Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Spektrum (16) – Arap Baharı’nın son kalesi Tunus düştü mü?

Medyascope’un her hafta dünya gündemini meşgul eden bir konunun enine boyuna incelendiği podcast programının 16. bölümünde bu hafta, Tunus’ta yaşanan siyasi krizi ele aldık. Arap Baharı’nın çıkış yeri ve yegâne başarılı hikayesi olarak bilinen Tunus’ta 25 Temmuz’dan bu yana neler yaşandı? Cumhurbaşkanı Kays Said ne yapmaya çalışıyor? Nahda Hareketi, Said’in açıklamalarına ne tepki verdi? Ülkede bu sürece gelene kadar neler yaşandı? Uluslararası toplum nasıl tepki verdi? Tunus’taki siyasi kriz, ülkedeki kırılgan demokratik düzeni sonlandırır mı? Olası senaryolar neler? Bu bölümümüzde bu sorulara yanıt aradık. 

Medyascope’tan herkese merhaba. 

Dünya Tunus’u konuşuyor… Çünkü, Arap Baharı’nın başladığı ve tek başarı hikayesi olarak görülen Tunus’a, şu günlerde son on yılın en büyük siyasi krizi yaşanıyor. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, parlamentoyu 30 gün süre ile dondurdu, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını askıya aldı, ülkedeki krizi zirveye taşıdığı gerekçesiyle Başbakan Hişam Meşişi’nin görevine son verdi. Tunus Meclis Başkanı ve parlamentonun en büyük partisi konumundaki İslamcı Nahda Hareketi’nin lideri Raşid Gannuşi de ülkede olanları “darbe ve demokrasiye saldırı” olarak tanımladı. 

Arap Baharı’nın çıkış yeri ve yegâne başarılı hikayesi olarak bilinen Tunus’ta 25 Temmuz’dan itibaren neler yaşandı? Cumhurbaşkanı Kays Said ne yapmaya çalışıyor? Nahda Hareketi, Said’in açıklamalarına ne tepki verdi? Ülkede bu sürece gelene kadar neler yaşandı? Uluslararası toplum nasıl tepki verdi? Meşişi bu süreci nasıl karşıladı? Tunus’taki siyasi kriz, ülkedeki kırılgan demokratik düzeni sonlandırır mı? Olası senaryolar neler?

Spektrum’un 16. bölümünde, Tunus’taki devlet krizinin perde arkasını ve ülkeyi bekleyen olası senaryoları anlatacağım. Ben Senem Görür, Spektrum’a hoşgeldiniz. 

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, pazar akşamı (25 Temmuz) sosyal medyadan yayınladığı bir videoda meclisin yetkilerini 30 gün boyunca dondurduğunu ve parlamentodaki milletvekillerinin dokunulmazlıklarını askıya aldığını duyurdu. Yani bütün yürütme gücünü kendinde topladı. Fakat Said bununla da kalmadı, ülkenin başbakanı Hişam Meşişi’nin de görevine “ülkedeki siyasi krizi zirveye taşıdığı gerekçesiyle” son verdi ve yerine kendisinin yeni bir başbakan atayacağını söyledi. 

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said

Said, Meşişi’yi de kendi göreve atamıştı, böylece kendi atadığı bir kişiyi görevden almış oldu ve yerine yeniden birini atayacağını duyurdu. Said sadece başbakanı değil, savunma ve adalet bakanlarını da görevden aldı. 

Yaptıklarını Tunus Anayasası’nın 80. maddesine dayandıran Said, olası protestoların önünü almak için de tehditkâr ifadeler kullandı. Sokağa çıkıp, silaha başvuracak olanlara seslenen Said, “Kim silaha başvurur ve kurşun sıkarsa, silahlı kuvvetler kurşuna kurşun ile karşılık verecektir” dedi. 

Nedir bu 80. madde, ne yazıyor bu maddede diye soracak olursanız onu da söyleyeyim..

Bu maddede, “ulusun ve ülkenin güvenliğini veya bağımsızlığını tehlikeye atabilecek her türlü tehdide karşı cumhurbaşkanının her türlü tedbire başvurabileceği” belirtiliyor. Fakat aynı maddeyi okuduğunuz zaman göreceksiniz ki madde, parlamentonun feshini yasaklıyor. Bir anayasa hukukçusu olan Said ise aldığı bu kararların anayasaya uygun olduğunu savunuyor çünkü parlamentoyu feshetmediğini, sadece askıya aldığını belirtiyor.

Medyascope yayınında Alphan Telek, Edgar Şar, Bedirhan Mutlu ve Salih Yasun, Cumhurbaşkanı Said’in açıklamalarının anayasanın 80. maddesine uygunluğunu tartıştı.

Bu açıklamanın ardından hem halktan hem de ülkedeki diğer siyasi gruplardan gelen tepkileri anlatacağım ama önce Said’in bir sonraki günkü açıklamasına değinelim. 

Hafta başında da tüm yerel yönetimlerin, yurtdışındaki diplomatik kurum ve kuruluşların ve ülkedeki kamu kuruluşlarının da salı gününden itibaren iki gün boyunca durdurulacağını ve sokağa çıkma yasağı uygulanacağını açıklayan Said, bazı personelin bu karardan etkilenmeyeceğini söyledi. Peki kim bu kişiler? Güvenlik güçleri, askeri personel, gümrük personeli, sağlık ve eğitim kurumlarında çalışanlar vs.  

Şimdi açıklamanın ardından yaşananlara bakalım..

Tunus Parlamentosu’nda birinci parti konumundaki İslamcı Nahda Hareketi, Said’in kararlarını “darbe ve demokrasiye yönelik bir saldırı” olarak nitelendirdi ve tepki gösterdi. İlk açıklamasında “Kurumların halen ayakta olduğunu düşünüyoruz. Nahda Hareketi ve Tunus halkının destekçileri devrimi savunacak” diyen Nahda Hareketi’nin lideri Raşid Gannuşi, açıklamaların ardından parlamento binasına doğru yola çıktı.

Fakat parlamento binasının önünde kendisini bekleyen güvenlik güçleri ne Gannuşi’nin ne de diğer milletvekillerinin binaya girmesine izin verdi. Gannuşi de bütün geceyi parlamentonun önünde arabasının içinde bekleyerek geçirdi. 

Bir yandan kendi destekçilerinin de sokağa çıkacağını ve Said destekçileri ile çatışma ihtimali olduğunu da göz önünde bulunduran Said, daha sonra yaptığı açıklamada taraftarlarına seslendi ve diyalog çağrısı yaptı. 

Tabii, alınan kararı kutlayanlar da vardı.

Kararın ardından birçok kişi sokağa çıkıp, sevinç gösterileri düzenledi. Örneğin Tunus’un merkezindeki kutlamalara katılan biri, Gannuşi’yi ve hükümeti kastederek, “Onlardan kurtulduk. Bu, devrimden bu yana en mutlu an” dedi. Tunus’un bir başka kentinde kutlamalara katılan başka biri ise Said’in aldığı bu karar ile “gerçek bir cumhurbaşkanı” gibi davrandığını söyledi.

Aslında ülkede koronavirüs kısıtlamaları gereğince sokaklarda ya da meydanlarda üçten fazla kişinin bir araya gelmesi yasaklanmıştı fakat bu karara uyulmuyordu. Said çektiği videoda her ne kadar “Sizi sokaklara çağıranların çağrılarına uymayın” deyip, yaptırım uygulanacağının sinyalini verse de kendisi de bu kurala uymadı. Neden diyecek olursanız, kutlamalar devam ederken devlet televizyonu Said’in de sevinç gösterileri düzenleyenlerin arasına katıldığı görüntüleri kısa da olsa bütün dünya ile paylaştı. 

Sokakta Said’in destekçileri bir yana dursun, Nahda Hareketi’nin de taraftarları bulunmaktaydı. Örneğin meydanda kutlamaları izleyen biri, “Bu ahmaklar yeni bir diktatörlüğün doğuşunu kutluyorlar, farkında değiller” dedi. 

Sokaklarda çatışma olabileceği ihtimali üzerinde duruluyordu ki beklenen oldu. Parlamentonun önünde birbirlerine taş atan ve hakaret eden iki gruba karşı polis sert müdahalelerde bulundu. Müdahaleler sonucunda pek çok protestocu gözaltına alındı. Uluslararası bir haber ajansı için foto muhabirliği yapan bir gazeteci ise başından yaralanarak hastaneye kaldırıldı. 

Pazartesi günü ilerleyen saatlerde başka gelişmeler de yaşandı. Said’in açıklamalarının ardından Katar merkezli Al-Jazeera televizyonunun Tunus’ta bulunan bürosuna güvenlik güçleri tarafından bir baskın düzenlendi. Düzenlenen baskında tüm ekipmanların fişleri çekildi ve kanalda çalışan tüm gazeteciler tasfiye edildi. 

Peki, uluslararası toplum Tunus’ta yaşananlara nasıl tepki gösterdi?

Gözler, yaşananlardan sonra Batı’ya ve gelecek açıklamalara döndü. Başbakanın görevden alınmasına ve parlamentonun feshedilmesine yönelik ilk tepki veren ülkelerden biri Türkiye oldu. Dışişleri Bakanlığı, Tunus’ta meclisin tüm yetkilerinin dondurulmasından ötürü derin endişe duyduğunu belirtti. Tunus’un bölge halkının beklentileri doğrultusunda yürütülen demokratik süreç bakımından örnek bir başarı öyküsünün olduğu belirtilen açıklamada, “Tunus’un müstesna konumunun ve demokratik kazanımlarının korunmasının bölge için büyük önem taşıdığı” vurgulandı. Tunus’un geçen 10 senede demokrasi yolunda pek çok engeli başarıyla aştığı vurgulandı, bu yüzden bu sınavın da üstesinden başarıyla geleceği ifade edildi. 

Sonrasında ise Batı ülkelerinden Tunus’taki gelişmeler ile ilgili mesajlar gelmeye başladı. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tüm siyasi aktörlere seslenerek, diyalog ve sükûneti koruma çağrısı yaptı. Fransa, hukukun üstünlüğüne bir an önce saygı gösterilmesi çağrısında bulundu; sükûnet talep etti. Almanya, yaşananları endişe ile izlediklerini belirterek yaşananlara “darbe” demek istemediklerini ifade etti. Rusya, Tunus’taki gelişmeleri yakından izlediğini aktardı ve ülkenin istikrarını hiçbir şeyin tehdit edemeyeceğini söyledi. 

Ülkede yaşayanları darbe olarak tanımlayan ülkeler çoğunluktayken, gözler Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) dönmüştü. ABD’nin yaşananları nasıl tanımlayacağı merak edilirken Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, Tunus’un Arap Baharı’nın doğduğu yer olduğunu anımsatarak sözlerine başladı ve demokratik ilkelere bağlı kalınması çağrısında bulundu. 

Biliyorsunuz, Psaki her gün bir basın toplantısı düzenleyerek hem bir brifing veriyor hem de gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. O toplantılardan birinde kendisine, “Tunus’ta yaşananları bir darbe olarak tanımlıyor musunuz?” sorusunun sorulması üzerine ABD’nin henüz bu konuda ortaklaşa bir karara varmadığını, ortak bir karar vermek içinse Dışişleri Bakanlığı’nın yasal bir araştırma ya da analiz yapacağını söyledi. 

Said’in açıklamalarından sonra gözler Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ve Suudi Arabistan’a dönmüştü. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Tunuslu mevkidaşıyla bir telefon görüşmesi yaptı ve Suudi Arabistan’ın Tunus’ta güvenliği sağlayabilecek her türlü adımı destekleyeceğini belirtti. 

Sosyal medyada Tunus’ta neler olduğunu anlamak için birkaç analiz okuyan dinleyicilerim illa ki denk gelmiştir, Said’in bu hamlesinin dış güçler ile bağlantılı olduğunu ifade eden birçok tweet serisi bulunmaktaydı. 

Tunus’ta yaşananlarda Suudi Arabistan ve BAE’nin nasıl bir rol oynadığını Medyascope yayınında Ortadoğu üzerine çalışmaları ile tanınan Middlebury Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Şebnem Gümüşçü’ye sordum. 

Tunus, bu noktaya nasıl evrildi? 

Tunus aslında son zamanlarda ekonomik sıkıntıların giderek derinleşmesi ve beraberinde gelen işsizlik ile baş etmekte zorlanıyordu. Halkın siyasilere duyduğu güvenin giderek azaldığı şu günlerde, bir de koronavirüs salgınında artan vaka sayıları ve can kayıplarının kontrol altına alınamaması insanları sokağa dökmüştü. 

Said’in açıklamalarından birkaç saat öncesinde halk yine sokaklardaydı ve Nahda Partisi’nin binalarına saldırmıştı. 

Peki Nahda’nın Tunus siyasetinde yeri ne? Nahda’yı hedef tahtasına oturttuğumuz zaman her şey çözülecek mi Tunus’ta? Bu konuyu da Dr. Gümüşçü ile konuştuk.  

Said’in yürütmeyi tek elde toplaması ile ülkede birkaç partiye ve kişiye yönelik yolsuzluk soruşturmaları başlatabileceği ihtimali göz önünde bulunduruluyordu ki Tunus yargısının Nahda Hareketi ve Tunus’un Kalbi dahil olmak üzere üç farklı siyasi partiye soruşturma başlattığını öğrendik. Soruşturmaların hükümetin görevden alınmasından önce – yani 14 Temmuz’da – açıldığı belirtilirken, soruşturmanın nedeni ise bu partilerin 2019 yılındaki seçimler esnasında yabancı ülkelerden fon alması olarak karşımıza çıkıyor. Sürecin bağımsız bir şekilde işleyeceği konusunda güvence verilse de Cumhurbaşkanı Said’in muhalif partiler üzerinde baskıyı günden güne artırmak isteyeceği hepimizin bildiği bir gerçek. 

O kadar isimden bahsettik, haklı olarak kim bunlar ve bu kişilerin arasında geçmişten gelen bir anlaşmazlık var mı diye merak edebilirsiniz. Bu yüzden, bu konuda da merakınızı gidermeye çalışayım. 

Kays Said, aslında bir anayasa hukukçusu. 2019 yılındaki seçimlere “Yolsuzlukla mücadele edeceğim ve devleti yeniden yapılandıracağım” vaatleri ile dahil oluyor. Ve en önemlisi bağımsız bir aday olarak girdiği seçimlerde, birinci olarak çıkıyor. Nahda’nın lideri Gannuşi ve Tunus’un Kalbi partisinin lideri Nabil Karoui ise Said’e karşı yarışan iki aday. Aynı yıl yapılan parlamento seçimlerinde ise İslamcı Nahda Hareketi birinci olarak çıkıyor. İrili ufaklı 25 partinin parlamentoda olduğu Tunus’ta, istikrardan bahsetmek de tahmin edersiniz ki çok zor. 

Meşişi ise bu olaydaki en masum isim olsa gerek. Said tarafından başbakanlık koltuğuna oturtulan ve aynı Said tarafından sadece bir yıl sonra görevden alınan Meşişi de bağımsız bir siyasetçi. Daha önce de Said’in danışmanlığını yapmıştı. Meşişi, Said’in açıklamalarının ardından herhangi bir yorum yapmadı. Hatta o kadar ortalıkta yoktu ki herkes bir ara Meşişi’nin tutuklanmış olabilme ihtimalini bile düşündü. Daha sonra Meşişi’ye yakınlığı ile bilinen bir kaynak, kendisinin evde ve güvende olduğunu, Said’in kararını saygı ile karşıladığını ve başbakanlık yetkisini yerine kim gelirse ona devretmeye hazır olduğunu söyledi. 

Ülkede yaşananları, görevden alınanları ve neden görevden alındıklarını dilim döndüğü kadarıyla anlatmaya çalıştım. Fakat şu da bir gerçek ki, bu kadar çok insanın görevden alınması ve meclis üyelerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, ülkedeki siyasi hakları da tehlikeye atmış durumda. İnsan Hakları İzleme Örgütü de bu konuya en fazla değinenlerden. 

Peki, bundan sonra Tunus’u neler bekliyor olabilir? 

2019 seçimlerinde ezici bir çoğunluk ile cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Said, Tunus Parlamentosu ile göreve geldiğinden bu yana hukukun üstünlüğü konusunda anlaşmazlıklar yaşıyor. Bu yüzden Tunus’u bekleyen olası senaryolardan biri, Said’in anayasal düzene dönüşü erteleyebileceği ya da iptal edeceği; sonrasında ise anayasa değişikliği için bir referandum düzenleyerek bu süreci başkanlık sistemine geçmek için kullanabileceği ihtimali. Bu en kötü senaryo olarak akıllarda dursun, en iyimser senaryo ise ülkedeki koronavirüs vaka sayılarında artışı ve ekonomik krizle başa çıkabilmek için yeni bir başbakan atayabileceği ihtimali. Yani Said, en iyi senaryoda yumuşak bir geçiş ile 30 gün sonra elindeki tüm yetkileri parlamentoya geri verebilir, ülkedeki muhalifler ve işçi sendikaları ile diyalog yoluna girebilir ve günün sonunda yeni bir siyasi anlaşma ortamında parlamento seçimleri düzenlenebilir. 

Tunus’un bu noktadan nasıl çıkacağını da Dr. Gümüşçü ile konuştuk. Gümüşçü, Tunus’un bu kısır döngüden sivil toplum devreye girmesi ile çıkacağı görüşünde. 

Arap Baharı’nın ateşlendiği nokta olan Tunus ve Tunuslular demokrasi için çok çaba harcadı. Dünya genelinde birçok ülke popülist liderler ve onların aşırılıkçı politikaları ile baş etmeye çalışırken, Tunus’ta Arap Baharı’nın bittiğini ya da bitebileceği ihtimalini konuşmak bile siyasetbilimciler ve bölgeyi yakından takip edenler için oldukça üzücü. Bu yüzden Tunus’un bir an önce demokrasiye geri dönmesi dileğiyle. 

Böylece Özgün Özgül ile birlikte hazırladığımız 16. Spektrum’un da sonuna geldik. 

Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip etmeyi ve yayınlarımızı izlemeyi unutmayın. YouTube’daki katıl butonu ya da Patreon üzerinden de Medyascope’a katkıda bulunabileceğinizi tekrar hatırlatarak; haftaya yeni bir bölümde yeniden görüşmek dileğiyle diyelim. 

Hoşçakalın.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.