Vurun Arınç’a!

Bülent Arınç’ın Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’a sahip çıkmasıyla başlayan kriz Cumhur İttifakı’nın iman tazelemesi ve Arınç’ın kaybetmesiyle sonuçlanacağa benzer. Fakat bu görüntü aldatıcı olabilir.

Not: Yayından kısa bir süre sonra Arınç’ın istifa açıklaması geldi:

Yayına hazırlayan: Fazıl Alp Akiş

Merhaba, iyi günler. Türkiye’nin gündeminde Bülent Arınç var. En azından birkaç gün daha böyle olacağa benziyor; çünkü Bülent Arınç’ın son Habertürk yayınında söyledikleri bayağı bir tartışıldı. Alkışlayanlar oldu, yuhalayanlar oldu; ama insanların büyük bir kısmı bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi dahilinde edilmiş sözler olduğunu düşündü, fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlere sahip çıkmaması, tam tersine Bülent Arınç’ı –ismini vermese de– nifak ile suçlaması, işin rengini iyice değiştirdi ve şu anda Bülent Arınç topun ağzında — öyle diyelim. Ya istifâ edecek, ya azledilecek, ya da bir müddet daha böyle ne olduğu belli olmadan devam edecek; ama istifâ ihtimalinin daha yüksek olduğu kanısındayım. Yine de belirsiz bir durum var. Şu âna kadar Erdoğan’la konuşmak için beklediğini biliyoruz, dün gazeteci Murat Çelik’e bunu söylemiş. Bugün için görüşmeyi bekliyordu, şu âna kadar herhangi bir açıklama gelmedi, ama her an Bülent Arınç’ın durumuyla ilgili bir netliğe kavuşabiliriz.

Bülent Arınç’ı bir gazeteci olarak yıllardır, çok eskiden beri tanırım, belli bir hukukumuz da vardır ve bunları, dinleyenler izleyenler bilir, “Gomaşinen” adında gazetecilik anılarımda kendisine başlı başına bir bölüm ayırmayı düşünüyorum, belki de bu hafta onu yaparım. Onun için o kısımlara, tarihî kısımlara pek girmeden, kendisi hakkında bildiklerimden hareketle bir şeyler söylemek istiyorum. Son olayda da gördük, Bülent Arınç’ın söylediklerini birçok kişi benimsese de, Türkiye’de bir tür “Bülent Arınç’ı sevmemek” gibi bir mutabakat var. Bu mutabakatın bir ayağında, özellikle Ergenekon sürecinde kozmik odaya girilmesine yol açan iddia, spekülasyon Bülent Arınç üzerinden yapılmıştı, o nedenle Türkiye’de Bülent Arınç’ı zaten İslâmcı olduğu için sevmeyenler, o olayla iyice depreştiler; ama Bülent Arınç’ın en büyük düşmanları, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına, daha doğrusu Erdoğan iktidarına değişik çevrelerden gelip sonradan dahil olan kişiler ve AKP’nin şu son dönemdeki müttefikleri; yani Bahçeli. Ki bugün Bahçeli’nin grup konuşmasında görmüşsünüzdür, duymuşsunuzdur, okumuşsunuzdur, Bülent Arınç’a çok ağır sözler sarf etti. Tabii bu sözleri sarf ederken onun Erdoğan tarafından ona sahiplenilmeyeceğini düşünerek, onu açıkçası kurşuna dizdi. 

Yani bir linç faaliyeti var birkaç gündür. Bu linç faaliyetinin içerisinde en önemli kesim AKP’ye sonradan girmiş, sonradan dahil olmuş, İslamcı hareketten gelmeyen, Milli Görüş hareketinden gelmeyen, büyük ölçüde çıkar amaçlı girmiş, kraldan çok kralcı, reisten çok reisçi olmuş, ama ilginç bir şekilde önemli bir kısmı reis tarafından yani Erdoğan tarafından dışlanmış, kenara itilmiş çok sayıda isim var. Eski milletvekili, eski parti yöneticisi bunlar — isimlerini vermek istemiyorum, onlar kendilerini bilir, adlarını anmak bile çok iyi olmayabilir. Birbirinden farklı kişiler Bülent Arınç’a saldırı konusunda bir mutabakat içerisinde oldular, en kolay saldırı yeri tabii ki Selahattin Demirtaş hakkında söyledikleriydi, Kürt meselesi hakkında söyledikleriydi, Demirtaş’ın kitabı hakkında söyledikleriydi. 

Bir diğer husus Kavala meselesi idi ve buralardan hareketle, Erdoğan’ın da bu konuda hassas olduğunu bildikleri için –hassastan kastım, Demirtaş’ı ya da Osman Kavala’nın mağduriyetlerine karşı bir hassasiyet değil, tam tersine bu mağduriyetlerin birinci derece aktörü olan, bu mağduriyetlerin gerçekleşmesini sağlayan kişi olarak, Erdoğan’ın Demirtaş’a ve Kavala’ya sahip çıkanlara karşı bir hassasiyeti, bir öfkesi var– buradan yürüdüler ve bayağı da başarılı oldular. Erdoğan’ın o son açıklamasının ardından da bir zafer edasıyla şimdi tekrar Bülent Arınç‘ın kellesini istiyorlar ve muhtemelen de alacaklar.

Şimdi, burada aslında söylenecek çok ama çok şey var. Olayı kişisel bir yerde tutmayalım, ama işin siyasî tarafına bakacak olursak, Bülent Arınç’ın bir tür portresini “Gomaşinen”e saklayarak şunu söyleyeyim, aslında Bülent Arınç, olacak bir şeyi, gelmekte olanı, yaklaşmakta olanı dile getirdi: Osman Kavala, Selahattin Demirtaş çok geçmeden tahliye olacaklar, Erdoğan bu noktaya gelmek zorunda olacak, ama bunu olabildiğince geciktirmek istiyor. Bülent Arınç’ın yaptığı, anladığım kadarıyla Erdoğan’ı aceleye getirdi, yani orada bir hesap hatası, zamanlama hatası olduğu kanısındayım, yoksa Arınç’a Erdoğan’ın gösterdiği tepki ve o linç hareketinden hareketle Türkiye’de bir şeylerin değişmeyeceğini, Cumhur İttifakı’nın bugün Bahçeli’nin de söylediği gibi sonuna kadar kalacağını açıkçası düşünmüyorum. 

Erdoğan Cumhur İttifakı’nda kalsa bile onun oy veren kitlesinin büyük bir kısmının onu terk edeceğini düşünüyorum. Düşünüyorum dediğim, bir temenni olarak değil, tespit olarak bunu kabul etmemizi isterim; çünkü hiçbir şeyi kontrol edemeyen ve Bahçeli’yle gidebileceği yere kadar gitmiş, bunun ötesine gidemeyen, ama olabildiğince bu işi geciktirmek isteyen bir Erdoğan söz konusu.

Şimdi “nifak” sözüne bakalım, en çok bunun üzerinde duruldu, Erdoğan, Arınç’ı nifak çıkarmakla suçladı ve buradan hareketle insanlar Arınç’a linç girişimlerini alabildiğine artırdılar. Bu nifak sözünü ben Erdoğan-Fethullah Gülen kavgasının ilk günlerinde çok duydum. Bir gazeteci olarak o tarihte Vatan gazetesinde yazarken ve televizyonlarda yorum yaparken, MİT kriziyle beraber –öncelikle miladı MİT krizidir–, ardından dershaneler olayıyla beraber bir savaşın kaçınılmaz olduğunu –hatta ilk dershaneler döneminde “meydan muharebesi” olarak tanımlamıştım ve bir savaşın kaçınılmaz olduğunu, tarafların birbirine girdiğini, daha da gireceğini– söylediğim zaman, her iki taraf birden bana, “nifak” ve “fitne” lâflarıyla karşı çıktılar, yani birleşerek karşı çıktılar. 

Şimdi o dönemde beni nifak ve fitneyle suçlayan AKP yanlısı gazetecilerin bir kısmı AKP’yi terk etti, Gelecek veya Deva partilerine yakın pozisyondalar, Fethullahçılar’ın durumu zaten mâlûm; bir tane örnek vardı, şimdi adını hatırlamıyorum, Konya milletvekili, çok meşhur bir olaydır, benim yine sosyal medyadaki, Gülen-Erdoğan savaşı üzerine bir paylaşımımdan sonra, benimle dalga geçmişti, bana hakaret etmeye kalkmıştı. Hatta baktım kendisine, milletvekiliymiş, “Siz hakikaten milletvekili misiniz?” dedim. Böyle bir karşılıklı mesajlaşmalarımız olmuştu ve sosyal medyada da bayağı popüler olmuştu. O kişi şu anda artık milletvekili değil, ama şu anda Külliye’de Cumhurbaşkanı Danışmanı. Mesela o kişi, o tarihte genç bir milletvekiliydi, adını duymamıştım ve hâla adını hatırlamıyorum, önemsiz birisi olduğu muhakkak. Meselâ o kişi beni fitne çıkartmakla suçlamıştı; şimdi kendisi en hızlı FETÖ avcılarından birisi. Yani şu anda edilen, “fitne” “nifak” gibi lâflara bakarak Erdoğan – Bahçeli ittifakının çok uzun süreli bir ittifak olduğunu, çıkan spekülasyonların hiçbirisinin aslı astarı olmadığını ileri sürmek bence inandırıcı değil.

Zaten Bahçeli de bence çok iyi bir hesaplama yaparak, Erdoğan’ın bu ittifakı bozacağını görüp, ama bunun için de zamana ihtiyacı olduğunu bilip, Erdoğan’ı hızlı bir şekilde karar almaya zorlayıcı hamleler yapıyor. Bu bağlamda Çakıcı’nın doğrudan Kılıçdaroğlu’nu suçlayan –suçlayan da ne kelime, tehdit eden– çıkışlarını ve Bahçeli’nin de ona defalarca sahip çıkmasını burada not edelim. Normal şartlarda, mesela Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Çakıcı konusunda söylediği sözler herhalde onun siciline, siyasî hayatında artık en fazla yazılacak hususlardan birisidir. Bir suç örgütü lideri bir muhalefet liderini tehdit ediyor ve Kalın, suç örgütü liderine karşı tavır alamadı. Ya da bir Ömer Çelik, AKP sözcüsü Ömer Çelik, Ünal Çeviköz’e çok abartılı bir şekilde, Biden üzerinden söylediklerinden hareketle, onu bir tür Biden üzerinden bir vesâyet uygulamaya, mandacılıkla suçlarken, bir suç örgütü liderinin Türkiye’de demokratik siyâsete –demokrasi ne kadar var tabii o ayrı, ama diyelim ki siyâset üzerinde– bu şekilde vesâyet uygulamasına ağzını açıp tek kelime söylemedi. Normal şartlarda bu kişilerin hepsinin pozisyon alması gereken bir andı bu ve alamadılar. Aldıkları anda Cumhur İttifakı’nın dağılmasını göze almaları gerekiyordu. Cumhur İttifakı’nın dağılmasını şu anda göze alabiliyor değiller. Tıpkı zamanında Gülen ile ittifakta Erdoğan’ın Gülen’i defalarca Türkiye’ye çağırması, ona övgüler düzmesi, Türkçe Olimpiyatları’na katılması –bir tanesine ben tanık oldum, hangisiydi unuttum, ama bir stadyumda yapılan bir şeydi, bizim Galatasaray stadyumunda yapılan bir şeydi sanırım–, orada mesela Erdoğan –ki büyük savaşların bir yıl öncesi falandı– Gülen’e övgüler düzmüştü.

Burada da bence böyle bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Ve bu geçiş döneminde, bir ayağını frende tutmayanlar böyle kazalara kurban gidebiliyorlar. Bülent Arınç bunların sanki bir örneği, en çarpıcı örneği ve Bülent Arınç’a normal şartlarda sahip çıkması gereken, beklenen birçok kişi de benzer akıbetin kendi başlarına gelmemesi için sessizliği tercih ediyorlar. Normal şartlarda, Bülent Arınç’ın dile getirdiği hususu, AKP’nin özellikle geleneksel, ilk kuruluşundan itibaren AKP içerisinde yer alan birçok ismin aynı şekilde belki çok daha güçlü şekilde savunduğunu ve onun söylediklerine katıldığını biliyorum, Erdoğan da biliyor. Dolayısıyla burada aslında Erdoğan şimdi başka bir zorlukla karşı karşıya. Bülent Arınç’ın bir şekilde gecikmiş bir tasfiyesi, birçok kişinin zaten var olan kırgınlığını daha da artıracak, özellikle yeni partilere doğru kopuşları hızlandırabilecek. Bülent Arınç’ın gideceğini sanmıyorum, ama Bülent Arınç’a bile hayat hakkı tanınmayan bir iktidar atmosferinde daha fazla kalmak istemeyecek çok kişi çıkacaktır. Bu bağlamda Bülent Arınç’ın tekzip ettiği, yani değişiklikler olmazsa 50-60 milletvekili kopar spekülasyonunun, milletvekili bazında olmasa bile AKP’nin birçok alanında geçerli olabileceği kanısındayım.

Erdoğan’ın Bahçeli’yle ittifakını bu şekilde sahiplenmesi ve Bahçeli’nin de bundan güç alarak, meselâ bugün yaptığı gibi, bu harekete yıllarını vermiş bir ismi böyle aleni bir şekilde aşağılamasını sindiremeyecek çok insan olacaktır. Bir ittifak var dedim, bu ittifakın içerisinde önemli bir ayağı da Pelikan diye adlandırılan bir grup oluşturuyor. Burada da ilginç bir durum var, Pelikan denilen grubun Berat Albayrak’la ve kardeşiyle ilişkisi söylenirdi; şimdi onlar Bülent Arınç’ın kellesini alarak bir anlamda bir zafer kazanmış hissedebilirler kendilerini, ama tahmin ediyorum ki Erdoğan Cumhur İttifakı’yla zamana yayılmış bu kopuşla beraber bu tür odaklarla da ilişkisini gözden geçirilecektir. Şu anda biz aslında bence bir geçiş döneminden geçiyoruz, şu anda yaşananları kalıcı olarak görmenin çok aldatıcı olduğunu düşünüyorum; ama tabii bu arada Bülent Arınç gibi kurban edilenler, bu geçiş döneminin kurbanı olacak başka isimler de çıkabilir.

Bülent Arınç değişik dönemlerde, bu Milli Görüş hareketinin değişik anlarında çok ilginç çıkışlar yapmış ve bu hareketin kaderinde birinci derecede rol oynamış birisiydi. Bugün birinci derece bir rol oynama ihtimali kaldığını sanmıyorum. Yani o kendisine atfettiği “özgül ağırlığın” iyice azaldığını düşünüyorum; ama şunu da çok iyi biliyorum ki, Abdullah Gül, Davutoğlu, Ali Babacan ve birçok kişinin koptuğu bir harekette, Erdoğan ile koptuğu bir yerde, Arınç’ın Erdoğan’ın yanında kalması –ki arada bir dönem oldu biliyorsunuz, tam dışlanmış hissetmişti kendisini, hatta bize, Medyascope’a da konuk olmuştu 2016 yılında, ama daha sonra tekrar Erdoğan’la bir anlamda buluştular ve Erdoğan onu Yüksek İstişare Kurulu’na aldı– onun oradaki varlığı çok sembolik bir varlıktı, ondan bile birilerinin çok ciddi bir şekilde rahatsızlık duyduğunu biliyorum, şimdi o rahatsızlık duyanlar büyük bir mutluluk içerisindeler; ama tahmin ediyorum onların mutluluğu da çok uzun sürmeyecek. 

Bu varolan statüko Erdoğan’ın iktidarını garantileyen bir statüko değil, Erdoğan buradan çıkmak isteyecek, çıkarken yanında bu kişileri, bu ittifakları, bu odakları herhalde götürmeyecek, götüremeyecek. Götürmek de istemeyecek, çünkü büyük bir kısmıyla kurduğu ilişkinin mecburi bir ilişki olduğu kanısındayım; ama buradan kopacak olması yarınının daha parlak olacağı anlamına gelmiyor, çünkü Erdoğan artık iktidarı kaybetmeye mahkûm. Tek başına iktidarı kaybetmeye mahkûm diyelim. İktidarını birileriyle eşit bir şekilde paylaşmaya razı olması durumunda iktidarın içerisinde yer alabilecek bir siyasetçi artık; ama buna razı olması da Erdoğan açısından çok kolay bir şey olmayacak.

Evet, esas zorluk Erdoğan’ın zorluğu ve bu arada bu tür, Bülent Arınç gibi zamanlama hatası yapanların bir şekilde bedel ödediği ve birilerinin de bundan çok büyük memnuniyet duyduğu çok ilginç bir zamandan geçmekteyiz.

Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.