Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Peker sustu mu, susturuldu mu?

Sedat Peker son videosunu 6 Haziran’da çekti ve yaklaşık 15 milyon izlenmeye ulaştı. Ardından sesi çıkmayınca bir dizi spekülasyon oldu, bunun üzerine 20 Haziran’da altı dakikalık kısa bir video çekti ve daha çok Twitter üzerinden konuşmaya devam etti. Fakat sosyal medya paylaşımları videoları kadar etkili olmadı, zaten o da 2 Ağustos’tan beri paylaşım yapmadı. Neden?

Not: Yayından çok kısa bir süre sonra Peker, Twitter hesabından paylaşımlar yaptı ve cumartesi günü önemli şeyleri, belgeleriyle açıklayacağını duyurdu.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler. Brezilya’da bir Türk şirkete ait özel uçakta, Sao Paolo’da 25 bavul dolusu kokain yakalandı, 1304 kilo. İçinde bir yolcu var, İspanyol pasaportlu. Uçağın sahibi ACM havacılık. ACM havacılığın esas sahibi Şeyhmus Özkan olarak biliniyor. Uçak bir dönem, Turgut Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı’na alınmış, tahsis edilmiş, satın alınmış. Hatta Özal’ın zamanında Naim Süleymanoğlu’nu Türkiye’ye getirmek için yolladığı uçakmış. Böyle de ilginç bir yönü var. 

Şimdi bununla ilgili birtakım haberler çıkıyor; fakat insanın aklına hemen şu geliyor, en azından benim aklıma bu geldi; belki bazıları unutmuştur: Tam Sedat Peker’lik bir olay dedim; ama Sedat Peker ne zamandır yok. Sosyal medyayı kullanıyor, Twitter’ı kullanıyor. Twitter’da en son 2 Ağustos’ta bir dizi tweet attı; bu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çay fırlatması üzerine Fatih Altaylı’nın yazısı, buna tepkiler üzerine idi. Onun öncesinde attığı birtakım tweet’ler var. Çok önemli şeyler de söyledi; mesela kişisel silahlanmadan, kayıp silahlardan bahsetti, Esenyurt’tan bahsetti vs.. Ama bir süredir sesi çıkmıyor. En son 6 Haziran’da yapmıştı bir video. 2 Mayıs’ta başlamıştı, 6 Haziran’da bitmişti. Bir kayboldu; daha sonra da kaybolması üzerine, “yakalandı, öldürüldü” vs. dendi; o da çok kızdı buna ve kısa bir video yaptı — 20 Haziran’da, 6 dakikalık yanılmıyorsam, beş altı dakikalık. Orada, “yıkılmadım, ayaktayım” dedi, “geri geleceğim” dedi. Şunu söyledi bize: “Burada, bulunduğum ülkede” –ki Dubai’de olduğunu biliyoruz, Birleşik Arap Emirlikleri’nde– “bana yönelik bir operasyon yapılacağından haberdar ettiler”; hatta bir şekilde ifadesini alıyorlar ya da sorguluyorlar ya da sohbet ediyorlar, her neyse, kendisinin aktardığından biliyoruz ve “böyle bir durumda benden video yapmamamı istediler, bir müddet yapmayacağım” dedi. Ama daha sonra, “Yapmamam söz konusu olursa başka bir ülkeye geçmeyi düşünüyorum” dedi. Bunu beklerken, birden attığı bir tweet dizisiyle, yakın çevresinden, önce çocuklarının ardından kendisinin de dahil olmak üzere eşinin, bir kız çocuğunun, yanlarında çalışanların koronavirüse yakalandıklarını söyledi. Uzun bir süredir de sesi çıkmıyor. 

Arada, sosyal medyada şöyle bir şey oluyor: Sedat Peker’in hesabından birtakım retweet’ler var; genellikle onu etiketleyerek başkalarının yazdığı, onun lehine yazılan şeyler ya da gündemdeki konularla ilgili bazı çıkan haberleri vs. paylaşıyor; ama Sedat Peker sessiz, en azından son sosyal medya paylaşımı 2 Ağustos; ama son gerçek video paylaşımı 6 Haziran. Bayağı bir zaman olmuş. Haziran’da yok, Temmuz’da yok. İki aydır süren bir sessizlik. Bakıyorum, 2 Mayıs’ta ilk videosu yaklaşık 8 milyon izlenmiş. 6 buçuk milyon, 6 buçuk milyon diye gidiyor sonrakiler. 16 Mayıs’ta yaptığı beşinci video 9 milyon, daha sonra 29 Mayıs’ta 10 buçuk milyon, ardından 23 Mayıs’ta “Hayata Korkusuzca Bakanlar Ölümden de Korkmazlar” diye bir başlığı var: 18 milyon 334 bin. Son iki videosu da 15 milyon civarında izlenmiş; yani çok çok büyük bir ilgi vardı Sedat Peker’e. Ama son yaptığı kısa videonun toplam izlenmesi 7 milyon civarında. Çok büyük bir ilgi var, o da o ilginin farkında; ama birden, bir, bulunduğu ülkedeki yerel yetkililerin baskısı, dayatması diyelim; iki, hastalığı ve belki de başka nedenlerle Sedat Peker gündemimizde ciddi bir manada yok. 

Geçen gün Murat Yetkin ile bir yayın yaptık, izlemişsinizdir. Murat, susturulduğunu düşünüyor. Daha doğrusu Ankara’nın –yani bunu bir kesinlik olarak söylemedi, ama bir akıl yürütme olarak, ki çok mâkul bir akıl yürütme–, Ankara’nın Birleşik Arap Emirlikleri’yle bir pazarlık içerisine girip Sedat Peker’i susturmuş olabileceğini söylüyor. Bunu da Türkiye’de Mısır aleyhtarı ya da Suudi Arabistan aleyhtarı birtakım faaliyetlere Ankara’nın birtakım kısıtlamalar getirmesini de örnek gösteriyor. Mısır’la ilişkilerin yeniden rayına sokulma girişimlerini söylüyor; çünkü biliyoruz ki Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Mısır, neredeyse birlikte hareket ediyorlar. Türkiye ve Katar da bir başka blok şeklinde; ama aradaki buzların yavaş yavaş erimekte olduğunu tespit ediyor Murat — ki bu konuda çok ciddi haberler var ve bunun da Sedat Peker’in videolarına etkisi olabileceğini söylüyor. Bu olabilecek bir şey. Şöyle düşünüyorum aslında ben: Birleşik Arap Emirlikleri’nin, yani Dubai’deki yetkililerin Sedat Peker’e sınırlama getirmelerini, video çekmesine izin vermemeleri –öyle diyelim–, Ankara ile ilişkilerinden kaynaklanıyor olabilir ;ama Sedat Peker’in Ankara’yla bir ilişki geliştirip, bir pazarlık yapıp, ondan sonra susmuş olabileceğini açıkçası pek sanmıyorum. Neden sanmıyorum? Çünkü o günden bugüne bir tek hayatta kaldı, ailesiyle beraber — ki çok ciddi bir hastalık geçirdiğini söylüyor, doğru diye varsayıyorum. Hâlâ sürüyor mu? Sanmıyorum; çünkü koronavirüsün belli bir süresi oluyor. Eğer entübe falan değilse, yoğun bakıma kaldırılmamışsa, belli bir süre içerisinde toparlıyordur. 

Her neyse, bunlar bilinmeyen şeyler; Sedat Peker’in anlaşma sonucu sustuğunu sanmıyorum, ama şunun olabileceğini düşünüyorum: Bir hayal kırıklığı yaşıyor galiba, onu birçok yerde söyledi; son attığı tweet’lerde de söyledi, “Yani burada Netflix dizisi yok dedi. Bir şeyler olması lâzım, birilerinin bir şeyler yapması lâzım, ben konuşuyorum da ne oluyor?” dedi, “Gazeteciler niye bir şey yapmıyor?” dedi. Gazeteciler neyi nasıl yapabilir? Yaparlarsa başlarına ne gelir? Mesela Sedat Peker Dubai’de, bir anlamda korunaklı bir yerde; ama Türkiye’deki gazeteciler onun söylediklerini söylemenin ötesinde neyi nasıl yapabilirler çok emin değilim. Şunu da özellikle vurgulamak lâzım: Tabii ki Sedat Peker’in birtakım açıklamalarını, iddialarını, sırf AKP karşıtlığı, Erdoğan karşıtlığı üzerinden çok ciddi bir dolaşıma sokanlar var; örneğin yurtdışındaki Fethullahçılar. Ama onların zaten kimlikleri belli olduğu için çok fazla bir etkisi olmuyor; önemli olan, burada Sedat Peker’in dile getirdiği iddialarla bağımsız, özgür kimlikli gazetecilerin ya da kurumların bir şeyler yapıp yapamaması meselesi, kamuoyunda etkili olup olamaması meselesi. Bu da hiç sanıldığı kadar kolay değil. Mesela biz bu konuda, Sedat Peker’in yaptığı açıklamalar konusunda, Medyascope’ta çok dikkatli bir çizgi izledik. Genellikle ben bunları uzun uzun yorumladım, her videonun ardından yorumladım ve bayağı da bir ilgi gördüğünün farkındayız ve son dönemde başımıza örülmek istenen çorapları da görüyoruz. 

Bunlar o kadar kolay işler değil; çünkü gerçekten Sedat Peker bir arı kovanına çok ciddi bir şekilde çomak soktu ve bu çomak tam da Türkiye’de iktidarın artık iyice tükendiği, sonunun yaklaştığı ve Erdoğan sonrası dönem üzerine farklı farklı kesimlerde farklı farklı mevzilenişlerin olduğu bir sırada denk geldi. Şöyle: İktidarın içerisinde, Cumhur İttifakı diyelim, ama bunun sadece AKP ve MHP’den, yani Bahçeli ve Erdoğan’dan ibaret olmadığını düşünelim — ki öyle. Başka birtakım unsurlar da var, parlamento dışı vs. — ki bunların bir kısmına Sedat Peker de dikkat çekti. Onların içerisinde birtakım mevzilenmeler olduğunu düşünüyorum, birtakım işaretlerini de görüyoruz. Öte yandan, Erdoğan sonrası dönemde, ilk demokratik seçim ne kadar âdil olacak? vs. Her şey bir yana, ama muhalefetin devralması durumunda muhalefetin içerisinde de birtakım mevzilenmeler var, muhalefetin nasıl şekilleneceği var. Bir diğer husus da –ki bu çok daha çarpıcı bence–, iktidarın içerisindeki bazı unsurlarla muhalefetin içerisindeki bazı unsurların Erdoğan sonrası dönem için birtakım ilişkiler geliştiriyor olması lâzım. Bunun da, yani normal şartlarda yan yana durması hiç akıl kârı olmayan, bugünün kutuplaşmış Türkiye’sinde akıl kârı olmayan birtakım aktörlerin, birtakım kurumların önümüzdeki dönemde ilginç bir şekilde birleşeceklerini göreceğimizi tahmin ediyorum. 

Dolayısıyla, Sedat Peker tam da böyle bir dönemde çıktı ve belki tam da böyle bir dönemde çıkması işini kolaylaştırdı; hatta belki de böyle bir dönemde ileriye yatırım yapan birtakım kesimler Sedat Peker’in bu faaliyetlerini tasvip ettiler, hoşlarına gitti; hatta doğrudan ya da dolaylı olarak belki onu enforme de ediyorlardır; ama çok ciddi, çok sert, her geçen gün daha da sertleşeceğini düşündüğüm bir iktidar savaşının ortasına düştü ve bu iktidar savaşlarını gerçekten etkileyebilecek, hatta yer yer belirleyebilecek birtakım açıklamalar yaptı. Şu anda, bu açıklamaların sonunda, açık söylemek gerekirse: Sıfıra sıfır elde var sıfır. Kamuoyuna baktığımız zaman, Sedat Peker susunca kamuoyu da sustu; konuşunca kamuoyu da konuştu; ama ondan bağımsız olarak, onun açtığı, açmaya çalıştığı yoldan gitmek isteyen, gidebilecek çok fazla bir yer yok. Bunun bir nedeni tabii ki, organize suç örgütü lideri olarak bilinen bir kişiyle yan yana görünme endişesi. Bunun çok ciddi bir meşruiyet ve hatta yasallık sorunu var. Böyle bir olay var, onu unutmamak lâzım. 

Bir de şöyle bir şey var açıkçası: Sedat Peker’in her şeyi söylemediğine inanıyor insanlar — ki kendisi de böyle söylüyor. Dolayısıyla Sedat Peker aynı zamanda başından itibaren diyor ki: “Ben aslında bunu kendim için yapıyorum, ailem için yapıyorum, yani ben bir kahraman değilim, kurtarıcı değilim, bana öyle bir anlam atfetmeyin” dedi ilk başlarda. Sonra birazcık oraya doğru savrulur gibi oldu; ama hepimiz biliyoruz ki burada kişisel bir mesele var, bir kişisel beka derdi var ve bunun izin verdiği ölçüde, bunun elverdiği ölçüde hareket eden birisi var. Dolayısıyla, o anlamda bakıldığı zaman Sedat Peker bir halk kahramanı, bir siyasî figür değil. Dolayısıyla kamuoyu da böyle bir zorluk içerisinde kaldı ve şimdi kilitlendik. Unuttuk hatta; unutuldu da hatta; yani artık kimsenin doğru dürüst Sedat Peker’in dedikleri hakkında konuşup ettiğini de görmüyoruz. Mesela ben bu yayını yapıyorum; bakalım insanlar nasıl bir tepki verecek, ilgi gösterecek mi? Çok da emin değilim; ama açıkçası çok da umurumda değil, çünkü bunları konuşmak istiyorum, ne zamandan beri kafamda olan bir mesele. Çok önemli bir anda, çok önemli bir çıkış oldu. Bunun ne kadar önemli olduğunu sırf bu rakamlardan, demin söylediğim rakamlardan, izlenmelerden vs.’den görmek mümkün. 

Şu anda bir duraklama dönemindeyiz, çünkü Sedat Peker durakladı. İşin ilginç tarafı o. Eğer burada, onun söylediklerinden hareketle bir hareket olsaydı, ona birileri, “Hadi, bak, niye susuyorsun artık?” demeye belki hakları ve yüzleri olabilirdi; ama şu anda kimsenin Sedat Peker’e kalkıp, “Ne güzel anlatıyordun, niye devam etmiyorsun? Korkuyor musun yoksa?” filan demesinin çok fazla bir anlamı yok. Çok emin değilim, ama bir şekilde Sedat Peker’in tekrar video yapmaya başlayacağını düşünüyorum. Hemen olmayabilir, tekrar yapmaya başlayacağını düşünüyorum; hatta hep baştan beri düşünülen, zaten hazır, istiflenmiş videoları olduğu iddiasını da hiç yabana atmamak lâzım. Hani deniyor ya? Başına bir şey gelirse daha sonra yayınlanması için… Ama şunu da söylemek lâzım: O videoları daha önce çok yorumladım; bir tür Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyah vaizlere benzettim; bir oyuncu gibi, yani Sedat Peker’in yaptığı bir “one man show”, birtakım deyimleri yerleştirdi, argo kullanması falan. Videolarla başlamış bir şeydi, daha sonra sosyal medyada, özellikle Twitter’da aynı şeyi ne kendisi verebildi ne de kamuoyu verdi. İşte, en son 2 Ağustos’ta attığı tweet’ler var. Tabii ki onlar da belli bir ilgi yaratıyor, ama videolardaki kadar ilgi yaratmadığı ortada. Evet, hayatımızda bir Sedat Peker vardı; Sedat Peker çıktı, unuttuk. Tekrar gelirse tekrar hatırlayacağız; ama bu da bize aslında şunu gösteriyor ki Türkiye’de kamuoyu, toplum, siyasî partiler, muhalefet, iktidar, her ne olursa olsun acayip bir ölgünlük içerisinde, acayip bir ölgünlük içerisinde. Orada dile getirilen hususların her birinin en azından yanlışlanması gerekirdi; bir yığın iddia var, ölenler edenler… Büyük uyuşturucu trafikleri, şunlar bunlar, kayıp silahlar, iç savaş hazırlıkları vs. vs. Bütün bunların üzerine yattık ve çok da kolay bir şey var: “Adam sustu zaten, adam peşini bıraktı, biz niye uğraşalım?” diye bir noktada insanlar.  Bu da aslında, nasıl söyleyeyim, iyi bir şey değil diyeyim. Öyle noktalayayım.

Bugün saat 17.00’de, Kadri Gürsel’le çok güzel bir yayın kaydettik. İzlemenizi mutlaka tavsiye ederim. “Önünü göremeyen Türkiye”; üç tane konuyu konuştuk, tabii ki orman yangınları, Afganistan’dan gelen göçmenler –ya da artık nasıl adlandırırsanız– ve de salgının tekrar tırmanışa geçmesi. O, “önünü göremeyen Türkiye” meselesini buraya da bağlayabiliriz. Önünün açılmasına katkıda bulunabilecek, hangi niyetle yapılmış olursa olsun, materyellerin nasıl hızlı bir şekilde tüketilip, sonra ardından hiçbir şey gelmemesine tanık olduk 2 Mayıs ile 6 Haziran arasında. Diyelim ki, Ağustos sonunda tekrar başladı, Ağustos ortasında tekrar başladı ve yeni yeni iddialarla ortaya çıktı; onları da muhtemelen böyle bir gelecek bekliyor. Fakat yine özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Erdoğan sonrası dönemin saflaşmalarına denk geldiği ölçüde bu malzemelerin hepsinin bir kullanım değeri var. Bugün olmasa bile yarın kullanılacaktır ve Sedat Peker’in bu açıklamalarının hepsini –kendisi doğrudan bu iktidar savaşlarının parçası mıdır değil midir? İnanın bilmiyorum– ama onların içerisine yerleşmiş olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Evet, saat 17.00’de Kadri’yle olan yayınımızı da izlemenizi öneririm ve sizlerden tekrar, Sedat Peker bahsinde de bahsettim; bağımsız ve özgür gazetecilik yapmak isteyen kurumlara, Medyascope’a ve başkalarına da destek çıkmanızı, sahip çıkmanızı istiyorum; çünkü bu işlerin hepsinin dönüp dolaşıp geldiği yer özgür bir medya, medya özgürlüğü, basın özgürlüğü ve insanların haber alma özgürlüğünün gerçekten, sahiden karşılanabilmesi. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.