Elif Gökçe Aras yazdı: Umutsuzluğumun kökeni

AKP ile geçirdiğimiz son yirmi yılı yorumladığım yazı dizisi için arşiv taraması yaparken fark ettim ki bu hareketin dinamik gücü liderinden teşkilatına kadar tüm fertlerinin halkla sürekli temas halinde olması. Bugün teşkilat için hala aynı şeyi söyleyebiliriz ancak vekillerin dahi ulaşamadığı Erdoğan için aynı şeyi söylemek mümkün değil. O artık, geçeceği noktalar kilometrelerce öteden kapatılan, evi yanarken halkının kafasına çay poşeti atan bir, mmm, biri.

Teşkilatı her halükarda yine de halkın içinde diyorum ama eski günlerdeki retorik yok artık ağızlarında. Onların yanaştıkları da onlara yanaşanlar da biliyor ki o alan bir pazarlık masasıdır artık. AKP Gençlik Kolları’nda mı görev aldınız? Tebrikler, seçimden sonra yerel belediyede kadronuz hazır. Üstelik çabanız asla gözden kaçmaz. Ne kadar hırslıysanız, o kadar makam. Bu, partiye katılmakta tereddüt eden gençler için tereddüt etmemelerini sağlayan bir havuçtur elbette.

Peki, iktidarın tüm devlet imkânlarını kullanarak yürüttüğü parti toplantılarının yanında muhalefet ne yapıyor? Eğer parti üyesi değilseniz, yaşadığınız ilin MHP, CHP, İYİP, DEVA, Gelecek Partisi, TİP, HDP il başkanlarını tanıyor musunuz? Bu insanlar nerede yaşar, ne iş yaparlar? Muhtemelen AKP il başkanının adını biliyorsunuzdur değil mi? Bi HDP değil ama AKP Kadın Kolları da çok önemlidir parti hiyerarşisinde. Ev ev onlar gezer çünkü.

Sürekli muhalefet liderlerini eleştiriyoruz, böyle bir vahametin ortasında bu kadar sakin muhalefet nasıl olabilir? Yanlış anlaşılmasın sakinlik ve sertlikten kastım, “Yapmayan şerefsizdir, alçaktır, namussuzdur” şeklindeki vasat kalıplar değil. Korkusuzca tüm açıklarıyla hükümeti zor durumda bırakmaktan bahsediyorum. Aslında öyle çok şey yapılabilir ki şu anki sükûneti sukutu hayalle izliyorum. Kader seçimimize beş ay kalmış ama vatandaş daha seçim yol haritasını bilmiyor. Ona ne vaadedileceğinden haberi yok. Erdoğan’ın karşısında kime oy vereceğini bilmiyor.

Kibirli bir muhalefet, kibirli bir Saray ve iki cephede de tonlarca hayal kırıklığı. İşi gücü bıraktık, herbirimiz muhalefete sesleniyoruz. Biraz şöyle yaparsanız belki sizden hoşlanabiliriz. Tam o sırada Akşener çıkıyor diyor ki:

“Meral başbakan olacak”.

“?”

Müsaadenizle ona biz karar verebilir miyiz?

Kılıçdaroğlu diyor ki, “Kazanacağız hiç merak etmeyin.”

“?”

O kadar merak ediyorum ki o kadar olur. Bu suskunlukla nasıl kazanacakmışız? Halk kadar ateşli, öfkeli, kararlı değilsiniz.

Her parti için tüm illere bir Canan Kaftancıoğlu lazım. Ev ev gezecek, seçmenine dokunacak, seçmenini tanıyacak. Temsil ettiği hareket için çatır çatır cevap verecek. Sokaklarda üstünüze yürüyen AKP’liler olabilir elbette. Şu an Erdoğan kaybettiğinde ne kadar çok kaybedecekse, o üstünüze yürüyenler de kendi çapında o kadar kaybedecek. Bu yüzden sizi bir kaşık suda boğmak isteyebilir. Ancak bakınız o Milli Görüş ve AKP hareketi hiç yüzü kızarmadan, çekinmeden halka dokuna dokuna bir yerlere geldi.

O kadar rengârenk, o kadar karmaşık bir halk var ki. Dokunmadıkça, sormadıkça asla içinden ne çıkacağını bilemiyorsunuz. Sokak ortasında bir filozof, çöp konteynırını karıştıran bir bilge ya da şerefsiz amirimle karşılaşabilirsiniz bu ülkede. Sokak köpeklerinden çete kurmuş bir başörtülü teyzeye, ezanda radyoyu kapatan bir alkoliğe, tarikat mensubu bir esrarkeşe rastlayabilirsiniz. Rengârenk bir ülke. Sokakta hayat, evlerde inanılmaz hikâyeler var. O hikâyeler size yepyeni hikâyeler yazmanız için ilham olabilir. Umutsuzluğumun kökeni halkta değil; soğuk, ruhsuz siyasetçilerde. Körler. Duygusuzlar. Hikâyesizler. Siyasete girdiklerinden beri büyük kalabalıkların içerisinde ama kendi hapishanelerinde yapayalnızlar. Bu yüzden karar verebilmek için danışmanları, konuşmak için uzmanları, anlamak için raporları var. Çok zor, böylesi çok zor. Değil bir partiyi yönetmek, ülkenin idaresine talip olmak, bir şirketi yönetmek için bile işe yaramaz bir düzen.

Bu ülkede siyasete girmek hakaret gibi algılanıyor bu yüzden. Siyasete girmek için önce kirli suda yıkanmak gerektiğine inanıyor insanlar. Sadece iki defa seçildi diye ömür boyu milletvekili maaşı alınması bile başlı başına bir haksızlık. Vekillikten çıkıldığı an o maaş kesilmeli. Zira, vekillik hizmeti karşılığında verilen bir maaşın iki dönem içinde emekliliğe dönüşmesi büyük bir ziyan. Eğer yeni dönemde seçim yasası, milletvekilliği kriterleri, siyasi partiler kanunlarında değişiklikler yapılırsa bu çürük düzen değişebilir.

Benim gördüğüm kadarıyla, siyasete girmek hevesi duyan insanların iki tip özelliği var. Birinci ve en kalabalık olan grup, siyasi bağlantıları ile kolay yoldan zengin ve güç sahibi olmak isteyenler. İkincisi tanık olduğu haksızlıklara daha fazla dayanamadığı için kolları sıvayanlar. Bu iki gruptan ilkini görenler siyaseti iğrenç bir şey olarak görüp uzak dururken, doyuramadıklarımız Meclis salonunda bizim adımıza el kaldırıp indiriyor, bizim haklarımızı korumaya çalışıyor. İşte bu yüzden asla belimiz doğrulmuyor. İkinci grup öyle zorluklarla mücadele ediyor ki bu manzarayı gören de siyasete girmek için defalarca düşünüyor. O kadar emeği başka bir şeye versem yeşerir deyip vazgeçiyor.

Şu an muhatap olduğumuz siyasetçiler, iktidarından muhalefetine ne kadar halkı temsil edebiliyor, halkı ne kadar anlıyor kestiremiyorum. Kriz anında halkın yanında, her derdinde olay mahallinde olan bir avuç vekil cevap olabilir. İçinde yüzdüğümüz çaresizlik ve çözümsüzlük sebepsiz değil. Bence bu halkın çoğunluğu daha temiz siyaset, daha cesur siyasetçi, daha entelektüel bir yaklaşım ve daha anlaşılır bir dili çoktan hak etti.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.