Yargıtay’ın Can Atalay kararı | Prof. Dr. İlter Turan değerlendirdi: “Türkiye demokratik sistem olduğu iddiasında ise bunun aksini yapmak rejim değişikliğine işaret eder”

Yargıda Can Atalay krizi devam ediyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu’nun Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği tahliye kararını uygulamayarak dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderme kararı vermişti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi de ikinci kez karara uyulmamasına hükmetti. Siyaset bilimi profesörü İlter Turan denge ve denetleme sisteminde yasama, yürütme ve yargının yetkilerinin belli olduğunu, aksi dışında karar vermenin rejim değişikline işaret ettiğini söyledi. Röportajın tamamını sizlerle paylaşıyoruz… 

Program editörü: Aliye Altınışık 

“Öyle bir durumla karşı karşıyayız ki, hukuk ve siyaset iç içe geçmiş bulunuyor. Karşımıza çıkan olayı sadece bir hukuk sorunuymuş gibi ele almamız pek kolay gözükmüyor. Bunun bir siyasi olay olarak da değerlendirilmesi lazım. Türkiye, felsefesi itibariyle denge ve denetlemenin egemen olduğu liberal bir demokrasi olma iddiasında. Böyle bir iddia ile ortaya çıkıldığı zaman bu üç erkin her biri kendi yetkilerini haiz ve öbürlerini dengelemek ve denetlemekle mükellef. Buna karşılık şu andaki duruma baktığımız zaman anayasadaki gayet berrak bir ifadeye rağmen, Anayasa Mahkemesi’nin üstün konumuna rağmen, alt statüde olan ve anayasayı değil yasaları yorumlamakla mükellef olan bir yargı unsuru, AYM’nin kararlarını uygulamayacağını söylüyor. Hükümet de iki yargı kurumu arasında bir hakemlik yapabilecekmiş gibi kendini konumlandırmayı arzu ediyor, ama bu mümkün değil. 

Çünkü hükümetin kendisi de anayasa ne emrediyorsa ona uymak, denge ve denetleme sisteminde kendisine verilmiş yetkileri gözetmek, bunları aşmamak, diğerlerinin de yetkilerine saygı göstermek mecburiyetindedir. Yani liberal, demokratik bir denge ve denetleme sisteminin özü budur. 

Dolayısıyla hükümet eğer yargıya müdahale etmek istemiyorsa, yargının da kendine verilen rolü gözetmesi konusunda üstüne düşeni yapmak mecburiyetindedir. Denge ve denetleme sisteminde yargı konusunda, yani kanunların ne olduğu, nasıl uygulanacağı konusundaki nihai merci AYM olduğu için hepimiz -buna yürütme de dahil- onun kararlarının uygulanmasını sağlamakla mükellefiz. Bunu yapmadığınız zaman yalnızca AYM kararının dinlenmemesi değil, bir rejim bunalımıyla karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü rejimin ruhuna aykırı bir olayla karşı karşıyayız.

Jüristokratik karar ne demek? Bunu yargıtaya sormak lazım. Belki yargının kararlarının egemen olduğu bir durumdan bahsediyor. Fakat esas itibariyle denge ve denetleme sisteminde zaten öngörülen yargının kararlarının siyasi otoritenin, yani diğer erklerin ne dediğinden bağımsız olarak geçerli olmasıdır. O nedenle böyle bir iddia aslında pek anlamlı gözükmedi bana. Jüristokratik bir karar değil. Karar en yüksek yargı mercinin kararı, o da anayasaya bakarak, geçmişteki anayasa uygulamalarına bakarak böyle bir karar vermiştir ve hepimizin böyle bir karara uyması gerekir. Bu karardan memnun olmayabilirsiniz, bu karara saygı duymak mecburiyetinde de değilsiniz. Ama eğer sorumlu bir mevkide değilseniz yürütmede, bunu ifade edemezsiniz. Sadece uygulamakla mükellefsiniz.

Üç beş kişinin büyük toplum kesimlerini harekete geçirebilmesi ancak o toplum kesimlerinde de harekete geçmeyi teşvik edecek bir memnuniyetsizliğin ve bir harekete geçme arzusunun mevcudiyeti karşısında anlamlı olur. Yoksa bir kişi kendi başına veya üç kişi kendi başına bir toplumu harekete geçirme imkanına sahip değildir. Yani bugün biz beraber çıksak bağırıp çağırmaya başlasak herkes bize güler. Bizim peşimizden gitmez. Demek ki genel bir toplum hareketi ortaya çıktığı zaman, buna uygun bir zemin mevcutmuş ki, ortaya çıkmış. Yargı kendi değerlendirmesine göre bu konuları ele alacaktır. Toplum olaylarında da suç işleyenlerin cezalandırılması söz konusu olabilir. Tabii verdiğiniz örneklerde ortada bir suçun olup olmadığı tartışmalıdır ve olmadığı düşüncesi daha ağırlık taşımaktadır. 

Türkiye, denge ve denetlemenin esas olduğu bir liberal demokratik sistem olduğu iddiasında ise üç erkin her birinin kendine göre anayasada tanımlanmış yetkileri vardır. Bu yetkileri kullanmaları ve onun sonuçlarındaki gereklerin yapılması, başka erklerin takdirine de bağlı değildir. O bakımdan eğer siz AYM’nin kararlarını uygulayıp uygulamamak hükümetin ihtiyarındadır diye bir karar alacak olursanız, bunun adı liberal demokrasi olmaz. Bunun adı bir otoriter sistem olur. Yani yargı da otoriter sisteme bağlı ve otoriter sistemin beğeneceği ve onaylayacağı kararları alan bir yapıya dönüşür. Karşımızda o zaman demokrasi kalmaz. Biz eğer ülkemizde yürürlükte olan sistemin bir demokrasi olduğunu ileri sürüyorsak ve buna inanıyorsak o zaman her bir erkin anayasa tanımlanmış yetkilerini kullanmasını saygıyla karşılamak ve onlara uymak mecburiyetindeyiz. Bunun aksini yapmak bir rejim değişikliğine işaret eder. Anayasanın 153. maddesi bu konuda yorum gerektirmeyecek kadar açık. Yani AYM’yi yargı sisteminin tepesine konumlandırıyor ve AYM kararlarının tartışılmaksızın uygulanacağını ifade ediyor. Bu kadar net, yani bu bunu tartışmak bile yersizdir. Muhaldir. Buna ihtiyaç yok.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.