Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin yazdı: Jacinda Ardern ve liderlerin liderlikten çekilmeyi bilme sorumluluğu

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern istifasıyla, düşen oy oranlarının sorumluluğunu almakla kalmıyor, Ekim 2023’te yapılacak seçimlere partisini taze kanla hazırlayacak birine bayrağı devretmiş de oluyor. Bize unutturulmuş bir liderlik tarzı olduğu için “havlu attığını” düşünenler olabilir. Oysa tam da siyaseti bir boks maçı gibi görmediği için, ringde rakip dövenler değil, modern demokratik ideallerin ete kemiğe bürünmüş hali Ardern sitayişle anılarak tarihe adını yazdıracak.

Jacinda Ardern Yeni Zelanda başbakanlığı görevinden istifa etti, 7 Şubat’ta hem başbakanlığı hem de İşçi Partisi liderliğini bırakacak.

14 Ekim’de seçime gidecek olan ülkede, Ardern’in istifası gerçek bir sürpriz oldu. Nitekim kendisi de istifasını kamuoyuna duyururken okulda arkadaşlarına bahseder endişesiyle (dört yaşındaki) kızına bile resmî açıklama öncesi kararından bahsetmediğini söyleyecekti.

Altı yıla yakın süredir görev yapan Ardern, bir tür tükenmişlik yaşadığını gizlemedi; dürüstlüğü ve izzeti nefsi ile Amerika’dan Rusya’ya, Brezilya’dan Azerbaycan’a ve memleketimize kadar, dünyanın dört bir yanında koltuklarına yapışan, iktidarı bırakmamak için her yola, yönteme başvurmayı mubah gören siyasetçilerin kader olmadığını hissettirdi:

Ayrılıyorum çünkü böylesine ayrıcalıklı bir görev beraberinde sorumlulukla gelir: liderlik etmek için ne zaman doğru kişi olduğunuzu ve ne zaman da doğru kişi olmadığınızı bilme sorumluluğu…”

Mormon bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Jacinda Ardern, ilk gençliğinde Uluslararası Sosyalist Gençler Birliği’ne liderlik etmişti. 37 yaşındayken önce Yeni Zelanda İşçi Partisi’nin genel başkanı oldu, ardından da dünyanın en genç başbakanı.

Ardern, İşçi Partisi’nin kaybetmesine neredeyse kesin gözüyle bakıldığı 2017 seçimlerinden çok kısa süre önce genel başkan seçilmişti. Rakibi, dönemin başbakanı Bill English, beraber çıktıkları bir televizyon programında -kadın ve genç olduğu için- küçümseyerek “Yıldıztozusunuz” dediğinde istemeden ışıltısını da teslim etmiş oldu. Ülkeyi kısa sürede “Jacinda-mani” olarak adlandırılan bir popülerlik dalgası sardı ve hükümeti kurmaya da “erkek ve yaşlı” English değil, Ardern muvaffak oldu.

İzleyen altı yıl boyunca, Yeni Zelanda çok sayıda ulusal ve uluslararası krizle sınandı. Jacinda Ardern bu sınavları, kabalıkla değil nezaketle, kibirle değil diğerkâmlıkla, buyurganlıkla değil diyalogla, hoyratlıkla değil hüsnü muamele ile ve riyakârlıkla değil daima dürüst davranarak verdi.

Örneğin hatırlayın; Mart 2019’da, Ardern’in seçilmesinden yaklaşık bir buçuk yıl sonra, Yeni Zelanda, beyazların üstünlüğünü savunan ırkçı faşist bir adamın Christchurch kentinde iki camide ibadet edenleri tarayarak 51 kişiyi öldürmesiyle tarihinin en kötü terör saldırısıyla sarsılmıştı.

Jacinda Ardern 15 Mart 2019’da iki camiye düzenlenen, 51 kişinin öldüğü terör saldırısından sonra kurbanların yakınlarını yaşadıkları yerde ziyaret etti. Ardern başörtüsü takmasının nedenini, “başörtüsü takarken kendilerini güvende hissetmeyen Müslüman kadınlara destek vermek” diye açıkladı.

Jacinda Ardern, saldırıdan hemen sonra saldırganın hedef aldığı göçmen ve mülteci Müslüman toplulukların -başını inançlarına saygı duyduğunu ifade etmek üzere örtmüş halde- yanına koştu. Orada, o acılı insanların arasında konuşmadı, dinledi; herkesi göz teması kurarak uzun uzun dinledi, herkesi tek tek kucakladı. Ardern meclise geri döndüğünde, şöyle seslenecekti halka: “Acılarını kendi acımız gibi tanıyalım. Hepimiz biriz. Onlar biziz. Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu.”

16 yıldır olmadı ama, bir sonraki 19 Ocak’ta, Hrant Dink’in katledilişinin yıldönümünde Altılı Masa’nın altı ayağından hiç değilse birinin Ermenice “Asdvadz Hokin Lusavore” diyerek başsağlığı dilediğini hayal etmeyi denesenize… Olmuyor değil mi? Ardern’inki maalesef bizim memlekette hayal etmesi bile hayal edilemez bir siyaset tarzı…

Popülist liderlerin demokratik değerleri hızla erozyona uğratmakta olduğunu hatırlatan Harvard Political Review da, Christchurch saldırısı ertesinde Ardern’in liderlik tarzına tam not vermişti: 

20. yüzyıl boyunca liderler, muhaliflerine hükmetmek için ‘erkeklik’le ilişkilendirilen burundan kıl aldırmama, saldırganlık, kavgacılık gibi niteliklerini öne çıkararak iktidara geldiler, öyle de yönettiler. Ardern ise bunların hiçbirine tenezzül etmeden de güçlü bir lider olunabileceğini göstererek siyasetteki cinsiyetçi paradigmayı altüst etti.

Göreve geldiği yıl dünyanın en genç başbakanı olan Jacinda Ardern, Benazir Butto’dan sonra görevi sırasında anne olan ikinci kadın başbakandı.

Covid-19 pandemisi de Ardern’in büyük ölçüde başarıyla geçtiği diğer bir sınav. Yanında eşi, kucağında bebeği mütevazı evinde pandemiye karşı aldığı çok sıkı önlemlerin gerekçelerini anlattığı video paylaşımlarını, sadece Yeni Zelandalılar değil, dünyanın dört bir yanında hükümetlerinin beceriksizlikleri nedeniyle endişeye kapılmış milyonlarca insan da takdirle izledi.

Nitekim 2020’de Ardern, yurtta ve cihanda artan popülaritesine güvenerek erken seçim kararı aldı ve İşçi Partisi yüzde 49’luk seçmen desteği ile son 50 yılın en iyi seçim sonucunu aldı. 18 Ekim 2020 tarihli Dünyanın Gidişi programımda “Yeni Zelanda’da iyilik kazandı” başlığıyla Jacinda Ardern’in Covid-19 ile mücadele ederken halkın güvenini nasıl kazandığını ve bunu nasıl seçim başarısına dönüştürdüğünü anlatmıştım.

Fakat pandemi devam ederken, yeni zorluklar ortaya çıktı: aşı karşıtlarıyla pandemi kısıtlamalarını otoriterleşmeyle özdeşleştirenlerden oluşma küçük ama sesi gür gruplar, sosyal medyada ve zaman zaman parlamento önündeki protesto eylemlerinde doğrudan Jacinda Ardern’i hedef alan sert sloganlar atmaya, hatta işi ölüm tehditleri yağdırmaya vardırdı. Rusya’nın Ukrayna işgali ertesinde tüm dünyada hissedilen ekonomik sorunlar, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı da eklenince Ardern ve İşçi Partisi’ne destek azaldı. Geçen yılın sonunda, art arda yapılan anketler, merkez sağ Ulusal Parti ile liberal sağcı koalisyon ortakları Yasa’nın seçimlerden galip çıkacağına işaret ediyor.

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern istifasıyla, düşen oy oranlarının sorumluluğunu almakla kalmıyor, Ekim 2023’te yapılacak seçimlere partisini taze kanla hazırlayacak birine bayrağı devretmiş de oluyor; liderlik etmeyi bildiği gibi liderlikten çekilmeyi de bildiğini göstererek Yeni Zelandalılar için aldığı sorumluluğun hakkını veriyor. Tabii bize unutturulmuş bir liderlik tarzı olduğu için “havlu attığını” düşünenleriniz olabilir. Oysa tam da siyaseti bir boks maçı gibi görmediği için, ringde rakip dövenler değil, modern demokratik ideallerin ete kemiğe bürünmüş hali Ardern sitayişle anılarak tarihe adını yazdıracak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.