Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Galip Dalay: “Muhalefet, sürdürülebilir bir Kürt politikası geliştirmek için tartışmayı iktidarın ‘konfor alanı’ndan çıkarmalı”

Oxford Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi Galip Dalay, dünyanın önde gelen gelen düşünce kuruluşlarından Brookings için kaleme aldığı makalede, Türkiye’de muhalefetin sürdürülebilir bir Kürt politikası geliştirme ihtimalini değerlendirdi. Makaleyi Medyascope okuyucuları için Okan Yücel çevirdi.

2002’den beri Türk siyaseti oldukça açık ve basit ilerliyor: Türkiye belirli aralıklarla seçimlere gidiyor, kazanan parti de Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) oluyor. 31 Mart yerel Seçimleri ve 23 Haziran İstanbul seçimi oldukça önemli istisnalardı. AKP hükümeti, İstanbul ve Ankara da dâhil neredeyse bütün büyük şehirleri kaybederek şu ana kadarki en büyük seçim yenilgisiyle karşılaştı.

Yapılan araştırmalara göre, ekonominin kötü gidişinin yanı sıra muhalefetin seçim galibiyetinin en önemli unsuru Kürt seçmenlerin oy tercihleriydi. Özellikle de HDP’nin büyük şehirlerde kendi adaylarını göstermek yerine muhalefet partilerinin adaylarını desteklemesi oldukça belirleyici oldu. Ancak şu anda hükümetin HDP’yi kriminalize etme ve YPG kontrolündeki Suriye’nin kuzeyine operasyon düzenleme politikalarına karşı muhalefet bloğu, Kürt meselesi etrafında oldukça hassas ve tutarsız bir çizgide hareket ediyor.

Siyasî partilerin tutumları

Muhalefet için, özellikle de ana muhalefet partisi CHP için, seçim galibiyetlerini anlamlı hale getirmek ve bu galibiyetlerdeki koalisyonu canlı tutmak oldukça zorlu bir görev. Muhalefet bloğu seküler CHP, milliyetçi İYİ Parti, resmî olmayarak da; Kürtlerin çoğunun desteklediği HDP ve mütedeyyin bir seçmen tabanına sahip Saadet Partisi’nden oluşuyor.

İsimlerinin önlerindeki sıfatlardan da anlaşılacağı üzere bu partiler oldukça farklı ideolojilere ve siyasî vizyonlara sahipler. İktidardaki AKP-MHP-BBP bloğu gibi homojen bir yapıdan bahsetmiyoruz. Muhalefet bloğunu bir araya getiren en önemli motivasyon Erdoğan’ı mağlup etme isteğiydi. Başta Kürt meselesi olmak üzere siyasî açıdan bu partileri bölen konular gündemde kaldığı müddetçe Erdoğan’ı mağlup etme motivasyonu muhalefeti seçimlerde bir araya getirse de varlığını sürdürmesi için yeterli olmayabilir. 

Fay hatlarını yönetmek

Kürt meselesi en önemli fay hattı olarak öne çıkıyor ve muhalefet bloğunun sağlamlığını test edecek en önemli mesele durumunda. Bu bağlamda İYİ Parti ve HDP arasında bir ortak zemin oluşturmak kolay değil.

Muhalefet bloğunun lideri olarak CHP’nin muhalefette parçalanmaya yol açmadan HDP’nin taleplerini tatmin edecek bir siyasî denklem ortaya koyması gerekiyor. Yerel seçimlerde kazandığı momentumu devam ettirebilmesi için CHP’nin başarması gereken en zorlu görev bu.

Siyasî olarak CHP’nin reformcu bir yola girdiğinin en büyük göstergesi Kürt meselesi konusunda yeni bir bakış açısı geliştirmesi olur. Askerî bakış açısının tersine SHP’nin Kürt meselesine siyasî bir çözüm bulunması için çabaladığı 1980’lerin sonu ve 1990’ların başındaki kısa aralığı bir kenara koyarsak CHP bu konuda statükocu bir çizgi benimsedi. Bu yaklaşımın üç temel unsuru vardı: PKK terörüyle mücadele etmek, Kürt bölgesindeki ekonomik geri kalmışlığı çözmek ve Kürtlere göstermelik olarak bir takım kültürel haklar tanımak. CHP’nin bu tutumu, partiyi Kürt meselesinin karmaşıklığını ve temel unsurlarını görmekten alıkoyuyordu. Bu yüzden de Kürtlerin siyasî taleplerine nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.

Yine de, yakın zaman içinde CHP bu konuya bakışını değiştirdiğime yönelik önemli sinyaller vermeye başladı. Örneğin CHP parti olarak hükümetin üç HDP’li büyükşehir belediyesi başkanını görevden alıp yerine kayyum atamasını sert şekilde eleştirdi. Parti bunu hukuksuz bir siyasî darbe olarak değerlendirdi. Ekrem İmamoğlu Diyarbakır’a giderek bu konuda dayanışma içinde olduklarını gösterdi. Aynı zamanda yeterli öğretmen ve talep olduğu takdirde İBB tarafından Kürtçe kurslar da açılacağını açıkladı. Ayrıca son zamanlarda CHP’nin Kürt meselesinin çözümüne ilişkin kendi perspektifini açıklayacağını belirten çok sayıda rapor da dolaşıma girdi. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda, Kürt meselesine ilişkin CHP’nin tutumunda önemli politika değişiklikleri olduğunu söyleyebiliriz.  Tabi ki CHP iktidarda olmadığı için bu önerilerin anında pratiğe yansımasını beklememeliyiz. Yine de eğer bu dönüşüm sürdürülürse, özellikle üç sebepten dolayı oldukça işlevli olacağını söyleyebiliriz.

Birincisi, hükümet Kürt meselesini bütün boyutlarıyla bir güvenlik meselesi olarak görüyor. CHP ise bu mesele için siyasî bir çerçeve çiziyor. Askerî değil, politik adımlarla bu sorunun çözülebileceğini söylüyor. Bu pozitif bir gelişme. İkincisi, Kürt meselesinin çözümü için bütün ülkeye yayılacak bir demokratikleşmeye ihtiyaç var. Bu yüzden de Kürt meselesinin çözümü demokratikleşme ile birlikte tartışılmalı.

Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, CHP Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olmakla ve resmî ideolojinin taşıyıcısı olmakla övünüyor. Kürtler ise buna zıt olarak kendilerini bu resmî ideolojinin kurbanı olarak görüyorlar. Önceden İslamcı muhafazakârlar da kendilerini bu şekilde görüyorlardı. Kendilerini mağdur olarak gören bu iki kesimin Kürt meselesinin çözümünde tarihî bir adım atabilecekleri öngörülüyordu. Ancak hükümetin son yıllarda milliyetçi bir ton ile siyaset yapması bu umutları yok etti. Eğer CHP bu reformcu çizgiyi takip ederse resmî ideoloji ile bunun en büyük mağduru arasında tarihî bir uzlaşının temellerini atabilir. Ancak şunu da aklımızda tutmalıyız ki atılan bu adımlara rağmen CHP’nin bu yolu benimseyip benimsemeyeceğini öngörmek için oldukça erken bir aşamadayız. 

Yeniden diyaloga yönelmek

CHP’nin Kürt meselesinde attığı yeni adımlar İYİ Parti ile olan ittifakını tehlikeye atabilir. İYİ Partili yetkililer kısa zaman önce CHP’nin özellikle de HDP ile ilişkilerinde attığı pozitif adımlardan rahatsız olduklarını açıkladılar. Örneğin İYİ Parti sözcüsü, CHP ile olan ittifaklarına ‘katolik nikahı ile bağlı olmadıklarını’ beyan etmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu noktada muhalefet bloğunu parçalamak için bir fırsat olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu konuyu milliyetçi bir üslupla işlemeye devam edecek gibi duruyor.

Şu ana kadar bu strateji sonuç verdi. Hükümet üç büyük şehrin belediye başkanlarını da görevlerinden alarak HDP’yi tamamen kriminalize etmeye oynuyor. Suriye’deki gelişmeler, 2012’den beri Suriyeli Kürtlerin kendi yönetimlerini oluşturmaları ve topraklarını genişletmeleri, 2013-15 yılları arasında barış görüşmelerinin başlamasında da bitmesinde de oldukça kritik rol oynamıştı.

Benzer şekilde Türkiye’nin son Suriye operasyonu da muhalefet bloğunun kırılması yolunda  kritik bir hamle olabilir. HDP dışındaki bütün partiler bu operasyona destek verdi. Diğer partilerin duruşlarının hangi noktaya evrileceğine bağlı olarak CHP ve İYİ Parti arasındaki ipler kopabilir  – ki bu İYİ Parti’nin mutlaka hükümet bloğuna geçeceği anlamına gelmez – ya da CHP ve HDP arasındaki ilişkilerin sınırlarını bize gösterebilir.

Kürt meselesi konusunda CHP oldukça sıkışmış durumda. Kürtlerin taleplerini tatmin edecek çözümler üretmek İYİ Parti’yi kaybetmek anlamına gelebilir. Diğer yanda İYİ Parti’nin çizgisine gelmek de Kürtleri kaybetmek anlamına gelebilir. Ortada dolaşmak da sürdürülebilir bir politika değil.

Bu noktada, Kürtçe hakkının açık politikalarla desteklenmesi, Kürt karşıtı bölgesel politikalara karşı çıkılması ve HDP’nin legal alanda desteklenmesi dışında muhalefet, özellikle de CHP ne yapabilir? CHP, Kürt meselesine yönelik merkezî bakış açısını değiştirmek için çaba sarf etmeli. Suriye operasyonu ve buna gelen uluslararası tepkilerden dolayı bu ajandayı değiştirmek artık çok daha zor bir görev haline geldi. Yerel seçimlerden önce hamle üstünlüğü muhalefetin elindeydi. Muhalefet bir adım atıp gündem oluşturuyor, hükümet de bu gündeme tepki veriyordu. Seçimlerden sonra muhalefet bu gücünü kaybetti. Bir kez daha hükümet siyasî ajandayı belirlerken muhalefet de buna ayak uydurmaya çalışıyor. 

Tartışma şu anda iktidarın konfor alanında gerçekleşiyor: Kürt konusuna bakış açısının şekillendirdiği milliyetçiliğin farklı yaklaşımları ve popülizm. Muhalefetin varlığını sürdürebilmesi için tartışmanın varsayımlarını değiştirmesi ve gündeme yeni başlıklar (yolsuzluk karşıtı yasalar, kamu ihaleleri ve tekliflerinde şeffaflık, başkanlık sistemi, vs.) eklemesi gerekiyor. Bu tip siyasî inisiyatifler, dikkatleri hükümetin kırılganlıklarının ve zayıflıklarının üzerine çekecek ve AKP’yi oyun kurucu güç olmak yerinde reaksiyon veren aktör konumuna getirecektir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.