Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Graham Fuller: “Suriye’de herkes herkese ihanet ediyor”

CIA’nın eski Türkiye Şefi Graham E. Fuller, kendi sitesi için Suriye iç savaşından yola çıkarak Ortadoğu’daki mevcut tabloyu değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Söz konusu yazıyı Okan Yücel’in çevirisiyle sunuyoruz.

Son yıllarda Suriye’de tam olarak ne yaşanıyor? ABD medyasında atılan manşetlere baktığımızda şunları görüyoruz: “Kürtlere ihanet”, “Suriye Rusya’ya teslim edildi”, “Türkiye ve Erdoğan istediğini aldı”, “İran’a hediye”, “IŞİD yeniden serbest”, “ABD liderliğine son”. Yine de hikâyenin esas noktası şu ki sekiz sene önce başlayan iç savaş sona erdiğinde Suriye yine çatışmadan önceki düzenine geri dönecek. Suriye hükümeti bütün ülkedeki egemenliğini yeniden tesis etmeye yakın. Aslında Suriye’nin toprakları üzerindeki egemenliği de oldukça tartışmalı; çünkü pek çok dış aktör tarafından müdahaleye uğradı. ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye ve birkaç Avrupa ülkesi de Esad rejimine yönelik ayaklanmadan faydalanmayı ve Esad’ın hükümranlığına son vermeyi umuyordu. Ancak yerine kimin geleceği sorusuna hiçbir zaman net bir cevap verilemedi.

Şu anda önümüzde bulunan tablonun hikâyesi oldukça eskilere dayanıyor. ABD yaklaşık 50 yıldır Esad’ı devirmek için Suudi Arabistan, İsrail, Türkiye, Birleşik Krallık ve Irak gibi ülkelerle belirli aralıklarla ortaklık kurdu. 2011 yılında Suriye iç savaşı ilk patlak verdiğinde hemen hemen bütün aktörler bir otoriter rejimin daha yıkılmak üzere olduğu varsayımıyla hareket etmeye başlamışlardı. Ancak böyle olmadı. Bunun pek çok farklı sebebi vardı. Rusya’nın yardımı, Esad’ın isyanları büyük bir şiddet uygulayarak bastırması, İran ve Hizbullah’dan gelen destekler ve Suriyeli elitlerin Esad yerine başka biri geldiği zaman ne olacağını öngöremiyor olmaları bu sebeplerin başlıca olanlarıydı. Her ne kadar Esad’ın yönetim tarzı otoriter olsa da istikrarlı ve seküler yönetim anlayışı, onun yerine gelebilecek cihadcı bir yapılanmanın kuracağı kaotik bir düzenden çok daha faydalıydı Suriye’deki elit kesim için.

Yine de savaş boyunca ABD birbirinden kopuk yapıları desteklemeye hevesli gözüktü. Esad’ı devirmek için El Kaide bağlantılı örgütlerle bile birlikte hareket etti. Beyaz Saray, Suriye’nin yarım yüzyıl boyunca bölgedeki İsrail ve ABD hegemonyasına boyun eğmemiş olmasıyla ve ortaya koyduğu seküler Arap milliyetçiliği ideolojisinin çok sayıda destekçisi olduğu gerçeğiyle başa çıkamadı. 

Esad rejimi ülkedeki egemenliğini yeniden tesis etmeye başladıkça ABD buna karşı çıkmaya devam etti. Suriye halkı savaşın sonunun gelmesini istemesine rağmen ABD bu konuda yapıcı davranmadı. Ne de olsa Ortadoğu coğrafyasında Esad yönetimi; Saddam, Suudi Arabistan, Mısır ve İran gibi ülkelerle birlikte en kötü ve gaddar yönetimlerden birini teşkil ediyordu.

ABD, Esad’a karşı yürütülen savaşın bir parçası olarak Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güney sınırında, otonom bir Kürt bölgesi inşa etme projesine girişti. Böylece Esad yönetimi kuzeyden çevrelenmiş olacaktı ve bölünmüş olan Suriye’nin bir kısmı ABD nüfuzu altına girmiş olacaktı.

Ortadoğu’daki aktörlerin politik hedefleri

Bu proje Kürtler için oldukça olumsuz bir sonuca yol açtı. Kürtler’in IŞİD ile mücadeleye verdiği destek ne olacak peki? Kürtler’in IŞİD ile mücadelede etkili olduklarına yönelik herhangi bir şüphe yok. Ancak IŞİD’in haritadan silinmesi için Esad, Rusya, İran, Irak gibi ülkelerin de kendi motivasyonları vardı. ABD ve Kürtler sahneden çekildiğinde, Kürtler’in büyük resimde ciddi bir önemi kalmadı.

Bu koşullar altında, ABD Başkanı Trump, ABD’yi Suriye’den çekme kararını sonu gelmeyen savaşlara artık ABD açısında bir nokta koymak olarak kamuoyuna sunabilir. Bu savaş Suriye’deki çatışmayı büyütmek, İran ve Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu arttırmak ve ABD askerlerini sahada tutmak için bahane üretmek dışında hiçbir işe yaramadı. Mülteci akını AB’nin politikalarını bozdu. Trump’ın Putin’e verdiği büyük hediye ise genel anlamda büyük bir anlam taşımıyor; çünkü Rusya’nın Suriye üzerinde uzun yıllardır ciddi bir ağırlığı zaten vardı.

Suriye meselesine dahil olan çok sayıda aktör olduğu ve bu aktörlerin her birinin kendi hesapları olduğu için gelişmeleri takip etmek de oldukça zor. Hangi anlatıyı benimsediğiniz, hangi aktörün açısından baktığınızla alakalı. Örneğin İsrail açısından bakıyorsanız Suriye’yi zayıf, bölünmüş ve müttefiki olmayan bir ülke olarak görmek istersiniz. Ya da İran’ın canını sıkmak istiyorsanız, İsrail’in Ortadoğu’daki egemen pozisyonunu korumasını istersiniz.

Peki ya Rusya’nın ajandası? Rusya, SSCB yıkıldığından beri Ortadoğu coğrafyasında kaybettiği nüfuz alanını kademeli olarak yeniden kurmak için çabalıyor. Rusya’nın politikası artık yalnızca ABD’nin her yaptığına karşı çıkmaktan çok daha ileri boyutlara taşındı. Suriye’deki avantajı ise şu oldu: ABD, resmî hükümeti devirmek için müdahaleye başlamasına rağmen uluslararası alanda hiçbir yaptırım ile karşılaşmadı. İran ve Rusya ise rejim tarafından davet edilerek resmî hükümetin siyasî varlığının korunması için yardım etti. 

Rus diplomasisinin dikkat çekici bir özelliği daha var. Ortadoğu’daki bütün aktörler ile bir şekilde iletişim kurmayı başarıyor. İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye, İran, Kıbrıs, Lübnan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen ve ABD bile dahil neredeyse bütün ülkelerle iyi sayılabilecek ilişkileri mevcut. ABD ise İran, Suriye ve Hizbullah gibi sevmediği aktörlerle hiçbir şekilde görüşemiyor. ABD’nin bu tutumu yalnızca Putin’in işine yarıyor ve onun bir bölgesel diplomasi ustası olarak kendini dünyaya tanıtmasını sağlıyor.

Türkiye ise her şeyden önce Kürt siyasî hareketinin gücünü kısmaya çalışıyor. Aksi halde bu Ortadoğu’daki en büyük Kürt nüfusun yaşadığı Türkiye’deki ayrılıkçı hareketleri de güçlendirebilir. Kürtler de buna karşı durmanın zor olduğunu görerek Şam ile anlaşmayı seçti. 

İran ise müttefiklerini korumak ve mümkün oldukça da onların nüfuz alanlarını genişletmelerine yardımcı olmak istiyor. Yemen ve Irak’taki müttefiklerinin yanı sıra, Lübnan ve Suriye’nin de güçlenmesi için uğraşıyor. Bu ülkeleri özellikle ABD, İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin İran’ı zayıflatmaya yönelik hamlelerine karşı bir duvar haline getirmeye çalışıyor. Aynı zamanda bölgedeki Şii nüfusu da özellikle Suudi Arabistan gibi ülkelerin baskıcı politikalarından korumaya çalışıyor. İran da hiçbir şekilde bölgenin herhangi bir ülkesinde yaşayan Kürt nüfusunun otonomi kazanmasını istemiyor. Bu ihtimal İran’ın da içerideki Kürt meselesini içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. 

Irak ise şu ana kadar zayıf bir aktördü; ancak ABD savaşından sonra ülkesini yeniden siyasî istikrara kavuşturacak bir çaba içinde bulunduğu için her sene önemi biraz daha artıyor.

Ortadoğu’daki Kürtlerin mevcut pozisyonu

Peki ya Kürtler? Oldukça kompleks ve çeşitli güçlere sahip bir popülasyona sahipler. Kürtler hiçbir zaman tek parça olamadılar ve hiçbir zaman da olamayacaklar gibi. Kürtler dört ülkeye (İran, Irak, Suriye ve Türkiye) dağılmış biçimdeler. Bu esnada Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç farklı dil konuşuyorlar. Kendi aralarında ise farklı lehçelere sahip Kürtçe ile konuşuyorlar. Yüz seneden uzun zamandır bağımsızlık hayali kuruyorlar. Kürtler, tüm dünyada bağımsız bir devlete sahip olmayan en kalabalık etnik gruplardan birisi. Pek çok kez bölgesel veya uluslararası ittifakların yapısına bağımlı halde kaldılar ve bütüncül bir strateji benimseyemediler. Yüzyıldan uzun zamandır farklı devletler tarafından farklı amaçlar doğrultusunda sömürüldüler ve kullanıldılar. Birleşik Krallık, ABD, Türkiye, Fransa, İsrail, İran ve Suriye gibi ülkeler, belli aralıklarla Kürtleri, jeopolitik hedefleri doğrultusunda kullandılar. Kürtler, defalarca geniş bir Kürt özerkliğinin destekleneceği sözü almış olsalar da bu sözler hiçbir zaman yerine getirilmedi. ABD ise Kürtlere “ihanet” eden şimdilik son ülke oldu. Tıpkı Kissinger’ın zamanında Şah ile birlikte Saddam’a karşı Kürtleri kullanıp daha sonra onlarla iletişimi kesmesi gibi ABD yine Kürtleri yalnız bıraktı.

Suriyeli Kürtler kendi taleplerinin Beyaz Saray’dan kabul göreceği umudunu taşıyorlardı. Elbette ki hayal kırıklığı yaşıyorlar. Ancak Suriye’nin toprak bütünlüğü adına Türkiye, Suriye ve Rusya’nın, Kürtlerin geniş bir özerklik rüyasını sonlandırmak istemeleri göz önüne alındığında ABD’nin kendilerini bir anda terk etmesine fazla şaşırmamaları gerekir.

Son kertede Türkiye’deki Türk-Kürt yakınlaşması imkânsız olmasa da biraz zaman alacaktır. Yine de üzerine yeniden inşa edilecek bir temelin geçmişte atılmış olması avantaj. Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerle devlet arasında yeniden sağlıklı bir ilişki kurulduğunda Türkiye, Suriyeli Kürtler konusunda daha rahat olacaktır. Zira Kürtlerin de yeni oluşacak Suriye denkleminde eskisine kıyasla farklı bir statüye sahip olacağı ortada. Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki özerk Kürt yönetimini de bir süre tanımamış olmasına rağmen sonrasında oldukça güçlü bir ekonomik bağ kurmuştu.

ABD’de kayıtsız şartsız Kürtlerin desteklenmesi gerektiğini ateşli biçimde savunan birkaç farklı kesim var. İlki Trump’ın her politikasına karşı çıkanlar, ikinci kesim ABD’nin askerî kuvvetlerinin ne pahasına olursa olsun Suriye’deki varlığını muhafaza etmesi gerektiğini savunan dış müdahale yanlıları. Bu insanların gözünde ABD’nin küresel ölçekli görevleri hiçbir zaman bitmeyecektir. Üçüncü grup ise İsrail’i her daim güçlü ve mutlu kılmak isteyenler.

ABD’deki müdahale yanlısı kesim, ABD’nin Suriye’deki varlığını korumasını, herkesle savaşabilecek kadar güçlü olduğunun bir kanıtı olarak görüyor. Bu yüzden de ABD’nin liderliğinin ve bölgedeki hegemonyasının sürmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki uzayıp giden savaş politikaları, ABD de dahil bölgedeki hiçbir güç için olumlu sonuçlar doğurmuyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.