Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Ne istiyorsunuz bizden?

Saçlarından sürüklenerek cennete sokulmak istenen İran kadını 2022 dünyasında yeniden aynı soruyu sorduruyor bize.

Ne istiyorsunuz bizden?

Baskıyı kabul ettikleri müddetçe uygar dünya tarafından aşağılanan ve hor görülen de onlardı, isyan ettiklerinde başarabilecekler mi diye bekleyip, seslerine ses olmak için önce mücadeleyi kazanmaları sinsice beklenen de. Neden kılık kıyafetimizi, nasıl görüneceğimizi, nasıl davranacağımızı, çocuk doğurup doğurmayacağımızı, evlenip evlenmeyeceğimizi, makyaj yapıp yapmayacağımızı, bacaklarımızı alıp almayacağımızı kontrol etmeye çalışıyorsunuz? Dünyanın her köşesinde ayrı bir tarif var ama mutlaka bir tarif var kadınlarla ilgili. İran’da, Afganistan’da zorla örtülmek istiyorsa, ABD’de de zorla doğum yaptırılmak isteniyor. Cahil ülkelerde ağzına kodu mu oturtuluyorsa, moda sektöründe de zayıf, bakımlı, makyajlı ve her halükarda gülümsemesi için baskıya uğruyor. Neden bizi kendi halimize bırakmıyorsunuz? Daha da önemlisi biz nasıl dünyanın her yerinde bu kadar müdahaleye izin verir hale geldik?

Kendi halinde olan kadın nasıl olur?

Kendi halinde olan kadın saçını nasıl rahat veya güzel hissediyorsa öyle kestirir. Nasıl bir beslenme tarzı varsa o kadar kiloludur. Seviyor veya istiyorsa ilişkiye girer. Bakmayı göze alabiliyorsa çocuk yapar. Ne kadar hırslıysa o kadar kariyer yapar. Ne kadar başarılıysa o kadar kazanır. Dilediği mesleği yapar, dilediği şekilde giyinir, dilediği şekilde görünür olması gerekir.

Kadının nasıl bir hayat yaşayacağı meselesi bir irade meselesi, temelinde dünyaya nasıl ve ne kadar hükmedeceğimizle ilgili bireysel kararlılığımız veya korkaklığımız yatıyor. Ve irademizi kullanırken hangi yöntem ile kendimizi dünyaya kabul ettireceğimiz meselesi. Bana göre kadın iradesini kullanırken sabırlı bir varlık olduğu için zekâsını ön plana çıkarıyor. Sonuç almak için acelesi yok, onun için önemli olan sonuç almak. Ve almak istediği şeyi almak için yeri geldiğinde doğrudan ister, yeri geldiğinde açıkça mücadele eder ve yeri geldiğinde karşısındakini manipüle eder. Hayat tecrübesi onu sonuncu yöntemde uzmanlaştırmıştır.

Ehlileşmeyen erkek ise temelde beden gücü ve sabırsızlığı yüzünden en başından beri istediği şeyi hemen ve kesin olarak elde etmek için doğrudan güç kullanır. Ve sonuç aldığı müddetçe ikinci bir yönteme ihtiyaç duymaz. Halen 2022 dünyasında ehlileşmeyen erkekler sonuç almak istediği her şey için önce güç kullanır. Sabırsızdır ve hemen almak ister, hemen. Bu yüzden iradesini göstermek için akıl yönteminden ziyade beden ve otorite gücünü kullanmak isteyen erkek kadar, kendisine çizilen irade alanı içinde kontrollü bir özgürlük kadar sınırlı bir sorumluluğu üstlenen kadınların da sahip çıktığı bir rol, diğer kadını ezmek, baskılamak. 

Kimi kadın geçinmek için çalışıp üretmeyi tercih ederken, kimi kadın erkeğin geçimini sağlamasını yeterli bulur. Ancak bunun için birtakım tavizler vermesi gerekmektedir. Erkeğin ondan talep ettiği şeylere ve onun için çizdiği sınırlara boyun eğmesi gerekir. Sakıncalı görmediği müddetçe bu tavizleri verir. Kendi yaşamı içerisinde bu davranış kalıbını benimsemeyen her kadın, onun için rolünü sorgulayan, kullanmadığı iradesini ona hatırlatan ve onu onaylamayan bir düşman ve bir tehdit, bu yüzden de değiştirilmesi gereken sorunlu tiptir. Bu yüzden başarılı kadınları önce diğer kadınlar yıkmak ister. Zekâ ile iradesini kontrol etmekte yeterince ehlileşmemiş kadın ve erkek topluluğudur kadına sınır biçmek isteyen insanlar güruhu.

Kadın ve erkek zaman içerisinde şu an bulunduğu irade ve teslim olma rollerine büründü. Dünya üzerinde her bir birey öğrene öğrene bir rol geliştirdi. Ama bazı roller 2022 dünyasına uymuyor ve fakat hala varlar. Bir defa keşfedildiler çünkü ve hala çok kullanışlılar.

Henüz bir çocukken babamın karar verip annemin uygun gördüğü şeyi yapmayı ilk reddettiğimde, reddetme gibi bir seçeneğimin olmadığını öğrenmiştim annemden ve “Neden?” demiştim.

-“Çünkü baban öyle istiyor.”

-“Ama ben istemiyorum.”

-“Babanın söylediğini yapmak zorundasın çünkü babalar her ne söylerse o yapılır.”

-“Senin dediğini neden yapmıyorum?”

“Ben de babanla aynı şeyi istiyorum” cümlesi ile karşılaştığı an, küçük kadına ilk kalıp annesi tarafından dökülür. Çoktan erkeğin uygun gördüğü kalıba bile isteye girmiş bir kadın vardır evde. Ancak şu küçük kadın, tüm bu rolleri bozacak bir soru sorar yüzyıllar içinde yeniden:

“Neden dünyaya erkek olarak gelip, bir de üzerine evlenip çocuk yaptığı için babamı dinlemek zorunda olayım ki?”

Çünkü dinimiz de böyle söyler, anneye ve babaya itaat zorunludur. Baba, dinin ve devletin evdeki en küçük sorunlu ve sorumlu birimidir. Eğer kendi iradesini ve birey olma halini oluşturamadıysa dinin ve devletin en küçük memurudur. Bu yüzden birçok dinde hükümdar tanrısal bir varlıktır aynı zamanda. İki kudret bir insanda tecessüm etmiştir. Azala azala tebaaya inen bir irade silsilesi. O saatten sonra artık sizi yönetmeye ve yok etmeye çalışan adam, baba değil, o adamdır, annenin kocasıdır sadece. Anne ise sizi var eden sevgi ve şefkat yumağı değil, en büyük düşmanın en yakın müttefiki, celladı kırbaçlayan eldir. Eğer kardeşleriniz de kendilerine biçilen kalıplara bile isteye girdiyse, yapayalnızsınızdır o evde.

Size biçilen rolü ne kadar benimsiyorsanız, sistem içerisinde o kadar yeriniz hazırdır. Reddettiğiniz anda dünyanın her yerinde başını belaya sokan, akıntıya karşı kürek çeken minik cesur yüreklerden biri olarak, büyük özgürlük atlasına minik hikâyenizi eklersiniz. Ufak ufak, kendimi ve irademi keşfetmeye başladığım, irade mevzusuyla kafayı bozduğum dönemlerde kendimi ve tanrının benden ne istediğini sorgularken, Teoloji Sempozyumu için ODTÜ’ye gitmiştim. Sempozyumda kızlı-erkekli bir grup öğrenci, bir konuşmacıyı protesto etmek için sahneye çıkıp şu sloganı attı:

“Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin cop!! İnadına isyan, inadına isyan, inadına özgürlük!!”

Hayatı boyunca kendisinden başka kimseden destek görmeyen biri olarak ağzım kulaklarımda izlemiştim bu sahneyi. İlk defa benden daha cesur bir grup insan görüyordum, yumrukları havada. Azıcık olsun başını kaldırmaya başlayan insan için her bir özgürlük savunusu güç veriyor. Daha fazlası var, daha fazlası, devam et!!

Geçen gün kızımı parkta oynatırken bir diyaloğa şahit oluyorum. Bir kadın, belli ki bir süredir görmediği hısım ya da akrabası olan kadına kız kardeşinin başını açtığını, yaşadıkları küçük şehirden kaçarcasına uzaklaştığını ve oraya dönmemek için elinden geleni yaptığını, başka bir şehirde iş bulduğunu, babaları öldüğü için annesini de peşinden sürüklediğini anlatıyor. Eskiden beri tuhaf bir tipmiş ama baba varken iyiymiş, baba gidince iyice huyu suyu değişmiş. “Bir görsen, bunun için mi açıldın dersin” diyor yanındaki kendisi gibi başörtülü kadına. Onun için başını açmak bir giyim tarzı ve inanç tercihi değil, hafifmeşreplik çünkü. Açılıyorsa buna değmeli, artık içinde ne tutuyorsa. Ve öfke içinde kendisini sosyal medyadan dahi engellediğini, annesinin de onun peşinden sürüklendiğini anlatırken ben de hikâyenin asıl senaryosunu takip ediyorum kendi zihnimde. Zincirlerini kıran ve bunun için toplumun evdeki gardiyanını devre dışı bırakan biri cesur, diğeri ondan güç alan iki özgür kadın var karşımızda. Henüz bir buçuk yıl önce başını açmayı başarmış bir kadın olarak, toplumdan duymaya alışkın olduğum cümleleri, sohbetini duymak zorunda kaldığım kadından bir kez daha işitince gülümsüyorum. Verdiğim rahatsızlık hoşuma gidiyor. Çünkü böyle böyle kırıyoruz zincirlerimizi. Böyle böyle alışıyorlar bizi olduğumuz gibi kabul etmeye. 

Bu arada elbette başını örtmek bir iradesizlik ve sadece din ve toplum dayatması demiyorum. Özgürce bu tercihi yapan kadınlara sonuna kadar saygı duyuyorum ama benim yaşadığım süreç ile hikâyedeki süreç bir baskı hikâyesiydi.

Tek cepheli bir savaş değil bu. O, birey olma halini iş hayatında da koruyorsun. İş hayatında, sorsan özgür kadınlarda bile var türlü türlü kabul edilmiş roller. Her birine ayrı dozlarda aşılıyorsun aslında ne kadar özgür olabileceğini ancak kendi bahaneleri dünden hazır. Bunların tümü irade mevzuyla ilgili. Hayata ne kadar sahip olmak istiyoruz, onun ne kadarını özgürce yaşamaya cesaretimiz var. Kadın değil, insan bir kez eğilmeye görsün, “Bu dalı şöyle bükelim, buradan uzasın” diye bir ip bağlayan mutlaka oluyor. 

İnsan eğildikçe ailenin, devletin, cemaatin maşası oluyor. Bu maşalığın verdiği iaşe onun iradesini ve arzularını tatmin ettiği müddetçe o yapının kölesi oluyor. Bitimsiz bir özgürlük ve deneyim arzusu kolay kolay kabul edilebilir bir rol değil. Önüne çıkacak engelleri bildikçe yoldan dönen, hazır rollerden birinin içine kıvrılıveren çok oluyor. 

Bugünün dünyasında özgürlüğe yelken açmış insanlar elleri bağrında izliyor; Afganistan’ı, İran’ı, Malezya’yı, IŞİD’i, Taliban’ı, kendi ülkesini, toplumu, ailesini. Ve her ne kadarını düzeltmeye gücü yetiyorsa o kadarını düzeltmeye çalışıyor. Şimdi elimiz bağrımızda izliyoruz Mahsa Amini’nin ardından İran’da yanan ateşi. Çoğunluğun tahakkümüyle zamanla eğilen ve bağlanan o dallar ışığa doğru uzanabilirler. Umarım başarırlar, diğerlerinin de zamanla başarabilmesi için başarmalılar. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.