Ruşen Çakır, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ‘ın “Cumhurbaşkanı adayımız Mansur Yavaş” açıklamasının ardından yeniden alevlenen adaylık tartışmasını değerlendirdi.
Spotify’dan dinleyebilirsiniz:
Yayına hazırlayan: Rona Şenol
Merhaba, iyi günler. Türkiye’nin onca sorunu var, ama biz muhâlefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağını konuşuyoruz. Mecbur kalıyoruz, çünkü sürekli gündemde bu var. Bunun iki yönü var. Birincisi, muhâlefet bu konuda gerçekten beklentileri tam olarak karşılayabilmiş değil. Ama bir başka yönü de, iktidar bu meseleyi muhâlefetin yumuşak karnı olarak görüp sürekli bunu değişik yollarla kışkırtıyor. Bugün örneğin, Devlet Bahçeli grup toplantısında tekrar bu konunun üzerinde bayağı uzun süre durdu. Dalga geçti bir anlamda. Ve dedi ki: “Bizim adayımız belli: Recep Tayyip Erdoğan”. Ama dünkü yayında da söylediğim gibi, Cumhur İttifakı’nın adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu Devlet Bahçeli’den başka kimse açıkça, bu açıklıkta dile getirmedi — Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi dâhil, AKP’nin üst düzey yöneticileri dâhil. Tabii ki muhtemelen aday Erdoğan olacak; ama bağlayıcı bir şekilde bu dile getirilmiş değil.
Buna karşılık muhâlefetin adayının kim olacağı, kim olması gerektiği konusunda sürekli bir tartışma, spekülasyon vs. var. Ve son günlerin en çok konuşulan ismi de Mansur Yavaş. Burada, ilginçtir, bu olayı tetikleyen kişi Ümit Özdağ oldu. Zafer Partisi Genel Başkanı, geçen hafta, “Bizim adayımız Mansur Yavaş” dedi ve ortalığın ciddî bir şekilde karışmasına neden oldu. Bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. Mansur Yavaş gerçekten onun adayı olabilir. Ama bir parti genel başkanı ve o altılı masada olmayan birisi olarak bunu söylüyor olmasının ne gibi sonuçlar doğuracağını herhalde düşünmüştür, öngörmüştür.
Nitekim sonuçları oldu, hattâ daha fazlası oldu. Burada daha fazlası olmasının nedeni bence, öncelikle Mansur Yavaş başta olmak üzere muhâlefet partilerinin yetkilileriydi. Mansur Yavaş, olayın ardından, yani Ümit Özdağ’ın bu açıklamasının ardından, doğrudan ya da dolaylı olarak herhangi bir açıklama yapmadı. Sözcüleri de yapmadı ya da yakın çevresinden kişiler de yapmadı. Tabii ki Ümit Özdağ’ın bu açıklamasının Mansur Yavaş’ın bilgisi dâhilinde olmadığını hepimiz akıl ediyoruz. Fakat bunu dile getirmedi. İlginç bir durum oldu ve aradan yaklaşık bir hafta geçtikten sonra, dün, önce İYİ Parti Genel Merkezi’ni ardından CHP’yi ziyâret etti. Bu ziyâretin nedeni, “belediyenin çalışmaları, faaliyet raporu vs.” olarak gösterildi; ama belli ki bu adaylık meselesi olmuş. Daha sonra medyada değişik yerlerde çıkan şeylere baktığımızda –özellikle iktidar yanlılarının büyük bir iştahla yazdığı spekülasyonlara da baktığımızda– bu çok belirgin bir şekilde gözüküyor. Ve ondan sonra, ilk ziyâretin ardından, tabii ki Mansur Yavaş’a bu soru soruldu –cumhurbaşkanı adaylığı meselesi– ve o şöyle bir cevap verdi. Onu bir izleyelim, sonra devam edelim:
“Biliyorsunuz ben bu tür şeylere hiç yorum yapmıyorum. Benim belediyecilik anlayışıma göre bir belediye başkanı, seçildiği andan îtibâren sâdece görevini yapmalı. Ne diğer siyâsî partilere, siyâsî partilerin genel başkanlarına lâf söylemeli, ne onların iç işlerine karışmalı. İşini gücünü yapmalıdır. Bu arada tabii ki bazen böyle siyâsî muârızların bu tür konuşmalarına da şâhit oluyoruz, ama o çizgimi de hiç bozmadım. Hiçbir zaman cevap vermeyeceğim. Çünkü ben siyâsetin içinde bir insan değilim. Kendimi kamu görevlisi olarak görüyorum. Bu şekilde de devam edeceğim. Açıklamalar benim rızâmın dışında, bilgim dışında. Ben de görevimin başındayım. Bu kadar basit.”
Evet, eğer bu açıklamayı Mansur Yavaş doğrudan kendi ağzıyla yapmış olsaydı, yani özellikle son cümleleri, “Ben siyâsetin içinde bir insan değilim. Kendimi kamu görevlisi olarak görüyorum. Bu şekilde de devam edeceğim. Açıklamalar benim rızâm ve bilgim dışında. Ben de görevimin başındayım.” O açıklama düşer düşmez söylemiş olsaydı –doğrudan ya da dolaylı bir şekilde, herhangi bir sözcüsüyle, kendisi de yapabilir, bir tweet atabilirdi, ki artık siyâset, tüm dünyada ve Türkiye’de büyük ölçüde sosyal medya üzerinden yürüyor, biliyorsunuz– işler bu kadar karışmazdı. Herkes gerekli gördüğünde açıklamalarını, duyurularını sosyal medya üzerinden paylaşıyor. Yani bir basın toplantısı düzenlemesine de gerek yok. Aradan zaman geçince belli ki bazı rahatsızlıklar oluşmuş. Bunları telâfî etmek için bu ziyâretlerin gerçekleştiği kanısındayım. Sonuçta Millet İttifakı’nın iki önde gelen partisinin genel başkanlarıyla neler konuştuğunu bilmiyoruz, bileceğimizi de sanmıyorum. Ama ortada bir sorun olduğu muhakkak.
Şimdi, şöyle düşünelim: Şu hâliyle bakıldığında, Millet İttifakı’nın üç tâne aday adayı var. Bir tâne deklare edilmiş olan Kemal Kılıçdaroğlu var. İki tâne de ihtimal, yüksek ihtimal olarak düşünülen Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu var. Bana göre, o masadan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının çıkma ihtimâli hayli yüksek. İlk başta “Olur mu öyle?” denen şeye, şu âna kadar bakıldığında, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ihtimâlinin güçlendiğini görüyoruz. Fakat Kılıçdaroğlu’nun kazanamama durumu çıkarsa, herhalde kendisi de dâhil olmak üzere diğer liderler de göz göre göre güvenilir kamuoyu araştırmaları yaptırıp Kılıçdaroğlu’nun meselâ bir Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu’nun hayli gerisinde oy alabildiğini görürlerse, herhalde böyle bir riske girmeyeceklerdir. Ve bu iki isimden birisinin gündeme geleceği kanısındayım. Bütün bu îtirazlara rağmen, bütün bu “Belediyeler sonra AKP’nin eline geçer” gibi kaygılara rağmen, şu anda Millet İttifakı’nın elinde çok câzip başka seçenekler yok.
Meral Akşener’in “Ben başbakanlığa adayım” demesinin ardından tekrar cumhurbaşkanlığı adaylığı gündeme gelir mi? Ve güçlü bir şekilde kazanma ihtimâli ortaya çıkar mı? Bunu kestirmek çok zor. Bu saatten sonra olacakmış gibi gözükmüyor. Fakat siyâsette her şeyin mümkün olduğu gerçeğini tekrar vurgulamak lâzım. Bu anlamda bakıldığı zaman, Mansur Yavaş çok güçlü bir isim. Özellikle Anadolu’dan ve Türkiye’de sağ kesimlerden oy alma potansiyeli çok yüksek olan bir isim. Ve tabii ki orada dile getirilen –tekrar tekrar aynı şeyleri söylemek durumunda kalıyoruz ama– “HDP oylarını alır mı, almaz mı? İkinci tura kalırsa başarılı olur mu olmaz mı?” meselelerinin hepsi tartışmaya muhtaç konular. Fakat şu hâliyle bakıldığı zaman, Ekrem İmamoğlu’yla birlikte Mansur Yavaş gerçekten çok güçlü bir isim. Millet İttifakı ikisinden birini aday gösterirse hiç şaşırmayacağız ve çok ciddî şekilde iddialı da olacaklar.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Fakat şu son dönemde yaşadığımız, Ümit Özdağ’ın ateşlediği olaya baktığımız zaman, Mansur Yavaş’ın nasıl kırılgan bir durumda olduğunu görüyoruz. “Ben siyâsetçi değilim. Ben belediye başkanıyım” diyor. Belediye başkanı siyâsetçi değil midir? Tabii ki siyâsetçidir. Fakat Mansur Yavaş’ın çok farklı bir durumu var. Kendisi ülkücü hareketten gelen bir isim olmasına ve zamanında MHP’den ilçe belediye başkanlığı yapıp, daha sonra bu partiden büyükşehir belediye başkan adayı olmasına rağmen, iki seçimdir CHP’den aday oluyor ve sonunda seçildi. Ama CHP adayı olmasına rağmen, İYİ Parti başta olmak üzere diğer partilerden de –iktidar partisi seçmenlerinden de olduğunu tahmin ediyorum– çok sayıda kişinin desteğiyle, hele Mehmet Özhaseki gibi tam anlamıyla yanlış bir adaya karşı, Mansur Yavaş zaten Mehmet Özaseki aday gösterildiği zaman kazanmayı garantilemiş durumdaydı. Bu hâliyle Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığına aday gösterilme ve kazanma ihtimâli çok yüksek. Fakat şunu özellikle vurgulamak lâzım: Burada, Millet İttifakı’nın adayının kim olacağına o masa karar verecek. Halka bir şekilde sorarlar mı bilmiyorum, ama kamuoyu yoklamaları yaptıracaklarını, ayrı ayrı yaptırdıklarını biliyoruz. Aynı kamuoyu yoklamalarından haberdar olduklarını da biliyoruz. Fakat burada sonuçta, o liderler karar verecek ve o liderlerin karar vermesinde de aday adaylarının hal ve davranışları, tutumları, aldıkları pozisyonlar gerçekten önemli olacak.
Bu açıdan Ümit Özdağ gibi, Meral Akşener’in sorunlu olduğu birisinin açık bir şekilde adını ortaya atması bence Mansur Yavaş’ın çok aleyhine bir durum oldu. Daha doğrusu şöyle söyleyebiliriz: Tabii ki bir parti genel başkanı bunu söyler; Mansur Yavaş’ın bunu engellemesi diye bir şey söz konusu olamaz, ama ânında çok net bir tavır koyabilmiş olsaydı durum biraz daha farklı olurdu. Ve tam tersine, Ümit Özdağ’ın bu çıkışına ânında net bir şekilde cevap vermesi durumunda Mansur Yavaş elini daha da güçlendirirdi. Bence ciddî bir siyâsî hatâ yaptı. Neden yaptı? Açıkçası bilemiyorum ve bence bu onu olumsuz etkiledi. Kamuoyu nezdinde etkiler mi? Ona oy vermeyi düşünenler, “Ya, bunun adını Ümit Özdağ söyledi, Mansur Yavaş’ı, ben buna oy vermem” der mi? Sanmıyorum, ama onun adaylığını saptayacak olan parti yöneticileri nezdinde iyi bir şey olmadı. Onu özellikle vurgulamak lâzım.
Ardından Ümit Özdağ bir açıklama daha yaptı. Dedi ki: “Eğer altılı masa kendisini aday göstermezse biz kendisine teklif edebiliriz.” Bu da bir anlamda, hani kaba tâbirle, keyif bağışlamak oluyor. Çünkü Zafer Partisi herhangi birisini istese, meselâ Ümit Özdağ kendisi cumhurbaşkanı adayı olmak istese, nasıl olacak? O 100 bin imzâyı toplaması lâzım. Toplayabilir mi? Toplayabilir. Pekâlâ toplayabilir. Hatta, geçen seçimde biliyorsunuz, Doğu Perinçek toplayamadığında, CHP kendisine yardımcı olmuştu imzâ toplamada. Zafer Partisi sosyal medyada çok etkili gibi gözüküyor. Onu fark ediyorum. Ama imzâ toplama meselesi söz konusu olduğunda bunu başarır mı emin değilim. Başarabilir. Mansur Yavaş için imzâ toplamayı kesinlikle başarır. Onu özellikle vurgulamak lâzım. Yani burada da aslında Ümit Özdağ’ın ince bir siyâsî adımı var. Aday gösterilmeyen bir Mansur Yavaş için imzâ toplamak bayağı etkili olabilir. Tabii burada da Mansur Yavaş’ın rızâsı gerekir – ki buna rızâ vereceğini sanmıyorum.
Sonuçta Mansur Yavaş durup dururken adının yıpranmasına seyirci kaldı. Geç müdâhil oldu. Ama bir yandan da, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” gibi bir olay var. Ve birden, biz bir süredir Mansur Yavaş’ı çok fazla konuşur olduk. Bu konuşur olmak, adının bu kadar dile getiriliyor olması tabii ki bir anlamıyla popüler olmak, iyi bir şey. Fakat buraya müdâhil olabilmek lâzım. Yani sizin adınızın çok geçiyor olması tek başına sizin çok başarılı olacağınız anlamına gelmez. Adınız geçtiği zaman, sizin o sürece müdâhil olup bunu yönetebileceğinizi göstermeniz lâzım. Bu anlamda da Mansur Yavaş’ın bir tutukluk içerisinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü onun stratejisi, demin gösterdiğimiz açıklamada da olduğu gibi: 1) “Ben belediye başkanıyım”; 2) “Siyâset yapmıyorum, partiler-üstü bir pozisyondayım” diyor. Bu açıdan bakıldığı zaman onun cumhurbaşkanlığı, daha doğrusu başkanlık için de artıları olduğunu görüyoruz. Yani işte, partilerüstü bir cumhurbaşkanı olabilir Mansur Yavaş, hep bu iddia var. Bir anlamda nasıl teknokrat bir belediye başkanlığı yapıyorsa, cumhurbaşkanlığını da aynı şekilde yapabilir. Fakat, yirmi yıllık AKP iktidârının, Erdoğan iktidârının ardından ülkenin başına gelecek olan cumhurbaşkanının, en azından geçiş sürecinde, eğer sâhiden parlamenter sisteme geçilecekse, teknokrat olmak gibi bir lüksü yok. Siyâsetçi olmak durumunda aynı zamanda. Dolayısıyla Mansur Yavaş’ın bu “Ben siyâsetçi değilim” vurgusunun bir yerden sonra kendisinin aleyhine çalışabileceği kanısındayım. Nitekim son olayda bunu bir şekilde yaşadık. Siyâsî hamle, refleks konusundaki tereddütleri onu en azından masadaki liderler nezdinde sıkıntılı bir duruma soktu.
Evet, daha bu konuyu çok konuşacağız belli ki. Yarın “Adını Koyalım”da da bu konuyu, sadece Millet İttifakı’nın adayını değil aynı zamanda Cumhur İttifakı’nın adayını da konuşmayı düşünüyoruz. Mansur Yavaş’ın bundan sonra siyâsî hamleler yapıp yapmayacağına bakacağız. Bu arada tabii onunla birlikte adı sık geçen Ekrem İmamoğlu’nun ısrarlı ve sistemli bir şekilde siyâset yaptığını, sadece belediye başkanı olarak bir pozisyon almadığını, özellikle belediyede önüne çıkartılan engeller bahsinde siyâseti ve siyâsî birtakım argümanları çok fazla kullandığını görüyoruz. Sonuçta iki isim var. İki ismin siyâsetçilik ve teknokratlık arasında kurduğu, kurmaya çalıştıkları dengelerde tamâmen farklı iki pozisyon görüyoruz. İkisinin de –İmamoğlu’nun da Mansur Yavaş’ın da– artıları ve eksileri var. İkisinden herhangi birisinin bu dengeyi sağlam kurması durumunda, gerek aday gösterilmek, yani muhâlefet liderleri tarafından aday gösterilme ve tabii ki aday gösterilirse kazanma anlamında şanslarının yüksek olacağı kanısındayım. Mansur Yavaş bu nedenle Ümit Özdağ’ın bu attığı adımla bence bir yara aldı. Bu yarayı hızlı bir şekilde sarıp saramayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.