Yapay zekâyı çok uzun zamandır konuşuyoruz. Kimisi yapay zekânın insanlık için avantajlı, kimisi de büyük bir tehlike yarattığını ve insan hayatının olumsuz etkileneceği düşünüyor. Peki yapay zekâ filmlerde nasıl konu oluyor? Vahit Tansoy, Burçak Evren ve Egemen Tokatlıoğlu’na “Yapay zekâ üzerine yapılmış en iyi 5 film”i sorduk. Şimdiden iyi seyirler!
Hayatının merkezine sinemayı yerleştiren, sinefil Vahit Tansoy, yapay zekâ üzerine yapılmış en iyi beş film önerisi
- Metropolis (Fritz Lang): “İlk 1927 yapımı “Metropolis” filminde gördüm robotları. Görünce şaşırmış, şok olmuştum. Gelecekte bizleri neler bekliyor diye heyecanlandığımı hatırlıyorum. Televizyon, bilgisayar, telefon, hizmet eden robotlar, hayvanları sonradan sıra ile gördük. Artık hiçbir şey bizleri şaşırtmıyor. Yapay zekâ insanlık adına önemli olsa da kimileri için hâlâ en büyük fobi.”
- 2001 Bir Uzay Macerası (Stanley Kubrick)
- Matrix (Wachowski Kardeşler)
- Blade Runner 2049 (Denis Villeneuve)
- Yapay Zekâ (Steven Spielberg)
Sinema yazarı ve gazeteci Burçak Evren’in önerileri, Vahit Tansoy ile hemen hemen aynı
- Matrix (Wachowski Kardeşler)
- Blade Runner 2049 (Denis Villeneuve)
- Terminator (James Cameron)
- Metropolis (Fritz Lang): “Dışavurumculuk akımına göz kırpan, sonrasındaki tüm bilim kurguların prototipi olan bir başyapıt. Çağını önceleyen yanıyla fütüristik, ortaya koyduğu kaotik evrenle de bir distopya. Alttakiler ve üsttekiler çatışmasıyla sınıfsal, finaliyse tam bir komedya.”
- 2001 Bir Uzay Macerası (Stanley Kubrick): “Finali her ne kadar kaderciliğe tutsak olup Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) alelacele Tarkovsky imzalı Solaris’i yaptırdıysa da, yine de bu türün özgün ve dönemin en tartışılan filmi olma özelliğini taşıyor. Tabii bir de Solaris… Kaderciliği yadsıyan yanı ile…”
Editör Egemen Tokatlıoğlu, aynı zamanda film eleştirileri de yazıyor. Egemen Tokatlıoğlu’nun sinemaseverler için önerdiği yapay zekâ konulu filmler
- Terminator (James Cameron): “Terminator, fütüristik bakış açısının nasıl yıkıma yol açan bir distopyaya dönüşünü kusursuz bir şekilde resmediyordu. Film, yapay zekânın limitlerini ne denli zorlayabileceğini hatta insanoğlunu yeryüzünden silmek için neler yapabileceğini çarpıcı şekilde gösteriyordu. Çığır açan görsel efektleri, dönemin aksiyon yıldızı Arnold Schwarzeneggeri’in filmdeki üstün performansı bir yana hem makinelerin insanlara bakış açısı hem de insanların varoluşsal kaygılarını iki farklı yönden sorgulamasıyla özel bir yerde durduğu aşikâr.”
- Her (Spike Jonze): “Dijitalleşen dünyada insanların da soyutlaştıkları, yalnızlaştıkları bir geleceği tasvir eden ‘Her’ bu anlamda çareyi yapay zekâda bulmanın öyküsünü gözler önüne seriyordu. Film diğerlerinin aksine burada insanlar arası ilişkilerin kopukluğuna ve insanların duygusal boşluğunu doldurmak adına yeni yollar arayışına odaklanıyordu. Filmde, yalnız ve kırılgan insanların dijital dünyadan dolayısıyla yapay zekâdan medet ummaları acıklı bir gerçek olarak yüze çarpıyor ve şu soruyu soruyordu; insan duygularını bile kendi yarattığı bir yapay zekâ ile yaşayacaksa gerçeğin ne önemi kalıyor?”
- Ex-Machina (Alex Garland): “İnsanoğlunun doğuştan gelen ‘Tanrı’yı oynama’ dürtüsünün bir yansıması olarak Ex-Machina, insan ve yapay zekâ arasındaki derin ve karmaşık ilişkiye odaklanıyordu. Yönetmen Alex Garland filmde yapay zekâ Ava’ya yeterli alan ve özgürlük açıldığında yaratıcı ile yaratılan, ceza ile ödül arasındaki ince çizginin de ne denli keskin bir şekilde değişebilen sonuçlar ortaya çıkardığını gösteriyordu.”
- Moon (Duncan Jones): “Duncan Jones’un ilk filmi olan ‘Moon’ ayda kendi başına günlerini geçirmek zorunda olan bir astronotun Gerty adındaki yapay zekâ ile olan ilişkisine odaklanıyordu. Zaman geçtikçe astronot Gerty’nin bazı konularda yalan söylediğine inanmaya başlıyor ve bir süre acı gerçekle karşılaşıyordu. Bir taşla iki kuş vuran Jones’un filmi yapay zekânın ne kadar manipülatif ve korkutucu olabileceğini vurucu bir şekilde aktarıyordu.”
- Short Circuit (Kenneth Johnson, John Badham): “Yapay zekâ denildiğinde genellikle insanların aklında karanlık, post-apokaliptik bir dünya tasviri geliyor. Filmlerde ya da dizilerde sıklıkla gördüğümüz ‘yapay zekânın insanı alt etmesi’ temasından uzak ve bir aile filmi olarak adlandırılabilecek ‘Short Circuit’ dönemin söylemi ile ‘televizyon çocukları’nın hep düşledikleri robot arkadaşı bulmalarını konu ediniyordu. Johnny 5 adlı sevimli yapay zekâ robotun ev işlerini kendi yapması, aile ve gönül ilişkilerinde akıl vermesi, kitap okuyabilmesi, oyun oynayabilmesi ve dahası kendi iradesi ile hareket edebilmesi yapay zekânın hayatımızdaki olumlu noktalarının da olabileceğine göz kırpıyordu. Ayrıca Johnny 5’in insan doğasını anlaması için sarf ettiği çaba her zaman olduğu gibi yine kendimizle yüzleşmemize olanak sağlıyordu.”