Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İsmailağa Cemaati’nden ayrılan kadınlar anlatıyor (1): “Altı yaşında çarşaf giydirdiler, mavi bir çarşafım vardı”

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızını altı yaşındayken bir tarikat üyesiyle “imam nikâhıyla evlendirdiği” haberleri Türkiye’nin gündeminde. İsmailağa Cemaati’nin yatılı kursuna ilk olarak altı yaşında, daha sonra 12 yaşında gönderilen ve yaklaşık yedi sene bu yurtlarda kalan Fatma Çetinkaya, yaşadıklarını Medyascope’tan Emine Bıçakcı’ya anlattı.

Fatma Çetinkaya, 49 yaşında, evli ve dört çocuk annesi bir kadın. Kendisi şu an tam zamanlı bir işte çalışmıyor.

Çetinkaya, babaannesinin isteği üzerine ilk kez altı yaşında İsmailağa Cemaati’nin yurtlarına gönderilmiş. Bir sene kaldıktan sonra yurttan ayrılan Çetinkaya, 11-12 yaşlarına kadar yatısız Kuran kurslarına gitmiş. Daha sonra ise babaannesi tarafından tekrar İsmailağa Cemaati’nin yatılı kursuna verilmiş. Yurtta yaklaşık altı sene kalan Çetinkaya, kurstan mezun olduktan sonra buradan ayrılmış.

Şimdi sizi Fatma Çetinkaya’nın hikâyesiyle baş başa bırakıyoruz:

“Biz 1973 yılında Erzurum’dan İstanbul’a gelmişiz, babaannem de gelmiş. Ben 1974’te doğmuşum. Babaannem aşırı dindar, itikatlı bir kadındı, gelir gelmez İsmailağa Cemaati ile tanışıyor. Tabii oraya gidip geliyor, çok seviyor, çok mübarek görüyor, tam olarak oraya bağlanıyor. Kız çocuklarının okula gitmesi ‘günah’ olduğu için kız çocukları okula gönderilmiyor. Tabii okula gönderilmeyince, Kuran kursuna veriliyorlar. Beni de altı yaşında Okmeydanı’nda bir Kuran kursuna verdiler. Yatılı bir Kuran kursuydu. Biz Gazi Mahallesi’nde oturuyorduk, ben Okmeydanı’nda yatılı Kuran kursuna gidiyordum. Kursta kuzenim de vardı, büyük, yetişkin bir kız olarak. Birçok akrabamızın kızı o kursa gidiyordu.

“Hocanın söylediklerini yapmazdım, bu yüzden beni çok döverdi”

Ben asi bir çocuktum, burada bir sene kaldım. Bir de çocuk okulu değildi benim gittiğim yer. Yaşıtlarım yoktu, yetişkin Kuran kursuydu, çocuk olduğum için çok göze batıyordum. Hocanın söylediklerini yapmazdım, bu yüzden beni çok döverdi, oyun oynamak istiyordum sanırım, şu an tam olarak idrak edemiyorum. Gece kızların dışarı çıkması, market, bakkal görmesi yasaktı, hocanın evine çekildiği saatlerde, akşam namazından sonra, genç kızlar kendi aralarında para toplardı. Kim gidecek bakkala? Fatma gidecek, çocuksun ya; o işleri yapardım, hiç korkmazdım, dayağı da yerdim.

Fatma Çetinkaya, Medyascope’a röportaj verirken

“Altı yaşında çarşaf giydirdiler, mavi bir çarşafım vardı”

Bana orada altı yaşında çarşaf giydirdiler. Mavi bir çarşafım vardı. Küçücük, yaramaz bir çocuktum ama onların hiçbir şeyine itaat etmiyordum. Sonra durmadım orada, çıktım. Eve geldim, gündüzlü olarak bazı Kuran kurslarına gönderildim. Sonra babaannem yine Fatih’te beni bir yatılı Kuran kursuna verdi, 11-12 yaşındayken. Orada yine altı yıl kaldım. İsmailağa Cemaati’nden hâlâ görüştüğüm insanlar var. Benim hangi düşüncede olduğumu bilirler ama sürekli bana ‘Emr-i bil maruf’ yaparlar. ‘Sen çarşafını çıkardın, şöyle oldun, böyle oldun’ gibi şeyler söylerler.

“Altı yaşında evlendirilme olayı görmedim”

Ama şöyle bir gerçek var: Ben ‘Altı yaşında çocuk evlendirilmiş’ olayını duyunca tüylerim diken diken oldu, beynimden vuruldum. Ne altı yaşında gittiğim Kuran kursunda böyle bir şey duydum, gördüm ne altı yıllık yatılı hayatımda ne de gündüzlü gittiğim Kuran kurslarında. Bütün akrabalarım, sülalem, çevrem, bu cemaatin içerisinde olduğu halde hiç duymadım ki altı yaşında bir çocuk evlendirilsin. Şöyle de bir olay var: Bizim gelenek ve göreneklerimize göre kız çocukları görücü usulüyle evlendirilirdi. Ben yatılı Kuran kursuna gittikten sonra öğrendim ki insanlar görüşerek, konuşarak evliliklerine karar veriyor. Normalde büyükler, ‘Seni şuna verdik’ derler, gidersin. Mesela benim babaannem üçüncü eş olarak 16 yaşındayken 50 yaşındaki dedeme verilmiş. Çünkü ‘Biz seni şu adama veriyoruz, bu adamın iki tane hanımı vefat etmiş, bu adam yaşlı’ diye kimse sormamış.

“Babanın elini öpemezsin, baban seni annen gibi hissederse, annenle nikahları gider”

Kurslarda verdikleri eğitim baskıcı ve zorbacı. Sadece dinî eğitim veriliyor. Mesela şöyle bir mevzu vardı: ‘Babanın elini öpemezsin, olur da baban eline dokunduğu zaman, annen gibi hissederse, annenle babanın nikahları gider.’ Senden olmayan, İsmailağa Cemaati’nden olmayan kişi asla Müslüman değildir, ona çok da iyi gözle bakılmaz. Müslüman da olsa, tesettürlü de olsa, pardösülü de olsa, inancı ne olursa olsun, İsmailağa’dan olması, Mahmud Efendi’ye itaat etmesi gerekiyor, bir şeyhinin, şıhının olması gerekiyor vs. Doğru sadece onlar, hâlbuki doğru sadece onlar değil.

Fatma Çetinkaya’nın gençlik yıllarından fotoğraflar*

“Şu an bile çocuklarını okula göndermeyen insanlar var”

Kursa sadece İsmailağa mensubu ailelerin çocukları gelmiyordu, her kesimden çocuklar geliyordu. Dindar görüyordu insanlar orayı. İyi insan olmanın ne demek olduğunu bilmeyen insanlar, ‘İsmailağa’ deyince, ‘Bunlar iyi Müslüman’ diyordu. ‘Çocuğumu nasıl iyi bir insan yapabilirim, karakteri düzgün bir insan nasıl olabilir’ diye düşünmüyorlardı. Onun yerine ‘Bunlar dindardır, ben çocuğumu verip başımdan atayım da nasıl olursa olsun’ gibi bakan çok fazla insan var.

“Küçük bir çocuğu alıyorsunuz, hayattan zevk almaması gerektiğini öğretiyorsunuz”

Ben hâlâ içlerinden tam olarak ayrılmış değilim ama onların yaşam şekillerinin yanlış olduğunu, dinin aslında öyle bir din olmadığını, ‘din’ adı altında insanları sömürdüklerini, çocukların beyinlerini yıkadıklarını, çocukları kandırdıklarını… Büyük bir kitlenin genç nesli gerçekten acınası hallerde. Kendilerini cennete, bizi cehenneme gidecek zannediyor çocuklar. Öyle bir nesil yetişiyor.

Küçük bir çocuğu alıyorsunuz, ona öyle bir hayat empoze ediyorsunuz ki hayattan zevk almaması gerektiğini öğretiyorsunuz. Benim şimdi çok yakınlarım var şu an, hâlâ içinde olan. Hem erkek hem kız çocuklarını okula göndermemek için o mekteplerde okutuyorlar. Üzülüyorum ama bir şey denilmiyor. Diyorlar ki, ‘12-13 yaşındaki çocuklar çarşaf giyecek, erkeklerle oturup kalkmayacak, sohbet etmeyecek, şunu okuyacak, bunu okuyacak, kadın sesini çıkartamaz, kadın istediği gibi yaşayamaz, davranamaz.’ Kadın hep ikinci planda, söz hakkı yok, çocuklar bu şekilde ziyan oluyor.

Ama bir yönden de ben o hayata teşekkür ediyorum. O hayat, bana hayatı öğretti, o baskılar… Ama herkes bunu başaramayabilir. Herkes sorgulayamayabilir. ‘Yani babanın elini öpmeyeceksin, annenin nikahı düşer’, çok iğrenç, kötü bir şey.

“Asla Fatma olamıyorsun, başkalarının hayatını yaşıyorsun”

Bu çocuklar büyüyünce evleniyorlar, farklı ortamlara giriyorlar, çocuklarını okula götürüyorlar. Sonra bunların beyinlerindeki şimşekler çakıyor, bir ‘U’ dönüşü yaşayıp hayata farklı açıdan bakmaya başlıyorlar, eğitim hayatlarına devam ediyorlar. Aslında Kuran kursuna giden Fatma, Fatma değildi ya da ilk evlendiği yıllarda Fatma, Fatma değildi. Ben kimdim? Annemdim, babamdım, ailemdim, akrabalarımdım, hocalarımdım. Neden? Onlara hiçbir şekilde laf, söz gelmesin, zarar gelmesin diye. Asla Fatma olamıyorsun, başkalarının hayatını yaşıyorsun. İnsan kendini, özgürleşince buluyor.

“Müdüre ‘Beni okula al’ diye yalvarıyordum”

Çocukların çoğu hiç ilkokula bile gitmeden kursa başlıyor. Kimse de bir şey sormuyor. Ben küçüktüm, arkadaşlarım ilkokula gidiyordu, gidip okulun bahçesinde oturuyordum, müdüre ‘Beni okula al’ diye yalvarıyordum. ‘Senin amcanla ben samimiyim, seni okula alamam’ diyordu. Okul paydos olunca, arkadaşlarımla eve gelip bir ton dayak yiyordum. Okuldan gelen arkadaşlarım, Şaban’ın filmindeki gibi çantalarını benim önüme atıyordu, ödevlerini ben yapıyordum. Ama isteyerek yapıyordum çünkü öğrenmek istiyordum, okula gitmek istiyordum. Sonra eğitim hayatıma devam edemedim ama kendimi geliştirdim. En azından hayatın gerçekleriyle, kendimle yüzleştim. Hayatın öyle olmadığını, bir şeyleri öğrenmemiz gerektiğini…  Tarihte bile kadınlar böyle değil, tarihte kadınlar ne kadar güzel işler başarmışlar. Niye biz böyle olalım, kimin dinini yaşıyoruz, neyi yaşıyoruz, Allah’ın böyle bir dini yok.

“Allah kadını hiçbir zaman aşağı görmemiştir, bunu söyleyenler cahil topluluklar”

Peygamberimizin bayram günü kadınlara ‘Siz kötüsünüz, pissiniz’ diye bir hadisi dolanıyor ortalıkta. Bir peygamber bunu söylemişse, ben o peygamberin peygamberliğini kabul etmiyorum. Söylemez, söyleyemez, kadını aşağılamaz. Dünya genelinde ataerkil zihniyet kadını aşağılıyor. Madem kadın aşağılıktı, Ayşe orduları yönetti, Hatice tüccardı, bu nasıl oluyordu? Allah kadını hiçbir zaman aşağı görmemiştir, bunu söyleyenler cahil topluluklar.

Çarşafımı kendi isteğimle çıkardım. ‘Ben bunu niye giyiyorum?’ diye düşündüm. Allah’ın emri olduğu için giymiyorum, Allah’ın emri olduğuna inanmıyorum, niye giyeyim? Bir tane ceket giydim, biraz uzun bir ceket, onu giyip anneme gittim. Biraz da tedirginim, kayınvalidem üst katta oturuyor, amcam alt katta oturuyor, aile apartmanı. Annem bakıp ‘Siz iyice yoldan çıktınız’ dedi. Sonra eşim geldi, eşime ‘Ben buraya çarşafı çıkartarak geldim, benim tercihim, tepki alacağız ama bu benim isteğim.’ O da sesini çıkarmadı, çok iyi bir insan. Saygı duydu, beni eleştirmedi, kızmadı, sövmedi, dövmedi. Aileden de yüzüme karşı bir şey söyleyen olmadı ama arkamdan çok konuşuldu, hiç de umrumda olmadı, çünkü ben Fatma’yım, başka bir kişi değilim, buyum, buna inanıyorum.”

*Fatma Çetinkaya, yurtta kaldığı yıllarda haram olduğu gerekçesiyle fotoğraf çektirmelerine izin verilmediğini söylüyor. Kendisinin bizimle paylaştığı fotoğraflar, yurttan ayrıldıktan sonraki yıllarda çekilmiş.  

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.