların tabiri ile Suriye Demokratik Güçleri’ne ihale etmişti. Şimdi bu harekâtla birlikte, Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte Trump bunun sorumluluğunu Türkiye yükledi, Ankara’ya yükledi. Ankara da “Biz böyle bir sorumluluk almıyoruz” demedi. Sadece Cumhurbaşkanı bu konuda dile getirilen rakamların abartılı olduğunu söyledi. Ama “Biz bu işlere elimizi sürmeyeceğiz, kirletmeyeceğiz” demedi.

Şimdi, olayın birkaç boyutu var. Birinci boyutu tabii ki Suriye’deki IŞİD’liler. Bunların önemli bir kısmı şu anda hapiste ve onların aileleri, bunların geleceği ne olacak? “Dünya bunlara sahip çıkmak istemiyor, kimse bunlarla ilgilenmek istemiyor, ne halleri varsa görsünler” tutumundaydılar. Ve PYD’ye, YPG’ye bu iş ihale edilmişti, ama orada da çok ilginç bir durum var. PYD/YPG’nin orada ilan ettiği bölgelerin hiçbir uluslararası statüsü yok. Dolayısıyla oraların mahkemelerinin vs.’nin vereceği kararlar falan, bunların hepsi çok ciddi kriz nedeniydi. Sürdürülebilir bir şey değildi. Sürdürülebilir olanın birisi, bunların Suriye Devleti’ne devri olabilirdi ya da bunların dağıtılması, değişik yerlere dağıtılması olabilirdi. Bir de başlı başına ilginç bir olay var. Burada başka ülke vatandaşları olan, İngiltere, Fransa gibi, Kanada gibi başka ülke vatandaşları olanlar var. Ve bu ülkeler de bu vatandaşlarını geri istemiyorlar — ister yargılamak ister başka şey için. Sonuçta sahipsiz binlerce kişiden söz ediyoruz. Ve şu âna kadar ABD bunları oradaki YPG/PYD güçlerine vermişti. Onlar da ABD’den aldıkları yardım ve koruma karşılığında bu bir tür gardiyanlığı yapıyorlardı. Çok isteyerek yapmadıkları belliydi, ama yapmak durumundaydılar. Şimdi bu iş değişecek ve Türkiye bunu üstlenecek deniyor. Nasıl olacağı konusu çok ciddi bir şekilde muallakta. Şimdiden çok spekülasyonlar var. Hatta bugün, Rusya Devlet Başkanı Putin de operasyon nedeniyle IŞİD’in tekrar canlanabileceğini, kamplardaki tutukluların kaçabileceğini ve yeniden örgütlenebileceklerini söyledi — ki Putin’in bu konuda çok fazla konuşan birisi olmadığını biliyoruz, bunu söyledi. Ve Rus haber ajansı da bunu hemen servis etti. Böyle bir beklenti var, ihtimal var. Bu ihtimali tabii ki Türkiye’nin harekâtına karşı olan çevreler çok fazla büyütüyorlar, önemsiyorlar, öne çıkartıyorlar. Ama Türkiye de, bunun çok fazla korkulacak bir şey olmadığını söylüyor. Ancak olay başlı başına bence çok ciddi bir soru işareti. Ve Türkiye Trump’tan aldığı bu yükle bayağı zorlanacak. Neyi nasıl yapacağı konusu önümüzdeki günlerin temel sorularından birisi olacak. İkinci olarak, hep içeride olmayan, bir şekilde, hâlâ Suriye’de varlığını sürdüren IŞİD yapılanmaları var. Hatta Trump’ın ilk tweet’lerinin ardından Rakka’da –ki eskiden IŞİD’in Suriye’deki başkentiydi– birtakım IŞİD eylemlerinin yeniden başladığı yolunda haberler çıkmıştı. Dolayısıyla bu yeni durumda, Suriye’deki en büyük düşmanları olan Kürtler’in bu şekilde zor duruma düşmesi ile beraber IŞİD’in önü yeniden açılmış olabilir. Teorik olarak böyle bir husus da önümüzde duruyor. Bu ne derece olur, nasıl olur? Belli değil; ama önümüzdeki dönemde IŞİD’in tekrar Suriye’de bir faaliyet içerisinde olduğu haberlerini, tekrar yapılandığı, örgütlendiği, ayakları üzerinde durmaya başladığı haberlerini duyarsak çok da fazla şaşmamak gerekiyor. 

Olayın bir diğer boyutu Türkiye ayağı. Türkiye’de IŞİD –demin başta da saydım– çok sayıda saldırı ve terör eylemine imza attı. Bundan sonra da pekâlâ atabilir. Burada tabii esas belirleyici olan IŞİD’in stratejisi olacak. Ve Türkiye’nin Trump tarafından kendisine verilen bu işi nasıl yaptığı da önemli olacak. Eğer Türkiye YPG/PYD’den devraldığı IŞİD’lilere karşı sert birtakım uygulamalara giderse, bu, IŞİD’in Türkiye’ye yönelik yeni saldırıları için pekâlâ bir bahane olabilir. Öte yandan şunu da biliyoruz: Türkiye’de IŞİD’in çok ciddi bir zemini var, kadroları var. Düzenli operasyonlar yapılıyor. Alınanlar, yargılananlar vs. var. Ama IŞİD Türkiye’de çok ciddi bir şekilde kök saldı. Özellikle de Suriye İç Savaşı’nın ilk yıllarında açık kapı politikası ile beraber, giriş çıkışların serbest bırakılması ile beraber Suriye’ye geçildiği bu süreç içerisinde çok sayıda Türkiyeli insan radikalleşti, IŞİD saflarına katıldı ve oralarda belli deneyimlere sahip oldu. Artık belli bir silah deneyimine, bomba yapma deneyimine, illegalite, yasa dışı faaliyet deneyimine sahip oldu. Dolayısıyla bunların önümüzdeki dönemde şu ya da bu nedenle, şu ya da bu şekilde tekrar aktif olmaları pekâlâ mümkün. Bir diğer husus da tabii, IŞİD gibi yapılar genellikle istikrarsız toplumlarda ortaya çıkıyorlar. Mesela El Kaide Afganistan’da çıktı. Mesela Irak’ta önce El Kaide, sonra IŞİD’e dönüştü. Suriye’de iç savaştan sonra IŞİD ve diğer radikal İslamcı örgütler hızla güç kazandılar. Ve Türkiye de şu an ekonomik anlamda ciddi bir krizden geçiyor ve siyasî anlamda da çok ciddi bir kutuplaşma var. Ve önümüzdeki dönemde zaten var olan Kürt sorununun bu Suriye operasyonu ile beraber daha da şiddetlenme ihtimali var. Böyle bir ortamda, yani Türkiye’nin istikrarsızlaşmasının iyice tırmanması ortamında da pekâlâ bundan IŞİD ve benzeri yapılar çok ciddi bir şekilde istifade edeceklerdir. Böyle bir sorun önümüzde. Dolayısıyla ciddi bir şekilde merak etmemiz, rahat olmamamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda herkesin yapabileceği, tabii ki önce devletin yapabileceği, ama tek tek tüm vatandaşların, sivil toplum kuruluşlarının yapabileceği işler var. En azından bu konuda teyakkuz halinde olmakta yarar var. Ama baştan itibaren “Bir şey olmaz, merak etmeyin” dediğiniz zaman, herhangi bir tedbir almayı da pek fazla gündeminize almıyorsunuz demektir. Bence bunu felaket tellallığı olarak görmemek lâzım; bu bir realite ve bunu hiç hafife almamak gerektiğini bir kere daha söylemek istiyorum. Daha önceki söylediğim de, her terör eyleminin ardından bunu söyledim ve genellikle de bir kısım insan, çok sayıda insan aslında, bunu çok fazla önemsemedi. Ve bizde hep öyle oluyor. Bir terör eylemiyle onun şokunu yaşıyoruz. Ondan sonra, bir süre sonra bunu tekrar unutuyoruz. Ama belli bir aşamadan sonra, Allah muhafaza diyeyim ama, Türkiye böyle bir terör sarmalının içerisine bile girebilir. Eğer siyasî olarak belli bir istikrar sağlanamazsa ve bölgedeki dengeler böyle seyrederse –ki Suriye’de işler belli ölçüde yatışmış gibiydi, biraz sakinleşmiş gibiydi; İdlib dışında pek bir sorun kalmamış gibiydi–, şimdi tekrar Barış Pınarı Harekâtı ile beraber Suriye’de tekrar bir istikrarsızlığın başlama ihtimali ciddi bir şekilde var. Ve bundan herkes gibi Türkiye de etkilenecektir. 

IŞİD’in bir diğer boyutu tabii ki dünyanın geri kalan kısımları, başta da Batı ülkeleri. Bu konuda belli ki Batı istihbarat servisleri çok ciddi çalışmalar yapıyorlar. Eskisi kadar güçlü eylemler yapılamaz oldu. Ama bu yapılamaz olmasının tek nedeni istihbaratçıların çalışmalarının başarısı olmayabilir. Aynı zamanda IŞİD’in strateji ve taktikleri ile ilgili bir şey de olabilir. Şunu biliyoruz ki bu konuları takip eden kurumlar, kuruluşlar, özellikle sanal ortamda IŞİD ve benzeri yapıların örgütlenmelerinin ciddi bir şekilde devam ettiği yolunda çok somut kanıtlar gösteriyorlar. Bir diğer husus da IŞİD’in ve benzeri yapıların Güneydoğu Asya’ya ve Afrika’ya doğru kaydıklarını söylüyor. Irak ve Suriye ağırlıklı IŞİD’in yerine, Asya ve belki de Afrika ağırlıklı IŞİD’e tanık olabiliriz. Ama yarın öbür gün tekrar başka yerlere doğru gidebilir. Bu hareketlerin en büyük özelliği dünyadaki dengeleri çok yakından takip edip kendileri için en elverişli yerlerde örgütlenebilme kapasitesine sahip olabilmeleri. Çünkü bu hareketler artık belli bir omurgası olan hareketler. Ne kadar darbe yerlerse yesinler, o omurga üzerinden devam ediyorlar. Ve her şeyden önemlisi, savundukları ideolojinin bir alıcısı var. Savundukları ideolojinin belli bir tabanı var, zemini var. Gerek Türkiye’de gerek dünyanın dört bir tarafında, özellikle tam oturmamış devletlerin olduğu yerlerde, Afrika’da, Asya’da olduğu gibi ya da Batı toplumlarında kendini dışlanmış hisseden Müslüman kökenli insanlarda. Buna bir de tabii şunu da eklemek lazım: Sayıları giderek arttığı söylenen, sonradan İslamiyet’i seçmiş olan bazı Batılılarda da hızlı bir şekilde IŞİD ve benzeri yapılara yönelme eğilimi olduğu da söyleniyor. Dolayısıyla parlak olmayan bir tablo söz konusu. Tabii ki şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yürüttüğü harekâtın esas hedefi PYD/YPG. Dolayısıyla her ne kadar IŞİD’i de yanında katsalar da –ki IŞİD’i de biliyorsunuz hiç IŞİD olarak tanımlamıyorlar; çünkü IŞİD’de “İslam devleti” lafı var, onu kullanmak istemiyorlar; onun yerine “DEAŞ” diyorlar; aslında DEAŞ diye bir şey yok, DAEŞ bir şey var. O da IŞİD’in Arapçasının okunuşu. Bizde bu DAEŞ de DEAŞ’A döndü, bir anonim şirketmiş gibi telaffuz ediliyor özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından–, her neyse, ister DEAŞ olsun, ister DAEŞ olsun, ister IŞİD olsun, Batı dillerinde de farklı farklı adları var, bu yapının öyle umursanmayacak, merak edilmeyecek, sakin olunacak, rahat olunacak yapılardan olmadığını vurgulamak lazım. Bir İçişleri Bakanı’yla laf yarıştırma değil bu; gerçekten bir tehlikeye, bir ihtimale dikkat çekmek. Siyasetçiler şu ya da bu nedenle, kendi öncelikleri nedeniyle birtakım şeyleri gündeme göre önemsiz olarak göstermek isteyebilirler. Ama biz gazetecilerin böyle bir durumu yok. Bizim için düşündüğümüzü olduğu gibi söylemek esas olmalı diye düşünüyorum. Benim bildiğim kadarıyla IŞİD bölgede ve Türkiye’de hâlâ –IŞİD ve benzeri yapılar diyelim çünkü başka başka yapılar da var– Türkiye ve bölge ülkelerinde, Suriye’de, Irak’ta ama özellikle Türkiye’de de çok ciddi olarak potansiyel olarak varlığı olan ve yaşanacak istikrarsızlıklara paralel olarak çok daha güçlenme ihtimali olan yapılar. Dolayısıyla merak etmekte ve az buçuk kaygılı olmakta yarar var. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.