Kaygılarla dolu beş yıl ve gergin seçim ortamının ardından açıklanan liyakat esaslı yeni kabineyle nihayet sükûna erdik. Hükümet belli ki gerilim siyasetini bir tarafa bırakıp barış içinde…
Wo wo wo wo!!
Şaka yaptım, şaka.
Aşk olsun, ben öyle bir insan mıyım?
Bu ara böyle keskin ve yumuşak dönüşler görebiliyoruz. Şahsen bu konudaki tavrım “Beş yıl daha aynı iktidar devam edecek, göze batmayalım” değil, tam tersine “Artık daha fazla ses çıkarmalıyız çünkü beş yıl daha aynı iktidarla devam edeceğiz” şeklinde.
Haşmetli iktidarımız teknokratlardan oluşan bir kabine hazırlamış bizler için. Şu inceliğe bakar mısınız? Bunu hak edecek ne yaptık? Direndik, kabullenmedik, car car konuşmaya devam ettik ve muhalif bloğu büyüttük. Erdoğan’ın bakanları sahneye çağırdığı sahne çok manidardı. Büyük zafer kazanmış şımarık bir lider yoktu sahnede. Büyük bir vukuatın ardından problemi çözmek isteyen öfkeli bir sınıf öğretmeni gibi ciddi bir ifadeyle öğrencileri tahtaya çağırır gibi çağırdı bakanları sahneye. Bu manzaradan umutlanmak mümkün mü?
Bugüne kadar tükürdüğünü yalamak şöyle dursun, tükürdüklerinden macun yapıp satan bir hükümetten umutlu olacak halim yok. Şahsımın kişisel husumeti sebebiyle siyasi rehineler içerideyken, adaletten umutlanacak halim yok. Milli Eğitim tarikatların beşiğine dönmüşken, gelecek için umutlanacak halim yok. Nebati dolar rezervlerimizi kumar masalarında yakmışken Mehmet Şimşek’ten bir beklentim yok. Can Atalay halen ait olduğu yerde, Meclis’te değilken, bu düzenin değişeceğine dair en ufak bir umudum yok. Bugün o siyasi mahkûmların yerinde yarın benim veya sizin olmamamız için hiçbir sebep yok. Şahsımın gönlünden o gün içeri beni attırmanın geçmesi yeterli. Bu yüzden, bu düzenden razı olmayan, bu düzenin günahlarına alet olmayan, bu ülkenin diğer yarısı olarak sesimizi daha çok çıkarmalı, birbirimize eskisinden daha çok dayanmalıyız.
Bu düzen böyle gider mi? Açıkçası beş yıl daha devam edeceğimiz konusunda pek emin değilim. Yıllardır odun taşıdıkları ve beş yıl önce ateşini yaktıkları cehennemin ateşinde bizim kadar onlar da yanıyor. İktidarın geleceği karanlık, ekonomik kriz ve kurumlardaki çürümüşlükle bu sistemi daha fazla yürütme şansları yok. Bu pazarcıdan defalarca kazıklandık, üste taze meyveleri koyup alttan çürükleri dolduracağını biliyoruz. Aldanmak isteyen kendi bilir.
Sarayın geleceği Erdoğan’ın ömrüne sabitlenmiş. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, bu seçimlerde Erdoğan’ın kampanyasında milliyetçi ve kutuplaştırıcı söylemin yanında bir şey daha vardı. Onu yanlış bulsa dahi onu sevmekten geri duramayan seçmenine arabesk bir şarkıyla seslendi Erdoğan ve bu şarkı seçim arabalarında, mitinglerde, parti programlarında çalındı, şarkıya Erdoğan’lı klipler yapıldı.
Cengiz Kurtoğlu – Seviyorum
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Erdoğan son seçimi için seçmeninden son kez onun yanında olmalarını istedi, onlar da elbette bu çağrıyı geri çevirmedi. Erdoğan seçmeni ile rasyonel değil, duygusal bağ kuruyor. O yüzden hiçbir vaatle onun fanatik seçmenini çekemezsiniz.
Bu kabine son dönemi olması sebebiyle ölüm iyiliğinden başka bir şey gibi görünmüyor bana. Kabinenin rasyonel tek bir tarafı var. Bu ülkenin yarısı onun yöntemlerinden razı değil, önünde yerel seçimler var. Ne yapsın yani ekonomi berbat giderken bir de üstümüze mi gelsin? Bu kabine kendi seçmeni için değil, bizim için, kıymetinizi bilin. Mecburen yerel seçime kadar böyle davranmak zorunda.
Türkiye’deki seçmen sayısı 64 milyon 197 bin 419. 2023 seçimlerinde oy kullanan seçmen 55 milyon 833 bin 153 kişi, Erdoğan’ın oy oranı 27,73 milyon. 27,73 milyon seçmeninden 11 milyon 241 bin 230’u partisinin resmi üyesi. Baskı ortamında yürütülen çetin mücadele şartları ve şaibeli işlemlere rağmen Erdoğan’a oy vermeyen muhalif seçmen bloğun yüzde 50’yi aşması çok önemli bir gösterge. Üstelik diğer yüzde 50 sadece fanatik seçmeninden ibaret değil, kimlerden oluşuyordu? Parasını bastıranın aldığı vatandaşlıklar sayesinde dilimizi bile bilmeyen seçmenler, Suriyeli, Afganistanlı, Iraklı göçmenler, YSK verilerinde nüfus sistemi ile uyuşmayan milyonlarca seçmen, bütün ülke yansa “yangın sedirime kadar gelsin de sigaramı yakayım” diye bekleyen AKP’li seçmenler ve sandık başı oyunları ile şaibeli bir yüzde 50 var karşımızda. Bütün bu haksızlıkların karşısında ülkenin diğer yarısı şahsım düzeninden iğrenmiş, suçlarına ortak olmamış veya pişman olup safını değiştirmiş milyonlarca insan artık kendilerine ve bu ülkeye layık bir yönetimde ısrar ediyor.
Ekonomik çalkantılar sonucu “aynı gemideyiz” argümanıyla hükümete destek bekleyen yumuşak yüzlü muhalifler, ülkenin yüzde ellisi aynı gemide istemediği bir yöne zorla götürülüyorken biz de o yöne kürek çekmemeliyiz. Yolun sonu uçurum çünkü. Geminin sürüklendiği durumdan ve kaptanından razı yüzde 50’nin layık gördüğü Türkiye’yi yaşamak zorunda kalıp bir de üzerine işlerini kolaylaştırmamalıyız, hayır.
Peki, gemide çıkan isyanı yönetemeyen muhalif partilere rağmen onlara oy veren ancak 28 Mayıs sonrası büyük bir çaresizliğin kucağına düşen muhalif seçmen ne yapacak şimdi?
Kemal Kılıçdaroğlu seçim sonrası performansıyla Muharrem İnce’yi çağrıştırmaya başladı. “İyi ki seçilmemiş” diyenler bile görmeye başladım. İşi karakterine hakaret etme noktasına getirenlere teessüf ederim. İttifak üyeleri tarafından yeterince desteklenmemiş adayımız yüzde 48’i 51’e tamamlasaydı bu hakaretleri yine edecek miydiniz? Ortada büyük bir başarısızlık var ancak bunun tek sorumlusu Kemal Bey değil. Fatura sorumlulukları nispetince tüm Altılı Masa üyelerine ve payı oranında diğer muhalif partilere kesilmeli.
“Akşener adaylığına itiraz etmişti” diyerek onu saf dışı bırakanlara katılamıyorum çünkü sorun adayda değil, seçimi kazanmaya yeterince asılmayan tüm paydaşlarda ve örgütlerindeydi. Akşener razı değildiyse masaya geri dönmemeliydi. Madem döndü, kazanması için sonuna kadar mücadele etmeliydi. Aralarındaki hesabı seçimden sonra görürlerdi.
Kemal Bey kazanmaya çok yaklaştığı için kendisini başarılı görüyor ve yerel seçimler yaklaştığı için makamında direnmek istiyor ama hayır, böylesi rezil bir ortamda yenilmeyi başardığınız için kaderinizi kaderimize daha fazla bağlayamazsınız Kemal Bey. Bırakma zamanınız geldi. Çünkü seçim kampanyasını yüklenmek kadar, sizin için çalışmayan paydaşlarınızı yüreklendirmek, teşkilatları örgütlemek, sandık güvenliğini sağlamak da sizin görevinizdi. Zannediyorduk ki seçimden önce iki yıl boyunca masada tüm bu konuları çalıştınız da son iki aya sadece adayı açıklamayı bıraktınız. Adayın geç açıklanmasına bile itiraz ediyorduk ama meğerse diğer beklentilerimiz bile karşılanmamış.
Bütün aşamaların en ince ayrıntısına kadar planlanması gereken bir seçimde seçmen sayılarındaki tuhaflıkları ortaya çıkarması gereken kişi kendi inisiyatifiyle konuyu merak eden değerli hocamız Füsun Sarp Nebil olmamalıydı. Bu çalışmalar ittifak partileriniz tarafından yıllar önce hocamızdan talep edilmeli ve yaptığı çalışma neticesinde önlemlerin alınması gerekirdi. Binlerce sandıktan alınamayan ıslak imzalı tutanakların izahı yok. Bu ekiple önümüzdeki seçimler için “Bize güvenin, bu sefer iş bizde” dediğinizde size kimse inanmayacak. Ekipleriniz ve ekipleri koordine etmesi gereken kişiler tümüyle değişmeden seçmen bir daha partilerinize güvenemez. Böylesi kritik bir seçim vahim hatalarla kaybedildiyse, bunda payı olan herkes hesap vermeli, bedelini ödemeli.
İçerideki mahpuslar için yıllarca sessiz kalıp, “Sabredin, biz gelince çözeceğiz” dediniz, gelemediniz. O mahpuslar şimdi ne yapacak? Şahsım rejiminde ümüğü sıkılan yüzde elliye “Rahat olun, biz kazanınca her şey çözülecek, siz sandıklara sahip çıkın yeter” dediniz, biz sandıklara sahip çıktık ama siz gelemediniz. Ne yapacağız şimdi?
Biz muhalif partilere güvenirken, muhalif partiler de sadece bize güveniyormuş meğer. Sandıklar bize emanet, seçim güvenliği bize emanet, seçim bölgesine ulaştırılması gereken seçmeni bölgeye ulaştırmak bize emanet. Seçmeniniz bile size ikna olarak değil, şahsım rejiminden kaçarak kendi kendine birikti. Sonuçta milyonlarca yapayalnız muhalif seçmen, yine makus talihimizle el ele, baş başa kaldık. Ne iktidar ne muhalefet temsil edemiyor bizi.
***
Şimdiki halde ve zamanda bu ülkenin diğer yarısı ne yapacak, kime güvenecek? Çoğumuzun aklında aynı soru, Ekrem İmamoğlu ne yapacak? Neden ona bakıyoruz? Bir tek onda var muhalif seçmenin kalibresinde kazanma hırsı ve enerjisi, bir tek o layığınca verebiliyor ağızlarının payını. 2023 seçimlerinin en çalışkan neferi oydu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gölgesinde potansiyelini ispatlamış oldu. Üstelik seçim öncesi liderine ve partisine ihanet etmediği için bu saatten sonra kendi yolunu çizerken kimse onu suçlayamaz.
Daha önce birkaç defa yazmıştım, Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmamalıydı. Bu seçimde aday olması demek, ziyan olması demekti çünkü. Diyelim aday oldu ve kazanamadı, AKP karşısındaki ilk yenilgisini almış ve karizması çizilmiş olacaktı. Diyelim ki kazandı, genç yaşında cumhurbaşkanı olarak kariyerine absürt bir makamla devam edecek, parlamenter sisteme dönüldüğünde başbakanlık makamına dönemeyeceğinden genç yaşında saf dışı kalacaktı.
Saraçhane Meydan Muharebesi sonrası Akşener onu adaylığa ikna etmeye çalışırken, Kemal Bey de adaylığı konusunda önüne set çekmeye çalışıyordu. O dönem “Baba, Oğul ve Kutsal Cumhurbaşkanlığı” yazımı yazmış ve “Prens CHP’ye yakışır, Kemal Bey Ekrem İmamoğlu’nu kurtlara yem etmemeli, seçim çalışmalarında yanında tutmalı ve şimdiden geleceğin CHP Genel Başkanı olarak ilan etmeli” demiştim. Bu şekilde onun da desteğiyle Kemal Bey seçimi aldığında Ekrem Bey kariyerine daha makul bir şekilde ve önü kapanmadan devam edebilecek, parlamenter dönemin ilk başbakanı olabilecekti. İYİP’in İmamoğlu aday olsun kolaycılığı kendileri açısından çok kârlı ama hem İmamoğlu hem siyasal ortamın selameti açısından yanlıştı çünkü İmamoğlu cumhurbaşkanı olup genç yaşında saf dışı kalacak, ilk başbakan Akşener olacak ve siyasi geleceğimiz çorak bir bölgeye hapsolacaktı.
Şimdi ne var elimizde? Kendini bitirmiş bir AKP, potansiyelini harcamış bir İYİP, fırsatları değerlendirememiş bir CHP ve siyasetin tükendiği bir ortamda yeni ufuk açabilecek icracı bir lider Ekrem İmamoğlu.
Kemal Bey seçimde sırtını Ekrem Bey’e dayadığı halde, “evladım” dediği Ekrem Bey için şimdi “Diğer belediye başkanlarımızdan birisi, çalışma arkadaşımız” diyor. Diğer belediye başkanlarınız sizin için iki ayda 85 miting düzenlemiş miydi Kemal Bey? İttifak üyelerinizden hangisi bu seçimi alabilmek için taşlanmayı göze almıştı? Ekrem Bey’e ve sizin için kullanmaktan çekinmediği potansiyeline haksızlık etmeye devam ederseniz, artık tunçtan rölyefe dönüşmüş ekibinizle sizin de geleceğiniz pek parlak değil Kemal Bey.
“Baba, Oğul ve Kutsal Cumhurbaşkanlığı” yazımda alıntıladığım bir cümleyi şimdi yeniden iliştireyim.
“İyilikler isteyen biri, önce kendisi iyi olmalıdır” Goethe-Faust
Türkiye’de tarih yeniden tekerrür ediyor. Başarılı bir siyasetçinin önü hem kendi genel başkanı hem en büyük rakibi tarafından kesilmek isteniyor.
İktidar, İstanbul seçimlerinde yeniden aday olamasın, hadi aday oldu, kazanamasın diye elinden gelen her şeyi yapacak. Heybesinde bekleyen siyasi yasağı çıkarıp masaya koyacak tüm ilkesizliğiyle. Erdoğan kendisine uygulanan zulmü uygulamaktan çekinmiyor ancak bütün bunların işe yaramayacağını da en iyi kendisi biliyor, kendinden biliyor.
Ekrem Bey şimdi ne yapmalı diye düşünüyoruz kara kara. Onun içine düştüğü sıkışmışlık birçoğumuzun kalbini sıkıştırıyor çünkü mevcut muhalif partilerin hepsi bu seçimden zararla çıkmayı başardı bir şekilde. Muhalif seçmene güvenilir bir liman lazım. Ekrem Bey’in Baba & Oğul denkleminden Kutsal Ruh’un çağırdığı geleceğe cesaretle yürümesi lazım ama nasıl? CHP’de teşkilatları kendisine bağlayan Kemal Bey rahatlıkla kurultayda önüne set çekebilir. Yeni bir parti kurmaya kalksa iktidar bu sürece engel olmak için elinden geleni yapacaktır. Bu iki ihtimalin haricinde üçüncü ve dördüncü ihtimali var neyse ki. Kendisinin de açıklamalarından mücadele etmeye kast ettiğini anlıyoruz. Ancak açıklamalarında katılmadığım tek bir nokta var. Kervan yolda düzülmez. Bizim siyasi tarihimiz yolda düzülmeye çalışılan kervanların uğradığı hüsranların tarihi. Bu yüzden son derece planlı bir ekip çalışması ile sağlam bir yol inşa edebilir.
e-mail: elifgokcearas@gmail.com