Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Trump kaybederse kaybetmiş sayılacaklar listesi

Hemen zaferini ilan etti ancak oylar sayılmaya devam ettikçe ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci kez kazanabilmesi iyice zorlaşıyor. Hal böyle olunca onunla birlikte kazanmış ya da kazanmayı hesaplayanları da kaybedenler listesine ekleyebiliriz.

Yayına hazırlayan: Ali Macit

Merhaba, iyi günler. Amerikan başkanlık seçimlerinde henüz sonuç belli olmadı; ancak dünkü yayında da söylediğimiz gibi ibre Trump’dan Biden’a dönmüş durumda ve Biden iki eyaleti daha Trump’tan aldı; bunlar Wisconsin ve Michigan eyaletleri. Şu anda belli olmamış beş-altı eyalet var. Bunlardan Alaska’yı saymıyoruz, çünkü orayı Cumhuriyetçilerin alması yüzde yüz; ama Pensilvanya, Kuzey Carolina ve Georgia’da arayı iyice kapattı Biden. Bunların üçünü de alabilir, herhangi birini de alması yeter. Aslında, önde gittiği Arizona ve Nevada’da böyle tamamlarsa, bunları almasına da gerek kalmayacak. Yani, Wisconsin ve Michigan’ın ardından Nevada ve Arizona eklenirse, tam gerekli olan 270 delegeyi Biden bulmuş oluyor. Üstüne Pensilvanya, Kuzey Carolina ve Georgia’dan biri, ikisi, üçü eklenirse, zaferi daha da güçlenecek; ama bu arada biliyoruz ki Trump kaybettiği yerlerde mahkemeye başvurdu. 

Olay sürecek, uzayacak; ama büyük ihtimalle ilk gün açıkladığı büyük zafer ortada yok. Kaybetme ihtimali hayli yüksek. Kaybedeceğini düşünüyorum. Bu saatten sonra döndürmesinin, mahkemeyle şununla bununla mümkün olacağını sanmıyorum, ama ne yapacağını bilmiyoruz. Direnecek mi direnmeye mi çalışacak? Dün de dediğim gibi; bu sokağa da taşar mı? Zaten şu anda, tartışmalı bölgelerde iki adayın taraftarlarının da sandık kurullarının önünde ve çevresinde toplandıkları yolunda haberler geliyor. Bu çatışmaya dönüşür mü dönüşmez mi? Onlar daha sonraki günlerin meselesi, ama bir süre zarfında olay netleşecek. Ve anlaşıldığı kadarıyla Trump, ikinci kez seçilemeyen ender başkanlardan birisi olacak gibi gözüküyor; ama yine de belli olmaz diyelim. Peki Trump kaybederse başka kimler kaybedecek? Bu yayının başlığının seçimini, o bizde meşhur, Birinci Dünya Savaşı anlatısından hareketle yaptım. Ne denir tarih kitaplarında? Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz Almanya kaybettiği için biz de kaybetmiş sayıldık; yani yoksa biz kaybetmiyorduk ama Almanya kaybetti. Biz de kaybettik. 

Şimdi Trump kaybederse, kimler kaybetmiş sayılır? Bir fotoğraf buldum, internette. Bu fotoğraf dört yıl önce Moskova’da çekilmiş. Putin, Marine Le Pen, Donald Trump. Bunların yan yana duruşu Sovyetler Birliği’nin eski meşhur Karl Marx, Friedrich Engels, Vladimir Lenin, bazıları arkasına Stalin’i de ekler, hatta bazıları Mao’yu da eklemiştir. Klasik fotoğrafı andıran bir fotoğraf. Birbirine çok benzeyen üç kişi. Üç popülist lider. Burada fotoğrafın en ucunda Putin var. Putin, iktidardaki bir popülist ve Trump’la arası hep iyiydi. Hatta Trump’un dört yıl önceki seçimlerde seçilmesinde çok ciddi katkısı olduğu iddia edildi. Bunlar kanıtlanmadı. Çok da üzerine gidilemedi, ama hep kabul edilen bir yaklaşım oldu. Trump’la Putin’in arasındaki ilişki seçim öncesinde –geçen seçim öncesinde– Trump iktidarı boyunca hep dile getirildi. Aralarının hep iyi olduğu söylendi –böyle olduğu bârizdi–, ama bunun ötesinde, iki lider de yönetme tarzlarıyla birbirlerine benziyor ve birbirlerini besliyorlardı.

Dolayısıyla, Trump’un kaybetmesi halinde, Putin’in bundan memnun olmayacağını kesinlikle söyleyebiliriz. Tıpkı iktidarda olan, popülist, otoriter liderler gibi. Bunlar Filipinler’de Duterte, Brezilya’da Bolsonaro, Macaristan’da Orban, tabii ki Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan. Bunların hepsi Trump’un kaybından bir şekilde olumsuz etkilenecek. Değişik kademelerde, değişik seviyelerde, bu açıdan bakıldığı zaman, Erdoğan’ın da çok ciddi etkilenmesi hiç şaşırtıcı olmayacak. Zira kendisi, Türk-Amerikan ilişkilerini, Trump’la doğrudan ilişkiler düzeyine –çıkartmıştı demeyeceğim– indirmişti. Amerikan medyasının önde gelen isimleriyle, güvenilir kaynaklardan aldıkları bilgilerden hareketle, Erdoğan’ın dünyada –dünyada, bu önemli– Trump’a en kolay ulaşan, en sık ulaşan lider olduğunu yazdılar. Hiçbir şekilde yalanlanmadı bu. Değişik krizlerde, sorunlarda, böyle olduğunu biz zaten gördük. Erdoğan, herkese –dünyadaki hemen hemen herkese, yöneticilere– çatarken, Trump’a hiçbir şey söylemedi. Putin’e de söylemedi, belli bir aşamadan sonra. Hatta Trump’ın çok sert bir mektubuna, hakaret dolu mektubuna da cevap bile vermedi. Bu cevabın elden verileceğini vs. söyledi. Erdoğan’ın Trump’la olan bu ilişkisi, birçok açıdan, özellikle Türkiye’de, Erdoğan’nın inşa ettiği tek adam sisteminde, Amerika Birleşik Devletleri’nin stratejik desteğini Trump üzerinden almış olması çok önemliydi. Şimdi Biden’la böyle bir ilişki kurabilme ihtimalinin olduğunu düşünmüyorum. 

Fakat şunu unutmamak lâzım; Erdoğan’ın kaybedecek olması, Trump gibi birisiyle ilişkisini kaybedecek olması, Türkiye’nin kaybedeceği anlamına gelmiyor. Bütün her şeyde, ilişkilerde, Türk-Amerikan ilişkilerinde ya da başka ülkelerin ilişkilerinde, ülkelerin kayıplarıyla liderlerin kayıplarını birbirinden ayırmaya çalışmak lâzım. Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni dönemde zorlanacağını, ama illâki kötü seyir etmeyeceğini düşünüyorum. Burada, Trump sonrası Amerika’da –eğer Trump kaybederse, ki Trump kaybettiğini varsayıyoruz– Trump sonrası ABD’de bu ilişkilerinin yeniden şekillenmesinde, yeni kadrolarda, yeni perspektiflerde büyük ihtimalle Amerika Birleşik Devletleri’nde eskiye dönüş olacak –eskiye dönüşten kastım Obama dönemi– ki orada zaten Biden başkan yardımcısıydı. Şu anda iktidarda olan sözünü ettiğimiz popülist otoriter liderlerin hemen hemen hepsiyle bir tanışıklığı zaten vardı. Erdoğan keza öyle, dolayısıyla yeni ilişkiler kurulacaktır; ama bu nasıl seyredecek? Açıkçası kestirmek zor. Sancılı olacağı muhakkak. Dolayısıyla, Trump’a çok yatırım yapmış kişiler, liderler, ülke yöneticileri, Trump’ın kaybetmesinden ciddi bir şekilde sarsılacaklar, ama yeni döneme uyum sağlayamayacaklarını iddia etmek çok gerçekçi olmaz. Bir diğeri de aynı fotoğrafta –tekrar bakacak olursak fotoğrafa– orada Putin’in yanında Marine Le Pen var. Fransa’daki aşırı sağın, Ulusal Cephe’nin lideri. O da bir başka olayı gösteriyor; iktidarda olmayan ama iktidarı hedefleyen — Batı’da çok sayıda böyle parti var, hareket var. 

Bunlar aşırı sağ, ırkçı vs. hareketler; bunlar da iktidara yürüyüşte Trump’a çok güvendiler, doğrudan ya da dolaylı destek aldılar; her şey bir yana, Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri lideri olarak dünyaya sunduğu perspektif onları çok mutlu etti. Nedir bu perspektif ? Mesela, Trump iş başına gelir gelmez, hemen özellikle Müslüman ülkelerden gelecek olan ziyaretçilere çok ciddi yasaklamalar getirdi. Trump, İslamofobi diye bir şey varsa –ki var–, dünyada bunun en önemli savunucularından birisi. Nedense bizdeki iktidar buna çok fazla değinmese de, dünyanın her yerinde İslamofobik liderler artarken –mesela Macron–, Macron’un yapıp söylediklerinin bin kat fazlasını Trump yaptı, ama Trump hiçbir zaman bir İslam karşıtı olarak sunulmadı. 

Neyse, Trump’ın İslam’a karşı, genel olarak göçmenlere, mültecilere karşı tavırlarının bu aşırı sağ popülist sağ popülist hareketlere de çok ciddi ilham verdiği, onların alanını iyice meşrulaştırdığı bir gerçekti. Dolayısıyla Trump’ın iktidarını uzatması onların çok arzuladığı bir şeydi. Onun yarattığı zeminden ve kimi zaman belki de doğrudan katkılarıyla –bu maddi olabilir, manevi olabilir– işlerinin daha kolaylaştığını düşünüyorlardı; ama Biden yönetiminde aynısının olacağını beklememek gerekiyor. Biden ve Kamala Harris iktidara geldikten sonra kadrolar büyük ölçüde değişecek. Ve bu kadroların içerisinde daha liberal, insan haklarını önceleyen isimlerin olma ihtimali hayli yüksek. Tabii ki bu bir gül bahçesi olmayacak –Biden yönetimi–, fakat Trump’ın son dört yılda yaptıklarının büyük bir kısmından vazgeçileceği ve dünya çapında, küresel anlamda güçlenen ırkçı, ayrımcı yaklaşımların büyük ölçüde azalacağını, en azından Washington merkezli olarak pompalanmayacağını kabul etmek gerekir. Başka, siyasî alan dışında, özellikle ekonomi alanında Trump’ın yaptığı direnişleri biliyoruz. Özellikle iklim değişikliği konusundaki tavrı. Uluslararası kuruluşlara yönelik lâkayt tavrı –Birleşmiş Milletler başta olmak üzere– ve Birleşmiş Milletler’in birçok kurumuna yönelik olarak özellikle parasal anlamda şantaj yapması; bunun birçok kurumu –doğrudan kendisiyle ilgili olmasa da Avrupa Birliği’ne yönelik küçümsemeleri, bu anlamda uluslararası alanda birçok şeyi değiştireceğe benziyor — stratejik olarak, ekonomik olarak.

Örneğin NATO bambaşka bir durumda olacak; çünkü Trump, NATO’yu –daha gelir gelmez– sürekli tedirgin etti. NATO’nun üyelerini tedirgin etti. NATO’yu değiştirme iddiasıyla ortaya çıktı. Bu da tabii ki NATO’yu sevmeyen ülkeleri –başta Rusya olmak üzere– memnun etmişti. Şimdi tekrar NATO’nun eski çizgisine gelmesini bekleyebiliriz. İlginç bir durum var; Trump’un gitmesini isteyen ülkelerin içinde Çin vardı. Birçok noktada belki Trump’ın politikaları onların işine gelmiş olabilir, ama özellikle ticaret alanındaki uygulamaları, tehditleri, Çin’e yönelik çok ciddi çıkışları oldu. Koronavirüs sürecinde de yaptı bunu Trump. Çin, bu işten memnun olacağa benziyor. İran memnun olacağa benziyor –Trump tarafından sürekli tehdit edildiği için–, memnun olmayanlara tabii ki bir şekilde İsrail’i katmak gerekiyor ve Körfez ülkelerini. Tabii ki bu İsrail ve Körfez ülkeleri Trump’tan sonra Biden gelince çok büyük acılar çekmeyecekler –bunu sanmıyorum–, ama Trump dönemindeki birtakım uygulamalar, Trump’ın desteklediği birtakım uygulamalardan –mesela Kudüs’ün başkent olarak tanınması olayında– geri adım olur mu çok emin değilim, ama eskisi kadar onlara destek vermeyebilir; bunlar zaten tâli konular olarak geride kalacak. 

Dünyada genel olarak yükselişte olduğu sanılan sağ popülist hareketlerin, ayrımcı hareketlerin bu olayın kaybedenlerinden olduğunu –eğer Trump kaybederse, ki gidişat onu gösteriyor– kaybedeceklerdir; ama bu mutlak anlamda yenildikleri anlamına tabii ki gelmeyecek. Şunu kabul etmek lâzım: En büyük sponsorlarından ve mentorlarından –yeni tabirle– mentorlardan birisini, ilham kaynaklarını kaybetmiş olacaklar. Bir diğer kaybedeceklerde ilginç bir şekilde Trump karşıtı olmakla beraber, Trump’ın kazanmasını isteyen –Türkiye’de de çok var böyle insanlar, dünyada da var– insanlar var. Bunlar garip bir insan profili arz ediyorlar. İlk mesela, Trump’ın kazandığı görüntüsü ortaya çıktığı zaman, Trump da çıkıp açık bir şekilde “Kazandık” dedikten sonra, bu kişileri Türkiye’de ve dünyada gördük. Bunlar çok büyük bir karamsarlıkla, pesimizimle, çok şık bir hareket yapıyorcasına, “Zaten belliydi, işte o kadar havaya girildi, ama Trump kazanıyor; işte, birtakım liberaller, şunlar bunlar, solcular vs. kendilerini kandırıyorlar, ama Amerika’nın gerçeği bu. Dünyanın gerçeği bu” gibi, yani Trump’u sevmediklerini söyleyip, Trump’un bir kader olduğunu, bu kaderin değişeceğini söyleyenlerin “cahil, aptal” her ne ise olduğunu söyleyen bir grup var. Bayağı sayıları da yüksek. 

Bunların Türkiye’de özellikle AKP’ye karşı tutumlarını da biliyoruz, biliyorsunuz. Bu kişiler mesela 31 Mart’a asla inanmadılar. İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin ardından, İmamoğlu tarafından kazanılacağına da inanmadılar. Böyle garip bir tavır var. Bu sadece Türkiye’ye özgü değil, dünyaya özgü bir şey; ama Türkiye’dekileri daha çok görüyoruz. Bunlar da çok kötü çuvallamış durumdalar. İlk saatlerde birazcık mutlu oldular. “Ben demiştim” dediler. Ve o çok klasik “Florida’yı alan Amerika’yı alır; işte, bir kere daha görüldü, Florida’yı Trump aldı,” diyerek çıktı bazıları; ama Florida’yı almasına rağmen, Trump galiba kazanamayacak. Böyle bir çok bilmişler tayfası da var. Türkiye’de Trump’ın kaybetmesine üzülen çok insan var — bunun farkındayım. Üzülsünler — eğer kayıp kesinleşirse onların üzüntüsü de kesinleşecek. Bir umut, herhalde mahkemelere vs. umut bağlamış durumdalar. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayıp, Trump’ı destekleyen, onun için çalışan, ona oy veren, onun için kendilerini siper eden Türkler de var. Bunu da biliyoruz. Bir “Transatlantik” yayınında Ömer Taşpınar bunu çok iyi izah etmişti. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nde yerleşik olan “Türklerin önemli bir kısmı orta ve üst-orta sınıftan insanlar. Ve Trump onlara daha câzip geliyor, ekonomik konularda” diye söylemişti. Yani olay büyük ölçüde “sınıfsal” demişti.

“Transatlantik” demişken, bu arada, kazanan çok kişi var ama en azından kendi şahsımızda ve bir sonraki “Transatlantik” yayınında, Ömer ve Gönül’e de bunu söyleyeceğim. Onlar da kazandı. Çok riskli bir şeydi söyledikleri, ama Türkiye’de ilk kez bu postayla oyun önemini anlatan, Trump’ın kabul etmeyeceğini, bunu engellemeye çalışacağını anlatan ve Trump’ın birçok eyaleti kaybetmiş olacağını anlatan arkadaşlarım da kazandılar; buradan da kendilerine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tabii ki seçim daha noktalanmadı, ama gidişat öyle gözüküyor. Sabah kalktığımızda yine bir eyaletin Biden’a geçmiş olduğunu görüyoruz. Örneğin en son baktığımda Pensilvanya farkı bu sabah kalktığımda, ne kadar kapanmış olduğunu gördüm. Georgia da keza öyle. Dolayısıyla gün içerisinde onların da Biden tarafından alınmış olduğunu görebiliriz. Bu çok meşhur tabirle “Trump için çember daralıyor” ve dünyanın dört bir tarafında Trumpçı olan ve bundan bayağı bir ekmek yiyenler de, dolayısıyla onunla beraber kaybetmeye mahkûm gözüküyorlar. Yine de tedbiri elden bırakmayalım, ne olur ne olmaz diyelim, tüm dünyaya hayırlı olsun. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.