Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Dünya dönüyor, sen ne dersen de…

Bu haftaki “Dünya ve Biz” programımın sonunda değerli konuğum Prof. Dr. Serhat Güvenç’ten buradaki son yazısının muhatap ve içeriğini “kriptik” bulduğum sonuç bölümünü açmasını istedim. Şunları yazmıştı: “Rusya ile sıkı fıkı görünmek için pek uygun bir zaman değil. Barış müzakereleri için masa günün birinde mutlaka kurulacak. Bugün verilecek kararlar masanın hangi tarafında yer alınacağını da tanımlayacak. İyi düşünmek, hesaplı hareket etmek ve ihtiyatlı konuşmak zamanıdır.” 

Serhat Hoca Ukrayna kazandığında yahut kazanırsa Ankara’nın tutumunun ne olacağını sorguladığını belirtti. Otuz küsur yıl önce Soğuk Savaş’ın ABD/Batı/NATO tarafından kazanılmasının ardından Türkiye’nin pek de öyle zafer coşkusu yaşamadığını ve kendini (herhalde işine gelmediği için) galip tarafta konumlandırmadığını ya da konumlandıramadığını anımsattı. Beni de duraklatan ve önemsediğim bu anımsatma, örnekse Kosova’nın bağımsızlığı gibi konularda da dönemin “liyakatlı” hariciye kadrolarının ikircikli davranışlarını ve bu tutumlarını gerekçelendirme biçimlerini düşündürdü.

Yine soruma cevaben Serhat Güvenç, Kırım’ın Ukrayna tarafından geri alınmasına ABD ve Batı’nın destek olacağı ama belki Donbas için Zelensky’nin pazarlık masasına yönlendirilebileceği yorumunu yaptı. Bana göre diğer olasılık ise Ukrayna’nın sınırlarının tamamına yeniden erişerek tam ulusal egemenliğini geri alması durumunda Rusya Federasyonu’nun zamanında SSCB gibi tümüyle kendi içine çökmesi. Putin’e suikast girişimi, St.Petersburg ve Moskova’da bazı yerel belediyelerden yükselen kamuya açık itiraz, tamamı devlet güdümlü medya içinden Putin şakşakçılarının dahi eleştirel ifadeler kullanmaya başlamaları, Kadirov gibilerin yakınmaları, ortada gözükmeyen komutanlar, zeminin belli belirsiz kaymakta, sarsılmakta olduğunu anlatabilir.

Erdoğan, son çıktığı üç ülkeli Balkan turunda Sırp mevkidaşı Vuciç’le ortak basın toplantısında “Ne kadar hurda varsa bu hurdaları Ukrayna’ya gönderiyorlar” buyurdu. Erdoğan’ın Balkan turuna çıktığı günlerde Zelensky de Haluk Bayraktar’ı devlet nişanıyla taltif ediyordu. Alandaysa ABD’nin HIMARS ve HARM, Almanya’nın GEPARD, Fransa’nın CAESAR gibi yeni teknoloji silâhları fark yaratıyordu. Rusya işgale başladığından bu yana Ukrayna hava sahasını da denetimi altına alamadı. Üstelik ABD ve Britanya’nın düzenli sunduğu anlık istihbarat, elektronik savaş olanakları ve komuta kademesindeki danışmanlıkları da güncel Kherson ve Kharkiv karşı-saldırılarının başarılarını hazırlıyordu. Rus işgalinden kurtarılan toprakların yüzölçümü 3000, 6000 derken 8000 km2’ye ulaşıp, artıyordu.

Seçim de yaklaşıyor, Ukrayna’nın zaferi de. Kim bilir Erdoğan belki Putin, Tokayev, Lukaşenko, Aliyev ve Mirziyoyev’le Semerkant’taki güleryüzlü sohbetinde Vuciç’in yanında dile getirdiği yukarıdaki saptamasını paylaşıyordu. Daha önce açıklanan doğal gazın % 25’ini rubleyle ödeme uzlaşısı, cumhurbaşkanına yurda dönüş yolunda “nurun âlâ nur” değerlendirmesi yaptırmaya yeter mi, bilemem. Seçim ve Ukrayna zaferinden önce, artık Ekim ayı başında TBMM açıldığında İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri oylanacak. Oylamanın sonucu veya Çavuşoğlu’nun bulduğu sumenaltı etme cinfikriyle oylama aşamasına gelinememesi önemli bir gösterge olacak.

Erdoğan Semerkant’ta “Esat gelseydi, görüşürdüm” diye hayıflandı. Hakan Fidan’ın Ali Memluk’la düzenli görüştüğü sızdırıldı ve İstanbul’daki Suriye muhalefetinin de akıbetinin susturulan yahut yollanan Mısır Müslüman Kardeşleri ve Hamas gibi olacağı iddia edildi. 2024’te ABD, Rusya ve Ukrayna’da seçim var. Yaptırımların etkisi Rusya’da 2023’ten itibaren ağır hissedilecek. Putin, cephedeki yetersizliklerini Ukrayna’nın su ve elektrik altyapısını vurarak örtmeye çalışıyor. Erdoğan’ın övündüğü tahıl koridoru uzlaşısını da 120 günlük süre dolduğunda yenilemeyebilir. İtalya’da ve İsveç’te aşırı sağın iş başına gelmesine Putin’le birlikte Erdoğan’ın da içinden kıs kıs güldüğünü varsayabiliriz. 

Birbirinden bağımsız görünen sözkonusu gelişmeler Erdoğan’ın “Birçok dost ülke gerekli desteklerini sağ olsun veriyor. Onlardan borçlanmamız, Merkez Bankası olarak güçlenmemize neden oluyor.” sözlerinde cisim bulan özgüvene zemin sağlıyor. Öte yandan, Suriye ve Irak’ta “PKK’nin tepesine binme” olanaklarını da sürekli kıldıracak söylemin de canlı tutulabilmesine cevaz veriyor. Ülkemizin aldığı “sığınmacı yatakhanesi” konumu da, enerji piyasası nedeniyle yükselen enflasyon ve onun getirdiği siyasal çalkantılar bağlamında AB ülkeleriyle pazarlık payı tanıyor. Böylece diğer tüm konular gibi dış politika da Erdoğan’a bir seçim daha kazandırmak odaklı olarak içeriye dönük atarlı-giderli söylem, dışarıya dönük de jeopolitik önem ve her pistte dans edebilen, her sahnede ışık alan devletin lideri havasında sürdürülebiliyor.   

Önümüzde New York’ta Ukrayna’nın görüşüleceği 22 Eylül tarihli BM Genel Kurulu toplantısı var. Üçüncü ülkede Batı’ya “Bunlar ne para ne silâh veriyor, Putin haklı” diyoruz. İçeride sessizce Rus kredi kartı MIR kullanımını ABD yaptırımı uyarısıyla durduruyoruz. O arada Sırp mafya babasından, Avustralyalı narkotik baronuna, IŞİD liderlerine dek İstanbul’a yolu düşmeyen yok. Kırım’ın ilhakını tanımadığımız gibi, Ukrayna’da ortak SİHA üretimine girişiyoruz. Semerkant’ta İran’ın üye kabul edildiği ŞİÖ zirvesine katılıp, küresel diktatörler buluşmasında boy gösteriyoruz. Üzerine dönüp New York’ta ABD Başkanı Biden’la görüşme olanağı kovalıyoruz. Her masadayız, her sahadayız. Bir maratonsa denge siyaseti, onun en güzel yüz metrelerini koşuyoruz. Diye anlatıyoruz da, duyan ve ikna olan var mı, orası karışık.

Ulusal hazinelerimizden Nilüfer’in hepimize ezberlettiği üzere “Dünya dönüyor sen ne dersen de” ve bir bakıma Serhat Hoca’nın anımsattığı üzere de “Yıllar geçiyor, fark etmesen de.” Ne Soğuk Savaş’ın kazanan tarafında olduğumuzun bilincine varabildik, varmamıza izin verildi; ne terörle mücadele, Kıbrıs, Ege, Ermeni Soykırımı vb. Soğuk Savaş döneminden kalma sözde varoluşsal sınamalarda bir arpa boyu yol alabildik. Muhalefetiyle, iktidarıyla aynı egemenci, taşracı kafayla gözlerimizi kendi göbek deliğimizden ayırmadan yolumuza elhamdülillah devam ediyoruz. Görülebilir gelecekte de yönetime kim geçerse geçsin öyle devam edeceğe de benziyoruz. 

*Foreign Affairs dergisinin son Eylül-Ekim sayısındaki Ukrayna meselesi üzerine Timothy Snyder makalesini erişebilenlere hararetle öneririm. “Budur” diyerek okudum kendimce. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.