İstanbul Finans Merkezi, geçen pazartesi günü (17 Nisan) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla Ümraniye’de hizmete girdi. Peki merkez şehir planlamasına uygun mu? İstanbul’a faydadan çok zarar mı getirecek? Dengeli bir kentleşme politikası nasıl uygulanır?
Türkiye Varlık Fonu ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı işbirliğinde Ümraniye’de inşa edilen İstanbul Finans Merkezi’nin bankalar etabı, 17 Nisan Pazartesi günü açıldı.
Açılışa katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İstanbul Finans Merkezi, yerli ve yabancı finans kuruluşlarının bölgede faaliyet göstermeye başlamalarıyla ülkemiz ekonomisine katkılar sağlayacaktır. Bu merkezin asıl değeri, ne kadar stratejik ve vizyoner proje olduğu, önümüzdeki yıllarda çok daha iyi anlaşılacaktır” dedi.
Ancak Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Balaban, projenin hem İstanbul hem de Türkiye için olumsuz sonuçları olacağı görüşünde. Eşitsiz gelişme sorununa dikkat çeken Balaban; iktisadi faaliyetler, iş bulma olanakları, düzenli ve yeterli gelire erişim, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi hane halklarının refahını doğrudan etkileyen kaynakların ülkenin belli bölgelerine yoğunlaştığını söyledi.
Balaban’a göre, bazı kentlerin büyüyerek gelişmesi diğerlerinin ise ekonomik ve demografik dinamizmini yitirerek küçülmesi bir problem.
Dengeli kentleşme politikası olmalı
Balaban, “İstanbul Finans Merkezi Projesi, mevcut politika tercihinin gelişmiş bölgeleri daha da geliştirmek yönünde olduğunu gösteriyor. Ekonomik ve demografik olarak belli bir gelişmişlik düzeyine erişen kentleri ya da kent bölgelerini daha da büyütecek bir kentleşme politikası yerine ekonomik ve demografik gelişmeyi ülke genelinde daha dengeli bir şekilde sağlayacak bir kentleşme politikasına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
İstanbul Finans Merkezi’ni “mekansal determinizm projesi” olarak nitelendiren Balaban, “Nasıl yeni ve güzel stadyumlar inşa etmekle dünya ya da Avrupa futbol şampiyonu olmak mümkün olmuyorsa yeni bir finans merkezi inşa etmekle de küresel finans merkezi olmak mümkün olmayabilir” yorumunu yaptı.
Balaban: “Kanal İstanbul ve İstanbul Finans Merkezi, İstanbul’a faydadan çok zarar verme riski taşıyor”
Balaban için İstanbul’da çevresel ve toplumsal riskleri en aza indirmek ve kalan riskleri de doğru biçimde yönetmek önemli. Projenin olası olumsuz sonuçlarına işaret eden Balaban, “Kanal İstanbul ve İstanbul Finans Merkezi gibi kente daha fazla nüfus çekecek projeler, kanımca İstanbul’a faydadan çok zarar verme riski taşıyor. ‘İstanbul sınırsız bir şekilde büyüyebilir ve bu da iyi bir şeydir’ düşüncesini bir an evvel terk etmemiz gerekiyor” değerlendirmesini paylaştı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İstanbul’un bir küçülme planına ihtiyacı olduğunu düşünen tek uzman Balaban değil. ODTÜ Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Abdi Güzer de aynı fikirde. Güzer, plansız ve eklektik büyümenin önüne geçilmesi gerektiği kanısında. Peki nedir bu küçülme planı?
Tek bir İstanbul yok, İstanbul’lar var
Bu planın gerekliliklerini;
- Yoğunluğun azaltılması
- Mevcut fiziksel yapının daha verimli kullanılması
- Boş alanlara daha duyarlı ve bütüncül bir anlayışla yaklaşılması
- Bazı işlevlerin İstanbul dışına taşınması,
- İstanbul dışında yeni çekim merkezleri oluşturulması şeklinde özetleyen Güzer, tek bir İstanbul’dan değil; iç içe geçen ve birbirine eklenmiş İstanbul’lar olduğundan bahsetti.
Güzer, kentsel dönüşüm uygulamalarının yeni sorunlar oluşturacak bir kentsel büyümenin önünü açtığını da sözlerine ekledi. İstanbul Finans Merkezi’ni plansız yüklemelerin bir örneği olarak gördüğünün altını çizen Güzer, nitelikli ve sürdürülebilir kentleşmeye dair de bilgi verdi. Kapsamlı, katılımcı ve ölçekler arasında süreklilik içeren bir planlamayı dikkate almanın önemini vurgulayan Güzer, “Planlamanın olmadığı ya da parçacı planlarla delik deşik hale geldiği ortamlarda sağlıklı bir kentleşme ve ona bağlı nitelikli bir yapılaşmadan bahsedilemez” dedi.
Sürdürülebilirlik, kentsel kimlik, kentsel bellek, yapısal dil ve fiziksel çevrenin sunduğu yaşam kalitesi gibi kavramların ikinci planda kaldığını dile getiren Güzer; kentsel ve fiziksel çevre konusunda eleştirel kültüre geçirgen bir duyarlılık geliştirildiğinde yol alınabileceğini belirtti.
Piyasa, kent hukukunun önüne geçiyor
Beykent Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Melis Oğuz Çevik de kent planlamasına ilişkin öngörü ve projeksiyonların olması gerektiğini; ancak piyasanın bu bilgiyi değerlendirmeye almadığını söyledi. Çevik’e göre, İstanbul’da bu piyasanın yön verdiği ve yönettiği bir arazi politikası var.
Gayrimenkul piyasasının, kent planlama hukukunun önüne geçtiği kanısında olan Çevik, projenin beklenmeyen sorunları beraberinde getireceğini de öngördü. Gecekondu alanlarının yavaş yavaş dönüşüm geçirmeye başlayacağını düşünen Çevik, “Mevcut gecekondu alanlarında yaşayan insanlar, buradaki kiraları ödeyemez hale gelecekler muhtemelen. Mülk sahibi olanlar da çok ciddi bir rant elde edecek” diye konuştu.