Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Hem Suriye’ye yeni kara harekatı hem Esat’la temas olasılığı güçlendi

Aşağıdaki satırlarda önce Erdoğan’ın sonra genel anlamda Kürtlerin söylediklerini kendimce “tercüme etmeye” çabalayacağım. Ardından aklım erdiğince bazı çıkarım ve değerlendirmelerimi paylaşacağım. Sonunda da, hem kara harekâtı hem Esat’la doğrudan temas olasılıklarının çelişkili görünse de eşanlı güçlenmesinin nedenlerini sıralamaya çalışacağım.

Bence Erdoğan’ın eylemlerinin ve demeçlerinin anlamı şöyle:

  • IŞİD’le (de) ben mücadele ederim. Son dönemde Türkiye’de yapılan operasyonlar bu tutumumun gerçekliğinin ve içtenliğinin kanıtı.
  • Suriye’deki HTŞ ve diğer cihatçı oluşumlar da benim dolaylı veya doğrudan denetimimde ve bana bağımlı. Onları ancak ben evcilleştirebilirim ve düzenli, tek komutaya bağlı bir milis gücüne dönüştürebilirim.
  • HTŞ, (ABD’nin de gayrı resmi olarak teslim ettiği üzere) terör örgütü listesinde olmasına rağmen küresel bir tehdit oluşturmuyor. Kendi lideri Colani’nin ağzından defalarca ifade edildiği üzere HTŞ, yegâne derdi Esat’la olan ve etkinlik alanı Suriye’yle kısıtlı bir silâhlı, cihatçı örgüt.
  • Fırat’ın Doğusu doğrudan Esat’ın, Rusya’nın ve İran’ın denetimine girmedikçe, öncelik IŞİD’le mücadele ise ve bu mücadele sürdükçe, ABD açısından alanın denetiminin TSK’de veya SDG’de olması neyi değiştirir?
  • Türkiye, ABD’nin 70 yıllık NATO müttefiki. SDG ise ABD’nin de terör örgütleri listesinde olan PKK’nın Suriye uzantısı YPG/YPJ’nin omurgasını oluşturduğu bir yapay çatı. ABD’ninse SDG ile zoraki, perakendeci (“transactional”) hatta tesadüfi bir işbirliği ortaklığı var.
  • İstanbul’daki terör eylemi ve Karkamış’a yapılan havan saldırısı, bunların kaynağı ne olursa olsun, gereken/aranan terörle mücadele gerekçesini sağlıyor. 
  • Başta Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali, uluslararası bağlam (“konjonktür”) Türkiye’nin jeostratejik önemini yeniden öne çıkardı.
  • Ukrayna’ya yaklaşık 60-70 Bayraktar TB-2 SİHA’sı sağlandı. Şimdi yine Bayraktar’ın Kızılelma İnsansız Savaş Aracı üretimi Ukrayna’nın Sich Motor’uyla yapıldı ve o da Kiev’e verilip, denenecek. TUSAŞ ve ROKETSAN işbirliği ve Ukrayna ortaklığıyla Anka SİHA’larının üretimi de Kiev yakınlarında başlayacak. Birkaç düzine HIMARS türevi/benzeri TRLG-230 ÇNRA da sağlandı. Ukrayna Deniz Kuvvetleri için inşa edilen dört adet Ada Sınıfı MİLGEM korvetten ilki teslim edilmek üzere denize indirildi. Montrö’ye sadık kalmamız Karadeniz’i Rus donanmasına kapattı. Ne Kırım’ın, ne yeni işgal edilen dört “oblastın” Rusya tarafından ilhakını tanıdık, tanıyacağız. Aksine Rusya ile Ukrayna arasında barış müzakerelerinin ancak Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve tam ulusal egemenliği temelinde başlayabileceğini savunuyoruz. Ukrayna yurttaşları Türkiye’ye kimlik kartlarıyla ve 90 gün ikamet süreli olarak doğrudan seyahat edebiliyor. Tahıl koridoru ve esir takası uzlaşılarına aracılık ettik. NATO’nun Rusya kararlarına katılıyoruz, gereğini de yapıyoruz.
  • Son olarak Ankara’da CIA Direktörü Burns ile Rusya Dış İstihbarat Servisi SVR Şefi Naryshkin’in MİT’in evsahipliğinde bir araya getirerek, nükleer savaşa olasılığının azaltılmasında da kilit rol oynadık.
  • İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini 30 müttefik arasında Macaristan’ın yanı sıra henüz onaylamayan iki ülkeden biriyiz. (Onaylamak için terörle etkin mücadele talebimiz Suriye’ye kara harekâtı iznini de kapsayabilir, kapsamalı.)
  • İran’daki ayaklanmaya Azeri boyutuyla ve Azerbaycan, özellikle Zengezur Koridoru, üzerinden dolaylı destek vermiş oluyoruz.
  • Rusya’ya yaklaşık ikibin mini intihar SİHA’sı sağlayan İran’a karşılık Ukrayna’ya SİHA tedarik eden de biziz.
  • Irak’ta yeni hükümetin kurulmasında doğu komşusu İran’ın olumsuz etkisini dengelemeyi başardık. Keza kuzey komşusu olarak Irak Kürdistan Bölgesi’yle (IKB) ve onun içinden özellikle KDP ile ayrıcalıklı ilişkilerimiz var. Nitekim KDP de PKK ile mücadelemize destek oluyor.

Yine bence Kürtlerin –özellikle diaspora (Batı Avrupa) Kürtlerinin- durumuysa şöyle:

  • Düşkırıklığı, çaresizlik, umutsuzluk, yalnızlık harmanı bir patoloji baskın.
  • İran IKB’ye, Türkiye de IKB’nin sınırdaş alanlarıyla Rojava’ya yükleniyor.
  • ABD ve AB’den gelen tepkiler cılız. ABD yönetimi içinde yatıştırmacı yaklaşım egemen.
  • IKB içinde KDP ile KYB arasındaki gerilim 90’ların ortasındaki “brakuji” dönemini anımsatacak denli yüksek.
  • KDP ve KYB’nin içleri karışık. Her iki parti de “aile şirketi” görünümünde. IKB’de yolsuzluk yaygın ve derin.
  • Türkiye’de başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP’li yöneticilerin haksız yere hapse atılmasına, HDP’nin seçimde kazandığı belediyelere kayyum atanmasına, HDP’nin kapatılma olasılığına, Sur’un sözde imarına ve bunun gibi pek çok hoyrat, baskıcı, güvenlikçi adıma toplumsal bir tepki de, HDP dışı muhalefetin de bir itirazı yükselmedi, yükselmiyor da.
  • Altılı Masa HDP’ye veya Emek ve Özgürlük İttifakı’na bir açılım yapamadı, yapamıyor.
  • Kandil ile Rojava ve PKK ile HDP arasında da öncelikler, yaklaşımlar, stratejiler arasında bir uyum kalmadı ve sağlanamıyor. (Esasen kendiliğinden gerçekleşen bu durum gayet olumlu bir gelişme ancak Ankara’nın bakış açısı değişemiyor.)

Yukarıdaki noktalar ışığında bazı çıkarım ve değerlendirmeler:

  • Erdoğan uluslararası sahneyi de, iç siyasal sahneyi de kendi iktidarda kalma önceliği doğrultusunda olabildiğince düzenlemiş durumda.
  • HDP’den “savaş politikalarına destek verildiği takdirde” Altılı Masa’nın üzerinde anlaşabileceği ortak adaya destek verilmeyeceği yönünde ilk sesler duyulmaya başlandı.
  • Erdoğan Altılı Masa’yı dağıtamasa da, gerek Altılı Masa gerek HDP seçmenine mesajlar verebiliyor, hitap edebiliyor. Buna karşılık Altılı Masa kimi eski AKP-MHP’li isimleri kendine çekebilse de, genel olarak AKP-MHP seçmenine erişmekte zorlanıyor.
  • Altılı Masa AKP-MHP seçmenine erişmeye yönelse, bu defa HDP seçmenine sırtını döndüğü izlenimini veriyor –ya da tersi de geçerli. CHP açısından “İYİP’i mi yanımda tutayım, HDP’ye mi açılayım” gibi (bence yapay) bir çelişki bulunuyor.
  • Suriye sınırboyunda Irak’ın aksine herhangi bir topografik engel bulunmuyor. Sivil yerleşim birimlerinin hemen yakınları veya doğrudan kendileri hedef alınıyor. 15-20 km “derinliğe” bu tür bir hava harekâtının herhangi bir stratejik anlamı olmayacağı açık.
  • Ancak yapılanın politik bir getirisi olduğu ve sahneyi olası kara harekâtına hazırladığı da ortada. Erdoğan son günlerde pek çok kere (muhtemelen kapsamı kısıtlı) bir kara harekâtının eli kulağında olduğunu belirterek içeride ve dışarıda zihinleri de bu hamleye hazırladı.
  • CHP-İYİP, kendi dış ve ulusal güvenlik politikalarının mevcut olandan ne yönde ayrışacağını ABD’ye ve diğer NATO/AB müttefiklerine/muhataplarına izah etmekte güçlük çekiyor, bunu yapmıyor veya yapamıyor.
  • Erdoğan ise İsrail, Suudi Arabistan, BAE ve son olarak Mısır’la işleri yoluna koyarak, ABD’nin tüm bölgesel stratejik ortaklarıyla sorunsuz hatta eşgüdüm yapan bir görünüm çiziyor.
  • Erdoğan, Şam’la açılım ve Esat’la doğrudan görüşme kartını da seçimi dahi beklemeden CHP’nin elinden rahatlıkla alabilir.
  • ABD ve AB, Esat’la doğrudan iletişim kurulmasına da, Fırat’ın Doğusu (ve TSK denetimindeki dört cep) Esat’a teslim edilmedikçe, güçlü biçimde itiraz etmeyecektir.
  • Erdoğan sözkonusu açılımlarıyla, dış politikada elini rahatlattığı gibi, kendine seçime dek “kasa rahatlığı” da sağlıyor. Cezayir ve Libya’yla varılan ortak petrol ve doğalgaz arama uzlaşıları da aynı siyasetin uzantıları olarak görülmeli.
  • Yine benzer biçimde, Putin’le varılan çoğu örtülü uzlaşı ve al-verlerle doğalgaz faturasını ödemeyi de seçim sonrasına öteleyebiliyor.
  • Putin’le (neredeyse bütünü kişisel kanaldan yürütülen) ilişkilerin derinleşip, çeşitlenmesi yaptırımların delinmesi sınırlarında geziniyor. CHP-İYİP’in sessiziliğiyle de, S-400’ün akıbeti ve Akkuyu’da liman imtiyazı gibi çıbanbaşı konular arkaplana itilebiliyor, perde gerisinde tutulabiliyor.               
  • Erdoğan’ın (bir anlamda “ücreti mukabili”) düzensiz göçmenleri tutup, tam üyelik hedefi için de bastırmaması, AB’yi de rahatlatıyor, Brüksel ve AB başkentlerinin had safhada işlerine geliyor, onların Türkiye’ye yönelik ikiyüzlü tavırlarını besliyor.
  • Türkiye, ulusal güvenlik gereği hamlelerini İsrail gibi sessiz biçimde yapmaktansa, aksine neredeyse davullu-zurnalı, “mehter marşlı” ve “gir-kal” tarzı hantal ve diplomatik sorunlara eklenecek yöntemlerle yapıyor. Böylece Erdoğan’ın Batı’daki çatışmacı profiline, muhalefetin sessizliği de eklenince Türkiye’nin organik biçimde yayılmacı, irredentist, revizyonist, güvenlikçi bir devlet olduğu izlenimi güçlenip, yerleşikleşiyor.

Kara harekâtı olasılığı: 

  • Çelişkili gözükse de Erdoğan kara harekâtını Esat’ın zımni/sessiz rızası/onayıyla (da) yapabilir. Bu durumda “bilahare, günü, vakti, zamanı geldiğinde, gereken koşullar oluştuğunda” Şam’a teslim edilmek üzere bir kara harekâtı yapılmış demek olacaktır. En azından yapılacak olan üçüncü taraflara böyle de anlatılabilir.
  • Böylece yapılacak kara harekâtı ileride kurulacak görüşme masasında Erdoğan’ın pazarlık elini de güçlendirmiş olacaktır.
  • Hava harekâtındaki hedef seçimi, amaçların Suriye sınırboyunu nüfussuzlaştırmak, oralardaki altyapıyı yıkmak ve SDG’yi sınırdan (30 km?) öteye itmek olduğunu düşündürüyor.
  • Söylem olarak dahi “Afrin’den Kandil’e dek güvenlik kuşağı/tampon bölge kurmak”, Türkiye’nin Suriye ve Irak sınırlarını “siyasal gri alanlara dönüştürmek” hedefleri gerçekçi olsun, olmasın iç politikada iş görüyor, Erdoğan’a yarıyor.
  • Altılı Masa, CHP-İYİP burada da akılcı ve demokratik bir seçenek sunmuyor veya sunamıyor. Kılıçdaroğlu, “Esat’la görüşmek” ve “Şam Büyükelçiliği’mizi yeniden açmak” öncelikleri dışında Suriye’nin bunlardan çok daha fazlası ve Suriye dosyasının arka yüzünün Kürt Sorunu’nun siyasal çözümü olduğunun bilincinde değilmiş, bilincinde olsa da bu gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyor izlenimi veriyor.
  • Dolayısıyla, verili durumda, birbirleriyle çelişiyormuş gibi görünse de, hem Suriye’ye kara harekâtı, hem Esat’la doğrudan temas olasılıkları bence hiç olmadığı denli yükselmiş bulunuyor. 

 Saygılarımla arzederim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.