İnsan Hakları Uzmanı ve Birleşmiş Milletler (BM) Yargısız İnfazlar Özel Raportörü Agnès Callamard, Mediapart’tan Nejma Brahim’in sorularını yanıtladı.
2017 tarihli “Mültecilerin ve göçmenlerin yasa dışı ölümleri” başlıklı raporun yazarı Callamard, Türkiye’den Yunanistan’a akın eden göçmenleri geri püskürtmek için Atina’nın kullandığı şiddeti kınadı. Raportör Callamard, Avrupa Sahil Güvenlik Teşkilatı’nın (Frontex) önlemlerinin had safhada olduğu halde, Yunan Sahil Güvenliği’nin mülteci teknelerine ateş açmasına ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron başta olmak üzere Avrupa liderlerinin çoğunun Yunanistan’ı desteklemesine şaşırdığını belirtti.
Yunan tarafının Türkiye’nin kullandığı “acımasız pazarlığa” öfkelenmelerini anladığını belirten Callamard, Avrupa Birliği’nin ortak bir göç politikasının olmamasını ve Suriye’deki olaylara karşı uluslararası kamuoyunun eylemsiz kalmasını ise kınadı.
Nejma Brahim’in sorularını yanıtlayan Callamard’in yanıtlarından satır başları şöyle:
“Avrupa son zamanlarda sınırların güvenliği ve askerileştirilmesine odaklanmış halde. Bugün Yunan kıyılarında olanlar aslında Avrupa’nın siyasi gelişmelerinin sonucu. Şimdiye kadar Libya ve Türkiye AB için bir ileri karakol rolü oynuyorlardı ve Avrupa’ya geçişleri engellemekle yükümlülerdi. AB, sınır kontrollerini bu dış kaynakları kullanarak yapıyor. Şimdi ise bu rol Yunanistan’a verilmiş durumda.”
“Yunanistan, uluslararası hukuk açısından mutlak bir kanunsuzluk durumunda”
“‘Push back’ yani Yunanistan’ın geri gönderme politikası aslında Cenevre Anlaşması ve insan hakları anlaşmalarına göre yasak. Yunanistan, uluslararası hukuk açısından mutlak bir kanunsuzluk durumunda bulunuyor. Hatırlayalım, Yunanistan’da silahlı çatışma ortamı yok ve koşullar bu ilan edilen olağanüstü hal durumunu gerektirmiyor.
Ayrıca Yunan hükümetinin, iltica prosedürünü bir ay boyunca askıya almak gibi bir hakkı yok aslında. Bu askıya alma kararı, Yunanistan’da olan ya da oraya ulaşmayı arzulayan mültecilerin yasal, ekonomik ve insani savunmasızlığını artırıyor.
Aslında Yunan hükümeti, Türkiye ya da AB ülkeleri kadar acımasız bir rol oynuyor. Kriz aslında devamlı ve yapısal: Devlet ve AB politikalarına yerleşmiş, Avrupalı liderlerin vizyon ve cesaret eksikliğinden kaynaklanıyor.”
“Yunanistan eleştiriliyorsa, tüm AB’nin eleştirilmesi gerekiyor”
Medyascope'un haftalık e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her çarşamba mail kutunuzda.
“AB liderleri artık sadece olaylara göz yummuyor, bu duruma katılıyorlar ve olanları onaylıyorlar. Eğer Yunanistan uluslararası hukuku ihlal ediyorsa, aslında AB’nin göç politikalarına bakılması gerekiyor. Yunanistan eleştiriliyorsa, tüm AB’nin eleştirilmesi gerekiyor. Çünkü sığınmacıların paylaşımında, ülkelere sağlanabilecek mali ve maddi destekte onlarında sorumluluğu var. Frontex, gemilerini oraya yollayarak bu krizi çözemez.
Bu ölümcül aşırı güç kullanımı (Yunan Sahil Güvenliği’nin rasgele mültecilerin gemilerine ateş açması) yasadışı. İnsan hakları ve mültecilerin uluslararası haklarının ihlalinin bir göstergesi. Güvenlik talep edenlere ateş açılmaz. Yaşam hakkı temel bir esastır ve silahlı çatışma durumu da dahil her zaman, her durumda uygulanabilir.”
“Sahil Güvenlik’in açtığı ateş, tüm nefret söylemlerini normalleştiriyor”
“AB’nin kuruluşunda belirlenen değerlere, taviz vermeden uyması gerekiyor. Örneğin Portekiz, Yunanistan tarafından engellenen Suriyelileri kabul etmeye hazır olduğunu duyurdu. Bu tür dayanışma tüm demokrasilerin temeli olmalı. Bu krizin, etkili sınır kontrolü adı altında ölümlere göz yummayalım ve caydırıcılığa dayalı Avrupa politikasının daha da batmasına izin vermeyelim.
Eklemek isterim: İddia edilen bir ‘işgal’e karşılık olarak sahil güvenliğin silahsız insanlara açtığı ateş, var olan tüm nefret söylemlerini normalleştiriyor ve daha da ileri gidip, meşrulaştırıyor. Ve burada da Avrupa ülkelerinin sorumlulukları var.”
