Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Foreign Affairs: Güçlü adamın güçsüzlüğü – Tek adam rejimlerinin ve demokrasilerin geleceği

Kanada’nın Toronto Üniversitesi’nden Adam E. Casey ve Seva Gunitsky, Foreign Affairs için bütün dünyada güçlenen tek adam rejimlerinin geleceğini ve demokrasiyle olan mücadelelerini konu alan çarpıcı bir düşünce yazısı kaleme aldı. Yazının Türkçe çevirisini sizin için paylaşıyoruz.

Mart ayının başında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kendisinin iki dönem daha başkanlık yapabilmesinin önünü açan anayasa değişikliğine olan desteğini açıkladı. Buna göre, görev süresi 2036 yılında bittiğinde, Putin 84 yaşında olacak. Bu değişiklik onu, Rusya tarihinde ülkeyi en uzun süre yöneten lider yapacak.

Putin’in uzayan görev süresi oldukça önemli olsa da, Rusya’nın siyasal gücün giderek tek bir kişide yoğunlaştığı tek adam yönetimine yönelme süreci daha geniş bir eğilimin parçası. Örneğin Çin, son zamanlara kadar elitlerin iktidarı paylaşarak işlevsel bir ardıllık mekanizmasını sürdürdükleri bir tek parti rejimini güçlendiriyor gibi görünüyordu. Ancak Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, geçen birkaç yıl içinde görev süresi kavramının dışına çıkarak Çin Komünist Partisi ve Çin ordusu gibi güçlü sembollerin önünde kendi siyasi gücünü yoğunlaştırdı. Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye ve Rodrigo Duterte yönetimindeki Filipinler gibi diğer ülkeler de aynı şekilde siyasi rejimlerini tek bir lider etrafında birleştirdi. Şu an küresel siyasi arenada tanık olduğumuz şey, “tek adamların” daha da güçleniyor olduğu.

Fakat teşkil ettikleri birçok soruna rağmen, tek adam rejimlerinin bu yükselişinden, demokrasilerin geleceği için bir umut ışığı da doğabilir. Tek adam rejimleri, diğer otokrasilerden daha kırılgan bir yapıdadırlar ve her şey bittiğinde liderler için kötü sonuçlar doğurma eğilimleri vardır. Gücün birtakım ellerde yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan kişiselcilik, yolsuzluğu doğurur ve devlet kapasitesini zayıflatır. En önemlisi de, tek parti rejimlerinden farklı olarak, tek adam rejimleri diğer hükümetler tarafından kolayca taklit edilebilecek bir otokratik kural görünümünde değildir ve aynı oranlarda yayılmaları oldukça zordur.

Tek adam rejiminin riskleri

Kişisel olarak ülke yönetiminin etrafındaki tek adam rejimleri, genellikle, elit tabakaların bir otokratın güç birikimini elde etmesini engelleyememeleri sonucunda ortaya çıkar. Otokratların kişiselci yönetim anlayışı, bu elit tabaka için oldukça sakıncalıdır. Rakiplerinin yükselişinden korkan diktatörler, sık sık bu elitlerin üzerine oynayarak onları ya tasfiye eder ya hapse gönderir ya da infaz etme yolunu seçer. Bu şartlar da, elitlerin birbirleriyle koordineli bir şekilde hareket ederek mevcut otokratı ortadan kaldırma çabalarını oldukça zorlaştırır. Böylece, tek adamlar gittikçe daha kalıcı olmaya başlar.

Ancak zaman içinde, tek adam rejimlerinde ortaya çıkan paranoya kaynaklı sert yapı, bu rejimlerin çöküşünün de kaynağı haline gelir. Araştırmaların da defalarca gösterdiği gibi, doyumsuz güç isteğiyle gittikçe kırılganlaşan tek adam rejimleri, baskın parti rejimlerinin ancak yarı süresi kadar iktidarda kalabilirler. “Sadakat” kavramı kilit bir önem taşıdığından, güvenlik güçleri ve askeri güçler, asla başarılı bir darbe gerçekleştiremeyeceklerini bilen tek adam şakşakçıları tarafından yönetilerek zayıf bırakılır. Sonuç olarak, tek adam rejimleri ortadaki sorunlarla savaşmak açısından oldukça zayıftır ve kitlesel protestolar gündeme geldiğinde, hem kendi silahlı kuvvetlerinin hem de kendi elitlerinin taraf değiştirdiklerine tanık olmak zorunda kalırlar.

Yakın zamanda, hükümet yandaşı bir Russian TV yorumcusu “Putin olmadan Rusya yaşayamaz” diyerek Putin’e bir iltifatta bulunmuştu. Bu ifadesi, aslında tek adam rejimlerinin sürekli doğasını da ortaya koyuyor. Putin “vazgeçilmez” olarak kalmak için, kendi gücünün sınırlarını belirleyen ve Rusya’daki kurumları kalıcı bir düzensizlik haline sokan pratikler içinde, rejim içindeki rakiplerinin arasında sürekli bir dengeleme eylemi gerçekleştirmek zorunda olduğunu çok iyi biliyor.

Tek adam rejimlerindeki liderler, iktidara geldiklerinde, kendilerini kişisel bağlantıların kurumsal çıkarlardan daha öncelikli olduğu bir iyilik ağına kilitlenmiş olarak da bulur. Bundan dolayı da bir ülke için gündeme gelen lider değişikliği durumu, ortaya büyük oranlarda belirsizlikler yaratır. Örneğin Putin özelinde, Putin’in görevden ayrılma ihtimali onun liderliğinden memnun olmayan Ruslar için bile potansiyel bir istikrarsızlık durumu olarak algılanıyor.

Ülkesel kural, küresel düzen

Uzun vadede, tek adam rejimlerine dönüş yapmak, evrensel bir model olarak liberal demokrasinin uygulanabirliğini korumaya yardımcı olabilir. Tek adam rejimleri yalnızca ülkesel olabilir ve ideolojisi, mümkün olan her yolla daha fazla güç toplamaktır. Tek adam rejimleri içindeki kişiselci yönetim anlayışı, kurumsal yönetim adına uygulanan bir strateji olmaktan çok kişisel güçlenme için bir taktiktir. Dolayısıyla da, liberal demokrasiye güvenilir, tutarlı ve çekici alternatifler sunan faşizm ve komünizm gibi eski evrensel ideolojilerin cazibesinden yoksundur.

Çin’in tek partili yönetim anlayışı, yakın zamana kadar böyle bir rakip ideolojiyi teşvik ediyor gibiydi. Pekin yönetimi, görev süresine saygı duyulan ve elitlerden oluşan bir grubun, kapitalist esnekliğin ve otokratik merkezileşmenin kombinasyonuyla ulusal çıkarları sürdürmeye çalıştığı bir sistem geliştirmiş gibi görünüyordu. İktidara rakip olan gruplar yerine tek bir beden, halkın iradesini temsil etmek konusunda daha işlevseldi. Sistem, bunu yaparken de çok partili demokrasinin sınırlandırıcı özelliklerinden kaçınma, hükümetin verimliliğini artırma ve ülkenin egemenliğini ABD liderliğindeki küresel düzen düşmanlarına karşı koruma gibi ilkeler edinmişti. 

Tek adam rejimleri, zaman zaman baskın iktidar partileriyle aynı vaatlerde bulunabilirler. Fakat tek adam rejimlerinin ortaya koyduğu vaatler kurumsal mekanizmalarla değil, siyasi karizma ve kişisel sadakatlerin gücüyle desteklenir. Sonuç olarak, yönetim konusunda ortaya koyabilecekleri şeyler göründüklerinden daha da sınırlıdır. En sorunlu kısım olarak ise, tek adam rejimlerinin siyasi beyannamelerinin gücü, iktidarda ne kadar uzun süre kalabileceklerine dair olan kolektif tahminlerle bağlantılı bir şekilde değişiklik gösterir. İstikrarlı ve verimli gözüken tek adam rejimleri, herhangi bir tehdit karşısında oldukça kırılganlaşır ve içleri boş gözükmeye başlar. 

Francis Fukuyama’nın tarihin sona ermesiyle ilgili olan düşüncelerine yakın zamanda yapılan bir savunma, “Liberal demokrasinin akla yatkın bir rakibi yoktur” diyor ve bugün gördümüz küresel durum bunun ne kadar olduğunu gösteriyor. Çin, Rusya, IŞİD ya da son zamanlarda ortaya çıkan milliyetçi akımlar: Hiçbiri, evrensel istekleri ve küresel çekiciliği olan liberal demokrasiye alternatif olabilecek kapsamlı bir siyasi ve ekonomik fikir paketi ortaya koymuyor. Güç paylaşımı ve kurumsallaşmanın başarısıyla desteklenen tek parti hükümetleri, ilk başta bu alternatif ihtiyacını karşılayabilecek olarak gözükmüş olsalar bile, bu alternatif konumunda olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.

Tek adam rejimlerinin yükselişinde iyimser bir taraf yok ve tek adamlı sistemlere olan bu kayış, uzun vadede kendi kendini bitirebilir. Ancak John Maynard Keynes’in de dediği gibi, aslında uzun vadede hepimiz ölüyüz. Tek adam rejimleri, daha fazla ve daha fazla savaş başlatarak kendi halklarını sefilleştirir. Aynı zamanda adapte edilebilirlik konusunda iyi değillerdir: Hem Çin hem de Sovyetler Birliği, Mao ve Stalin dönemlerinde yönetimin kişiselleşmesini yoğun bir şekilde deneyimlediler ancak bu dönemleri atlatarak tekrar tek partili hükümet sistemine dönüş yaptılar. 

Yine de demokrasinin yaygın bir şekilde gerçekleri gösterdiği bir çağda bile, evrensel olarak çekici olan bir yönetim şekli alternatifi henüz yok. Tek adam rejimlerine ya da yönetimde kişiselliğe dönüş, ortaya çıkardığı bütün potansiyel sorunlarla beraber yalnızca bu gerçekliği güçlendiriyor. Güçlü liderler gittikçe güçleniyor olabilir ancak kendi düzenlerininin dayandığı ideolojiler güçlenmiyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.