Ruşen Çakır’ın konuğu İBB Başkanlığı’na AK Parti’den aday adayı olan Metin Külünk

2024 Yerel Seçimleri yaklaşırken, siyasi partilerin kimi, nereden aday göstereceği merakla bekleniyor. Muhalefetin göstereceği bazı adaylar belli olurken, iktidarın kimleri aday olarak göstereceği netleşmedi. İBB Başkanlığı’na AK Parti’den aday adayı olan Metin Külünk, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığında AK Parti’den aday olmak isteyen, daha doğrusu aday adayı olan eski milletvekili Metin Külünk’le canlı yayında, neler yapmak istediğini konuşacağız. Hoş geldin. Şimdi gazetecilerin işi zor. Çok eskiden tanıdığı, samîmî olduğu insanlara siz mi desin sen mi desin? Her yayında ayrı bir formül buluyorum, ama sana sen diyorum. Hayırlı olsun.

Metin Külünk: Kaç yıldır tanıyoruz biz birbirimizi?

Bayağı oldu yani. 

Metin Külünk: Lise yıllarından beri.

Evet.

Metin Külünk: Geriye git, yani evet lise, üniversite. Senin o yazdığın kitaplar var. O Vatan gazetesi, yani çok geriye gittiğinde artık. Beni kongre döneminde en yakın tâkip edenlerden birisi sendin.

Evet.

Metin Külünk: Hatırlıyorsun o kongreyi. 

Evet. Tam da onunla başlayacağım. Şimdi 2009’du yanılmıyorsam. Kongrede İstanbul’da Tayyip Erdoğan’a rağmen aday oldun. O Müezzinoğlu’nu destekliyordu galiba. 

Metin Külünk: Yok. Aziz Babuşçu’yu, eski milletvekili.

Evet, Babuşçu’yu destekliyordu. Son âna kadar bir şeyler oldu vs.. Şimdi o geliyor aklıma. Diyorum ki: Metin Külünk son noktayı Erdoğan’ın koyacağı bir süreçte aday adayıysa bir şey biliyordur.

Metin Külünk: Bildiğim en önemli şey özgürlük, özgünlük. İstanbul’un yaşayanı olmak. Bir kere ben İstanbullu’yum. 54 yıllık İstanbullu’yum. İstanbul’u yaşayan bir insanım. İstanbul’u hisseden bir insanım. Yani İstanbul’un sokaklarını hissederim. Bütün güzelliklerini ve zorluklarını hisseden bir insanım. Ben bu şehre ömrümün, yani 8 yaşımdan bu yana ben İstanbul’u yaşıyorum. İstanbul’un 3 milyon nüfuslu olduğu dönemi de biliyorum. İstanbul’un 16 milyonluk nüfûsunu da yaşıyorum. Arnavutköy’ün en ucu, İmrahor, Boğazköy, Haraççı, Taşoluk; geç bu tarafa, Tuzla’nın Aydıntepe’si, Orhanlı’sı; geç bu tarafa, Şile’nin hemen hemen bütün köyleri; gel bu tarafa, Sarıyer’den Ferah Mahallesi, PTT Evleri’nden, işte devam edin arka taraftan Yeniköy’e, Karaburun’a, oradan İstanbul Havalimanı’na geldiğinizde 962 mahallenin 8000’i aşkın cadde ve sokaklarında hissederek yaşayan birisiyim. Dolayısıyla bu şehrin 54 yıllık sosyolojik ve fizikî değişimlerini anbean yaşayan birisiyim. O zaman bu şehrin bana yüklediği bir sorumluluk var; çık ve sözünü söyle, hakîkati söyle. Dolayısıyla benim çıkışım isim üzerinden değil; İstanbul’un nasıl bir mantıkla yönetilmeye ihtiyâcı var meselesini konuşuyorum ben. İstanbul başka bir boyutta. İstanbul tek bir pencereden bakılarak, tek bir noktaya yoğunlaşarak; efendim sâdece deprem riski var, bu deprem riskinden dolayı depreme dayanıklı evler, işte, şehrin eski yapı stokunun değiştirilmesi, yenilenmesi, evet bir doğru. Ama bu tarafta işte İstanbul’un ulaşım problemi var. İki katlı yollar mı, Havabüs mü havaya taşınacak, yeraltında metronun hızlandırılması, 360 derece içe doğru geçmiş kaplar gibi iç içe geçmiş yerin üstündeki İstanbul’u yerin altı, evet bu da doğru. Ama İstanbul bir başka boyutta. Yani dört ayrı penceresi var İstanbul’un: Kent, kentli, seçmen, âile. Dört başlıkta İstanbul’a bütün olarak bakmanın ve bu bütünlük içerisinde İstanbul’u analiz etmenin zorunlu olduğu bir süreçtir. Çünkü şimdi sabah bir vatandaşımız beni arıyor, dedi ki: “Bu İstanbul sizin söylediğiniz değil”. Yani İstanbul meselelere artık tek başına salt hemşehricilik üzerinden bakmıyor. Tek başına ulaşım üzerinden bakmıyor. İstanbullu âileler içinde, âilenin mutluluk katsayısı aşağıya doğru iniyor. Yani İstanbul’un gayrisâfî mutluluk oranı aşağıya doğru iniyor. Eşitsizlik yukarı doğru çıkıyor. 

Peki, bunların hepsi tamam, ama biraz da siyâseti konuşalım; sonra bunlara tekrar dönelim.

Metin Külünk: Bunu şunu için söylüyorum; Ne biliyorsun? İstanbul’u bildiğimi İstanbul öğretti bana. İstanbul’un öğrettiğini de İstanbul’un hizmetine sunmayı biliyorum. Dolayısıyla bu şehirde büyükşehir belediye başkanlığı seçimini kazanacak en iddialı isimim. Çok net söylüyorum. En iddialı. Şehirle bütünleşmiş, hâdiseye tek pencereli bakmayan; ne tek başına ulaşım ne tek başına…, hepsi çok önemli çok kıymetli, h hâdiseye diseye bir bütün olarak bakan, insanın mutluluğundan başlayıp âilenin, apartmanın, akrabanın, sokağın, mahallenin mutluluğuna odaklanmış ve de İstanbul’un kaynaklarını İstanbul’un mutluluğuna hizmet edecek hâle getirecek bir akılla bu şehre bakan ve gelen yapay zekâ tsunamisini görerek bu şehri yeni yüzyıla hazırlama noktasında son derece hazırlıklı bir akılla vatandaşlarımızın karşısına çıkıp… Evet, bu şehir yapay zekâ tsunamisine de hazır olacak. Berâberinde bu şehrin gayrisâfî millî mutluluk oranı bizim dönemimizde yukarı çıkacak. Mahalleler ciddî anlamda sosyolojik kriz yaşamaktan uzaklaşacak. Berâberinde yeni zamâna uygun cevap verecek kentsel dönüşümle, ama ranta dönüştürmeden, yani sermâyenin egemenliğinin İstanbul’da kentsel dönüşümü fırsat bilerek İstanbullu’yu İstanbul’dan uzaklaştırma projesine dönüştürmeyecek bir akılla bu şehri gelecek 50 yıla hazırlayacak bir model.

Peki, 50 yıl dedin. 25 yıl diye bir olayımız var. 94 yılında Recep Tayyip Erdoğan seçildi ve Türkiye’de bir tür devrim gibi bir olay oldu. Ankara’da da Melih Gökçek seçildi. Ve ondan sonra 25 yıl süren bir gelenek vardı. Belediye başkanları değişti, ama hep bildik ki aslında Erdoğan yönetiyor İstanbul’u. Yani haklarını yemeyelim Kadir Bey’in ya da Ali Müfit Gürtuna’nın, ama sonuç olarak Erdoğan 25 yıl sonra kaybetti. Şimdi tekrar kazanmayı çok istiyor, bunu biliyoruz. Kendisi de bunu söylüyor zâten. Ve deniyor ki: “Çok titiz bir şekilde, kazanacak aday arıyor”. Ve ben de az buçuk bilen birisi olarak diyorum ki: Eğer o ismi kafasında şekillendirmiş olsaydı açıklardı diyorum. Yanılıyor muyum?

Metin Külünk: Sayın Cumhurbaşkanımız doğal olarak İstanbul’u yeniden kazanmak istiyor. İstanbul’u kazanacak, Allah’ın izniyle en güçlü isim, onun 48 yıllık yol arkadaşı, kardeşi Metin Külünk. Dolayısıyla biz, bugün dördüncü hafta, sokaklardayım. 15-16 günde 250 program gerçekleştirdik. On binlerce vatandaşımızla oturduk, konuştuk, dinledik. Kimi yerde ciddî eleştirileri oldu. Haklı îtirazlar oldu bize. Bu sokaktan hiç çekilmeyen birisi olarak son 16 günde bugüne kadar dinlediklerimin hepsini bir kez daha sahada bizâhiti görme fırsatı buldum. Kentlinin gündemi farklı. Bakınız, kentlinin gündemi farklı. Zâten 2019 seçimlerini AK Parti’nin kaybetme gerekçelerinin başında, kentlinin gündemini okuyamamak vardı. Yani temâyül yoklamaları yapılıyor. İşte, teşkîlâtla Sayın Cumhurbaşkanımız dün bir kez daha bir araya geldi, emek veren kardeşlerimizle. Kamuoyu araştırmaları yapılıyor. Ama bunlar esâsı belirlemekte esas değil. Esâsı belirlemek kentlinin gündemi. Bakınız bugün İstanbul’da çok açık, mutluluk katsayısı, biraz evvel ifâde ettim, aşağıya düşüyor. Kentlinin gündemi farklı. Yani kentli depreme dayanıklı ev istiyor, kentsel dönüşüm istiyor. Ama bunun bir rant aracına dönüştürülmesini ve kendisinin İstanbul’dan terke zorlanmasına hayır diyor: “Ben burada durayım, ben şehrimde kendime döneyim”. Ama bu dönüşüm, depreme dayanıklı… Japonlar nasıl başarmış? “9 şiddetinde depreme dayanıklı evim olsun. Ama bunun üzerinden, beni evimden, yerimden, yurdumdan etmeye kalkmayın” diyor. Berâberinde bu şehir diyor ki: “Elbette yaşanabilir olmalı”. Sosyal, üretici, halka hizmet eden bir kent yaşamı istiyor. Elbette ki bu anlamda belediyelerin hepsinin hizmet alanları var, saygı duyuyorum. Ama 2019’da kentlinin gündemini, yani yaşanabilir kent noktasında, kenti yaşarken gider kaleminin çok olmayan, gider kaleminin azalmasına, gider kalemine katkı sağlayacak pahalı olmayan kent demek. Dolayısıyla insan merkezli sosyal belediyecilik. Bizim bu çıkışımızın en temel gerekçesi; biz şehre bir pencereden bakmadığımız gibi, insan ve mekân arasındaki, insan, mekân, zamân arasındaki korelasyonun dengesini sağlayacak bir yaklaşım.

Peki, burada şunu sormama izin ver. Şimdi İstanbul’da, Ankara’da 25 yıl sonra kaybetmiş bir gelenek AK Parti şu anda ve siz şimdi belediyelere tâlip oluyorsunuz. Ankara’da da başkası olacak vs.. Ama deminden beri dile getirdiğin sorunlar bayağı ciddî sorunlar. Şimdi bu sorunlar, 1) son 4 yılda oluşmadı, 2) meselâ kentin mutluluk katsayısının düşmesi sâdece belediye hizmetiyle alâkalı değil; ülkenin genel ekonomik vs. gidişâtıyla alâkalı. Ve bu da 20 küsur yıllık bir AK Parti iktidârıyla alâkalı. Şimdi sorunları dile getirirken böyle bir risk yok mu?

Metin Külünk: Hayır yok. Bir kere siyâset gerçekçilik üzerinden yapılır. Biraz evvel ifâde ettim. 2019’da neden İstanbul’da kaybettik? Birden çok faktör var; ama asıl sebeplerden birisi, biz kentlinin gündemini yakalamakta güçlük çektik. Yani olaya salt tek başına, meselâ şimdi İstanbul, Sayın Cumhurbaşkanımızın AK Parti iktidarları döneminde, yani hükûmetler döneminde İstanbul’da başardıklarına bir bakalım: Kuzey Marmara Yolu, İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli, metronun çok hızlı bir şekilde İstanbul’da toplumun faydasına sunulur hâle gelmesi. Şimdi baktığınız zaman, AK Parti iktidarları Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde İstanbul’a bu kadar büyük hizmetleri yapmış olmasına rağmen, bir fizikî değişim, üstelik de kentsel dönüşüm projelerinde birtakım ilçe belediyelerinin birtakım uygulamaları, yani yaşanabilir bir kente kavuşma noktasında rol modeller üzerinde tartışmalar, artısı eksisine rağmen neden kaybettik? Çünkü kentlinin gündemini yakalayamadık. Dolayısıyla fizikî değişimle, pozitif anlamdaki değişimle insanın beklentileri arasındaki bağı kurmada, dengelemede eksikliğimiz var. Tabiî ki bu saydığım eksiklikler tek başına bir belediyenin ilgi alanında tek başına çözülecek meseleler değil. Ama bir büyükşehir belediye başkanlığını yönetme aklı bu problemlerin azalmasında, bu problemlerin yönetilebilir, çözülebilir hâle gelmesinde merkezî otoriteyle kurduğu bağ üzerinden irâdesini ortaya koyduğunda önemli anlamda pozitif katkı sağlayacaktır. Elbette ki ben sâdece zâten suçlayarak süreç yönetmiyorum. Dünyadaki dalgalanma ortada, işte hemen yanı başımızda Gazze’de iki ayı aşkındır yaşananlar ortada. Dünyanın 1929 Buhranı’ndan daha ağır bir ekonomik kriz yaşadığı ortada. Bizim dış borç yükümüzden dolayı yaşadığımız, içerideki doların baskısından ortaya çıkan enflasyonun hayâta olumsuz etkileri ortada. Bütün bunlarda elbette ki merkezî hükûmet atması gereken adımları atıyor, atacak. Ama bütün bu adımları hükûmet atarken bizim İstanbul’da görmemiz gereken nokta şu: AK Parti’nin başardıkları üzerinden ortaya çıkan yeni sosyolojik gerçekliğin beklentilerini iyi okumak zorundayız diyorum. Bu eksiklikleri bir polemik konusu yaparak, suçlu arayarak değil; sonuçta bu bizim eksiklerimiz. Ben de diyorum ki; AK Parti hareketi İstanbul’u yeniden almak istiyor, evet alacaktır. Bunun da en güçlü adayı biziz. Açık yüreklilikle bunu söylüyorum. Bu hedefe yürürken dikkat etmemiz gereken nokta, 2019’da bir sandıkta kaybediş yaşandı. İkinci kez yaşanmaması için Sayın Cumhurbaşkanımızın etrafındaki kadroların, İstanbul okumasını kendi istedikleri, tırnak içerisinde isimlerin büyükşehir belediye başkan adayı olmasını Sayın Cumhurbaşkanımızın önüne sürekli anket yönlendirmeleriyle, temâyül yoklaması tartışmalarıyla götürmek yerine; İstanbullu’nun gündemini doğru okusunlar. İstanbullu’nun gündeminde ne var? Eğer siz genel politikalarda atılması gereken adımları atmazsanız, yani emeklinin beklentisi, dar gelirlinin hayâtının kolaylaşması için, dar gelirlinin beklentisi, sâbit ücretlinin hayâtının bu anlamda kolaylaşması için genel politikalardan beklentilerine yönelik adımları atmazsanız, salt tek başına, işte İstanbul’a ben depreme dayanıklı bu kadar ev yapacağım, işte ulaşımda bunu yapacağım demek kentlinin gündeminde değil. Ben bunu anlatmak istiyorum.

Peki. Sen başka yerlerdesin, ben de siyâsete çekmeye çalışıyorum. Bakalım nasıl olacak, ama bayağı da güzel şeyler söyledin siyâsetle ilgili. Karadeniz meselesine gelelim. Şimdi görüyorum sosyal medyada, “Yine mi Karadeniz? Yeter Karadeniz.” Ben bir Karadenizli olarak çok rahatsız değilim açıkçası; ama nedir hakîkaten? Sen yıllardır İstanbul’da yaşayan ve siyâset yapan birisi olarak da biliyorsun. Yani Karadenizlilerin bu kadar –ilçe belediye başkanları da bayağı sayıda var değil mi?– bu kadar etkili olması, nüfus oranıyla alâkalı bir olay değil sanki. 

Metin Külünk: Ben İstanbul’un kimlik üzerinden konuşulmaması gerektiğini düşünüyorum. Biz İstanbullu’yuz. Bir kere İstanbul’un en temel ihtiyâcı… bakınız biraz evvel bir şey söyledim: Yapay zekâ tsunamisi geliyor. Türkiye dijital anlamda dünyadaki büyük değişime kendisini çok daha güçlü bir şekilde hazırlamalı. Şu anda bakınız sâdece 7000 bilişim mezunu vermişiz. Baktığınız zaman bu süreçte hazırlık yapan diğer ülkelerin çok gerisindeyiz. İstanbul bu anlamda bizim yapay zekâ üzerinden büyük devrime hazırlık noktasındaki en stratejik şehirlerimizden birisi. Biz İstanbul üzerinden dünyanın enerjisini İstanbul’da toplayıp bu topladığımız enerjiyi Türkiye’ye… 

Ama tamam da… 

Metin Külünk: Anlatacağım. Oraya geleceğim.Ben kimlik üzerinden, İstanbul’da bakınız, ben dün bir düğündeydim, nikâh şâhidiydim. Düğün benim annemin, babamın yattığı topraklar, atalarımın yattığı topraklar, Rize Güneysu ilçesindeki Ortaköy’den tanıdığım bir âilenin kızı. Kızımızın ataları Rizeli. İstanbul’da yaşıyor, İstanbul’da büyüdü, İstanbul’da hayâtını devam ettiriyor. Damat bey kardeşimiz kim? Mardinli. Şimdi İstanbul bu. Yaptığımız nikâh şâhitliklerinin hepsinin bize bir öğrettiği var. Bingöllü gelin, Rizeli damat. Rizeli kızımız, Diyarbakırlı damat. Şimdi İstanbul’u bütünleştiren, birleştiren, sevdiren, sevindiren bir anlayış üzerinden konuşmamız lâzım. Elbetteki bu şehirde benim de dedem 1940’larda İstanbul’a gelmiş. Gemilerde reis olarak çalıştığı için. Babam Ankara’da, Erzurum’da, Diyarbakır’da, Antep’te, Kore’de görev yapmış, İstanbul’da görev yapmış ve 54 yıldır bu şehirde. Ben bu şehirde siyâset öğrendim. Seninle tanışıklığımız nereden? Bu şehirden. Tâ lise yıllarına gittiğinde, Galatasaray Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, yani bir sürü arkadaşım var. İstanbul bize, ben bu şehrin caddelerinden cezâevine yolcu edildim. Bu şehirden ben gidip cezâevine teslim oldum. Bu şehirde iş hayâtını öğrendim. Bu şehirde mendil satmayı, havlu satmayı, hurdacının yanında çalışmayı… Dolayısıyla İstanbul’u bu anlamda bizim dünyaya söyleyeceğimiz en önemli söz olarak, birleştiren şehir olarak İstanbulluluk odaklı okumalıyız. Demografik özellikler kıymetli mi? Elbette ki. Ama burada dengeye dikkat etmek lâzım. Ben son dönemdeki Karadenizli başkanlar, 2019’daki Karadenizli –ki hepsi burada, birçoğu burada doğmuş büyümüş–, ben tanıyorum kendilerini. Yani çok önemli bir kısmı burada doğmuş, burada büyümüş, hayâtı burada devam etmiş. Ama nüfus kütükleri memleketlerinde olduğu için, atalarının, annelerinin ve babalarının doğduğu, ama İstanbul’a geldikleri, aslî şehirleriyle anıldıklarından dolayı tartışma başladı. Çok fazla sayıda Karadenizli kardeşimizin aday gösterilmesinden dolayı bu dengeye dikkat etmek lâzım. Niye? Bu şehirde demografik özellik bir realite. Bu realitede hemşehri derneklerine baktığımızda, meselâ ben hemşehri derneklerini de ziyâret ediyorum. İnşallah bizim olduğumuz dönemde hemşehri dernekleri boyut atlayacak. Ve göreceksiniz hemşehri dernekleri bu şehrin çok daha fazla sosyal hayâtına, bu şehrin çok daha fazla bilimsel hayâtına, bu şehirde çok daha fazla mahallenin huzûruna katkı sağlama noktasında müthiş boyut atlayacaklar. Biz zorlayacağız onları. Dolayısıyla o dengeye dikkat etmek gerektiğini ben de söylüyorum. Çünkü bir şekilde henüz biz Anadolu’dan gelmiş kardeşimizin “Ben İstanbulluyum” diyebilme zeminini güçlendirme noktasında, üzülerek ifâde ediyorum, yerel yönetimlerin de yapması gerekenleri yapma açısından eksik bıraktıklarından dolayı değiliz. Şimdi ben 2004’te teşkîlât başkanıydım. Bir ilçenin mülâkatlarını ben yaptım. Şimdi nereye geldik? Önümde 250 tâne başvurusu olan meclis üyesi kardeşimiz. Hepsi birbirinden kıymetli. Tabiî ki bakıyorsunuz; şehre ne katar, ne yapar, mesleği nedir, mahallesindeki etkisi nedir? En son baktım ki aynı ilden 10 kişi var. Hakîkaten hepsi birbirinden kıymetli. Döndük, meseleyi demografik yapı üzerinden değerlendirdiğimiz için, 10 tane hakîkaten vasıflı, ilkesel bir karar olduğu için demografik yapı üzerinden 9 tânesini elemek zorunda kaldık. Şimdi ben buna îtiraz ediyorum. Diyorum ki: Bu insan burada doğdu, burada büyüdü, âilesi burada, ekonomik hayâtı burada, sosyal hayâtı burada; ancak atalarının memleketleriyle bağı devam ediyor. Bizim İstanbullu kimliğimiz köklerimizle bağımızı koparmaz ki. Tam zıddı İstanbulluluk köklerimizi güçlendirir, berâberinde köklerimizin olduğu yerin de boyutunu… Ne dedim? Dünyanın enerjisini. Şimdi İstanbul bilginin merkezi, îtiraz etmek mümkün mü? Ekonominin merkezi, küresel siyâsetin en yoğun konuşulduğu yer, diplomasinin en yoğun, sosyal hayâtın en yoğun olduğu yer. Dolayısıyla İstanbul aslında bir enerji merkezi. Biz burada İstanbulluluğu güçlendirdiğimizde… Şimdi ben soruyorum: Dünkü evlenen çiftin, iki eşin çocukları nereli olacak? İstanbullu olacak. Dikkat et, dengeyi gözetmek lâzım. Hassas olmak lâzım. Sokağın bu anlamdaki eleştirel yaklaşımlarını anlayışla karşılamak lâzım. Kendisini görmek istediği yerde görmesinin önünü açmak lâzım. Ama ben “İstanbulluyuz” diyorum. En çok benim çıkış noktam: Biz İstanbulluyuz.

Şimdi çok sayıda ismin adı geçiyor. AK Parti’nin İstanbul adayı kim olur denirken, birtakım ilçe belediye başkanları da var, milletvekilleri de var vs.. Ama benim gördüğüm kadarıyla, yanılıyorsam düzelt, sen kampanya yapıyorsun bir tek. Var mı başka bir ikinci şahıs?

Metin Külünk: Yok. Resmî aday adayı da yok.

Evet. Bu da çok acayip bir şey. Peki yıllardır tanıştığınız, yol arkadaşı olduğunu söylediğiniz Cumhurbaşkanı arayıp, “Metin ne yapıyorsun, ne ediyorsun, ne istiyorsun?” diye sormuyor mu? Soracak mı?

Metin Külünk: O kardeşini iyi tanır. Ne yaptığını da iyi bilir. Dolayısıyla bu anlamda bana hiçbir şekilde bahsettiğiniz esasta bir telefonu olmamıştır. Ben doğal olan bir şeyi yapıyorum. Yani başta da ifâde ettim. Bir insanın en temel değeri özgünlüğü ve özgürlüğüdür. Özgünlük ve özgürlük insanın irâde koyma, iddia sâhibi olma ifâdesidir. Dolayısıyla benim bu şehre dâir iddialarım var. Açık açık söylüyorum. Şehir okumalarım farklı. Bir daha söylüyorum: Ben bir pencereden bakmıyorum. İstanbul’a bir bütün olarak bakıyorum ve iki başlıkta, senin programın üzerinden de ifâde edeyim, İstanbul iki başlıkta bir büyük krize doğru gidiyor. Bir, fizikî kriz. Şehir büyük basınç altında. Yani İstanbul’a îmar planları, ilçe belediyeleri de dâhil olmak üzere bir göç almamak üzere yapılmalı. Ciddî anlamda İstanbul özellikle önümüzdeki, o biraz evvel bahsettiğim dünyadaki büyük zamânın, yani târihin yeni dalgasına hazır hâle gelmeli. Bu bapta İstanbul’da üretim mantığını, sanâyi mantığını yeni baştan gözden geçirmeliyiz. İstanbul’un bu basıncı taşıması bir müddet sonra mümkün olmayacaktır. Ve bu kriz… İstanbul’u tuttuğumuz zaman bütün Anadolu’yu tutarız; ama İstanbul’da yaşanacak bir krizi Anadolu’nun tutması çok mümkün değildir. Bakınız, asrın felâketini yaşadık. Şehirlerimizin hepsine ilk koşan şehirlerden birisi yine bir kez daha İstanbul. O nedenle İstanbul’un üzerindeki basıncı, fizikî basıncı azaltmalıyız, kontrol altına almalıyız. İkincisi de sosyolojik kriz. Şehrin %20’siyle %80’i arasındaki mesâfe açılıyor. %80’in aleyhine. Bunu görmek zorundayız. Ve bir müddet sonra bu sosyolojik krizi İstanbul çekmez. O nedenle ifâde ediyorum; biz İstanbul’u yönetecek aklın bu iki krizi kriz olmaktan çıkarıp, yönetilebilir hâle getirecek bir aklın yerel iktidârı için hareket hâlindeyiz. İstanbul’un bize yüklediği önemli sorumluluklardan birisi de; bu şehir anti-emperyalist mücâdelenin en stratejik şehirlerinden birisidir. Onun da bize yüklediği sorumluluklardır.

Peki, ekip?

Metin Külünk: Son derece güçlü bir ekibimiz var. Bir tarafı bilim adamlarına dayalı, bir tarafı yerel yöneticilere dayalı, bir tarafı kamuda yöneticilere dayalı, bir taraf da siyâsal hayattan gelen; ama hepsi mücâdele ede ede, yani bir anda kendini koltuklarda bulmayan. Hani derler ya? Basamakları böyle birer birer çıkan. Çok güçlü, toplumun güvendiği, emin olduğu, “Hah!”, ekrana çıkardığımızda, “bu”. 500 kişilik bir kadro. En az 500 kişilik. Siyâset dünyasından, kamu yönetiminden, yerel yönetim kadrolarından ve bilim dünyasından. Tabiî ben bunları bugün sâdece târif ediyorum. Yani bu kadronun en temel özelliklerinden birisi de hayâta kimlikler üzerinden bakmayan, özellikle yakın gelecek târihi üzerinden bugünü okuyan. Bakınız yaptığımız en önemli yanlışlardan birisi; hep dün üzerinden okuyoruz. Halbuki yakın gelecek şimdi oldu. Yani yakın gelecek târihi üzerinden bugünü okumalıyız. Bugün okuduklarımızı hayâta geçirerek yakın gelecek târihine hazır olmalıyız. 

Peki. Başlarda, yayının ilk başında hattâ, “kazanma ihtimâi en güçlü olan isim” dedin. Peki AK Parti’nin bu seçimi de kaybetme ihtimâli var mı?

Metin Külünk: Eğer bu şehri tek pencereden okursak, yani hâdiseye sâdece bir İstanbul. Bugün trafik kriz artık. Realite. Problem değil artık; kriz. Bu krizin yönetilebilir hâle gelmesi lâzım. Evet, buradan bakarsak… Efendim İstanbul’da dün gece 4.1 şiddetinde bir deprem oldu. Geçmiş olsun İstanbul’umuza, Marmara Bölgesi’ne. Meseleyi depreme dayanıklı kentsel dönüşümünden tek başına bakarsak, elbette bunların hepsi stratejik önemli. Ha bu arada bâzı deprem uzmanları da îtiraz ediyor biliyorsunuz. Sencer Hoca da ciddî îtiraz ediyor. Yani o kendi aralarındaki tartışma. Bizim vazifemiz yaşanabilir kent ortaya çıkarmak. Belediyenin, siyâsetin aslî sorumluluğu bilim adamlarının kendi tartışmalarına odaklanmak değil.  

En kötü senaryoya hazır olmak.

Metin Külünk: En kötü senaryoya… Bir kere yaşanabilir şehir herkesin hakkı. Yani altyapısıyla, üstyapısıyla, çevreye duyarlılığıyla, varlığın cümlesine duyarlılıkla herkesin hakkı dolayısıyla. Ama İstanbul’a bir bütün olarak bakmayıp, kentlinin gündemini âileden başlayarak görmezse bu risk var mı var. 2019’da görmedi bu riski. Şimdi ben tâkip ediyorum, sosyal medya anketleri yapıyorlar arkadaşlar. Bunun kentlinin gündemiyle bir alâkası yok. Kamuoyu araştırmaları yapıyorlar yönlendirme sorularla. Bunun kentlinin gündemiyle bir alâkası yok. İstedikleri adayları sosyal medyada toplumun önüne koyup yönlendirme yapmak. Bu yanlış. Yapmasınlar bunu. Bu kentlinin gündemi değil. Bakınız, bu sosyal medyada anket yapan arkadaşlar, kamuoyunda anket yapan arkadaşlar, Arnavutköy’ün Boğazköy’ündeki fabrikanın patronunun; “Ben fabrikamda çalışacak adam bulamıyorum” cümlesinden haberi yok. İkitelli’nin organize sanayinin en uç noktasındaki Türkiye’nin çok stratejik bir fabrikasının; “Abi, ben fabrikada çalıştıracak adam bulamıyorum.”

Niye bulamıyor?

Metin Külünk: Çünkü dijital üzerinden ortaya çıkan yeni yapı, para kazanma noktasındaki tarzları köklü bir değişikliğe itti. Bu kaçınılmaz. Buna bizim ciddî anlamda cevap vermemiz lâzım. Meslek liseleri, meslek yüksekokulları YÖK’ün bu modeliyle mümkün değil. Bu model ile mümkün değil. Bakınız, 7000 bilişimci. Sabahleyin bir istatistik okudum. 7000 bilişimci mezun etmişiz. Ve bir tsunami geliyor. Ve yapay zekâ devrimini ıskalarsak, biz kendimizi buna hazırlamazsak ve bu anlamda ülkemizin sanayiinin ihtiyaç duyduğu istihdam altyapısının oluşumunda… İşte biz onun için de İstanbul’da meselâ bizim belediye başkanlığı dönemimizde mesleksiz hiçbir genç kalmayacak, net ifâde ediyorum. Ve yeni zamâna uygun meslekler. Mesleksiz, evinde hayâtını devam ettiren İstanbullu kadınlar da mesleksiz kalmayacak. Yani yeni zamâna uygun mesleklerle. Dolayısıyla şimdi temâyüller üzerinden algı oluşturmaya çalışanlar, yönlendirme anketler üzerinden algı oluşturup Sayın Cumhurbaşkanımıza kentlinin gündemini aktarmak yerine, kendi istedikleri adaylara kamuoyunu yönlendirmek için hamle yapanlar, çok açık yüreklilikle söylüyorum: Sayın İmamoğlu’nun seçimi bir daha İstanbul’da kolaylıkla almasının zeminini oluşturuyorlar, farkında değiller. Bakın ben İmamoğlu üzerinden okumuyorum süreci. Şunu söylüyorum; eğer siz kentlinin gündemine odaklanmazsanız, kentlinin beklentilerine, yani İstanbullu’nun beklentilerine cevap verecek genel politikalarla yerel politikaları birbiriyle buluşturmazsanız, sokak sandıkta cevap vermesini çok iyi bilir. Bu seçim, ekranlar üzerinden ilk defa söylüyorum; bu seçimi kimse 2004’le kıyaslamasın, 1999’la kıyaslamasın, 2009’la kıyaslamasın, 2014’le kıyaslamasın, 2019’la kıyaslamasın. Bu seçim 1994 ve 1989 seçimine benzer. Eğer bu seçimde 1989’daki gibi… Sayın Dalan’ın İstanbul’a yaptığı büyük hizmetler var, aksi inkâr edilir mi? Hayır. O dönemin şartları. Merhum Özal’ın başardıkları inkâr edilir mi? İki tâne, biri yerelde zirvede, diğeri de ülkemizin yönetiminde zirvede olan iki ismin başardıklarına rağmen 1989’da Sayın Dalan İstanbul’u okuyamadı. İstanbullu’nun gündemini okuyamadı. Şimdi de eğer AK Parti’de bu süreçleri yöneten arkadaşlar, genel merkezdeki arkadaşlarımız, Beyefendiye, Sayın Cumhurbaşkanımıza, bu anlamda çalışma yapan arkadaşlarımız etraflarına kulaklarını kabartıp; “Şu ismi öne çıkaralım, bu ismi öne çıkaralım, bu ismi kamuoyu istiyor” gibi sürekli hazır haberleme modelleriyle eğer İstanbullu’nun gündeminden Sayın Cumhurbaşkanımızı uzaklaştıracak bir çizgide İstanbul’la ilgili, sadece büyükşehir adayı da yetmez.

İlçeler de.

Metin Külünk: İlçeler de dâhil. İlçeler de yetmez, meclis üyeleri de dâhil. Bu da yetmez, AK Parti teşkîlâtlarının da sokağın beklentilerini karşılayacak bir, ciddî ciddî kendini aşmaya, özeleştiriye tâbi tutmaları gerektiği bu süreçte, meseleyi buradan çıkarıp kentlinin gündemiyle olmaksızın; “Nasıl olsa Sayın Erdoğan İstanbul’a gelir, ilçe ilçe dolaşır, işte, dev projelerle milletimizin karşısına çıkar, milletimiz de bizi seçer, halk Sayın Cumhurbaşkanımıza güveniyor” derse, 31 Mart günü sandıktan hiç bekledikleri çıkmaz.

Evet, bu iyi bir final olabilirdi; ama son bir siyâsî soru sorayım. DEM Parti ve İYİ Parti’nin kendi adaylarını çıkarma ihtimalleri çok güçlü İstanbul’da. Bu hakîkaten stratejik olarak önemli bir olay olur mu seçimlerde?

Metin Külünk: Hayır. Her iki parti de oyun oynuyor İstanbul’la. Çünkü Sayın İmamoğlu, uzun süredir kendi ittifâkını kurmuş durumda zâten. 

Yani onlardan oy alacak. 

Metin Külünk: İstanbul’da kendi ittifâkını kurmuş. Her iki partinin kendi iç çelişkileri çok yüksek. Biz AK Parti hareketinin adayı olarak gösterelim; bahsettiğiniz bütün partilerin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin tabanından da başlayın, bütün partilerin tabanlarının buluşacağı, el tutuşacağı, karşılıklı olarak ellerin tutuşacağı adres biziz. Bundan eminim. Dolayısıyla burada bir Sayın Cumhurbaşkanımızın gündemini rahatlatmak, AK Parti teşkilatlarının gündemine “Oh, ittifak yapmıyorlar, tamam artık” dedirtme bir pencere; ama öbür tarafta, ben yakinen tâkip ediyorum, Sayın İmamoğlu zâten İstanbul’da sâdece bahsettiğiniz iki parti değil, büyükşehirin imkânları üzerinden kendine zâten, nezâketen söylemek istemiyorum, kendine bir ittifak alanı, bütün partilerin içerisinde oluşturmuş durumda. Zâten onun için İmamoğlu’nun kazanmasını kolaylaştıracak çabaları gösterenler sâdece CHP’de değil.

Anlıyorum. Evet, şöyle bir sonuç çıkartıyorum, diyorsun ki: “Bir başka aday çıkması durumunda Cumhurbaşkanı Erdoğan kampanya yapacak, ben aday olursam Cumhurbaşkanı’yla berâber İstanbul’u kazanırım.”

Metin Külünk: Biz Sayın Cumhurbaşkanımız’ın liderliğinde, biz sâhada bir kere Ekrem İmamoğlu’nun rakibi biz olacağız. Sayın Cumhurbaşkanımız bu ülkenin lideridir. Dünya bir büyük türbilansın içerisinde. Üçüncü dünya savaşının içerisindeyiz. Tartışmadan öte bir realite. Bu dengeler nasıl oluşacak? Kuşak Yolu’na alternatif bir Baharat Yolu var. Bu Baharat Yolu’na kurban edilmiş bir Gazze var. Emperyalizmin Gazze’de İsrail’in önünü açarak, Hitler’in bu yüzündeki versiyonunun katlettiği çocuklar, katlettiği kadınlar, yok ettiği, otoparka çevirdiği, insanlar yok ediliyor, dünya seyrediyor. Bunun hepsinin en stratejik gerekçelerinden birisi İsrail Kuşak Yol’a alternatif yeni Baharat Yolu’nda en kilit ülke Akdeniz’i tutmak istiyor. Yukarıda Ukrayna-Rusya savaşı. Uyduda başlayan savaş. Türkiye’nin 5. nesil uçak KAAN’ı. KAAN’ın hayâta geçmesi için dünyada ciddî karşılık bulan. Bütün bunların olduğu yerde Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği, İstanbul’la ilgili hedefleri elbette ki önemli. Ama sâhada biz olacağız. Ekrem İmamoğlu’nun muhâtabı biziz. Onu sandıkta biz yeneceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımıza İstanbul’u bir kez daha 31 Mart gecesi; “Sayın Cumhurbaşkanım, İstanbul seçimleri kazanılmıştır. Arz ederim” diyeceğiz. O da İstanbullulara gelecek, seçime 10-15 gün kala, selâmlayacak, projelerini anlatacak, her bulduğu fırsatta İstanbul’la ilgili projelerini söyleyecek. Biz de o projelere sâhip çıkacağız ve mücâdele edeceğiz ve kazanacağız. 

Evet, çok teşekkürler. Metin Külünk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne AK Parti’den aday adayı. Projelerini anlattı. Parti içi dengelerden de bahsettik. İmamoğlu’nun durumundan da bahsettik. Konuşmadığımız hiçbir şey kalmadı. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.