Medyascope’un her hafta dünya gündemini meşgul eden bir konunun enine boyuna incelendiği podcast programı Spektrum’un altıncı bölümünde bu hafta, Kolombiya’daki protestoları ele aldık. Kolombiya’da artan yoksulluk ve Devlet Başkanı Ivan Duque’nin onayladığı yeni vergi reformu yasası üzerine 28 Nisan’da başlayan grev ve protestolar, hükümetin vergi reformu yasa tasarısını meclisten geri çektiğini açıklamasına karşın sürüyor. Protestoların başından bu yana polisle halk arasındaki çatışmalarda biri polis en az 42 kişi hayatını kaybederken binlerce kişi yaralandı. 548 kişi ise hâlâ kayıp. Protestolar neden ve nasıl başladı? Ulusal grev çağrısını kim yapıyor ve kimler katılıyor? Protestolara hükümetin yanıtı ne oldu? Vergi reformu yasa tasarısı geri çekilmesine rağmen protestolar neden durmadı? Yaşananlara uluslararası kamuoyunun tepkisi ne oldu? Bu bölümümüzde bu sorulara yanıt aradık.
Medyascope’tan herkese merhaba. Bu hafta Spektrum’da Kolombiya’da üç haftadır devam eden grev ve protestoları anlatacağım. Kolombiya’da hükümetin vergi reformu yasa tasarısını meclisten geri çektiğini açıklamasına rağmen 28 Nisan’da başlayan grev ve protestolar sürüyor. Protestoların başından bu yana biri polis en az 42 kişi hayatını kaybetti. Polis ve protestocular arasındaki çatışmalarda binlerce kişi yaralandı, 548 kişi ise kayıp. Protestolar neden ve nasıl başladı? Ulusal grev çağrısını kim yapıyor ve kimler katılıyor? Protestolara hükümetin yanıtı ne oldu? Vergi reformu yasa tasarısı meclisten geri çekilmesine rağmen protestolar neden durmadı? Yaşananlara uluslararası kamuoyunun tepkisi ne oldu?
Bugünkü bölümümüzde Kolombiya olaylarının dününü ve bugününü anlatacağım. Ben Senem Görür, Spektrum’a hoşgeldiniz.
Kolombiya’da milyonlarca kişi 28 Nisan’da, barış ve eşitlik içinde yaşama umudu, yoksulluğa ve koronavirüs salgınının daha da belirgin kıldığı eşitsizlikler ile mücadele etmek için sokaklara çıktı. Protestolara polis sert müdahale ediyor. Bugüne kadar en az 42 kişi hayatını kaybetti ve binlerce kişi yaralandı.
Ülkede daha önce de hükümete karşı gösterilerde ölümler yaşanmıştı. Bu olaya en son benzeyen protesto eylül ayında gerçekleşmiş ve başkent Bogota’da polisin birini elektroşok tabancası ile öldürdüğü gerekçesi ile düzenlenen protestolarda en az yedi kişi hayatını kaybetmişti.
Ama biz günümüze dönelim ve gösterilerin neden ve nasıl başladığını anlatalım.
Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque’nin hükümeti, koronavirüs salgını nedeniyle daha da derinleşen ekonomik sorunlara çözüm için “Sürdürülebilir Dayanışma Yasası” adlı bir yasa tasarısını Kongre’ye sundu. Tasarının gerekçesi kötüleşen ekonomik durum, amacıysa devletin gelirlerini artırmaktı.
45 yaşındaki Ivan Duque’un asıl mesleği avukatlık. 2014’te senatör oldu. 2018’de sağcı parti Demokratik Merkez tarafından devlet başkanlığına aday gösterildi ve ilk turda yüzde 39,14 ile en çok oyu alarak, ikinci tura kaldı. İkinci turda solcu rakibi Gustavo Petro’ya karşı üstünlük sağlayan Duque, oyların yüzde 53,98’ini elde ederek Juan Manuel Santos’un ardından ülkenin yeni devlet başkanı oldu. Duque’nin gerilla örgütleriyle yapılan anlaşmaları gözden geçireceğini duyurmuş olması bakımından seçim sonucu, son Devlet Başkanı Juan Manuel Santos için ağır bir darbe olarak değerlendirilmişti.
Bu noktada biraz Kolombiya’dan ve Kolombiya’nın ABD ile kurduğu yakın ilişkiden bahsetmek isterim.
Kolombiya, Latin Amerika’nın üçüncü büyük nüfusuna sahip. Bölge açısından da güçlü petrol, kömür, kahve ve nikel üreticisi. Kolombiya bu yüzden hem ekonomik kaynakları hem de jeopolitik konumu açısından birçok ülkenin radarında, özellikle de ABD’nin. Fakat oraya geçmeden önce, Kolombiya’da uygulanan ekonomik politikaları anlatmak istiyorum.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında da Kolombiya’da da kahve üretimi, ülkenin ihracatının hemen hemen yarısını oluşturuyordu. Hatta uygulanan ithal ikameci politikalar sayesinde ülkede düzenli bir şekilde gelişim gösteren bir ekonomi görülmüştü. Fakat 1967 ile 1974 arasında yapılan ekonomik reformlar ihracatta patlamaya ve işsizliğe sebep oldu. Buna bir de tarımda yaşanan sıkıntılar ve toprak sorunu eklenince, toprak sahipleri oldukça zor durumlar ile karşı karşıya kaldı. 1970’lerin sonuna doğru ise dünya genelinde etkisini göreceğimiz neoliberal politikalar ve 1974 yılındaki petrol krizi Kolombiya’yı da vurdu. Tüm bu krizler üst üste gelince koka bitkisi ve ondan yapılan kokain için verimli bir sosyal ve ekonomik ortam yaratılmış oldu. O dönemde Kolombiya’daki gençler geleceklerini idame ettirebilmek için maddi olarak birtakım geçim kaynakları arıyordu, kurtuluşu da burada buldular. İşte tam da bu noktada karteller ortaya çıktı.
Şimdi, ABD ile ikili ilişkilere dönelim. Soğuk Savaş döneminde ABD de jeopolitik konumu dolayısıyla Kolombiya’ya oldukça özenle yaklaştı. Özellikle 1960lı yıllarda ABD, Küba devriminin yayılmasına karşı kilit bir rol oynadığını düşünerek başta Kolombiya olmak üzere Latin Amerika’yı arka bahçesi haline getirdi. Bölgeye başlattıkları “uyuşturucuya karşı” operasyonlara zaman içerisinde askeri ve finansal yardımları da ekledi ve 1997 ile 2001 yılları arasında Kolombiya aldığı 277 milyon dolar ile ABD’den en çok yardım alan birinci ülke konumuna geldi. Durum böyle olunca da ABD, Kolombiya’nın bölgesel konumunu kullanma avantajına devam etti. Askeri desteğin bu denli fazla olması da ülkedeki paramiliter grupların büyümesine yol açtı.
Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) de 1964 yılında kuruldu. FARC, Kolombiya devletine, silahlı güçlerine, sağ eğilimli paramiliter gruplara ve uyuşturucu kartellerine karşı yasadışı silahlı mücadele veren örgüt olarak biliniyor. Fakat 2016 yılında FARC ile hükümet arasında önemli bir gelişme yaşandı. Yarım asır, yani 52 yıldır devam eden çatışmalar sona erdi ve dönemin Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, FARC ile müzakereler yürüterek barış anlaşmasına imza attı. Hatta dönemin BM Genel Sekreteri yapılan bu barış anlaşması sayesine Santos’u Nobel Barış Ödülü’ne aday göterdi. FARC, imzalanan anlaşma ile birlikte, elindeki yedi bin gerilla silahını teslim etmiş ve siyasi partiye dönüşerek, Kolombiya Parlamentosu’nda garanti sandalyeler elde etme hakkına kavuşmuştu. FARC’ın şimdilerde Senato ve Temsilciler Meclisi’nde beşer üyesi bulunuyor.
50 milyon nüfuslu Kolombiya’da 52 yıl süren ve yaklaşık 260 bin kişinin ölümüne, 6 milyon insanın göç etmesine neden olan bu iç çatışma barış anlaşmasının imzalanması ile kısmen de olsa azaldı. Fakat Kolombiya’da kimi zaman daha önce FARC içinde yer almış ve barış sürecine karşı çıkan muhaliflerin aktif olduğunu ve silahlı mücadeleye devam ettiklerini de söylemek mümkün.
Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.
Kolombiya’nın gayri safi yurtiçi hasılası, koronavirüs salgınının başlamasından bu yana yüzde 6,8 küçüldü. Bu, ülke tarihindeki en büyük küçülmeydi. Yasa temel olarak KDV’nin yükseltilmesini ve vergi tabanının genişletilmesini hedefliyordu. Yasa, asgari ücretin aylık 234 dolara denk geldiği ülkede aylık maaşı 684 doları geçen kişilerden gelir vergisi alınmamasını, şirketlerden daha fazla vergi almayı ve bazı vatandaşlara tanınan vergi ayrıcalıklarını kaldırmayı öngörüyordu. Hazine Bakanı Alberto Carrasquilla da paranın “yüzde 73’ünün bireylerden, geri kalanının şirketlerden” geleceğini söylemişti.
Fakat gösterilerin bu kadar büyümesinin tek sebebi bu yeni tasarı değildi. Halkın “Vergi yasası” olarak adlandırdığı bu tasarı, kronikleşmiş sosyoekonomik sorunların bir toplumsal patlamaya dönüşmesinin fitilini ateşledi. Salgının da toplumsal tepkide rolü oldu.
Kolombiya zaten dünyanın en eşitsiz ekonomilerinden birine sahip. Yıllarca devam eden iç savaş yüzünden milyonlarca kişi kentlere göç etti. İlk göçmenlerin çocuklar, hatta torunları şimdi şehirlerde yaşıyor. İşte bu yüzden Kolombiya’da ekonomik sorunlar aslında o günden bugüne devam eden kronik bir mesele. Koronavirüs, üzerine tuz biber ekti ve hükümetin politikalarındaki problemleri ayyuka çıkardı.
50 milyon nüfuslu Kolombiya’da salgın 79 bin kişinin ölümüne sebep oldu. Vaka sayısı 3 milyon. Salgın koşullarında bir yandan artan yoksulluk ve işsizlik, kayıtdışı çalışan sayısının yüzde 50’lerin üzerine çıkmasının getirdiği güvencesizlik, koronavirüs önlemlerinin sertliği ve aşılamanın yavaş olması gibi nedenler üst üste gelince mart ayında ulusal grev çağrıları yapıldı.
Fakat hükümet de bu havayı önceden koklamış ve mahkeme, salgın nedeniyle protesto yasağı getirmişti. Ancak yüzbinlerce Kolombiyalı mahkemenin koyduğu bu yasak kararına aldırmadı ve sokaklara akın etti.
Bugünlerde devam eden protestoları daha iyi anlayabilmek için sizi 2019 yılında yaşanan olaylara götürmek istiyorum. Kolombiya’da 2019’un Kasım ayında genel grev çağrısı yapılmış ve ülke çapına yayılan gösteriler sırasında bugünküne benzer olaylar yaşanmıştı. Ülke çapında yine yüzbinlerin katıldığı gösteriler nedeniyle asker ve polis sokağa inmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan etmişti.
O zamanki grev ve sonrasında ortaya çıkan gençlik hareketi Kolombiya gibi sağ politikalara meyilli olan bir ülkede dönüm noktasıydı. Bu yüzden 2019 yılını bir dönüm noktası olarak görmek lazım ve o dönemden beri en azından gençler arasında bir mobilizasyonun kurulduğunu ve muhalefetin sesinin yükselmeye başladığını akıllarda tutmakta yarar var.
Şimdi günümüze dönelim ve bahsettiğimiz ulusal grev çağrısını kim yapıyor? Biraz da sendikal örgütlerden bahsedelim.
Kolombiya’da yaklaşık 700 bin üyesi ile ülkenin en büyük sendikasi olan İşçi Sendikaları Merkezi, protestoların en güçlü örgütleyicisi. İşçi Sendikaları Merkezi’nin yanı sıra ülkede emekli sendikaları, öğrenci federasyonları ve yerli örgütlenmeler de grev ve protestolara destek veriyor.
Hükümetin protestolara ve protestoculara yönelik ilk tepkisi şiddetli oldu. Barışçıl bir şekilde yapılan protestolara özel polis gücü- ESMAD gönderildi ve saldırılar çatışmaya dönüştü. Fakat polisin sert müdahaleleri de protestocuları sindiremedi.
Devam eden grevlere ve protestolara karşı Devlet Başkanı Ivan Duque, yasa tasarısını meclisten geri çektiklerini açıkladı. Hatta hazırlanacak olan yeni yasa tasarısının sendika ve sosyal örgütler ile görüşülerek hazırlanacağını söyledi.
Fakat hükümetin attığı bu adımlar protestoların sona ermesi için yeterli olmadı. Ulusal Grev Komitesi hükümetin attığı bu geri adımın büyük bir kazanım olduğunu söyledi fakat bir takım yeni taleplerinin olduklarını da duyurdu. Bu talepler ise şunlardı:
“Demokratik hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması, eylem ve protesto hakkı için anayasal garanti, kentlerin militarizasyonuna son verilmesi, katliamların durdurulması ve sorumluların cezalandırılması, ESMAD polis gücünün dağıtılması ve Ulusal Grev Komitesi ile sağlık, asgari ücret, ulusal tarım, sanayi, zanaatkârlar ve çiftçilerin korunması, yüz yüze eğitime geçilmemesi, cinsel ve etnik kimliğe yönelik ayrımcılığa hayır gibi konularda iletişime geçilmesi.”
Protestocular, bahsettiğim sebepler ve güvenlik güçlerinin kendilerine uyguladıkları orantısız güç nedeniyle protestolarını sürdürdü. En şiddetli protestolar ise başkent Bogota ve Cali’de görüldü.
Bogota’da şiddetin boyutu o kadar artmıştı ki, Bogota Belediye Başkanı Claudia Lopez şiddet olaylarını kontrol altına almak için ordudan destek istedi. Lopez protestolarda bir karakolun ateşe verildiğini, içerideki görevlilerin sağ olarak kurtulduğunu fakat gece boyunca bazı polislere yönelik bıçaklı saldırılar düzenlendiğini açıkladı.
Şiddetin boyutunun arttığı kentlerden bir tanesi de ülkenin üçüncü büyük kenti Cali idi. Cali’de protestocular kentte çok sayıda yolda barikat kurdu, birçok kamu binası ve özel şirketlerin binalarına saldırılar düzenledi. Yetkililer, Cali’deki şiddeti kontrol altına alabilmek için orduyu görevlendirdi.
Fakat yaşanan gerilim sona ermedi, aksine daha da tırmandı. Protesto ekibinden birisi, gösterilerden birinde “kapüşon takan polis görevlileri ve askerlerin kendilerine yönelik yarı otomatik silah ve tüfek kullandığını” söyledi.
Protestocular hükümeti suçlarken, hükümet vergi yasasını geri çekmesine rağmen şiddetin tırmanmasının sebebi olarak ülkedeki sol grupları gösteriyor. Hükümet yetkilileri, Ulusal Kurtuluş Ordusu üyelerinin yanında 2016 yılında hükümet ile barış anlaşması imzalayarak siyasi partiye dönüşen fakat sonra dağılmayı da reddeden Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’ni (FARC) suçluyor.
Kolombiya Savunma Bakanı Diego Molano da ülkede yaşanan bu şiddetin sebebi olarak FARC’ı gösterdi ve “Bu sistematik şiddeti suç örgütleri destekledi ve finanse etti” dedi.
Kolombiya’da protestoculara karşı polisin sert şiddetine yönelik Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler’den (BM) de eleştiriler gecikmedi. Kıtadaki ortaklarıyla birlikte Venezüela’ya baskı yapmak için çalışacağını açıklayan ABD ise yakın müttefiki Kolombiya’da olanlara yönelik sessizliğini koruyor.
BM, güvenlik güçlerine ateşli silahları kullanmaktan kaçınmaları çağrısında bulunurken AB de yaşananlara şu sözler ile tepki gösterdi:
“Bu protestolar sırasında öldürülen bütün insanların ölümlerini kınıyoruz. Bu şiddetin tırmanmasını durdurmak ve güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımından kaçınmak gerçekten bir önceliktir.”
Eleştiriler sadece devlet düzeyinde de kalmadı, ünlü isimler de protestoculara destek verdi. Kolombiyalı ünlü şarkıcı Shakira sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bir annenin tek çocuğunu vahşet yüzünden kaybetmesi kabul edilemez. Mermiler asla acı çekenlerin sesini kesemez. Kendi feryadımıza sağır olmamalıyız” dedi.
Amerika İnsan Hakları Komisyonu da, olaylara yönelik yaptığı açıklamada polisin protestoculara karşı aşırı güç kullanmasını kınadı.
Galatasaraylı futbolcu Radamel Falcao da polisin sert müdahalesine yönelik, “İnsan haklarını ihlal eden her eylemi reddediyorum” dedi.
Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque, hükümetin göstericiler ile diyaloğa açık olduğunu ve vatandaşları dinleyip çözümler üretmeye hazır olduklarını söylese de Ulusal Grev Komitesi ile yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmadı.
Ivan Duque yaklaşık dört saat süren toplantının ardından yaptığı açıklamada, yılın ikinci döneminde ücretsiz devlet üniversitesi, alt tabakalara teknik ve teknolojik eğitim desteğinin sağlanması için bütçeden katkılar yapacağını söyledi. Özellikle Cali’deki şiddet eylemlerinin ekonomiye büyük zarar verdiğininin altını çizen Duque, güvenlik güçlerinin şehirde kamu düzeninin bozulmaması için gerekli önlemleri alacağını da sözlerine ekledi.
Güvenlik güçlerinin şehirde daha fazla önlem alacak olması protestocuların istediği bir şey mi, kestirebilmek zor değil fakat, yine de buradan söyleyelim. Kolombiya’nın farklı kentlerinde başlayan eylemler devam ediyor ve sokaklar oldukça hareketli ve bu hareket de kısa zaman içerisinde biteceğe benzemiyor.
Bir yandan da ülkede yaklaşan seçimler var. Duque hükümetinin yaşanan bütün olaylar da göz önünde tutulduğunda büyük ölçüde meşruiyetini kaybettiğini görüyoruz. Bu yüzden bu protestolara karşı sert müdahalelerde bulunmak, beraberinde militerleşmeyi getiriyor. Kimi yorumcular bu yüzden 2022 yılında yapılacak seçimlere kadar, hükümetin salgını da fırsat bilerek militerleşmeyi kullanacağı görüşünde. Çünkü hükümet ancak bu şekilde kendine bir meşruiyet sağlayabilecek gibi duruyor.
Dolayısıyla, hükümet de cidden protestoların bitmesini istiyor mu? Bunu da bir yandan aklımızın bir köşesine yazmak ve gelecek seçimlere kadar Kolombiya’yı neler bekliyor olacak, düşünmek ve takip etmek gerek.
Dünyanın dört bir yanında yaşanan gelişmeleri yakından takip etmeye, hem Spektrum’da hem de Medyascope ekranlarında sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.
Böylece, Özgün Özgül ile birlikte hazırladığımız altıncı Spektrum’un da sonuna geldik.
Haftaya yeni bir bölümde yeniden görüşmek dileğiyle,
Hoşçakalın.