Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Onur Yaser Can davasında ilk duruşma | Ezgi Sevgi Can: “Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğim”

Gözaltında kötü muamele ve çıplak aramaya maruz kaldıktan sonra 2010’da hayatına son veren Onur Yaser Can ile ilgili savcılık iddianamesinin tamamlanmasının ardından davanın ilk duruşması bugün (30 Eylül) görüldü. Duruşma, 2 Aralık’a ertelendi.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can’ın gözaltında kötü muamele ve çıplak aramaya maruz kalıp hayatına son vermesinden 12 yıl sonra dört polis ve bir bilirkişinin yargılandığı davanın ilk duruşması bugün Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.

Hakan Aydın için zorla getirme kararı çıktı

Dört polis memurunun “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği”, “resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme”, bir bilirkişinin ise “gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma”, “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği”, “resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme” suçlarından yargılandığı davada, mahkeme sonraki duruşmayı 2 Aralık’a 14.00’e erteledi. Ayrıca sanıklardan duruşmaya katılmayan polis amiri Hakan Aydın’ın SEGBİS sistemiyle ve gerekirse zorla getirme kararıyla mahkemeye katılmasına karar verildi.

“Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğim”

Ailenin kalan son üyesi Onur Yaser Can’ın kız kardeşi Ezgi Sevgi Can, duruşma sonrası yaptığı açıklamada “Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğim” diye konuştu.

Duruşmanın görülmesi salon darlığı sebebiyle 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nden 14. Ağır Ceza Mahkemesi salonuna taşındı. Duruşmanın başlangıcında basın mensuplarının mahkeme salonuna alınması engellendi fakat milletvekilleri ve duruşmayı izlemeye gelenlerin tepkisinden sonra basın mensupları da mahkeme salonuna alındı.

Duruşmaya çok sayıda milletvekili katıldı

Duruşmayı takip etmek için mahkeme salonuna çok sayıda gazeteci ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin yanısıra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekilleri Ahmet Şık ve Sera Kadıgil ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili Garo Paylan da katıldı.

Hakimin kimlik tespiti yapmasıyla başlayan duruşmada polis memurları Yunus Başay, Muhammed Ongun, Onur Ülker savunmalarını SEGBİS üzerinden ve bilirkişi Zafer Kökdemir de duruşma salonuna katılarak verdi. Polis amiri Hakan Aydın ise mahkemeye rapor sunarak mazeret bildirdi ve duruşmaya katılmadı.

Oku: Onur Yaser Can’ın intiharından 12 yıl sonra şüpheli polislere ve bilirkişiye dava açıldı – Ezgi Sevgi Can: “İddianame eksik, işkenceden bahsedilmiyor”

Usulsüzce değiştirildiği iddia edilen 11 adet belgenin üstünde imzası olan sanık polis memuru Yunus Başay; hakim, savcı ve müşteki vekillerinin sorularını “olaydan çok uzun zaman geçtiği için hatırlamadığını” iddia etti.

Belgelerin ilk halinde imzası olduğunu hatırlamadığını söyleyen Başay değiştirilmiş hallerinde imzası olmasını da şöyle açıkladı:

Ekip şefimiz Soner Gündoğdu ifade tutanağında yanlışlıklar olduğunu fark etti. Salih Bahar’dan düzeltmesini istedi. Salih Bahar’ın da bana bu tutanakları imzalattığını hatırlıyorum. O düzenledi, ben imzaladım.”

11 belgenin sadece bir tanesinden haberdar olduğunu söyleyen Başay, ifade tutanaklarının kendi sicil numarası üzerinden açılmış olmasını da “Şifremi diğer arkadaşlarım biliyordu” diyerek açıkladı.

Evraklarda sadece tarih ve saatin değiştirildiğini öne süren Başay hakimin “Böyle bir durumda sadece tutanak tutabilirdiniz, neden Onur Yaser Can’ı tekrar çağırma ihtiyacı hissettiniz?” sorusunu da yanıtsız bıraktı. 

Davada yargılanan polis memurlarından Muhammed Ongun savunmasında kendi imzasının sadece üst arama tutanağında olduğunu, bu tutanağın da değiştirildiğine dair bir tespit olmadığını öne sürdü.

Daha önce aynı suçtan polis memurları Soner Gündoğdu ve Salih Bahar’ın suçlu bulunduğu 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davadan sonra yeni hiçbir delil tespit edilmediğini iddia eden Ongun, şubedeki üst arama esnasında Onur Yaser Can üzerinde uyuşturucu madde bulamadıklarını hatırladığını söyledi.

Muhammed Ongun, Onur Yaser Can’ın kız kardeşi müşteki Ezgi Sevgi Can’ın kendisine yönelttiği “O dönemki amiriniz Hakan Aydın ifadesinde siz ve diğer polis memuru Onur Ülker’e üst arama işini verdiğini ve bunun çıplak olarak yapıldığını itiraf etti. ‘İnce arama’ bu durumda yapılmış olmuyor mu? Kim yapmıştır ince arama?” sorusuna da “Ben geçmişte bunların hepsini anlattım. Hatırlasam bir daha anlatırım. Geçmiş ifadelerime bakılsın” diyerek cevap verdi.

Müşteki avukatlarının Onur Yaser Can’ın intiharından sonra Muhammed Ongun’un Can’ın avukatını sürekli arayarak intiharın sebebini sorduğunu hatırlatması üzerine polis memurlarının vekilleri bunun işkence davası olmadığını ve bu soruların iddianame konusuyla alakası olmadığını söyleyerek itiraz ettiler.

Sanık polis memuru Onur Ülker ise savunmasında hakkında işkenceye yönelik iddialarla ilgili takipsizlik kararı olduğunu söyledi. Soruları ise “konu başka yerlere çekilmek isteniyor” diyerek yanıtlamayı reddetti.

Ülker, üst arama tutanağındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul etse de üst aramasında bulunup bulunmadığıyla ilgili net bir cevap vermedi.

Sanık avukatı: “Onur Yaser uyuşturucu kullanmasaydı bunlar olur muydu?”

Sanık polislerin avukatı Ayhan Baykal ise konuşmasındaki “Onur Yaser’e Allah’tan rahmet diliyorum. Ama maddi gerçekleri hatırlamamız gerekir. Onur Yaser uyuşturucu kullanmıştır. Polisimiz Türk genci uyuşturucu kullanmasın diye uğraşıyor. Onur Yaser eğer uyuşturucu kullanmasaydı bunlar olur muydu?” sözleri mahkeme salonundan tepki topladı.

Müşteki avukatları da “Yani ölmesi gerektiğini mi söylüyorsunuz uyuşturucu kullandığı için?” diyerek avukat Ayhan Baykal’a tepki gösterdiler.

Davada yargılanan bilirkişi Zafer Kökdemir ise savunmasında şunları söyledi:

“Ben polis değilim. Ben olaydan sonra narkotik bilgisayarı kontrole gelen bilirkişi ekibindeyim. Biz ifade tutanağını bulunca orada çıktı alamadığımız için bir CD’ye kopyaladık. CD ile işimiz bitince de savcının isteğiyle CD’yi imha ettim.”

Ezgi Sevgi Can’ın savcının bu talimatı yazılı olarak mı verdiğini sorması üzerine talimatı sözlü olarak aldığını söyleyen Kökdemir bunun üzerine bir tutanak da tutmadıklarını belirtti.

Sanık avukatı: “Bu bir işkence davasıdır”

Kökdemir’in avukatı Ayşe Ay Acar ise müştekilerin bu davayı bir işkence davası olarak görmekte haklı olduğunu fakat müvekkilinin diğer sanıklardan ayrı tutulması gerektiğini belirtti. Müvekkili Zafer Kökdemir’in polis şubesindeki araştırması esnasında baskı gördüğünü hatırlatan Acar müşteki tarafının bunun peşine düşmediğini söyledi ve şunları ekledi:

“Bu bir işkence dosyası olmalıydı. Türkiye’de işkence vardır. Müşteki tarafının acısını anlıyorum ve sizin yanınızdayım. Ama adalet diyorsunuz, bizim için de adalet. Bu yargılamada işkence iddiasıyla yargılanan polislerle benim müvekkilim bir tutularak yargılandı ve biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. O gün narkotiğe adeta bir baskın yapılıyor. Bilirkişi bulunamıyor. Çünkü kimse oraya gitmek istemiyor. Polisler aleni şekilde müvekkilimi tehdit ediyorlar, buna rağmen müvekkilim ‘Ben maddi gerçeği ortaya çıkartacağım’ diyor. Madem tüm emir komuta zincirlerini ifşa etmek istiyorsunuz ‘CD’yi at’ diye emir veren savcıyı neden dahil etmediniz bu yargılamaya? Burada sanık müdafisi olsak bile şunu söyleyebiliriz: Sadece evrakta sahtecilik cezası verilirse bir kez daha hukuksuzluk tecelli edecek. Evet, bu bir işkence davasıdır.”

Mahkeme heyetinin bir sonraki duruşmayı 2 Aralık’ta göreceğini açıklamasının ardından Ezgi Sevgi Can ve avukatları İstanbul Adalet Sarayı önünde açıklama yaptı. 

Ezgi Sevgi Can açıklamasında “Maalesef annem ve babam bugünü göremediler. İlk defa işkence emrini veren ve bizzat uygulayan, evrakta sahtecilik emrini veren sanık Hakan Aydın ve ekibindeki diğer polisler yargı karşısına çıktı. 12 yıldır tekrar ettiğimiz gibi ben bunun tek başıma, avukatlarımla ama maalesef annem babam olmadan, polislerden hesabını sormaya başladım. Mahkeme işkenceyle ilgili sorularımızı da sormamıza izin verdi. Bunun basit bir evrakta sahtecilik suçu olmadığını, bir ailenin yok olmasına sebep olan örgütlü bir işkence suçu olduğunu mahkemeye anlattık. Sanık avukatı da çırılçıplak arama yapılmadığını söyledi ama çıplak arama yapıldığını ikrar etti” diyerek sonuna kadar mücadelesini sürdüreceğini söyledi ve kendisini destekleyenlere onu yalnız bırakmadıkları için teşekkür etti.

Ne olmuştu?

ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can, 2010 yılının haziran ayında İstanbul-Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla gözaltına alındı. 28 yaşındaki genç mimar, nöbetçi savcının talimatıyla ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. İki gün sonra tutanaklarda eksiklik olduğu gerekçesiyle tekrar karakola çağrıldı. Kötü muameleye maruz bırakılan Can, baskı altında tutanakları imzalamak zorunda kaldı. 23 Haziran’da bir kez daha karakola çağrılan Can, 23 Haziran 2010 tarihinde odasının penceresinden atlayarak intihar etti. Anne Hatice Can, oğlunun intiharından sonra kot pantolonun arka cebinde bir not buldu. Notta, “Narkotik Şube’de çırılçıplak soyulup yere çöktürülüp öksürtüldüm. Onurumla oynadılar. Korkuyordum” yazıyordu.

Oğulları Onur’un ölümünün ardından Can ailesi hukuk mücadelesi başlattı. İki polis memuru hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçlamasıyla dava açıldı. Polisler dava sırasında çıplak aramayı itiraf etti ancak 2011 yılında polisler hakkında işkence ve kötü muameleyle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

İki polis, evrakta sahtecilik suçundan altı yıl beş ay hapis cezasına çarptırıldı. Anne Hatice Can, mahkemenin kararını Yargıtay’a taşıdı ama sürecin adaletsizliğine dayanamadı ve 2014 yılının Mart ayında yaşamına son verdi. Bu süreçte sağlığı bozulan baba Mevlüt Can da 2019’da hayatını kaybetti.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.