14 Mayıs seçimlerine beş gün kaldı. Kamuoyu araştırmalarının büyük çoğunluğunda cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP lideri ve Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu önde görünüyor.
Peki seçimin ilk turda bitme ihtimali var mı? İkinci tura kalırsa neler olabilir?
Ruşen Çakır yorumluyor.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. 5 gün kaldı bu târihi seçimlere ve en çok konuşulan konu ya da sorulan soru: “Cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turda biter mi?” Bu soru en büyük merak konusu ve ilk turda biter mi diye sorulurken de aslında esas olarak, “Kılıçdaroğlu ilk turda seçilebilir mi?” diye soruluyor. Tabiî iktidâr yanlıları, Erdoğan yanlıları kendilerinin ilk turda kazanacağını iddia ediyorlar. Örneğin Cumhur İttifâkı’nın pazar günü Atatürk Limanı’nda yapılan büyük mitinginde sunucu, “Maçı 90 dakikada bitirelim. Uzatmaya bırakmayalım” diye seslendi. Ama ilk turda bitme vurgusunu daha çok muhâlefetin ve Kılıçdaroğlu taraftarlarının yaptığını biliyoruz. Ve bu soru karşımızda. Tabiî burada çok ilginç bir husus var. Aylar önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı cumhurbaşkanı adayı olarak geçtiğinde, muhâlefetin içerisinde de çok kişi, “Aday olamaz, olmaz” diye düşünüyordu. Sonra “Kazanamaz” demeye başladılar ve sonra da işin rengi değişti. 6 Mart’ta olay kesinleşince; daha doğrusu 3 Mart’ta kesinleşti, 6 Mart’ta İYİ Parti de râzı gelince bu sefer kısa bir süre içerisinde, “Acaba Kılıçdaroğlu ilk turda kazanır mı?” sorusu sorulmaya başlandı. Yani: “İkinci turda kazanır, ama ilk turda kazanır mı?” Bu sorunun sorulmasının en önemli nedeni, aslında seçimi ikinci tura bırakma ihtimâli olan diğer adaylar. Özellikle de Muharrem İnce’nin bir ara kamuoyu araştırmalarında %10’ların üzerinde oy alıyor gözükmesiydi. Bu soru, ilk turda biter mi sorusu onun için pek sorulmuyordu. Muharrem İnce nedeniyle ikinci tura kalacağı kesin gibi gözüküyordu. Ama sonra Muharrem İnce’nin desteğinin azaldığı aynı anketlere yansıyınca, “İlk turda kazanır mı?” sorusu daha güçlü bir şekilde sorulmaya başlandı. Hattâ bununla ilgili sosyal medyada kampanyalar düzenlendi, düzenlenmeye de devam ediyor ve bu yapılırken aslında bir yandan da Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın Kılıçdaroğlu lehine adaylıktan çekilmesi yolunda bir kamuoyu yaratılmak isteniyor. Çünkü şöyle düşünülüyor: “İlk turda bitmezse bu Sinan Oğan’ın ve Muharrem İnce’nin alacağı oylar nedeniyledir”. Eskiden Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın deniyordu; şimdi öncelik Sinan Oğan’a geçti. Muharrem İnce bayağı bir zayıflamış gözüküyor. “Onlar nedeniyle olur. Onlara gidecek oylar normalde muhâlefetin, yani Kılıçdaroğlu’nun oyları. Dolayısıyla onlar aday olmazsa bu iş ilk turda biter” deniyor.
Dikkat edilirse Muharrem İnce de Sinan Oğan da öteden beri, başından îtibâren, konuşmalarında hep iki turlu bir seçimden bahsettiler, “İkinci tura kalırsam…” diye konuştular. Çünkü kendi varlıklarının, aday olmalarının seçimi ikinci tura bırakacağını baştan biliyorlardı. Bir nevi seçimleri ikinci tura bıraktırma gibi bir misyonla çıkmışlar gibi gözüktü. Böyle bir algı oluştu ve ikisinin de ikinci tura kalma ihtimâli hemen hemen hiç yoktu. Zâten ilk Muharrem İnce kendisinin kalma ihtimâlini bayağı telaffuz ediyordu. Ne zamandır etmiyor da. Şimdi daha çok olayı ikinci turda tutmak. En son Muharrem İnce ne dedi? “Ben aslında Millet İttifâkı’nın oylarını almıyorum. Cumhur İttifâkı’nın oylarını alıyorum. Millet İttifâkı’nı bölmüyorum. Dolayısıyla eğer Kılıçdaroğlu benim lehime çekilirse ben ilk turda kazanırım” dedi. Yani şunu demeye çalışıyor: “Ben ilk turda çekilirsem –yani ilk tura katılmazsam– bundan Cumhur İttifâkı yani Erdoğan yararlanır” gibi bence gerçeği yansıtmayan bir şey söyledi. Sinan Oğan da, “İlk turda seçilmesi Türkiye için iyi olmaz. Karışıklığa neden olur” dedi. Orada kastı esas olarak ilk turda, yani diğer iki adayın da olduğu seçimde Kılıçdaroğlu’nun kazanması çok az bir farkla olur. Yani %50+1 oyu çok az bir şekilde geçer. Bu da iktidârın direncine yol açar, demeye çalışıyor. Diyor ki: “İlk turda kimse kazanamasın. İkinci turda iki aday kalsın ve iki adaydan birisi –yani herhalde Kılıçdaroğlu’nu îmâ ediyor– o daha farklı bir şekilde kazanır ve daha sâkin bir şekilde gider”. Yani ikisi de ayrı ayrı adaylıkta ısrar edeceklerini bize gösteriyorlar. Sinan Oğan’ı bilmiyorum, ama 5 gün kaldı, yine de ben Muharrem İnce’nin son anda adaylıktan vazgeçme ihtimâlinin olduğunu düşünüyorum. Tabiî ki bu onun özgür irâdesidir, saygı duymak gerekir. Ama şu hâliyle, giderek eriyen oylarıyla Muharrem İnce bu seçime girer ve o bir ara aldığı söylenen %12’lerin falan çok altında bir oyla kapatırsa, herhalde dükkânı da kapatması gerekir. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu lehine ve özellikle de son günlerde artan saldırıları gerekçe göstererek çekilmesi, bir ihtimal Muharrem İnce’nin siyâsî geleceğinin biraz daha uzamasına neden olabilir.
Şimdi neden ilk turda bitsin deniyor? Tabiî ki bir an önce olay netleşsin, çok da fazla uzamasın gibi bir beklenti var. Ama özellikle muhâlif seçmende birtakım kaygılar var. Örneğin deniyor ki: “Meclis seçimlerinde Cumhur İttifâkı Meclis çoğunluğunu sağlarsa –ki bence sağlayamayacak– ya da Millet İttifâkı’ndan daha fazla milletvekili alırsa –ki bu da kesin gibi gözüküyor, yani Millet İttifâkı’ndan daha fazla milletvekili alır, ama Meclis çoğunluğunu sağlama ihtimâli bence yok– her hâlükârda Cumhur İttifâkı Meclis seçimlerinde, milletvekili seçimlerinde daha iyi bir performans gösterirse, bu ikinci turda Erdoğan’ın lehine işler” diye düşünenler var. Ama esas mesele o aradaki 15 günde Türkiye’de çok acayip şeylerin yaşanabileceği endîşesi ve 2015 Haziran-Kasım seçimleri arasına gönderme yapılıyor. Kaotik birtakım şeyler yaşanabilir tabiî ki: gerilim, şiddet. Ama bir diğer mesele de ekonomik anlamda birdenbire enflasyonun artması, doların fırlaması vs. olabilir ve burada şöyle bir akıl yürütülüyor: “Bu kısa süre içerisinde böyle bir şey yaşanırsa, insanlar güvensizlik durumu içerisinde iktidâra yönelebilirler” diye düşünenler var. Ben açıkçası bunun çok da geçerli bir kaygı olduğu kanısında değilim. “Ekonomide çok kötü şeyler yaşanırsa bunun için tekrar Erdoğan’ı niye seçsinler? Tam tersine muhâlefeti seçmeleri daha mantıklı değil mi?” diye düşünürüm ya da böyle bir durumda gerginliğin adresinin neresi olacağı çok âşikâr. Nasıl Erzurum’da ya da Adıyaman’da yaşananların adresi ne ise burada da öyle olacaktır ve gerginliği çıkartanın kaybedeceğini düşünüyorum. 2015 Haziran-Kasım arasındaki olay bambaşka bir olaydı ve orada gerginliği yaratan birtakım örgütler vardı: IŞİD gibi, PKK gibi. Devlet de bir yerde işin içerisindeydi, ama esas olarak IŞİD ve PKK’nın özellikle büyükşehirlerdeki saldırıları söz konusuydu. Bugün öyle bir ihtimal yok gibi gözüküyor. Hele bir 15 güne sığacak bir IŞİD, PKK ya da başka bir örgüt saldırısı kimseyi kolay kolay iknâ etmez ve burada komplo teorileri çok geçerli olur. Ama her hâlükârda insanlar, “Bir an önce bitsin. Çok da uzamasın. Çünkü 15 gün içerisinde kim bilir neler olur” gibi bir endîşeye sâhipler. Ama İstanbul’da da böyle oldu. İstanbul’da da seçimi Erdoğan yeniletti ve arada hiçbir şey olmadı. Hattâ Ekrem İmamoğlu daha farklı bir şekilde kazandı. Daha önce bu konuda bir yayın yaptığım için tekrarlamak, uzun uzun konuşmak istemiyorum, ama ikinci tura kalması hâlinde, eğer ilk turu Kılıçdaroğlu her durumda önde bitirirse kesinlikle kazanacağı düşüncesindeyim.
Şimdi bakalım: Son seçimde, 2018’de ne olmuş? 2018’de Erdoğan’ın oyu %52,59, Muharrem İnce’nin %30,64, Selahattin Demirtaş %8,4, Meral Akşener %7,29. Baktığımız zaman, Temel Karamollaoğlu’yu da kattığımızda muhâlefet cephesi –ki şimdi Karamollaoğlu, Akşener, Demirtaş, CHP birlikte hareket ediyorlar, Kılıçdaroğlu etrafında toplandılar– 5 yıl önceki oyları %47,27’ymiş %52,59’a karşı. Ve arada geçen süre içerisinde çok önemli bir yerel seçim yaşadık ve yerel seçimlerde her ne kadar Cumhur İttifâkı yine daha fazla oy alsa da büyükşehirleri kaybetti. Büyükşehirler bu seçimde çok daha önemli bir rol oynayacak — özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Şimdi, milletvekili seçimlerinde Cumhur İttifâkı’nın daha çok milletvekili çıkarabilme potansiyeli özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz gibi illerden çok sayıda milletvekili çıkarmasıyla alâkalı bir şey. Ama bunların oy toplamına baktığımız zaman; eğer İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi illerde Kılıçdaroğlu daha fazla oy alırsa, Anadolu’daki, İç Anadolu’daki, Doğu Anadolu’daki ya da Karadeniz’deki oylar Erdoğan’a yetmeyebilir. Bu arada şunu da biliyoruz ki HDP seçmeni herhalde firesiz şekilde Kılıçdaroğlu’na oy verecek, bütün işâretler o yönde. Dolayısıyla Erdoğan’ın buradan birinci turda çıkma ihtimâli; yaşanan bütün bu süreç, yerel seçimler, ekonomik kriz vs. bütün bunlarla bakıldığı zaman ve arada bir de AKP’den çıkmış 2 parti var, bir bölünme yaşadı; her ne kadar bu partiler çok büyük oy oranlarına ulaşamadılarsa da AKP’de değişik dönemlerde etkili olmuş çok sayıda kadroyu da yanlarında götürdüler. Dolayısıyla bir aşınma söz konusu AKP’de ve bu aşınma yüzünden Erdoğan’ın genç kesimlere ulaşmasının iyice zorlaştırdığını da görüyoruz. Ve bu seçimde esas belirleyici olacak olan, özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde genç seçmen olacak. Nitekim Muharrem İnce’nin o ilk baştaki %10 üstü oylarında esas ağırlık genç seçmendeydi, ama onları kaybettiğini görüyoruz. Bunlar nereye gidiyor? İşte belirleyici olacak olan bu. Erdoğan’ın genç seçmene yönelik söyleyebileceği çok fazla bir şey yok. Buna karşılık Kılıçdaroğlu sürekli birtakım projeler anlatmaya çalışıyor ve doğrudan gençlere sesleniyor.
Baktığımız zaman, kampanyayı bayağı bir izlemeye çalıştık. Yerinde izlemeye çalıştık. En son İstanbul’da peş peşe iki mitingi yerinde izledim. Çok farklı iki kampanya var. Birisi tamâmen negatif bir kampanya, iktidârın kampanyası, rakiplerini kötüleme üzerine kurulu bir kampanya: Terörle işbirliği, PKK ile işbirliği, FETÖ ile işbirliği, bu arada LGBT-İ savunuculuğu gibi suçlamalarla giden bir ideolojik, beka temelli, ama beka sâdece devletin değil aynı zamanda âilenin vs. bekası gibi; tamamen defansif bir şekilde negatif bir kampanya. Arada Erdoğan –son İstanbul mitinginde olduğu gibi– yaptıklarını ve yapmayı düşündüklerini anlatıyor; ama bu karalama meselelerinden, “Bay Bay Kemal” muhabbetlerinden, diğerleri gölgede kalıyor.
Buna karşılık Kılıçdaroğlu’nun kampanyası pozitif bir kampanya. Erdoğan’la doğrudan uğraşmadan, doğrudan topluma seslenen bir kampanya yapıyor ve bunun da karşılığını aldığını düşünüyorum. Açıkçası Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyasının, başkanlık kampanyasının bu kadar başarılı olabileceğini düşünmemiştim. Gerçekten çok çarpıcı şeylere imzâ attı. Özellikle “Kürtler”, ama en çok da “Alevî” videosu ile birçok şeyi alt üst etti. Özellikle “Alevî” videosu iktidar çevrelerinin kullanmaya çok teşne oldukları bir silâhı ellerinden aldı ve hâlâ iktidar bu Alevîlik meselesini ne yapacağını kestiremiyor. Kurcalamaya çalışıyor, ama genellikle elinde kalıyor. En son İstanbul’daki mitingde Kılıçdaroğlu’nun “Ben Alevîyim” dediği videonun o bölümünü ekrana yansıttılar. Ama burada ne kastettiler? Herhalde şunu kastediyorlar: “Bakın, bu adam Alevî. Buna oy vermeyin, çünkü Alevî” demeye getirdiler; ama Türkiye’nin bunu aşmış olduğu, en azından Kılıçdaroğlu’na oy vermeyi düşünen kişilerin, onun Alevî olması nedeniyle oy vermekten kolay kolay vazgeçmeyeceği ortaya çıktı. O eşiği gerçekten bir videoyla aştı Kılıçdaroğlu. Ben öyle düşünüyorum. Muhakkak yine onun Alevîliği nedeniyle oy vermemekte ısrar edenler olacaktır; ama onlar zâten iflâh olmaz ayrılıkçılardır, ayrımcılardır ya da, öyle diyelim. Dolayısıyla bu video çok şeyi değiştirdi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Erdoğan’ın durumu… Hani “Aday olamaz, olmaz, kazanamaz”dan “İlk turda kazanır mı?”ya geçen bir Kılıçdaroğlu varken; “Ne yapar ne eder kazanır, kampanya sihirbazı” vs. denen Erdoğan’a şimdi, “Acaba ikinci tura bırakır mı, bırakabilir mi?” deniyor. Ama ikinci tura bırakma da Erdoğan’ın başarısı değil; daha çok o iki adayın başarısıyla alâkalı bir şey. Yani Erdoğan onlara muhtaç durumda. “İkinci tura kalır mı? İkinci turda Erdoğan ne yapıp, ne edip kazanır mı?” meselesine odaklanmış durumda — ki ikinci tura kalması durumunda Sinan Oğan ya da Muharrem İnce ya da ikisinin birden bir şekilde Erdoğan’a destek verip veremeyeceğini kurcalayanlar var. “Böyle bir şey olabilir mi?” diye düşünenler, tartışanlar var. Hiçbirinin böyle bir şey yapmayacağını düşünüyorum. Buna tevessül edeceklerini sanmıyorum. Ama şunu pekâlâ yapabilirler; Kılıçdaroğlu’na da açıktan destek vermeyebilirler, taraftarlarını serbest bıraktıklarını söyleyebilirler. Muharrem İnce zâten bir yayında buna şöyle cevap vermiş: “Benim seçmenim gençler çok zekidir. Ne yapacaklarını çok iyi bilirler” demiş. Açık bırakmış tabiî ki ucunu. Bu arada şunu da söyleyeyim: Muharrem İnce ile 5 yıl önce olduğu gibi bu sefer de yayın yapmak için kendisiyle bayağı bir uğraştık, uğraşıyoruz. Şurada 5 gün kaldı, hâlâ “Hayır” cevâbı da gelmedi, “Evet” cevâbını da alabilmiş değiliz, onu da özellikle merak eden varsa vurgulayayım.
Evet, bütün bunları anlattıktan sonra şunu özellikle söylemek istiyorum: Aradan geçen süre içerisinde Erdoğan’da bir gerileme, Kılıçdaroğlu’nda da bir yükseliş var. Erdoğan’ın o siyâset sihirbazı özelliğinde çok ciddî bir aşınma var. Kılıçdaroğlu’na da, “İyi adam ama siyâseti pek beceremiyor” yaklaşımının büyük ölçüde kırıldığını görüyoruz. Tam ters bir şey yaşanıyor. Erdoğan yeni seçmen, yeni oy bulmakta zorlanıyor; yeni kesimlere açılmakta zorlanıyor. Bu uğurda yaptığı Yeniden Refah, HÜDA PAR, Demokratik Sol Parti gibi açılımlar ona ne kadar bir şey getirir açıkçası çok şüpheli. Zâten HÜDA PAR ve Yeniden Refah’ın kendisine yakın yerler olduğunu biliyoruz. DSP denen partinin de aslında yok bir parti olduğunu biliyoruz. Bunlar çok da fazla yarasına merhem olacak gibi değil. Dolayısıyla Erdoğan’ın en temel meselesi; var olan, yani 5 yıl önce almış olduğu %52,59’u olabildiğince koruyabilmek. Tekrar %52 alabilmesi; yani %53’e yakın oy alabilmesi imkânsız, ama ilk turda en azından seçimi ikinci tura bırakacak kadar güçlü bir şekilde çıkmaya çalışıyor. Daha çok gücünü korumaya çalışan bir Erdoğan var. Buna karşılık gücünü artıran bir Kılıçdaroğlu var. Altılı Masa olayıyla, Millet İttifâkı olayıyla; her ne kadar birtakım sorunlar yaşandıysa da sonuçta destek çevresini genişletmiş ve çok büyük sorun çıkacağı varsayılan, ortalık yıkılacak filan denen HDP’nin desteğini; hattâ HDP’nin dışında diğer sol partilerin de desteğini kolaylıkla alabilmiş ve bu nedenle de çok da öyle iddia edildiği gibi büyük faturalar ödememiş bir Kılıçdaroğlu var. Yani bu seçim ilk defa bu kadar net bir şekilde görüyoruz; 2019 seçimleri de böyleydi, ama orada Kılıçdaroğlu ile Erdoğan doğrudan yarışmadıkları için bunu böyle göremiyorduk, o aslında bir provaydı. Şimdi ilk defa Erdoğan’ın karşısında önde giden, inisiyatifi alan, gündemi belirleyen bir Kılıçdaroğlu var. Erdoğan gücünü korumaya çalışıyor, Kılıçdaroğlu da gücünü her geçen gün artırmaya çalışıyor. Adaylığı açıklandıktan bu yana geçen süre içerisinde gücünü artırabildiğini gördük.
Şu hâliyle bakıldığı zaman, “İlk turda biter mi?” sorusuna gelecek olursak, izleyenler bilir, ben bunun çok yüksek bir ihtimal olduğunu söyledim, uzun bir zamandır söylüyorum. Daha Muharrem İnce’nin oyları çok yüksek görünürken de bunların erimesinin çok muhtemel olduğunu söyledim. Bugün îtibâriyle yine bunu çok net bir şekilde söylüyorum. Bir gazeteci için riskli olabilir. Olsun. 5 yıl önce nasıl Muharrem İnce’nin ikinci tura bile kalamayacağını söylerken en azından toplumun bir kesimine karşı risk aldıysam, bir tür saldırılara muhâtap olduysam, mâruz kaldıysam da; bu seçimden sonra bakalım. Riskli olduğunu biliyorum; ama bir temennî değil, bir gözlem olarak, yerinde yaptığım, gittiğim mitinglerde insanlarla konuşarak, özellikle siyâsetçilerden ziyâde sıradan insanlarla konuştuktan sonra yaptığım bir gözlem olarak söylüyorum. Son mitingde, Erdoğan’ın mitinginde iktidar yanlısı tanıdığım bâzı gazeteci isimlerle –ki uzun zamândır kendileriyle pek karşılaşmıyorduk tabiî, takdir edersiniz ki böyle bir zemin yoktu– orada onlarla yaptığım muhabbetlerden de aldığım; büyük bir kısmının panik havası içerisinde olduğunu gördüm, o da bayağı bir işârettir. Ben bunun ilk turda bitme ihtimâlinin çok yüksek olduğunu ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanmasının, 14 Mayıs gecesi –tabiî ki bu arada seçim güvenliğiyle ilgili çok soru var, sorun var; ama bütün bunları bir kenara koyarak bakarsak– seçmen irâdesiyle Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimâlinin çok yüksek olduğunu; ezkaza ikinci tura kalırsa, eğer Kılıçdaroğlu ilk turda 1. çıkarsa ikinci turda rahatlıkla kazanacağını; arada 15 günde ne yaşanırsa yaşansın arayı açarak kazanacağını düşünüyorum. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Tabiî ki bu iş böyle at yarışı oynar gibi falan bir şey değil. Bu bir siyâset. Milyonlarca insanın özgür irâdesiyle oy kullanacağı bir süreçten geçiyoruz ve hiç kimse bu kişilerin, vatandaşların oylarını ipotek altına almak durumunda filan değil. Sonuçta sandıktan ne sonuç çıkarsa hepimiz buna saygı duymak zorundayız. Ama kişisel olarak benim gözlemim, bir gazeteci olarak gözlemim, Kılıçdaroğlu’nun bu seçimi kazanacağı ve bunun muhtemelen ilk turda olacağı şeklinde. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.