28 Ekim’de Ankara Spor Salonu’nda AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Türkiye Yüzyılı” adını verdiği yeni vizyon belgesini açıkladı. Dün (3 Aralık) de İstanbul Lütfü Kırdar Salonu’nda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı vizyon belgesini açıkladı. İkisini de yerinde izlemiş bir gazeteci olarak bu yazıda bir karşılaştırma yapmak istiyorum.
Tek oyuncuya karşı kalabalık bir kadro
Erdoğan’ın vizyon toplantısını değerlendirdiğim yazıma şu başlığı atmıştım: “Sadece Erdoğan ile “Türkiye Yüzyılı” vizyonu – Her şeyi söylemeye çalışırken hiçbir şey söylememek” CHP toplantısındaysa tam tersine kalabalık bir kadro vardı ve çok şey söyleniyordu. Kılıçdaroğlu kapanış konuşmasında bu çoksesliliği tek bir perspektifte toplamaya çalıştı ancak ne kadar başarılı olduğundan emin değilim.
Erdoğan’ın toplantısı bana yüksek bütçeli Hollywood filmlerini hatırlatmıştı. Hani kesenin ağzı iyice açılmıştır, çok reklamı yapılmıştır ama film bittikten sonra aklınızda pek bir şey kalmaz. Bu film Erdoğan ile başlayıp Erdoğan ile bitti. Arada gösterilen videolarda Erdoğan’dan başka kimse karşımıza çıkmadı.
Kılıçdaroğlu’nun dünkü toplantısı da bir bakıma Hollywood süper prodüksiyonlarını andırıyordu. Hatta belki daha çok benziyordu. Zira bu tür yapımların çoğunda kalabalık ve ünlü bir oyuncu kadrosu olur. CHP toplantısında da Faik Öztrak, Selin Sayek Böke, Hacer Foggo’ya ek olarak Daron Acemoğlu, Ufuk Akçiğit gibi dünya çapında isimler vardı, hatta bunlardan biri Amerikalı’ydı: Jeremy Rifkin.
Türkiye’den kalburüstü iki ekonomist de Ankara’dan, zoom üzerinden sunum yaptı: Hakan Kara ve Refet Gürkaynak.
Kim kime hitap etti?
Bu yazıyı kafamda tasarlarken “Erdoğan Türkiye Yüzyılı toplantısında kime seslendi?” diye kendi kendime sorduğumda kendi tabanı, muhalefet, dış dünya gibi seçeneklerde biraz oyalandıktan sonra şu sonuca vardım: Kendisine. Tabii ki o şatafatlı gösteriyle kendi taraftarlarına moral vermek, rakiplerini de ürkütmek istiyordu ancak o toplantıya en çok kendisinin ihtiyacı vardı. Yakında kendisi için çok kritik bir seçim vardı ve sözü çoktan tükenmişti. Bir şey diyebilmesi ya da der gibi yapması lazımdı. Sonuçta o koca toplantıdan “Türkiye Yüzyılı” sloganından başka bir şey kalmadı ama bu bile Erdoğan’a yetti.
Kılıçdaroğlu ise birbirinden farklı beklentileri olan birçok kesime birden hitap etmek zorundaydı. Öncelikle örgütü ve tabanıyla CHP’ye moral aşılaması, onları seçime hazır olduklarına ikna etmesi gerekiyordu. Daha sonra, muhalefete eğilimli olanlar başta olmak üzere tüm seçmenlere bir vizyona sahip olduklarını göstermesi gerekiyordu. Tabii bu arada iç ve dış ekonomik iktidar sahiplerine de birlikte çalışabilecekleri mesajını vermeliydi. Bütün bunları yaparken hiç kuşkusuz Erdoğan başta olmak üzere siyasi iktidarın gözünü korkutmayı hedefliyordu. Ve en önemlisi Altılı Masa’ya hitap etti Kılıçdaroğlu. Onlara en ideal cumhurbaşkanı adayının kendisi olduğunu göstermede bu toplantıya merkezi bir önem atfetmişti.
Birinci tekil şahıs birinci çoğul şahısa karşı
Medyascope'un haftalık e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her çarşamba mail kutunuzda.
Artık çok iyi biliyoruz ki Erdoğan birinci çoğul şahıs olarak, yani “biz” diye konuştuğunda bile birinci tekil şahsı yani “ben”i kastediyor. Fakat Kılıçdaroğlu söz konusu olduğunda işimiz çok zor, özneler çok karışıyor. CHP liderinin cumhurbaşkanı adaylığı için kolları sıvadığı andan itibaren eskiden yapmadığı bir şeyi yapmaya başladığını, “ben” diye konuştuğunu görür olduk. Erdoğan’ın kendisini aşağılamak için kullandığı “Bay Kemal” hitabını çok zekice bir şekilde sahiplendiği andan itibaren bu durum daha kolaylaştı ve belirginleşti. Örneğin açılış konuşmasında şu bölüm uzun bir süre konuşulmaya aday: “Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şey. Çünkü benim işim birleştirmektir. Çünkü benim işim sistemi kurmaktır. Çünkü benim işim sistemi çalıştırmaktır. Benim işim o sistemi ayrıca kalıcı kılmaktır.”
Kılıçdaroğlu’nun dün yaptığı iki konuşmada da birinci tekil şahıs ve birinci çoğul şahıs kullanımlarının sık sık yer değiştirdiğini gördük fakat “biz” derken kimi/kimleri kastettiği bazen karıştı: Genel olarak Türkiye mi, CHP mi, Altılı Masa mı?
Maksatlar hasıl oldu mu?
Her iki “yüzyıl zirvesi”nin de eleştirilecek çok yönü var. Ama edindiğim izlenimlere göre her iki taraf da amaçlarına ulaşmış olduklarını düşünüyor ve eksik, sorunlu yönleri pek umursamıyor. Peki gerçekten maksatlar hasıl oldu mu?
Önümüzdeki seçimlere kazanmada “Türkiye Yüzyılı” sloganı Erdoğan’a pek yardımcı olabileceğe benzemiyor. Zaten taraftarları ne zamandır ondan yeni bir oyun kurmasını değil rakiplerinin oyunlarını bozmasını bekliyor. Bu bağlamda dünkü CHP zirvesinin, muhalefete yakın ölçüde iktidar tarafından da yakından takip edildiğini düşünebiliriz.
Kılıçdaroğlu’na gelince… CHP lideri gecikmeli de olsa gündeminde ekonominin olduğunu, dünya çapında isimlerle bir vizyon geliştirebileceğini gösterdi. Şimdi sırada bu “vizyon”u halka uygun bir dille ve sloganlarla anlatmak ve onu ikna etmek var.
Ancak CHP liderinin bir diğer amacının, bu vizyon toplantısı sayesinde Altılı Masa’nın ortak adayı olma ihtimalini artırmak olduğunu kabul edersek, bu amacına tam olarak ulaşmış olduğu kanısında değilim.