Yerel seçimlere bir aydan az bir kısa süre kala Medyascope, İzmir’de seçimin nabzını tutuyor.
Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır, DEM Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayları Türkan Aslan ve Akın Birdal’a soruyor: Kent uzlaşısı formülü İzmir’de neden işlemedi? Tunç Soyer yeniden aday gösterilseydi DEM Parti destek verecek miydi? Seçim çalışmaları nasıl gidiyor? DEM Parti İzmir’de neleri değiştirmek istiyor? DEM Parti’nin şansı ne?
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Merhaba, iyi günler. DEM Parti, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı yarışına iki eş başkan adayıyla birden katılıyor: Akın Birdal ve Türkan Aslan’la. İzmir hakkında düşündüklerini, kampanyalarını, bugüne kadar neler yaptıklarını ve seçilirlerse neler yapacaklarını konuşacağız. Hoş geldiniz.
Akın Bey, sizinle başlayalım. Sizin siyâsette çok uzun bir geçmişiniz var. Kürt hareketinin değişik partilerinde yer aldınız. Ama aslında Türkiye’de sol hareket içerisinden Kürt hareketine yakınlaşan isimlerden birisiniz. 2007’de bağımsız aday olarak Diyarbakır’da milletvekili seçildiniz. 2009’da İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı oldunuz. 2011’de de Gaziantep’te yine bağımsız aday olarak seçime katıldınız ve bunların hepsi değişik parti isimleriyle oldu. Şu anda DEM Parti’nin adayısınız. Son âna kadar DEM Parti İzmir’de aday göstermeyecek, “Kent Uzlaşısı” ve CHP ile anlaşacak gibi bir beklenti vardı. Ne oldu?
Akın Birdal: DEM Parti’nin (o dönemdeki adıyla HDP), 2019 yerel seçimlerinde, demokratikleşme kaygısıyla 11 büyükşehrin kazanılmasında büyük rolü ve katkısı oldu; Antalya’dan, Mersin’den, Adana’dan, İstanbul’dan Ankara’ya kadar, Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkan adaylarına oy verdi ve şimdi yine aynı demokrasi kaygısıyla davranıyor. HEP (Halkın Emek Partisi) ve ardından DEP (Demokrasi Partisi) ile başlayan sonra HADEP (Halkın Demokrasi Partisi) ile devam eden 35 yıllık bir siyâsî yapıdır. Böyle bir siyâsî süreçte, seçime tek başına da girebilecekken, bu ülkenin demokratikleşmesi, eşit, özgür, bir arada yaşama kaygısıyla, bir kapı aralanır umuduyla, Cumhuriyet Halk Partisi’ne destek verdi ve “Kent Uzlaşısı” formülüyle yine destek vereceğini gösterdi. Bu destek İstanbul, Mersin, Adana ve birtakım il ve ilçeler için konuşuluyordu. İzmir için de son âna kadar bir anlaşma umûdu vardı. Biz de diliyorduk, umuyorduk, istiyorduk. Ama sonuçta olmadı. Başvuru günü öğlen saatinde bu iş kesinleşti.
Arkadaşlar o gün böyle bir öneri getirdikleri zaman, önce pek niyetli değildim doğrusu. Ben de son anda karar verdim. Demokrasi, adâlet, barış, eşitlik ve özgürlük yolunda yaşamını yitirmiş olanlara karşı duyduğum bir borçla, öneriyi kabul ettim. Son yarım saat içerisinde Ankara’dan belgeler, fotokopiler, gereken evraklar yetiştirildi ve biz saat 17.00’de başvurduk.
Bizim “Kent Uzlaşısı”ndan anladığımız şuydu: Orada önemli bir fark var; Cumhuriyet Halk Partisi, üç beş belediye meclis üyeliği, birkaç il genel meclis üyeliği, olmazsa biraz daha ileri fedakârlık yapıp bir iki ilçe belediye başkanlığı vermeyi anlıyordu. Oysa biz DEM Parti olarak İzmir’de yaşayan insanlarla birlikte bu kentin yönetimine tâlip olduk. Türkiye Mühendis ve Mîmar Odaları Birliği, emek hareketleri, DİSK, KESK, kadın hareketleri, ekolojistlerle, özgürlükçü kadın, ekolojik, demokratik bir İzmir hayâliyle bu “Kent Uzlaşısı” formülüne yaklaştık, ama bunu kabul etmediler. Parti merkezli bir yaklaşımla, son anda bu gerçekleşmedi.
Anladığım kadarıyla Tunç Soyer tekrar aday gösterilseydi, DEM Parti’nin destek verme ihtimâli bayağı kuvvetliymiş, yanılıyor muyum?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Akın Birdal: Doğru. Belki böyle bir sonuç yaşanmayacaktı. DEM Parti desteğini ve sempatisini de seslendirdi. Ama ne yazık ki CHP Genel Merkezi böyle bir tercihte bulundu.
Siz, Türkân Aslan ile berâber adaysınız. Türkân Hanım İnsan Hakları Derneği kökenli. Sizin gibi avukat. HDP İzmir İl Başkanlığı’nda yaşanan Deniz Poyraz’ın öldürülmesi dâvâsını baştan sona tâkip eden bir isim. Şu âna kadar sâhada yaptığınız faaliyetlerde neler görüyorsunuz? En çok ne çarpıyor sizi?
Akın Birdal: Doğrusu büyük bir heyecan görüyoruz. Kendi adayımızı çıkarmadığımız için DEM Parti kitle tabanının kalbi kırıktı ve sitem ediyorlardı. Nitekim, 14-28 Mayıs seçimlerinde de bunlar yaşandı. Cumhurbaşkanı adayı olarak kendi adayımızı çıkarabileceğimizi söylemiş ve duyurmuşken, son anda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verildi. Hep başkalarının stepnesi gibi görünmek, bence partide moral çöküntüsü yarattı. Uzlaşı sürecinde de yine başkalarının destekleneceği düşüncesiyle doğrusu çok kırıktı tabanımız. Benim ve Türkân arkadaşımızın adaylığı söz konusu olunca büyük bir heyecan duydular ve çalışmalara katıldılar. Sâdece DEM Parti tabanından değil, seküler kesimlerden de Cumhuriyet Halk Partisi’nin tabanından da çok sayıda telefon ve teşekkür alıyoruz. Çünkü onlar da sandığa gitmeyeceklerini îlân etmişlerdi. Şimdi, sandığa gideceklerini ve böyle bir seçenek yaratılmış olmasından ötürü memnun olduklarını söylüyorlar.
Siz rakamları biliyorsunuz elbette, ama izleyicilerimize de hatırlatalım: 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde HDP’nin oyu %8,9. 2018 genel seçimlerinde oyunu artırıyor %11,5. 2019’da seçimlere katılmıyor. 2023 seçimlerine Yeşil Sol Parti olarak girdi ve aldığı oy %7,5. Burada bir gerileme var. Ama hem sizin söylediğiniz nedenden hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyları CHP’ye verme çağrısından işler biraz karıştı herhalde. Partinin ismi de yeniydi. Şimdi şu hâliyle bakıldığında, DEM Parti tabanının oyları bu seçimde çok önemli olacak. Bir de “stratejik oy” meselesi var biliyorsunuz. Bir partinin seçmeni, yerel seçimlerde kendi adayının seçilemeyeceğini düşünüp, kendisine yakın gördüğü en güçlü adaya oy verir. CHP, özellikle DEM Parti’den ve İYİ Parti’den bunu bekliyor bu seçimlerde. İzmir’de DEM Parti tabanının “stratejik oy” kullanıp, AK Parti’nin kazanmaması için CHP’ye oy verme ihtimâlini görüyor musunuz?
Akın Birdal: Hayır. Hiç öyle bir olasılık yok. Çünkü biz burada büyük bir oy yüzdesi alacağız. Bu alacağımız oyun yüzdesinin yüksek olması, 1 Nisan’dan îtibâren yeniden demokratikleşme sürecinin ve bir diyalog masası kurulmasının kapısını aralayacak. O nedenle her bir oyun çok kıymeti var.
Ne kadar yüksek oy alırsanız 1 Nisan’dan sonra o kadar da güçlü mü olacaksınız?
Birdal: Kuşkusuz.1 Nisan’da aldığımız sonucu şaka olarak kabul etmesinler. “1 Nisan” şakası olmayacak. Gerçek bir tablo vereceğiz ve bu, gelecek için de çok önemli olacak.
İmkânları sınırlı bir parti DEM Parti. Birçok yerde engeller çıkıyor. Medyanın çok rağbet etmediği bir parti. Ne yapıyorsunuz? Nasıl yapıyorsunuz kampanyayı?
Birdal: Doğru, olanaklarımız sınırlı; ama emin olun DEM Parti tabanı, anneleriyle, kadınlarıyla, gençleriyle, emekçileriyle kadar özverili ki. Şimdi herkes sokakta. Dün Kemeraltı’nda halkımızı selâmladık. Büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılandık. Eksik olmayın medyada sizler gibi dostlar bizi görünür kılıyorlar. Daha yeni yeni, birkaç gündür başladık görsel ve yazılı medyayla kendimizi anlatma olanağına. Yandaş medyada zâten böyle bir şey söz konusu değil. Diğerleri de Cumhuriyet Halk Partisi kanalında oldukları için, örneğin DEM Parti’yi tartışırken, DEM Parti’den kimseyi çağırmıyorlar, gıyâbımızda tartışıyorlar. Fakat bütün bunlara karşı DEM Parti’nin varlığı görülüyor ve çok iyi bir sonuç alınacak.
Türkân Hanım, Akın Bey’le olayın siyâsi yönünü konuştuk. Size de yerel yönetim boyutunu sormak istiyorum. DEM Parti İzmirliler’e büyükşehir seçimlerinde neler vaat ediyor? Temel perspektifiniz ve projeleriniz neler?
Türkan Aslan: Öncelikle, biz İzmir’i kadın kenti yapmayı düşünüyoruz. O yüzden de bütçe ile başlayacağız bu işe. Seçildiğimiz zaman, öncelikle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesini “mor” bir bakış açısıyla planlayacağız. Sonuçta, sosyal ve siyâsal anlamda önlemler alınması, faaliyetler yürütülmesi tek başına bir anlam ifâde etmiyor takdir edersiniz. O yüzden de bu şehrin bütçesini mor bir renkle, mor bir anlayışla yapmak zorundayız. Bundan kastım, kadını, yaşlıları, engellileri, gençleri, çocukları önceleyen bir bakış açısıyla bütçe oluşturmak durumundayız. Aynı zamanda, ilçeler arasında gelişmişlik düzeyi ve hizmetin sunulması îtibâriyle farklılıklar var. İzmir’in 30 ilçesi var. Az gelişmiş ilçelerimiz var. O yüzden de bu ilçelerin gelişmişlik düzeyine uygun olarak tekrar bütçeyi şekillendirmek gerekiyor. Biz işe bütçe ile başlayacağız.
Çok uzun bir süredir CHP’nin yönettiği bir şehirde yaşıyoruz. Elbette İzmir Büyükşehir Belediye başkanlarımızın büyük hizmetleri oldu. Ancak İzmir’’n kronik hale gelen bâzı sorunları var. Bu sorunları maalesef CHP belediyeleri de çözemediler. CHP belediyelerinin çözemediği sorunları temel başlıklarıyla sıralamakta fayda var: İzmir’in öncelikli sorununun, ekolojik kıyımlar olduğu kanaatindeyim. Bütçeyi de ona göre şekillendireceğiz. Dediğim gibi İzmir’in 30 ilçesi var. 26 ilçenin her birinde ayrı bir ekolojik sorun var. Aliağa’da PETKİM’in yarattığı hava kirliliği var. İzmir, önümüzdeki süreçte ciddî anlamda temiz havaya hasret bir yer olacak. Tahtalı Barajı’nın bulunduğu yerde Efemçukuru Altın Mâdeni var, İzmirliler’in temiz suyunu kirletiyor. O mâden şirketinin varlığı sebebiyle, Çamlı Barajı’nın yapımı uzun yıllardır ertelenmiş vaziyette; yerel yönetimler bunu erteliyor. İzmir’in içme suyu Manisa Gördes’ten geliyor. Ancak Gördes’in altında çatlak olduğu için maalesef suyun bir kısmı oraya gidiyor, verimli kullanımı söz konusu değil. İzmir’e yeteri derecede su gelmediği için, yaz aylarında sıkça su kesintilerine mâruz kalıyor İzmirliler. O yüzden, yarattığı tehlike nedeniyle ve İzmirliler’in su hakkını riske soktuğu için, öncelikle Efemçukuru’ndaki altın mâdeni işletmesinin durdurulması gerekiyor. Biz ilk etapta bu ekolojik sorunları halledip, temiz bir havası ve suyu olan bir İzmir yaratmak istiyoruz. Manisa Gördes’e ihtiyâcı olmayan, kendi temiz suyunu üreten bir yer yapmak istiyoruz. Öncelikle, meslek odaları ve diğer yapılarla birlikte bu sorunların çözümü üzerine görüşeceğiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hatay’da başlattığı bir söylem var: “Merkezî yönetimden belediye seçmezseniz size hizmet gelmez” diyor. Partinizin daha önceki isimlerinin başına gelenlerden sonra –kayyum olayını kastetmiyorum sâdece; kayyum atanmadığı dönemlerde de başlarına birtakım işler geldi çünkü– merkezî yönetimden destek almadan, hattâ köstek olunma ihtimâliyle belediyecilik yapmak nasıl mümkün?
Aslan: Onun zor olacağını düşünmüyorum. İzmir, kendi olanakları, kendi kaynaklarıyla verimli şekilde İzmirliler’e sunulursa ve planlamayı da ona göre yaparsak, İzmir’in kendi kaynaklarıyla güzelleştirilebileceğini, modern bir kent hâline getirilebileceğini düşünüyorum. Sayın Erdoğan’ın bu açıklamalarını kabul etmek elbette mümkün değil. Sonuçta, genel bütçenin buna göre ayrılması gerektiği ve illerin mevcut konumuna göre bu gelirin dağıtılması gerektiği kesin. Sonuçta halkın olanı halka geri vermek gerekiyor; kendi tekellerinde tutmasını ve bu yaklaşım tarzını doğru ve demokratik bulmadığımı ifâde edeyim. Tek adam rejiminin getirdiği bir sorun olarak görüyorum bunu. Hukuk çerçevesinde ele almak mümkün değil.
Biz merkezî yönetimden hiç destek almasak bile, İzmir’in öz kaynaklarıyla İzmir’i hep birlikte çok rahat bir şekilde kalkındırabileceğimizi, istihdam alanı yaratabileceğimizi düşünüyorum. Mevcut yerel yönetimlerin hangi kaynakları ne için önceliklendirdikleri belli değil. İzmir 4,5 milyonun üzerinde nüfûsu olan ve her alanda, turizmden sanâyisine, tarımına kadar bütün olanakları sâhip bir şehir. O yüzden o kaynakların bize yeteceğini düşünüyorum. Yeter ki o kaynakları verimli olarak halk için kullanalım.
Akın Bey, adları değişen Kürt hareketinin –sâdece Kürtler’den ibâret değil ama– yerel yönetim deneyimleri daha çok Güneydoğu’da oldu. Batıda bâzı yerlerde çok seçmeni olsa da belediye başkanlığı kazanamadı. Belki belediye meclislerine üye seçtirmiş olabilir. İstanbul’da, İzmir’de, Aydın’da, Mersin’de, Adana’da çok ciddî bir şekilde Kürt nüfus da var ve bunların önemli bir kısmı bu partilere yöneliyor. Büyük belediyelerin, bu hareketin temsilcisi olan DEM Parti tarafından kazanılması, Türkiye’de çok târihî, önemli bir şey olur. Peki, olur mu?
Birdal: Ben yarım yüzyıldır demokrasi ve siyâset içindeyim; şunu öğrendim: “Türkiye’de olmaz olmaz. Her şey olabilir”. Yerel yönetimler, daha önce bölgede çok önemli deneyimler edindi. Arkadaşlarımız “kentli hakları” dediğimiz kavramı, o kentte yaşayanlar için orada yaşayanlarla birlikte kullanılmasını sağladılar. Elbette o kentte yaşayanların sorumlulukları da var. “Demokrasi” dediğimiz, “yerelden kente” dediğimiz anlayış bu.
Biliyorsunuz, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı var. Biz, o kentte yaşayanların söz, karar ve yönetim hakkını esas alıyoruz. Yani her şeye o kentte yaşayanlar karar verecekler, bir anlamda kendi kendilerini yönetecekler. Güvenliğine, içişlerine kadar. Vâliyi, emniyet müdürünü o kentte yaşayanlar seçiyor. Bir daha seçilemeyecekleri kaygısıyla, vâli, emniyet müdürü hukuk dışına fazla çıkamıyor; hukuka bağlı hissediyor kendisini. Burada çok iyi bir sonuç alacağımıza eminim. Eğer bu kez alınamazsa, biz dört yıl, beş yıl sonrasını görürüz görmeyiz, ama arkadaşlarımız yönetime gelecekler mutlaka. Çünkü taşlar yerinden oynadı. “Artık yeter!” dediler.
Ege’nin iki yakasındaki halkların barış içinde bir arada yaşaması hayâlimiz vardı yıllardır. Ege’nin barış gölü olmasını isterdik. Ama şimdi mültecilerden, göçmenlerden ötürü kan ve ölüm gölüne dönüştü. Bunlara da birlikte karar vereceğiz. Burada mültecilerin de örgütleri var. Birkaç gündür emek örgütleri büyük bir heyecanla bizi karşılıyorlar. Artık şu ya da bu partili olma sâikiyle değil, bu kenti en iyi, özgür, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü anlayışı kim egemen kılıp, yönetebilir diye vicdânın sesiyle sandığa gidecek. Zâten akıl, vicdan ve bilim de birleşince oradan en iyi sonuçlar çıkacaktır.
Biraz önce Akın Bey’e sâhada aldığınız tepkileri sordum, aynı soruyu size de de sormak istiyorum. Akın Bey, DEM Parti’nin kendi adayıyla seçime girmesinin tabanda büyük bir sevinç yarattığını söyledi. Yaşadığınız benzer ilginç örnekler var mı?
Aslan: Akın Bey’in söylediği doğru. Çok uzun bir süredir yerel yönetimler noktasında, İzmir’de DEM Parti ve öncesi HDP, aday çıkarmamıştı. CHP ile bir şekilde kent uzlaşısını o dönem sağlamışlardı. Ancak bu dönem, özellikle yürütülen genel politikalar îtibâriyle, tabanımızda müthiş bir kırılma yaşandı. Bu kırılma da, 2024 yerel seçimlerinde, özellikle yerel olması sebebiyle de insanların sandığa gitmeme eğilimiyle kendini gösterdi. Meselâ ben de sandığa gidecektim, ama yaşadığım mahallenin muhtarlığı için bir oy vermeyi hedefliyordum. Şimdi aday olunca, elbette çalışıp kendimize oy vereceğiz.
Sâhada çok olumlu tepkiler alıyoruz. Müthiş bir coşku var. Biraz önce 8 Mart buluşmasını yaptım Çiğli’de. Müthiş bir kalabalık vardı. İnsanlar, kadınlar coşkulu. Belediyeleri, bugüne kadar belediyenin kapısından içeri girmeyen herkese, kadınlara ve “ötekiler”e açmayı hedefliyoruz. Bizleri kendilerinden gördükleri için, onları ifâde ettiğimiz için, onları temsil ettiğimiz için, sâhada müthiş derecede bir coşku görüyorum. Akın Bey’e, çocuklarının istihdam ihtiyâcını dile getiren telefonlar geliyor.
Birdal: Doğru. İnsanlar iş istiyor bizden.
Aslan: İnsanlar katılımcı, çoğulcu bir yerel yönetimde yaşamayı özlemişler. İzmir’in bu hoşgörü havasına rağmen, yine de halktan uzak bir yönetim tarzı var. Her ne kadar Tunç Soyer, halk içerisinde olsa bile, yine de halktan uzaktı. Şimdi biz halkla birlikte, iç içe bir yönetim öneriyoruz. Bu yüzden de İzmirliler’in bizim bu özlemimize karşı durmalarının mümkün olmayacağına inanıyorum. “Gelin hep birlikte yönetelim” diyoruz. Bundan daha güzel bir ideal olur mu? İzmir’in o hoşgörüsüne uygun, şeffaf bir yönetim tarzı uyguluyoruz. “Sizin kaynaklarınızı sizin için harcayalım” diyoruz. Bizi tercih etmeleri için çok sebepleri var.
Rakibiniz kim?
Birdal: Biz kazanmak için yola çıktık. Aslında partilerin hepsi birbirine benziyor. Bizi farklı kılan, mor çizgilerimiz. Eş başkanlığımızla, ekolojisiyle, kadın özgürlükçü hareketiyle bir farkımız var. Bizim rakibimiz aslında sistem. Türkân arkadaşımla beraber çok iddialıyız. “Diyarbakır kadar iddialıyız” diyoruz İzmir için. Ben 20-25 derken, İzmir’in plakası 35 olunca, arkadaşım çıtayı 35’lere çıkardı. Aldığımız oyun yüzdesiyle İzmir’i kazanacağız demektir.
Siz ne diyorsunuz? Hamza Dağ AK Parti’yi öne çıkarmayan, kendisini öne çıkartan bir kampanya yürütüyor. Bunun bir karşılığı olabilir mi? Size yakın tabandan Hamza Dağ’a oy çıkar mı?
Aslan: Hamza Dağ, AK Parti’den bağımsız olarak bir seçim stratejisi belirlemiş. Aynı şekilde ilçelerdeki adayları da o tarzda bir seçim stratejisi sürdürüyorlar. Ama bu, 22 yıldır AK Parti’nin Türkiye’ye getirmiş olduğu yoksulluğun, açlığın sonucu; kendi partileriyle, amblemleriyle seçime gidemediklerini gösteriyor. Aslında müthiş bir gerçekliği ortaya koyuyor. Hamza Dağ’ın bu kente getirebileceği tek şeyin talancılık ve sömürü olduğu kanaatindeyim. İzmir, İstanbul’a ve diğer illere göre kendi doğasını, kültürünü, mozaiğini hâlâ koruyabilen bir yer. Hamza Dağ’ın temsil ettiği siyâsal anlayış, buraya rantı, sömürüyü ve talanı getirecek. Getirdiği projeleri tâkip etmişsinizdir. Biz de görüyoruz projelerini. Bu projelerin hepsi talana yönelik projeler. İzmir’in kültürünü, doğasını, ekolojisini, dokusunu tamâmen ortadan kaldıracak. Bizim şiddetle karşı durduğumuz projeler bunlar.
İzmir’in 21. yüzyıla uygun şekillenmesi gerektiğine, altyapısının hazırlanması gerektiğine biz de inanıyoruz. Kronik hâle gelen sorunların çözülmesi konusunda zâten iddialıyız. Trafikten, barınma hakkına kadar bütün alanlarda çözüm önerilerimiz var. Ama biz onlardan çok farklı bir paradigmaya ve anlayışa sâhibiz. Biz, İzmir’in talana ve sömürüye teslim edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Yerel yönetimleri kazanalım ya da kazanmayalım, parti olarak biz bu anlayışın İzmir’de yer bulmaması için en azından hak savunucuları olarak mücâdele etmeye devam edeceğiz. O yüzden Hamza Dağ’ın burada kazanma şansı olduğu kanaatinde değilim. Bizim tabanın da Hamza Dağ’ı tercih edeceğini zannetmiyorum. Bir kısım seçmen, onun getirdiği politikaya bir miktar teveccüh edebilir, sonuçta Hamza Bey de İzmir’de yaşamış bir insan. Fakat genel îtibâriyle AK Parti’nin yıkımını temsil eden bir anlayışın temsilcisi. Biz, yerel yönetimi ve İzmir’i kesinlikle AK Parti’ye teslim etmeyi düşünmüyoruz.
Akın Birdal, nasıl kapatalım? Ne söylemek istersiniz?
Birdal: Aristoteles, İzmir’in, târihsel dokusuyla, ekolojisiyle, kültürel yapısıyla, Ege’nin en güzel kenti olduğunu söylüyor. Biz bu mîrâsı tekrar açığa çıkarabilmeliyiz. Çokdilli, çokinançlı, birlikte yaşanılabilir, eşit ve özgür, kardeşçe yaşanılabilir bir kente dönüştürmeliyiz. Ben 8 yıldır İzmir’deyim. Emin olun, herkes birbirini biliyor ve birlikte yaşamayı içselleştirmiş bir kültüre sâhip. İşte biz bu kültürü daha da geliştirmek istiyoruz. Umarım hayâlimizi gerçekleştirebiliriz.
Siz ne söylemek istersiniz?
Aslan: “DEM gelir, devran döner” diyorum. Bütün yerel seçimleri değerlendiren araştırmacılar, DEM Parti’nin bu yerel seçimlerde bütün metropollerde dengeleri değiştireceği konusunda hazırlıklı olsunlar.
Çok teşekkürler. DEM Parti’nin İzmir Büyükşehir Belediyesi eş başkan adayları Türkân Aslan ve Akın Birdal ile konuştuk. Katıldıkları için kendilerine teşekkürler. İzleyicilerimize de çok teşekkürler. İyi günler.