Spektrum (13): Şiddet sarmalındaki Afganistan

Medyascope’un her hafta dünya gündemini meşgul eden bir konunun enine boyuna incelendiği podcast programı Spektrum’un 13. bölümünde bu hafta, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve NATO güçlerinin çekildiği Afganistan’daki son durumu inceledik. Geçmişten geleceğe Afganistan’da neler yaşandı? ABD, Afganistan’ı neden işgal etti? 31 Ağustos 2021’de tüm askerler bölgeden çekilecek mi? Bölgeden tüm askerler çekildiğinde Kabil Havalimanı’nın korunması nasıl sağlanacak? Türkiye’nin bölgede üstlenmeye çalıştığı rol, ABD ile ikili ilişkileri geliştirmeye yardımcı olacak mı? Bu bölümümüzde bu sorulara yanıt aradık. 

Medyascope’tan herkese merhaba. 20 yıldır süren savaşın ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve NATO askerleri Afganistan’dan çekiliyor. ABD askerlerinin çekilme sürecinin yüzde 90’ının tamamlandığı Afganistan’dan son askerin çıkış tarihi saldırıların yıldönümü yani 11 Eylül 2021 olarak belirlenmişti. Fakat Başkan Joe Biden dün (8 Temmuz) yaptığı açıklama ile bu tarihi 10 gün daha geri çekti ve ülkeden 31 Ağustos’ta tamamen çekileceklerini söyledi. ABD ve diğer ülkelerin askerleri bölgeden çekiliyor olsa da, Afganistan uzun bir süre daha dünyanın gündemini meşgul edecek gibi duruyor. Hatta öyle ki Afganistan’ın geleceği, Türkiye’nin de dış politikasının en büyük meşguliyeti olacağa benziyor. 

Geçmişten geleceğe Afganistan’da neler yaşandı? ABD, Afganistan’ı neden işgal etti? Taliban nasıl oldu da 20 yılda gücünden hiçbir şey kaybetmedi? Taliban ile ne zaman ve hangi koşullar altında bir anlaşma yapıldı? 31 Ağustos 2021’de tüm askerler bölgeden çekilecek mi? Bölgeden tüm askerler çekildiğinde Kabil Havalimanı’nın korunması nasıl sağlanacak? Türkiye’nin bölgede üstlenmeye çalıştığı rol, ABD ile ikili ilişkileri geliştirmeye yardımcı olacak mı? Taliban bu işe ne diyecek? 

Bugünkü bölümümüzde herkesin kaçmak için birbiriyle yarıştığı fakat Türkiye’nin aktif rol almak istediği Afganistan’daki son durumu anlatacağım. Ben Senem Görür, Spektrum’a hoşgeldiniz. 

Bölgedeki son duruma göz atmadan önce olaylar nasıl oldu da buraya geldi? Sizi geçmişe götürmek istiyorum.

Aslında bölgedeki çatışmalar o tarihte başlamadı ama bizler tarihlerimizi 2001 yılına ve “dünyanın değiştiği gün” olarak bilinen Eylül’ün 11’ine saralım. O gün 19 hava korsanı yanlarındaki maket bıçakları ile kokpite girerek, aşağı yukarı aynı saatlerde kalkan dört farklı yolcu uçağını kaçırdı. Bu uçaklardan ilki, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesini hedef alırken, ikincisi ise güney kulesine çarptırıldı. Üçüncü uçak, Vaşington’daki ABD Savunma Bakanlığı binasına, yani Pentagon’un batı tarafına çarparken, dördüncü uçak, yolcuların korsanlara karşı harekete geçmesi sonucunda Pensilvanya eyaletinde boş bir araziye düştü. Gelmiş geçmiş en büyük terör eylemlerinden biri olan bu saldırılarda üç bine yakın kişi hayatını kaybetti, altı binden fazla kişi yaralandı. 

Saldırıların hemen ardından dönemin ABD Başkanı George W. Bush, olayı bir “terör saldırısı” olarak tanımladı. El Kaide’nin üstlendiği bu saldırılardan sonra ABD, iç ve dış politikasında bir dizi önemli değişikliğe gitti. O dönem Afganistan’ı yöneten ve El Kaide’nin lideri Usame bin Ladin’i koruyan Taliban, bin Ladin’i ABD’ye teslim etmeyi reddetmişti. Saldırılardan çok kısa bir süre sonra da ABD, Afganistan’da hem El Kaide’ye hem de Taliban’a yönelik hava saldırılarına başladı.

Sonra ise Taliban rejimi çöktü ve bölgede ABD ve NATO kuvvetlerinin öncülüğünde geçici bir hükümet kuruldu. 2004 yılında kabul edilen yeni anayasa ile Hamid Karzai cumhurbaşkanı seçildi. Savaşçılarının hepsi Pakistan’a kaçan Taliban ise yeni kurulan hükümeti dış güçlerin kuklası olarak nitelendirdi ve gayrimeşru ilan etti. Fakat geçen zaman içinde Pakistan’a kaçan Taliban savaşçıları, saklandıkları yerde hem mental olarak hem de maddi olarak güçlendi ve ülkenin beşte birini kontrol edecek güce ulaştı. Geçen 20 senede de 40 bin Taliban militanı, 64 bin sivil ve 3 bin 500 uluslararası koalisyon askeri hayatını kaybetti. 

Peki Taliban nasıl oldu da bu kadar güçlendi?

Başlarken de söylemiştim, Afganistan’daki çatışmalar aslında 2001 yılında başlamadı. Afganistan, ABD’nin müdahalesinden çok önce de çatışmaların göbeğinde bulunan bir yerdi. 1970’li yıllarda komünist hükümete destek olması için dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), ülkeye ordusunu göndermiş, İslamcı grupların direnişiyle karşılaşmıştı. ABD’nin de desteklediği cihatçılar -ki aralarında daha sonra 11 Eylül saldırılarını planlayacak olan Usame bin Ladin de vardı- Sovyet ordusuna karşı büyük bir zafer kazandı ve ordu 1989’da Afganistan’ı terk etti, rejim de yıkıldı. Ülke kısa bir süre içinde iç savaşa sürüklendi ve Taliban, bu iç savaştan güçlenerek çıktı. 1996 yılında da Kabil’i ve hükümeti tam kontrolü altına aldı. 

Afgan halkına yolsuzlukla mücadele edeceğine ve bölgede güvenliği sağlayacağına söz veren Taliban’ın etkisi gün geçtikçe artmaya başladı. Zina yapanlar ve cinayet işleyenler meydanlarda ve stadyumlarda infaz edildi, hırsızlık yapanların elleri kesildi, erkeklere sakal bırakmak zorunlu kılındı, kadınlara toplumsal hayattan el çektirildi, sinema yasaklandı, kız çocuklarının okula gitmesine izin verilmedi…

Ancak ABD ve NATO, Taliban’ı bir siyasi aktör olarak ortadan kaldıramadı. 2020 yılının Şubat ayına geldiğimizde ABD ve Taliban, bölgeye barış getirmek adına bir anlaşmanın altına imza attı. Anlaşmaya göre ABD ve NATO müttefikleri bölgedeki tüm askerlerini 1 Mayıs 2021’e kadar çekmiş olacaktı. Karşılığında da Taliban, kontrol ettiği bölgelerde El Kaide’nin faaliyet göstermesine izin vermeyecekti. Fakat bu sürede ABD’de önemli bir değişim ve dönüşüm yaşandı. ABD’de 3 Kasım 2020 tarihinde düzenlenen 56. başkanlık seçimleri ile popülist lider Donald Trump büyük bir darbe aldı, olaylı geçen ve etkisini halen gördüğümüz seçimler sonucunda koltuğunu Joe Biden’a devretti. Biden hükümeti de 20 Ocak’ta göreve geldikten sonra bu süreyi bir müddet öteledi ve saldırıların 20. yılı olan 11 Eylül’e uzattı. 

Gözler 11 Eylül 2021’e çevrilmişti ki Başkan Biden dün akşam Beyaz Saray’da yaptığı toplantıda, bölgedeki askerlerin misyonunun 31 Ağustos’ta sona ereceğini açıkladı. “Afganistan’a yeni bir ulus inşa etmeye gitmedik” açıklamasını yapan Biden, Afganistan’ın geleceğine yalnız Afgan halkının karar verebileceğini söyledi. Taliban’ın bölgede güçlenmesini ciddiye aldıklarını belirten Biden, Taliban’ın kontrolü ele geçirmesinin kaçınılmaz olmadığını belirtti.

“Gelecek nesil Amerikalılar’ı farklı bir sonuca ulaşmak için makul bir beklenti olmadığı takdirde Afganistan’da savaşa göndermeyeceğim” diyen Biden, ABD’nin bölgede 300 bine yakın Afgan askerini eğittiğini ve donattığını da sözlerine ekledi. “Daha kaç bin kızımızı ve oğlumuzu bu savaş için riske atacağız?” diyerek sitem eden Biden ve hükümetinin, her şeye rağmen bölgede 650 ile bin arasında asker bulunduracağı belirtiliyor. 

Şimdi ise bölgedeki son duruma göz atalım.

ABD askerlerinin yüzde 90’ının geri çekildiği bölgedeki son durum pek de ufuk açıcı gözükmüyor. 2 Temmuz’da Bagram Hava Üssü’nü sessizce terk eden ABD ve NATO birlikleri, 20 yıl süren savaşın merkezini Afgan hükümetine devretmiş oldu. Bölgede ABD askerlerinin yanı sıra, NATO misyonundaki Alman ve İngiliz askerleri de çekildi. Yabancı güçler ülkeyi sırayla terk ederken, Taliban da ülkenin farklı bölgelerinde düzenlediği saldırılar ile bazı kilit noktaların kontrolünü eline geçirmeye devam ediyor. Hatta birçok Afgan görevlisi, bazı bölgeleri savaşmadan dahi Taliban’a teslim etmiş durumda. 

Afganlar bölgedeki gidişatın nereye evrileceğini merak ederken, ülkedeki ABD güçlerinin komutanı Orgeneral Scott Miller hafta içi yaptığı açıklamada herkesin aklından geçen o cümleleri kurdu. Ülkenin iç savaşa sürüklenmesi olasılığının yüksek olduğunun altını çizen Miller, “Şu anda bölgedeki güvenlik durumu iyi değil. Şu anki hal devam ederse, iç savaş kesinlikle yaşanabilecek bir ihtimal. Afganistan’ın lider kadrosu birleşemezse ülke çok zor bir dönemle karşı karşıya kalabilir. Bu durum sadece Afganlar’ı değil, tüm dünyayı endişelendirmeli” dedi. 

Afganistan’dan herkes kaçıyor. Bir ülke hariç: Türkiye. Peki neden?

Taliban’ın bölgedeki ilerleyişi devam ederken Batılı kuvvetlerin akıllarındaki tek endişe, başkent Kabil’deki Uluslararası Hamid Karzai Havalimanı’nın güvenliğinin nasıl sağlanacağı. Etrafı dağlarla çevrili bir bölgede yer alan, deniz ulaşımı olmayan ve karayolu ulaşımında da güvenlik sıkıntısı bulunan Afganistan’ın, dünya ile bağlantı kurması için bu havalimanı oldukça önem arz ediyor. Batılı müttefikler havalimanının güvenliğininin sağlanamaması konusunda ülkedeki diplomatik misyonlarının tehlikeye gireceğinden endişe ediyor. Örneğin Avustralya, duyulan bu güvensizlikten ötürü ülkedeki büyükelçiliğini kapattığını duyuran ilk ülke oldu. Fakat sadece diplomatik açıdan değil, uluslararası yardım kuruluşları da ülkeye gönderilecek insani yardımları bu havalimanı üzerinden ulaştırıyor. Bu yüzden, Kabil Havalimanı askerlerin çekilmesi sonrası güvenliğin sağlanması açısından hayati seviyede. 

Türkiye işte tam da bu noktada devreye giriyor. Türkiye, NATO güçlerinin Afganistan’daki askerlerini çekmesi sonrasında Kabil Havalimanı’nı korumak ve işletmek için asker yollayabileceğini ve bu konuda çözülmesi gereken şartları masaya koyduğunu açıkladı. Haziran ayının başında da bu konunun ilk sinyalleri Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından verildi. Akar, Ankara’nın Afganistan’da kalma niyeti olduğunu aktarmış fakat birtakım şartları olduğunu şu sözleri ile duyurmuştu: 

“Koşullara bağlı olarak Afganistan’da kalma niyetimiz var. Şartlarımız nedir? Siyasi, mali ve lojistik destek. Bunlar sağlandığı takdirde Hamid Karzai Havalimanı’nda kalabiliriz. Şartlarımızla ilgili cevabı bekliyoruz.”

Akar’ın bu açıklamalarından ve uluslararası basında çıkan haberlerden sonra gözler haziran ayında Brüksel’de düzenlenecek NATO Zirvesi’ne çevrilmişti. ABD Başkanı Joe Biden’dan beklediği telefonu üç ay sonra alan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Biden ile beklediği yüz yüze görüşmeyi 14 Haziran’da yapacaktı. Fakat hepimiz biliyoruz ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Biden birbirlerini uzun yıllardır tanıyan iki siyasetçi. Hatta başkan yardımcılığı yaptığı dönemde Biden, Erdoğan’ın hastalığı sonrasında Türkiye’ye gelip, kendisini evinde ziyaret etmiş biri. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın takip ettiği bu iki liderin görüşmesinde masada Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemleri, CAATSA yaptırımları, Suriye, Doğu Akdeniz, Halkbank davası ve Fethullah Gülen gibi birçok konunun olması bekleniyordu. Fakat görüşmede gözlerin çevrildiği nokta, Türkiye’nin Afganistan için sunduğu bu teklif ve bu teklifin krizlerle dolu Türk-Amerikan ilişkilerine nasıl etki edeceğiydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Biden ile görüşmesi sonrası yaptığı açıklamada, “Afganistan konusundaki düşüncelerimizi çok açık ve net olarak sayın Biden’a ifade ettim. Türkiye eğer Afganistan’dan çıkmamız istenmiyorsa, özellikle orada belli bir desteğin verilmesi isteniyorsa, diplomatik, lojistik, bunun yanında mali konularda Amerika’nın bize vereceği destek büyük önem arz ediyor. Ayrıca tabii ki burada Taliban gerçeğini bir kenara koymak mümkün değil. Onlarla da birçok konuları farklı atacağımız adımlarla sürdürebiliriz. Biz Pakistan’ı da yanımıza alma düşüncemizi kendilerine söyledik, Macaristan’ı yanımıza alma düşüncemizi kendilerine söyledik. Bütün bunlarla birlikte, istiyoruz ki Afganistan halkı herhangi bir sıkıntı yaşamadan bu desteği kendilerine verelim. Şu an itibariyle bir mutabakat söz konusu, bir sıkıntı söz konusu değil” diye konuştu.  

Ruşen Çakır, Medyascope ekranlarındaki “Herkesin terk ettiği Afganistan’da kalmak istemenin anlamı” başlıklı yayınında, Türkiye’nin bu sorumluluğa talip olmasının gücünden çok güçsüzlüğünü gösterdiğini vurguladı. 

Brüksel’deki bu zirvenin ardından Kabil konusunda Türkiye ile Afganistan arasındaki temaslar devam ediyor. Konuyla ilgili olarak haziran ayının sonunda ABD’den Türkiye’ye teknik bir ekip gelerek, birtakım temaslarda bulundu. Görüşmeler halen telefon trafiğiyle de olsa devam ediyor. 

Medyascope’un sevilen programlarından Puslu Kıtalar’da da Işın Eliçin ve Fehim Taştekin, Türkiye’nin bölgede üstleneceği rolün bela mı yaratacağını yoksa fırsat mı olacağını şöyle yorumladı: 

Taliban, yaptığı açıklamalarla bu teklife sıcak bakmayacağını her fırsatta dile getiriyor ve Türkiye’nin de diğer işgalci güçler gibi Afganistan’ı terk etmesi gerektiğini vurguluyor. Reuters haber ajansına bu konu hakkında demeç veren Taliban Sözcüsü Suheyl Şahin, “Türkiye son 20 yılda NATO güçlerinin bir parçasıydı, bu nedenle ABD’yle 29 Şubat 2020’de imzaladığımız anlaşma uyarınca çekilmeliler… Diğer taraftan Türkiye büyük bir İslam ülkesi. Afganistan’la tarihi bağları var. Gelecekte yeni bir İslami hükümet kurulduğunda onlarla yakın ve iyi ilişkiler içinde olmayı umuyoruz” dedi. 

Bu arada Türkiye, Afganistan’da 2014 yılından itibaren NATO çerçevesindeki Kararlı Destek Misyonu (KDM) adıyla sürdürülen misyon neticesinde 500 kişilik bir birlik bulunduruyor ve halen havalimanının askeri kısmının işletilmesinden sorumlu. 

Bir yandan bölgede de her gün yeni bir gelişme duymaya devam ediyoruz. Taliban savaş alanında üstün olmasına rağmen en kısa sürede Afgan hükümetine yazılı bir barış önerisi sunmayı planladığını açıkladı. Eylül 2020 Eylül’de Doha’da başlayan yüz yüze görüşmelerde önemli bir ilerleme sağlanamamıştı. 

Afgan askerlerinin savaşmadan Tacikistan’a kaçtığı, kadınların ellerine silahlarını alıp “korkusuzca” Taliban’a karşı savaşmak adına sahaya indiği Afganistan bir süre daha dünyanın gündemini meşgul edecek gibi gözüküyor. Açıklanan çekilme tarihlerinden sonra ülkede kalan askerlerin nasıl bir muamele ile karşılaşacağı, Kabil Havalimanı’nın güvenliği ve en önemlisi Türkiye’nin bölgedeki olası yeni rolünün ABD ile ikili ilişkilerindeki tüm sorunların üstesinden gelip gelemeyeceği ise hepimizin yeni gündemi olacak ve bizler de tüm bu gelişmeleri yakından takip etmeye, hem Spektrum’da hem de Medyascope ekranlarında sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Böylece, Özgün Özgül ile birlikte hazırladığımız 13. Spektrum’un da sonuna geldik. 

Haftaya yeni bir bölümde yeniden görüşmek dileğiyle,

Hoşça kalın. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.