Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cumhurbaşkanı adayı olursa İmamoğlu’na oy verir misiniz?

Yayına hazırlayan: Tuğbanur Toprak 


Merhaba, iyi günler. Dün (8 Kasım) “Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olursa oy verir misiniz?” diye sordum. Twitter’da hızlı da bir anket yapmıştım. Bugün Ekrem İmamoğlu ile devam ediyorum ve Twitter’da yine hızlı bir anket yaptım. Arada çok bâriz bir fark var. Dün, Kılıçdaroğlu için “Kesinlikle evet” ve “Mecburen evet” diyenlerin oranı üç aşağı beş yukarı aynıydı –%38 civarında–, bu sefer İmamoğlu’nda %65 evet var — “Kesinlikle evet” diyenlerin oranı %65; “Mecburen” diyenlerin oranı %18,9.

Bu da arada çok büyük bir farkı gösteriyor — tabii bu tür anketler tek başına bir şey değil, ama başka birçok araştırmada da var. İmamoğlu, bir cumhurbaşkanı adayı olarak çok daha popüler. Nitekim Can Selçuki bu yayından önce Türkiye Raporu’nun Ekim ayında yaptıkları bir araştırmayı bana yolladı. Orada, Ekim ayında Erdoğan’ın karşısına çıkan adayları sormuşlar: Kılıçdaroğlu aday olduğu zaman: Erdoğan %40, Kılıçdaroğlu %28 alıyor. Akşener’in adaylığında: Erdoğan %37, Akşener %35. İmamoğlu’nun adaylığında: Erdoğan %38, İmamoğlu %37. Mansur Yavaş’ın adaylığında: Erdoğan %37, Yavaş %40. Zaten yarın da aynı soruyu sorarak Mansur Yavaş’ı ele almayı düşünüyorum. 


Bu bir örnek; ama birçok başka örnekte –popülarite örneğinde– İmamoğlu ve Mansur Yavaş, Kılıçdaroğlu’nun çok önünde yer alıyorlar. Bunu zaten biliyoruz, bu da çok şaşırtıcı değil; fakat İmamoğlu’nun aday olma ihtimalinin az olduğu, her geçen gün daha da azaldığı yönünde bir intiba var. En son Kılıçdaroğlu da belediye başkanlarını aday göstermeyi düşünmediklerini söyledi; ama bu kapı kapanmış anlamına da gelmeyebilir. Siyasette her şey olabilir pekâlâ. Şunu da biliyoruz ki, İmamoğlu aslında cumhurbaşkanı adayı olmayı çok da reddetmiyor. Yaptığı birçok açıklamada açık açık adayım demiyor tabii –ki Mansur Yavaş da öyle–, belediye başkanlığını her şeyin önüne koyduğunu söylüyor, fakat yine diyelim ki siyasette her şey olur.

Eğer seçilme garantisi çok öncesinde alınmak isteniyorsa, hatta en son Ali Babacan’ın o çok acayip açıklaması — acayip olmasının nedeni, kendisinin yakın bir zamana kadar AKP’de yer almış olması tabii ki: Aranın çok açılması, açık ara olması gerektiğini, aksi takdirde hile olabileceğini söylemişti. Dolayısıyla İmamoğlu ve Mansur Yavaş daha açık arayla kazanma ihtimali olan kişiler olarak gözüküyorlar. Dolayısıyla birçok kişi İmamoğlu’nu –Erdoğan’ın karşısında Kılıçdaroğlu yerine İmamoğlu’nun olmasını–, her şeyden önce Erdoğan’a karşı kazanma şansı daha yüksek olduğu için istiyor; ama bir diğer durum şu: İmamoğlu’nun bir popülaritesi var –çok ilginç bir popülarite–, kendisi İstanbul’un kenar bir ilçesinin belediye başkanı iken Kemal Kılıçdaroğlu tarafından birden İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayı olarak ilan edildi ve Binali Yıldırım’ın karşısına çıktı. İktidarın bütün baskısına rağmen, bütün çalışmalarına rağmen, Ekrem İmamoğlu çok sakin bir kampanya yürüterek iki turda da kazandı. İkinci turda kazanması çok daha büyük farkla oldu.

İlkinde bir anlamıyla kıl payı, ikincisinde fark atarak kazandı. Aslında orada insanlar ilkinde, “Ya, bu değişik birisi galiba” dediler –bir anlamda da AKP’den kurtulmak için oy verdiler–, ama ikinci turda o seçimin yenilendiği andan itibaren ki –ya da yenilenme ihtimali ortaya çıktığı andan itibaren ki– duruşuyla beraber, İmamoğlu beklenen siyasetçi olarak da görüldü. Bir önceki seçimde Muharrem İnce olayını yaşamış olan insanlar için İmamoğlu gerçekten, “Demek ki böylesi olabiliyormuş” dedirtti ve hiç yılmadı. Çok daha büyük bir farkla kazandı. Genç birisi. Genç olması çok önemli. Karadenizli olmasının ben önemli olduğunu düşünüyorum. Şundan: Kendim de Karadenizli olduğum için değil –aynı zamanda, Trabzonlu değilim, ama eşim Müge Trabzonlu–; onun dışında, Türkiye’de bir realite var aslında. Karadeniz’in sayıca çok olmasa bile, siyâseten bir ağırlığı var. O yönüyle İmamoğlu dikkat çekiyor.
Bir diğer husus da, aslında CHP’de yer almasına rağmen merkez sağ politikacı profiline de yakın birisi. Şimdi bunu söylerken biraz zorlanıyorum aslında. Çünkü bir ara ANAP tipi siyasetçilere benzetildi İmamoğlu. Bundan çok rahatsız olduğunu sanmıyorum, ama aynı zamanda da CHP’de yeni ortaya çıkabilecek profillerin, çıkmakta olan profillerin en dikkat çekicilerinden birisi oldu ve bu hâliyle İmamoğlu’nda, kendini merkezde gören seçmenden çok rahatlıkla oy alabilir görüntüsü var. Ona ek olarak da başından itibaren Kürt meselesindeki aldığı tavırlar –yani böyle birçok net açıklamalarını falan hatırlamıyorum ama–, yaptığı ziyaretler ve HDP’ye yönelik verdiği mesajlar, HDP’nin meşruiyetini sürekli vurguluyor olması, Kürtçe meselesini belediye olarak sahipleniyor olması, belli ölçülerde bütün bunların hepsi, onun aynı zamanda Kürt seçmenin de, en azından HDP seçmeninin de oyunu alabileceğini gösteriyor.

 Böyle ilginç biri, bütün eğilimleri birleştirebilecek birisi olarak gözüküyor İmamoğlu — bu anlamıyla bence şansı yüksek. Bir diğer özelliği de açıkçası, bence belediye başkanı seçildikten sonraki performansı. Her ne kadar onun tatil vs. gibi birtakım şeylerini iktidar medyası ve iktidar yanlıları dillerine dolasalar da, İmamoğlu şu âna kadar açıkçası başarılı bir performans çiziyor. Bir kere bâriz bir başarısızlık yok. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde daha güçlü olan AKP’lilerin sözcülüğünü Tevfik Göksu yapıyor. Açık söyleyeyim: İmamoğlu’nun en büyük şanslarından birisi de karşısında Tevfik Göksu gibi bir rakibinin olması. Çünkü kötü bir siyasetçi. Kendisini eskiden beri –Refah ve Saadet partilerinde siyaset yaptığı zamandan beri– bilirim; aslında AKP’nin kaybetmesinin, nasıl kaybettiğinin bir simgesi olarak karşımızda duruyor. Bütün bunlara rağmen büyük merkezî yönetimden, Ankara’dan çıkartılan bütün engellere rağmen –birçok engel çıkartıldı biliyorsunuz, salgında düzenledikleri kampanyaya kadar; şu anda taksi meselesi başlı başına bir olaydı, ama tam çözmese bile bir formül üretebildi– başka şeyleri de yapıyor: Metro inşaatlarını yapıyor. En son yine metroda bir çelme takmak istediler –Bakanlık kendi yaptığı metroları Büyükşehir’den ayırmaya çalışıyor vs.–, tâbir-i câizse her türlü engelleme ve kötülüğe rağmen ayakları üzerinde duran bir belediye var ve bu belediyenin dışa yönelik imajında da bence çok ciddi bir sorun yok. Sadece Türkiye için değil aslında, uluslararası alanda da İmamoğlu bayağı etkili olmaya çalışıyor. En son İskoçya Glasgow’daki zirveye de katıldı vs.. Bir diğer yönü de –güvendiğim kişilerden öğrendiğim kadarıyla–, belediyedeki işlerini yürütmesinde liyâkat –hani son dönemin AKP ile ilgili çok konuşulan hususu– liyâkat konusunda çok hassas olduğu yolunda doğrudan tanıklardan duyduklarım var ve hatta bu nedenle de sadakati öne çıkartmak isteyen partililerin –değişik partililer; sadece AKP, CHP değil anladığım kadarıyla, İYİ Parti ve başka muhalefet partileri de… çünkü belediye çok büyük bir imkân alanı–, oradan rahatsızlıklar yarattığını da duyuyoruz, duyuyorum. Buna rağmen birtakım işlerinde partizanlık yerine belediyeciliği öne çıkarttığı görülüyor.

Şu hâliyle benzer özelliklerin Mansur Yavaş’ta da olduğunu biliyorum ve yarınki yayında da onu ele almaya çalışacağım aslında. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na şu hâliyle bakıldığı zaman, her biri Erdoğan karşısında aday olarak çıktıklarında kazanma ihtimalleri çok yüksek, her geçen gün artıyor bana göre; ama bir diğer yandan da şöyle bir husus var: İstanbul ve Ankara belediyeleri –tabii buna İzmir’i, Adana’yı, Mersin’i, Antalya’yı da ekleyebiliriz, büyükşehirlerde– buralardaki CHP belediyelerinin faaliyetleri aslında bize AKP’siz bir Türkiye –AKP iktidarı olmadan da bir Türkiye’nin– olabileceğini; muhalefetin pekâlâ bu ülkeyi yönetebileceğini gösteren her biri ayrı ayrı mikro örnekler. Bunların hepsi birlikte çok daha büyük bir örnek oluşturuyor ve arada sırada bunu bir araya getiren ortak açıklamalar yapıyorlar. Belli temalarda düzenli olarak toplanıyorlar. Sırayla büyükşehirlerde yapıyorlar; ama CHP’nin bu büyükşehir belediyelerinde ortaya çıkan sinerjiyi tam olarak gündeme sokamadığı kanısındayım.

Tekrar Ekrem İmamoğlu’na dönecek olursak: Popüler bir isim, popülaritesi çok artıyor — her geçen gün bence artıyor. Tabii ki bu arada popülaritesi arttıkça onu sevmeyenler de çoğalıyor. Zaten siyasette böyledir; birisine yönelik ilgi artarken, aynı zamanda ilgisizlik ya da sevmeme de artar. Yani sempatiyle antipati neredeyse eş şekilde gider; ama burada hangisinin daha fazla olduğu önemlidir. Şu hâliyle bakıldığı zaman, gerek İmamoğlu’nda gerek Mansur Yavaş’ta sempatinin daha da arttığını gözlüyorum. Benim gözlemim tek başına yeterli değil; ama benim gördüğüm kadarıyla olay böyle. Tabii buradaki sorunlardan birisi, dün Kılıçdaroğlu meselesinde konuştuk: “Belediye başkanı cumhurbaşkanlığına aday olursa bu belediyeler meclis çoğunluğu olan AKP’nin eline geçer” meselesi, bir yönüyle doğru; ama bir yönüyle de çok anlamlı değil. Çünkü diyelim ki Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı oldu ve net bir şekilde kazandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başına Tevfik Göksu mu geçecek? Geçip ne yapacak? Ne yapabilecek? Zaten bir süre sonra yerel seçimler olacak ve çok daha büyük bir farkla herhalde İmamoğlu’nun yerine aday olacak olan CHP’li kişi kazanacak. Dolayısıyla aynı şeyin Ankara için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Bu bir yere kadar çok önemli değil; ama diğer bir önemli sorun şu: Geçiş dönemi cumhurbaşkanlığı meselesi İmamoğlu’na tam uymuyor. Dönüp dolaşıp buraya düğümleniyoruz. İmamoğlu diğerlerine göre, hepsine göre daha genç birisi, önü çok açık birisi. Eğer Türkiye parlamenter sisteme geçecekse –ki muhalefetin iddiası bu–, o zaman İmamoğlu’nun aslında başbakanlıkla, Akşener ile yarışacak bir profil olması daha inandırıcı olur. Dolayısıyla şöyle söyleyelim: Diyelim ki Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olacak, İmamoğlu CHP’nin başına geçecek ve yapılacak ilk seçimde CHP’nin genel başkanı olarak seçime girecek ve birinci parti olursa başbakan olarak atanacak ve ondan sonra da artık CHP ile nereye kadar gidebilirse gitmeye çalışacak. Bu çok daha uygun bir profil; yani burada onun da siyasette bir anlamıyla yeni, aslında çok yeni değil ama bilinirliği yeni, yaşı genç, önü açık ve becerikli.

Bir zamanlar Özal döneminde çok kullanılan bir tâbir vardı: “İş bitirici” tâbiri. Bu genellikle sağ politikacılara atfedilen bir tâbirdir; ama CHP’de de iş bitirici isim olabileceğini gösteren ender örneklerden birisi, önü gerçekten çok açık birisi. Dolayısıyla kendisinin bir karar vermesi gerekiyor öncelikle. Herhalde şu olamaz: “Tamam, ben geçiş dönemi cumhurbaşkanı olayım” deyip, ondan sonra bir türlü geçiş dönemini bitirmemek ve o yetkileri sonuna kadar kullanmak olamaz. Zaten geçiş döneminde –dünkü yayında da söylediğimiz gibi– diğer muhalefet partilerinin ve liderlerinin bu süreçte kabinede ve cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları vs. gibi nasıl bir ekip oluşturacağı meselesi var. Dolayısıyla öyle bir şey yapamaz. Ya Ekrem İmamoğlu diyecek ki: “Tamam, ben istiyorum” ve ondan sonra da, “Parlamenter sisteme geçildikten sonra sembolik cumhurbaşkanlığına da râzıyım” diyecek — ki açıkçası bunu sanmıyorum, böyle bir şeyi neden yapsın? Karışık bir durum. İş dönüp dolaşıp şuraya bağlanıyor: Seçim ânı yaklaştığı zaman muhalefet partileri bakacaklar ve “Nasıl kazanırız?” diyecekler. O soruyu sordukları zaman bu gidişat böyle devam ederse Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kazanma ihtimali çok kolaylaşacak, ama bir şekilde Erdoğan –şöyle ya da böyle, nasıl olur bilmiyorum, olacağını sanmıyorum ama– mucizevi bir şekilde ekonomideki kötü gidişatı birazcık zapturapt altına alabilir ve o zaman seçim kritik hâle gelirse, sanıyorum İmamoğlu ve Yavaşttan herhangi birisinin adı daha fazla öne çıkacak.

Tekrar başa dönecek olursak, şurası muhakkak: İmamoğlu’nun popülaritesi yüksek ve birçok insan İmamoğlu’nu gerçekten çok seviyor ve onun ülkenin başına gelmesini –yani en yüksek merci neresiyse; şu hâliyle cumhurbaşkanlığı, ama yarın bir ihtimal eğer muhalefet başarılı olursa ki olacağa benziyor, parlamenter sisteme geçilirse de başbakanı olarak– görmek isteyen insanların sayısı hayli yüksek. Burada tek başına İmamoğlu’nun karar verebileceği bir süreç yok. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.