Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin ile Dünyanın Gidişi (58): Kovid-19’la küresel savaş – Ülkeler gerçekte kaç vaka olduğunu nasıl saptıyor?

Bu yayında, ülkelerin henüz tanı konmamış, dolayısıyla resmi istatistiklere geçmemiş ancak enfekte olmuş vakaların sayısını hesaplamak için kullandıkları iki matematiksel modelleme çalışmasını anlattım ve bu modelleri uygulayarak, 23 Mart itibarıyla Türkiye’de tanı konmuş ve konmamış toplam kaç vaka olabileceğini hesapladım.

Merhaba. Kovid-19’la küresel savaş başlığı altında, 13 Mart’tan itibaren hafta içi her gün yapmakta olduğum yayınların yedincisi ile karşınızdayım. Bugün 23 Mart 2020. Dünya genelindeki doğrulanmış vaka sayısı (TSİ: 14.00 itibarıyla) 340 bini geçti maalesef. Ölenlerin sayısı ise 15 bine yaklaştı. Türkiye’de ise dün gece açıklanan son rakamlar şöyle: 30’u ölümle sonuçlanmış toplam 1236 vaka.

Paylaştıklarım, testlerle ya da klinik gözlemle Kovid-19 tanısı konmuş kişilerin sayısı. Gerçekte enfekte olmuş kaç kişi var, kesin olarak bilmiyoruz. Çünkü virüs taşıdığı halde belirti göstermeyen yahut semptomlar hafif seyrettiği için sağlık otoriteleri tarafından kayıtlara geçirilmeyen vakalar da var.

Bilim insanları, şu ana kadar bu virüs hakkında öğrenebildikleri veriler ışığında, gerçek rakamı tahmin etmek için çalışmalar yürütüyor. Bu tahminler sayesinde, yerel ve merkezi yönetimler salgının yayılma hızını yavaşlatmak için ne gibi önlemler alabilirler, sağlık sistemini hazırlamak için ne gerekiyor, ekonomi nasıl etkilenebilir, bunların planlamalarını yapıyorlar, yol haritalarını hazırlıyorlar.

Bugün bu çalışmalardan ikisinden bahsedip, bu modeller Türkiye’ye uygulandığında şu anda Türkiye’de gerçekten kaç kişi enfekte olmuş olabilir, sonuçlarını paylaşmak istiyorum. 

Çalışmalardan ilki, İngiltere hükümetine salgınla mücadele konusunda danışmanlık veren bilim kurulunun yararlandığı kaynaklar arasında gösterildi. 

Londra Üniversitesi’ne bağlı Londra Hijyen ve Tropik Tıp Okulu’ndan 15 bilim insanı ile Kovid-19 Matematiksel Modelleme Çalışma Grubu’nun ortak yürüttüğü bir çalışma bu.

Çalışmada gerçekte kaç enfekte kişi olduğu, açıklanan ölümlü vaka sayılarından yola çıkarak hesaplanıyor.

Modelleme bir ülkede ilk ölüm vakası gerçekleştiğinde, virüsün artık çoktan yüzlerce hatta binlerce kişiyi enfekte etmiş olduğunu gösteriyor.

Çalışma ekibi, sözkonusu modellemeyi kullanıcı dostu bir uygulamayla beraber kamuoyuna açmış. Ben de Türkiye’deki ölümlü vaka verilerini, açıklandıkları tarihlerle beraber ilk günden bugüne kadar tek tek uygulamaya girdim.

Parametre olarak belirlenmesi gereken temel reprodüksiyon sayısını, yani bir vakanın virüsü kaç kişiye bulaştırdığına dair sayıyı 2 olarak seçtim. Vaka-ölüm oranını da, yani virüs bulaşan 100 kişiden kaçının öleceğine dair oranı da yine iyimser bir yaklaşımla 2 olarak seçtim ve modeli öyle çalıştırdım.

Bu model, dün gece geç saatlerde açıklanan son rakamlar da eklendikten sonra, Türkiye’de koronavirüs ile enfekte olmuş toplam insan sayısını 3 bin 500 ile 8 bin arasında tahmin ediyor.

Bir başka modelleme çalışması ise 16 Mart’ta Science dergisinde yayımlandı.

Yedi imza var çalışmada, İngiltere’den Imperial College, ABD’den Columbia ve California, Çin’den Şinhua ve Hong Kong üiversitelerinden akademisyenlerin ortak çalışması.

Buna göre, seyahat kısıtlamaları ve kitlesel karantina gibi önlemler devreye girmeden önce tanı konmuş her bir vaka için, tanı konmamış 5 ila 10 enfekte kişi bulunuyor.

Türkiye’de açıklanan son tanı konmuş hasta sayısı 1236 idi… Bu modellemeyi Türkiye’ye uyarlarsak, bu durumda Türkiye’de 6 bin ila 12 bin kişi farkında olmadan, yahut hafif semptomlarla şu anda virüsü taşıyor ve belki virüsü bulaştırmaya devam ediyor olabilir. Gerçek vaka sayısı tahmini ise, bu modellemede diğer modeldeki sonucun aşağı yukarı iki katına işaret ediyor: 7 bin ile 13 bin kişi.

Science dergisinde yayımlanan çalışmanı en çarpıcı sonucu ise, tanı konmuş vakaların yüzde 80’inin virüsü tanı konmamış kişilerden aldığını göstermesi. Dolayısıyla bu çalışma -herkese değilse bile- mümkün olduğunca çok kişiye test yapmak gerektiğini gösteriyor.

Bu bilgi neden önemli: Tek tek her bir vakanın geçmişini araştırıp, hastalığın kuluçka döneminde nerelerde kimlerle bir araya geldiğini bulabilirseniz, sonra bu kişileri test ve tecrit edebilir, hastalığı daha fazla kişiye bulaştırmalarını da önleyip, virüsün yayılma hızını yavaşlatabilirsiniz. Nitekim bu stratejiyi, yani her bir vakayı tespit, test ve tecrit etme stratejisini en iyi uygulayan ülkelerin başında Güney Kore geliyor. 16 Mart’taki yayınımda Güney Kore’nin Kovid-19 salgını ile mücadele yöntemlerinden bahsetmiştim.

Şimdi bu iki çalışmadan, tahminleri bakımından daha iyimser olanından yola çıkarak düşünelim. Diyelim ki, şu anda Türkiye’de 5 bin 500 yeni tip koronavirüs taşıyıcısı var. Sağlık Bakanlığı’nın dün açıkladığı verilere göre içlerinden 1236’sı tespit edilmiş durumda. Kalan 4 bin 260 kişi, hastalık belirtisi göstermiyor ve kendilerini tecrit etmiyorlarsa, örneğin 65 yaş altındalarsa, her gün işe gidip gelmeye devam ediyorlarsa, yahut evden çıkmıyorlar ama akrabaları onları ziyaret ediyorsa veya bunun gibi nedenlerle virüsü bulaştırmaya devam edecekler. Her biri en az iki kişiyi, her yeni iki kişi de başka iki kişiyi enfekte etmeye devam edecek… Böylece enfekte kişilerin sayısı da geçen her günle katlanarak artacak.

Artık zaten virüsün yayılmasını -aşı bulunana dek- durdurmak imkansız. Nitekim Almanya Federal Hükümeti, bilim insanlarının çalışmalarından yola çıkarak önümüzdeki bir yıl içinde nüfusunun yüzde 80’ninin enfekte olacağını hesaplıyor. Bu hastaların yüzde 20’sinin tıbbi yardıma gereksinim duyacağını, onların içindense yüzde 5 ila 6’sının yoğun bakımda tedavi edilmesi gerekeceğini öngörüyor. 80 milyon nüfuslu bir ülke için bu 1 milyon kişinin yoğun bakım tedavisi görmesi demek.

İşte Almanya planlamasını buna göre yapmaya çalışıyor, seyahat kısıtlamaları, okul ve işyerlerinin kapatılması, kitlesel karantina gibi önlemler de bu 1 milyon kişinin örneğin üç ay gibi kısa bir süre içinde değil, bir yıla yayılarak hastanelere gelmesini sağlamayı hedefliyor. Yani sağlık sistemini çökertmeden…

İtalya ise önlem almakta gecikmenin bedelini en ağır ödeyen ülkelerden biri olarak tarihe geçecek görünüyor. Aslında Başbakan Giuseppe Conte, 31 Ocak’ta, Avrupa’da Çin’e uçuş yasağı başlatan ilk lider oldu. Ülkede 23 Şubat’tan itibaren bazı kasabalarda karantina tedbirleri de uygulanmaya başlanmıştı. Ama tehdidin yeterince ciddiye alınmadığının bir göstergesi olarak şu örneği vereyim. 27 Şubat’ta İtalya’da enfekte kişilerin sayısı 400’e, ölenlerin sayısı ise çift haneli rakamlara ulaştığı halde, iktidardaki Demokratik Parti’nin Genel Başkanı Nicola Zingaretti sosyal medyada Milano’da kadeh tokuşturuken çekilmiş bir fotoğrafını paylaşıp altına “Alışkanlıklarımızı değiştirmemeye kaldırıyorum” diye yazdı.

Zingaretti 7 Mart’taki paylaşımında Kovid-19’a kendisinin de yakalandığını duyurmak zoruna kaldı, o gün açıklanan 233’ü ölümlü 5 binden fazla vakadan biriydi artık. Başbakan Conte ise, “Fazla test yapılıyor, o yüzden vaka sayısı yüksek görünüyor” diye kuzey bölgelerindeki yerel yönetimlere çıkışmıştı. Şimdi, 16 gün sonra bugün İtalya’da yaklaşık 60 bin kişiye Kovid-19 tanısı konmuş durumda, yaklaşık 5 bin 5 kişi de hayatını kaybetti.

Az önce bahsettiğim modellemede yüzde 2 olarak aldığımız vaka-ölüm oranı, İtalya’da şu anda yüzde 9’a yükselmiş durumda. Bu sadece, ülkedeki yaşlı nüfusun oranının yüksek oluşuyla açıklanamaz. Bu İtalya’da sağlık sisteminin çökmüş olduğunun en somut göstergesi. 13 Mart’taki yayınımda, yani 10 gün önce İtalyan doktorların yoğunluktan ötürü, tedavi talebine karşılık verecek kaynakları yetmediği için, yoğun bakım ünitesinde hayatta kalma ihtimali daha yüksek olan hastalara öncelik vermek zorunda kaldıklarını anlatmıştım. Hastanelere akın eden yüzlerce kişi arasında, hangi hastanın solunum cihazına bağlanacağına karar vermek zorunda kalıyor doktorlar…

Türkiye’ye dönelim. İlk ölüm vakası açıklanalı 12 gün oldu, virüs taşıdığını bilmeyenler çevrelerini enfekte etmeye devam ediyor. Test sayıları ise hâlâ çok düşük. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarına bakıyoruz, bir gün 3000, ertesi gün 1700 test yapılmış (Dün gece test sayısı bile açıklanmadı, bugüne dek yapılmış toplam test sayısını verdi. 20 bin 345 kişi. Oradan hesaplayınca en son 1700 kişiye yapıldığı anlaşılıyor). Oysa Bakan Koca dört gün önce günde 10 bin hatta 15 bin test yapma hedefinden söz etmişti, hızlı tanı kitlerinin devreye girdiğinden… 12 Şubat tarihli Anadolu Ajansı haberine bakıyoruz, Bakan Koca, “Türkiye için risk az” diyor ve üretilmekte olan hızlı tanı kitlerinin Uluslararası Sağlık Hizmetleri A.Ş. üzerinden yurtdışına pazarlandığını duyuruyor. Artık riskin az olmadığı aşikâr değil mi? Neden hâlâ test sayısı artırılmıyor? İtalya Sağlık Bakanlığı Müsteşarı New York Times’a verdiği mülakatta diyor ki, “Çin’den ders almadık, onlar bu trajediyi yaşarken, bizimle alakası olmayan bir bilimkurgu filmini izler gibi davrandık.” Umarım biz de şimdi, İtalya’ya film seyreder gibi bakmıyoruzdur.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.