Ümit Özdağ’ın Medyascope’taki yayınının tam metni

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır’a konuk oldu. Röportajın tam metnini yayımlıyoruz.

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Merhaba, iyi günler. Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Ümit Özdağ stüdyoda canlı yayın konuğumuz. Sizlerden gelen soru ve yorumları kendisine iletmeye çalışacağım. Medyascope’un ve benim YouTube sayfamızdaki chat bölümüne yazabilirsiniz. Hoş geldiniz.

Ümit Özdağ: Hoş bulduk.

İki yıl önce 22 Nisan 2022 tarihinde sizinle Medyascope’ta yaptığımız yayın çok ses getirmişti gerçekten. İki taraf da ayrı ayrı kendi mahallesinden serzenişlere tanık olmuştu. Ama çok iyi bir yayın olmuştu. Bugün de öyle olacağına eminim.

Seçim kampanyanız sürecinde Türkiye’yi dolaşıyorsunuz, sürekli bir yerlerdesiniz. Isparta örneğinde olduğu gibi, bir gittiğiniz yere bir daha gidiyorsunuz. Nasıl gidiyor kampanyanız? Zafer Partisi ne durumda?

Özdağ: Şu ânda yayınlanmayan, teknik olarak yapılmış anketlerde ya dördüncü partiyiz ya beşinci partiyiz. Gidip geliyor. Yurtdışından, büyük yabancı basın organlarından özel röportaj talepleri gelmeye başladı. Bu da kendi büyükelçilikleriyle konuşmadan gelecek bir talep değildir. Benimle birlikte sahaya gelmek ve çalışmalara refakat etmek istiyorlar. Bu da, birçok çalışmada Zafer Partisi’nin nasıl yükseldiğini herkesin gördüğünü gösteriyor. Ama ben bu anketlerde görünenden de yüksek bir sonuç çıkacağını düşünüyorum. Çünkü ben gece saat 22.00, 22.30, 23.00’te ilçe ilçe dolaşıyorum. Gittiğim yerlerde 300, 500 kişilik kalabalıklar karşılıyor bizi. Konuşmak için bir kahve ziyareti yapıyorum, o ziyaret mitinge dönüşüyor. Veya bir esnaf ziyareti bir yürüyüşe dönüşüyor.

Zafer Partili olmak şöyle bir şey Ruşen Bey: Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidi anlamış oluyorsunuz ve bunu insanlara anlatma ihtiyacınız doğuyor. Onun için, her Zafer Partili, aynı zamanda Zafer Partisi’nin doğal bir propagandisti oluyor. Gençlerde büyük bir karşılığımız var. Anne ve babalar bu karşılığı merak etmeye başladılar. Gençler anne ve babaları ikna etmeye başlıyorlar. Ben de her gittiğim yerde, bazen iki saat durup fotoğraf çektiriyorum gençlerle.

Bu bir yerel seçim ve büyükşehirlerde, il ve ilçelerde belediye başkanları seçilecek. Sonuçta hangi parti kaç belediye başkanlığı almış, ona bakacağız. O tür hesapları yaptığınızda Zafer Partisi için nasıl bir tablo çıkıyor?

Özdağ: Biz herkesten, en azından üç oyun bir tanesini istiyoruz. Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı istiyoruz, ilçe belediye başkanlığını istiyoruz. Buralarda olmazsa Belediye Meclisi için oy istiyoruz. Bunu ifade ederek, ‘’Bugün yaşanan sürece, Türkiye’nin 13 milyon sığınmacı ve kaçağın gelmesine müsaade edilmesine, 5 milyon Suriyeli için yapılan harcamalara, Türk Milleti’ne yapılan haksızlıklara, şimdi 2 milyon Afgan’a geçici sığınmacı statüsü verilmesi çalışmalarına itirazınızı dile getirmek için, en azından üç oyunuzdan bir tanesini Zafer Partisi’ne verin’’ diyoruz. Bunu Türkiye’nin her yerinde söylüyoruz.

Bizim birçok hedefimiz var tabii. Öncelikli hedefimiz, Türkiye ortalamasında oy oranımızın çok yüksek olması.

Son seçimde oy oranınız kaçtı?

Özdağ: Yüzde 2,5

Onu ikiye katlamayı mı hedefliyorsunuz?

Özdağ: Hayır, daha da üzerine çıkartmak istiyoruz. Sahadaki eğilim de bunu gösteriyor zaten. Oran vermiyorum ama dördüncü parti olmak da bunu getiriyor zaten. Ama dediğim gibi, anketlerde gidip geliyor. Biz dördüncü partiyiz, çok küçük farkla beşinci partiyle yer değiştiriyoruz. Fakat biz bütün anketlerde istikrarlı olarak artıyoruz ve Zafer Partisi’ne gelen seçmen yüzer gezer değil, çok bilinçli ve kararlı olarak geliyor. Sonuç itibariyle, alacağımız il ve ilçeler muhakkak olacak.

Tam da öyle bir soru gelmiş. İzleyicilerimizden Tolga Bey ‘’Ümit Bey’in gözlemlerine göre Zafer Partisi’nin kazandığı belli olan bir yer var mı?’’ diye soruyor.

Özdağ: Aslında birden fazla yer var. Isparta’yı kazanacağımızı düşünüyorum. Osmaniye’de büyük sürpriz yapacağız. Müthiş çalışan bir adayımız var Osmaniye’de. Kendisini tebrik ediyorum. Osmaniye’ye bir daha gideceğim. Alanya’da adayımız müthiş bir performans sergiliyor. Böyle başka adaylarımız da var, ama şimdi ilk aklıma gelen üç tanesini söyledim.

Siz Zafer Partisi’nin dört ve beşinci sıra arasında gidip geldiğinizi söyleyince aklıma İYİ Parti geldi. Seçim öncesinde, yerel seçimler için İYİ Parti’ye ittifak çağrısı yaptınız. Bildiğim kadarıyla cevap alamadınız, yanılıyor muyum?

Özdağ: Alamadık.

‘’Evet’’ demedikleri belli de ‘’Hayır’’ da demediler. Aslında bu seçim, bir anlamda İYİ Parti’yle sizin aranızda bir yarış olacak. İzleyicilerimizden birisi, zamanında sizin İYİ Parti’ye çok ağır laflar ettiğinizi, sonra da niye ittifak teklifi ettiğinizi sormuş. Sahadaki tabloya da bakarak, Zafer Partisi ve İYİ Parti arasında oy kaymalarının olup olmayacağını konusunda ne dersiniz?

Özdağ: Biz, ilk kez oy kullanacak seçmenden oy alıyoruz. Daha önce İYİ Parti’ye oy vermiş seçmenden büyük bir oy alıyoruz. CHP’ye oy vermiş seçmenden de bize oy geliyor. MHP’ye oy vermiş seçmenden de oy alıyoruz. Belirli yerlerde de AK Parti’ye oy veren seçmenden de oy alıyoruz. Sorunuzun ilk bölümüne gelince: Evet, siyaset kin üzerine yapılmaz, rasyonel yapılmalı. Bizim İYİ Parti’ye yönelik birçok eleştirimiz vardı. Ama seçim öncesinde bir seçim işbirliği, ortaya olağanüstü bir dinamizm çıkartıyordu. Bunu hesapladık, yüzde 20’leri zorluyordu ve olumlu olurdu. Bu nedenle teklifte bulunduk ama cevap bile vermediler. Bu işbirliği teklifiyle, benim eleştirilerim ortadan kalkmış değil. Neticede İYİ Parti başka bir siyasi parti. Biz de sahaya çıkıp politikalarımızı ilçe ilçe anlatmaya başladık. Biraz önce söyledim, ben geceleri köylere ziyarete gidiyorum. Bir köyde iki değişik kahvede konuşma yaptığım oldu. Mesela Didim’de… Bu arada Didim’de de çok büyük şansımız var; güçlü bir yükselme süreci içerisindeyiz.

Özetle, Zafer Partisi, alternatifi olmayan bir parti konumunda ve Zafer Partisi Türkiye’yi yönetecek. Siz bir gazeteci olarak Zafer Partisi’nin iktidarını göreceksiniz. Çünkü dünyanın gelecek 30 yılda ana meselesi küresel ısınma ve küresel göç. Küresel ısınmanın, milli boyutta ve yerel boyutta etkilerinin azaltılması ve Türkiye’nin küresel göçten korunması konusunda politikası olan tek parti, Zafer Partisi’dir.

Partinizin iktidara geleceğini söylediniz, tam da bununla ilgili bir soru gelmiş size. “2028’de Cumhurbaşkanı adayı olacak mı?” diye sormuş bir izleyicimiz.

Özdağ: Seçim 2028’e kalmayacak. Bundan sonraki ilk seçimde Zafer Partisi Genel Kurulu beni görevlendirirse, Zafer Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olacağım.

Sinan Oğan’la ilgili çok soru soruluyor. Ne oldu Sinan Oğan’la ilişkiniz?

Özdağ: Bitti.

Ne yaptığını biz de pek bilmiyoruz.

Özdağ: O bir tercih yaptı, ayrıldı. Biz kendi tercihimizi yaptık, ayrıldık.

Yine çok sık gelen sorulardan birisi. MHP’yi ve Devlet Bahçeli’yi eleştirmediğiniz ya da ‘’pek’’ eleştirmediğiniz söyleniyor.

Özdağ: En son Erdoğan’a yapmış olduğu çağrıdan sonra, benim yaptığım eleştiriyi herhalde Türkiye’de kimse yapmadı: Kendisine ‘’Devlet Bey, o zaman partiyi kapatın’’ dedim. MHP’lilerin birçoğu arkadaşımız, dostumuz, kardeşimiz, onları Zafer Partisi’ne davet ettim.

Memleket Partisi ile ilgili de bir soru var. Daha önce bir ittifak yapar gibi oldunuz ama sonra olmadı.

Özdağ: Evet, görüşmeler yaptık, olmadı.

Peki, şu ânda böyle bir ittifak, işbirliği görüşmeleri var mı?

Özdağ: Hayır, söz konusu değil.

Anadolu’da gittiğiniz yerlerde karşınıza Memleket Partisi çıkıyor mu?

Özdağ: Hayır, çıkmıyor.

Tekrar İYİ Parti’ye döneceğim: Eğer o ittifakı yapmış olsaydınız ne olurdu?

Özdağ: Dedim ya, yüzde 20 karşılığı vardı.

Çok sayıda belediye alabilir miydiniz?

Özdağ: Çok ciddi sayıda olurdu.

İzleyicilerimizden Muharrem Palaz ‘’Muhafazakâr veya DEM Partisi’ne oy veren Kürt seçmenden oy alabileceğinizi düşünüyor musunuz?’’ Yani AKP’ye ve DEM Parti’ye oy veren Kürt seçmeni kastediyor.

Özdağ: HDP ve DEM Parti’ye oy veren ama ‘’Zafer Partisi’ne oy vereceğim’’ diyen seçmenle karşılaştım. Nerede karşılaştığımı söyleyeyim: Adana, Mersin ve İstanbul’da. Çünkü Suriye ve Afganlılar nedeniyle işlerini kaybediyorlar. Bana şöyle diyorlar: ‘’Siz aslında öyle bir mücadele veriyorsunuz ki bu bizim de emek mücadelemiz.’’ Doğru, biz emekçinin de mücadelesini veriyoruz. Ben, Türk işçileri işten çıkartıp Hindistanlı işçileri işe alan bir tavuk firmasının önüne gittim. Orada işçilerle konuşacaktım. Hatta önce işçilerle konuşup sonra fabrikayı ziyarete gidecektim. Ben gelince, konuşmamı engellemek için 10. Yıl Marşı’nı çalmaya başladılar. Bu kadar riyakârlık, bu kadar siyasal ahlâksızlık olmaz. Sen 10. Yıl Marşı’nın arkasına Hindistanlıları gizleyemezsin arkadaş. Türk işçisini işten çıkartıp Hintli getiremezsin. Ama bu sadece o fabrika için değil, Yalova’daki tersaneler için de geçerli. Son 10 yılda, 1 milyon yabancıya Türkiye’de çalışma izni vermişler. Bu insanlar ilkokul, ortaokul ve lise seviyesinde. Bir fizik profesörünü getirip çalışma izni verin, buna bir itirazımız olmaz. Bu seviyede insanlar Türkiye’de de var, niye bu insanlara iş vermiyorsunuz?

Bir izleyicimiz ‘’Anayasayı değiştirmek için referanduma giderlerse Ümit Özdağ ne yapacak?’’ diye sormuş. Siz sosyal medya hesabınızda bu konuyla ilgili uzun bir paylaşım yaptınız ve alarm verdiniz.

Özdağ: Evet, çünkü şunu görüyoruz: 2009’da başlayan açılım, 2015’te bitti. Ama bu süreçte belirli hazırlıklar da tamamlandı, dosyalandı ve donduruldu. Şimdi Erdoğan, ABD ile yeni bir müzakere gerçekleştirerek, bu dondurulan dosyaları, Anayasa değişikliği üzerinden yaşama geçirmek istiyor.

Yani yeni bir çözüm sürecini mi kastediyorsunuz?

Özdağ: ‘’Çözüm süreci’’ demeden, ‘’Anayasa değişikliği’’ diyerek. Çünkü zaten PKK ile yapılacak bütün pazarlıklar yapıldı. Onun fotoğrafı da Dolmabahçe’de verildi fakat o, yaşama geçmedi. Şimdi buzdolabından çıkartılıyor ve Anayasanın ilk 3 maddesi değiştirilecek. Bunun için AKP ve DEM Parti, 1921 Anayasası’nın değiştirilmesini hedefleyen bir hazırlık içindeler. Bu ne demek? Cumhuriyet, 1924 Anayasası’nın ürünüdür. Yani ‘’Biz Cumhuriyet öncesine dönelim ve devleti yeniden kuralım’’ anlayışıdır. Şimdi devletin yeniden kurulması süreci başlayacak. Peki Altılı Masa, yani CHP, İYİ Parti, Saadet, Gelecek, DEVA ve DP ne diyor?  Altılı Masa zaten “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” belgesinde çok net bir şekilde 1921 Anayasası’na referansta bulunup, 1924 ve sonraki anayasaları daraltıcı olarak nitelendirdi. Burada bir tek Devlet Bahçeli’nin tutumu belli değildi. Bahçeli de son konuşmasında Erdoğan’a ‘’Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri’’ diyerek tutumunu gösterdi. Erdoğan 22 senedir iktidarda. Erdoğan ancak Türkiye’yi kendisinden kurtarabilir, başka kimseden kurtaramaz. ‘’Kurtarıcı lider’’, aslında kurucudur. ‘’21. yüzyılın kurtarıcı lideri’’ demek, devleti yeniden kuracak kişi demektir. Bahçeli ne söylediğini gayet iyi biliyor. Bunun ilki ifadesi de, genel seçimlerden hemen sonra söylediği “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecek. Umarım Türkiye değişmez’’ sözüydü. Bahçeli’nin ilk açıklaması oydu. Şimdi de bunu söyleyerek ‘’Tamam, ben de yanındayım’’ mesajını verdi.

Zafer Partisi dışında, Anayasanın ilk 3 maddesini ve 66 maddeyi tavizsiz savunacak hiçbir siyasi parti yok. Onun için biz bu seçimlerde, bütün Atatürkçülere, bütün Türk milliyetçilerine, bütün vatanseverlere, İstiklâl Hârbi ve Cumhuriyetin kuruluşu ile sorunu olmayan bütün yurttaşlarımıza ‘’ Oylarınızdan bir tanesini istiyoruz’’ çağrısında bulunuyoruz. Aynı şekilde İstanbul’da da çağrıda bulunuyoruz.

İstanbul konusuna biraz sonra geleceğiz.

Özdağ: Atatürkçülerin, Türk milliyetçilerinin, vatanseverlerin, Zafer Partisi’nin, DEM Parti’den daha az oy almasına izin vermeyeceklerini biliyoruz.

Biz sizinle tanıştığımızda, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) Kurucu Başkan ve Yönetim Kurulu Başkanıydınız yanlış hatırlamıyorsam.

Özdağ: Hayır, biz çok daha öncesinde 1987’de tanıştık.

Evet, tanışıklığımız ASAM’dan çok daha önceydi. Geçen gün kütüphanemde PKK ile ilgili yazıp imzaladığınız kitabınıza göz attım. Şu ânda iki şey birden konuşuluyor biliyorsunuz. Biri, sizin az önce bahsettiğiniz, adı ne olursa olsun, dondurucudan çıkartılan bir çözüm sürecinin yeniden yapılacağı, diğeri de Kandil’e bir kara harekâtının yapılacağı. Anladığım kadarıyla siz, yeniden bir çözüm süreci olacağını düşünüyorsunuz. Kara harekâtı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Özdağ: Eğer PKK ile bir mücadele için bir harekât olacaksa, bu Kandil olmaz. Kandil boş, kimse kimseyi yemesin. Bu harekât Suriye’ye olur. Şimdi AK Parti neye hazırlanıyor? Birincisi: DEM Parti’ye ‘’Kayyum atamayacağım’’ diyor. ABD’ye de ‘’YPG’yi kabul ediyorum’’ diyor. O tarafta YPG, sınırın bu tarafında da HDP belediyeleri var. YPG’nin normalleştirilmesi, 2012, 2013, 2014 süreci. Biliyorsunuz 21 Mart’ta da Cemil Bayık bir açıklama yapacak. Muhtemelen bu, silah bırakma konusunda olabilir. Bu noktada, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yapacağı operasyon, PKK’ya karşı bir operasyon olmaktan çok, İran’a karşı yeni bir konumlanma süreci olabilir. Ancak Erdoğan Türk dış politikasını o kadar ağır bir sıkışma içerisine soktu ki manevra alanı gittikçe daraldı. ABD ile el sıkışıp, içerde de anayasa üzerinden ‘’Ben Kürt açılımı yapıyorum’’ diyerek, ekonomik krizin bu kadar ağır olduğu bir noktada, insanların iflastan intihar ettiği, açlıktan çöpten gıda topladıkları bir ortamda, Rusya, sizin Suriye’nin kuzeyinde oturup, İdlib’den içeriye bir baskıda üç milyon insan itebilecekken, içerideki manevra alanınız, ABD ile düşündüğünüz kadar geniş olmayabilir.

Ben konuşmamızın bu bölümünün, İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay ve Milli İstihbarat’ta deşifre edilip okutulacağını biliyorum.

Şimdi çok güzel bir soru gelmiş. Konuyu hafifletelim biraz. İzleyicimiz diyor ki: ‘’Ben Zafer Partisi’ne oy vermedim. Ama Sayın Özdağ seçim döneminde, onca sansüre, baskıya ve imkânsızlığa rağmen, otomobilini ve tesbih koleksiyonunu satıp, seçime bir başına katılma iradesini göstermesiyle sempatimi kazanmıştı.’’ Ben bu tespih koleksiyonu satışını hayâl meyâl hatırlıyorum. Doğru bu, değil mi?

Özdağ: Bir düzeltme yapayım: Tespih koleksiyonumu sattım. Otomobilimi de sattım ama otomobilin parasını kullanmadım. O paranın üzerine biraz daha para koyup yeni bir otomobil aldım ama 2007 model aldım. Yani şu ânda kullandığım otomobil 2007 model. Ama tespihleri, tanesi 2000 TL bağış yapan herkese yolladım ve bir buçuk milyon liralık bir fon oluşturdum. Bunun üç yüz bin lirasını benzin ve kalış masrafı yaptım. Bir milyon iki yüz bin lirasını da sosyal medyaya reklâm verdim. Bu seçimde de yine bir çağrıda bulundum. Çünkü biz Hazine’den bir yardım almıyoruz. Genel Merkez’in her ay 700 bin lira civarında bir harcaması var. Bu 700 bin lirayı bulmak için her ay çabalıyorum. Bağışlarla oluyor bu. Bu bağışları öğrenci çocuklar yapıyor. Mesela ‘’Bugün okula yürüyerek gideceğim ama paramı Zafer Partisi’ne vereceğim’’ diyor. Dekontlardan bunu görebiliyorsunuz. Eksi 35 liradayken 50 lira bağışta bulunuyor.

Bu sefer, 5 milyon liraya yakın bağış geldi. Çok teşekkür ediyorum herkese. Ben de karşılığında ‘’Bağış yapanlara ‘’Demografik İşgal’’ kitabımı imzalayacağım’’ dedim. Ama henüz kimseye yollayamadım, kusura bakmasınlar çünkü yollardayım. Seçimden sonra oturacağım ve bu bağış yapan insanların hepsine bir teşekkür olarak kitabımı imzalayıp yollayacağım.

Peki, 2028 seçimleri de böyle mi olacak?

Özdağ: Bizim iş insanlarımız, Türkiye’den çok, paralarını seviyorlar. Hakikaten öyle. Yirmi bir yaşındaki bir öğrenci, o gün öğlen yemeğini yemeyip o parasını Zafer Parti’sine yollarken, milyarlarca dolara hükmeden birisi, bir öğlen yemeğinde Londra’ya gidip yediği yemeği bağış olarak Zafer Partisi’ne vermiyorsa… Budan da çok mutsuz değilim, onu söyleyeyim. Bizim, Türk gençliğinden ve Türk halkından başka hiç kimseye bir borcumuz yok.

Geçen seçim öncesinde ve bu seçim öncesinde de kamuoyu araştırmacılarıyla yaptığım yayınlarda, sohbetlerde, Zafer Partisi’ne verilen oyları ‘’protesto oyları’’ olarak tanımlıyorlar. Ama protesto oylarının da bir sınırı var. Son seçimde aldığınız oyların üzerinde oy almanız durumunda, Zafer Partisi’nin, protesto oylarının ötesinde, bir kitle partisine doğru evrilmekte olduğunu mu gösteriyor?

Özdağ: İktidarıyla, muhalefetiyle, mevcut düzen partilerinin dışında bir üçüncü seçenek arayan insanlar var, onlar Zafer Partisi’ne geliyorlar. Bu aynı zamanda mevcut düzene de bir protesto. Bu, oyu değersiz bir hâle getirmiyor, çok değerli bir oy. İnsanların Zafer Partisi’ne gelmesiyle birlikte, Zafer Partisi’nin kitleselleşmesiyle birlikte, aslında protestin kitleselleştiği görülüyor. Yoksa protest niteliğini değiştirmiyor. Neyi protesto ediyor? On üç milyon insanın ülkeye getirilmesini, bunların 5 milyonuna sığınmacı statüsü verilmesini protesto ediyor. Bu statü verilenlere yılda 11 milyon dolar harcanmasını protesto ediyor.

Siz bu kurumda birçok insan çalıştırıyorsunuz, onların sigortalarını ödüyorsunuz. Verginiz denetleniyor. Diyelim bir eczaneye gidiyorsunuz, aspirin alacaksınız 36 TL. Üç lira eksiğiniz olsa, eczacı sizi tanımaz. İlacı alamıyorsunuz. Suriyeli geliyor, bedava alıyor aspirini. Bu 11 senedir devam ediyor. Hastaneye gidiyorsunuz, hastanede de sizden sonra gelen Suriyeli, hastanede sizin önünüze geçiyor, siz hem kendi paranızı hem onun parasını ödüyorsunuz. Şimdi bu haksızlık. Biz Suriyelilerden nefret etmiyoruz. Suriyelilerin başına gelenleri Allah kimsenin başına getirmesin. Bu bir savaş. Ama bir apartmanda apartman dairesini su basarsa, o ân evinize alırsınız, beslersiniz, yatırırsınız çayını koyarsınız. Baktınız üç gün sonra gitmiyor ‘’E artık evine gitmeyecek misin?’’ dersiniz. ‘’Ya Ruşen kardeş, sizin ev güzelmiş. Buradan manzarası daha güzel, güneşi de iyi görüyor. Ben sizin misafir odasına yerleşeyim, bir zahmet tapuya da beni kaydedin.’’ Bu şimdi Ruşen Bey’e haksızlık olmaz mı? Aynı haksızlık ülkemiz için de olmaz mı?

İşin özeti şu: Bir Türk kadınının doğurganlık oranı ortalama 1,7. Şimdi bu 1’e düştü. Suriyelilerde bu oran 5,3.  Bu 7 milyon Suriyeli Türkiye’de kalırsa, 16 sene sonra 2040 yılında, bu ülkede 21 milyon Suriyeli olacak. Sizin oğlunuz kaç yaşında?

Yirmi beş.

Özdağ: Yirmi beş. Üzerine 16 koyun. Siz babanızdan bir Türkiye devraldınız. Oğlunuza bir ‘’Göçmenistan’’ mı devredeceksiniz? Hayır. Sınırlarımız güvensiz, bu insanlar her gün gelmeye devam ediyor. Her gün sınırlarımızdan 1000- 1250 kişi giriyor içeri. Bu resmî rakam. Ben bunu istihbarat raporlarında okudum. Bunun içinde uyuşturucu kaçakçısı var, lümpen unsuru var, terörist var. Sınırlarının böyle güvensiz olduğu bir ülke olur mu? Oğlunuz akşam dışarı çıktığı zaman ‘’Çocuğun başına bir şey geldi mi?’’ diye niye sorasınız ki? Üstelik endişelenmek için bunun parasını ödüyorsunuz.

Bu ülkede 2 milyon Afgan var. Bunlara geçici sığınmacı statüsü verecekler. Bu devletler hukukuna da aykırı. Afganistan’da savaş varsa -ki şu ânda yok- Afganistan’dan ayrılan adam, en fazla Afganistan’ın sınırı olduğu ülkelere gider.

Seçime dönelim ve İstanbul’u konuşalım. Azmi Karamahmutoğlu’nu çok eskiden beri tanırım. Açıkçası, sizin partinizden aday olması benim için sürpriz oldu. Siz de birbirinizi çok eskiden beri tanıyorsunuz ama o, genellikle ülkücü hareket içerisinde tarafsız kalmayı tercih diyordu. Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. O kazanamazsa kim kazansın?

Özdağ: Çok net. Ankara’da Bartu Soral, İzmir’de Naşit Birgüvi, İstanbul’da Azmi Karamahmutoğlu. Bu isimler, mevcut düzen partilerinin adaylarının, bu illere doğru dürüst hizmet etmemelerinin neticesinde, kendi projeleri ve parti projeleri ile ortaya çıkmış adaylardır. Onun için hangisinin kazanacağı bizim için önemli değil. Zafer Partisi kazansın diye yola çıktık biz. Kendi projelerimizi ortaya koyuyoruz.

İstanbul yirmi beş sene AK Parti, Erdoğan, on sene de CHP tarafından yönetildi. Otuz beş senenin sonunda İstanbullu, bu son otuz beş seneye rezil bir imza atan AKP ve CHP zihniyetine mi teslim edilecek? Otuz beş senede ne verdiler? Bu şehrin en önemli meselesi depremdir. Ben resmî simülasyonlarını gördüm depremin. Milyonlarca insan yaralanacak, yüzbinlerce insan ölecek. Yedi Yüz bin arama-kurtarma görevlisine ihtiyaç var. İmamoğlu’nun bu şehre karşı bir sorumluluğu olsaydı neler yapardı, sayayım.

Depremden sonra kaçılacak alanlar tespit edilip, bunların alt yapıları, yani tuvalet, banyo, su altyapılarının giderleri çekilir, kurulacak çadır ve konteyner kentler sağlam bir yere depolanırdı. Bu yapılmadı. 740 bin arama kurtarma personeline ihtiyaç var. Biz bunu yapacağız.

Sevgili İstanbullular, gençler. Arama-kurtarma eğitimi veriyoruz. Arama-kurtarma eğitimi alan İstanbullulara otobüsler bedava olacak. Su yarı fiyatına olacak. Bu insanları yetiştirirdi. Bakın deprem bölgesindeki bütün AVM’leri soygun olmasın diye kapattılar. Bütün AVM’leri, deprem sonrasında sığınak, barınma yeri, yukarıdaki yemek yerlerinin yemek dağıtım yerleri olarak kullanılması için önceden çalışmalarının yapılması lazım. Yapılmadı. 

Kentsel dönüşüm meselesi. ‘’Binaları yıkalım, yapalım’’ dersek, bu çok pahalı. Depremde yıkılırsa 7 TL’ye mâl oluyor. Siz yıkarsanız 1 TL’ye mâl oluyor. Yine de en az iki sene sürüyor. Binaların güçlendirilmesi gerekiyor. Bunu yapacağız. Bunun için belediye bünyesinde bir fabrika kuracağız, binaları güçlendirme materyali üreteceğiz ve İstanbul halkına kârsız olarak vereceğiz. Dünyadan isteyen olursa da kârla vereceğiz. Böylece istihdam yaratacağız ve binaların hızlıca güçlenmesi sağlanacak. Bu arada yıkılması gereken binalar, açılması gereken yollar olacak. Çünkü İstanbul’un bazı yolları at arabaları için yapılmış. Bu at arabası yolları on binlerce insana mezar olacak. Beş sene önce İmamoğlu ‘’Beş senede çözerim’’ demişti, bugün “Hiçbir şey yapmadım” diyor.

Siz daha önce Ekrem İmamoğlu’nu “tehlikeli” olarak tanımlamıştınız. Muhtemelen bu seçimi de kazanırsa, 2028 ya da daha önce yapılacak seçimde Cumhurbaşkanlığı seçiminde size rakip olacak. 

Ümit Özdağ: Olabilir. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun politik kutsalının olmadığını görüyorum. Mesela Diyarbakır’a gidiyor, HDP’lilerle PKK anıtı önünde fotoğraf veriyor. Ankara’ya, İstanbul’a geliyor, ‘’Orhun Abideleri’’ diyor. ‘’Keşke Atatürk’le bir kahve içebilseydim diyor. Bunlar çalışılmış reklâm spotları. Reklâm spotlarıyla hareket eden bir kişi büyükelçiler tarafından da bu kadar destekleniyorsa Türkiye’nin adamı değildir. 

Siz geçen seçimde ilk turun ardından Kemal Kılıçdaroğlu ile bir protokol imzaladınız. O protokollerin içeriğini ayrıca konuşuruz. Bugünkü CHP yönetimi ki Özgür Özel Genel Başkan ve Ekrem İmamoğlu da oldukça etkili. Hangisini tercih ederdiniz? Kemal Kılıçdaroğlu ile bir protokol yapacak kadar yakındınız.

Özdağ: Özgür Özel inşallah on beş sene daha CHP’nin başında kalır. 

Neden?

Özdağ: Çok iyi bir genel başkan. Özgür Özel devam etsin. Ben bunu Twitter’dan da yazdım.

Anladım. Peki benzer bir seçenek olduğunda, bugünkü CHP yönetimiyle, böyle kritik bir konuda işbirliği yapar mısınız?

Özdağ: Bizkişiler üzerinden değil, ilkeler üzerinden gidiyoruz. İlkemiz 1924 Anayasası’nın oluşturduğu milli üniter laik devlet. İkincisi: Türkiye’nin Ortadoğululaştırılmaması. Bu, göçün durdurulması ve geriye döndürülmesi demek. Türkiye dünyanın lunaparkı olamaz. Üçüncüsü: Terörle mücadele. FETÖ, PKK, IŞİD ile mücadele. Bu temellerde oluşturabileceğimiz bir konsensüs olursa olur. Ama CHP’nin mevcut teşkilat genetiği, “DEM’leşmiş” bir teşkilat genetiği. Bu teşkilat genetiğinde Atatürk yok. CHP tabanı, Atatürkçü, vatansever, milliyetçidir. Teşkilatlarında da böyle insanlar var. Gençlik Kolları Başkanı geliyor bana “Fotoğraf çektirebilir miyiz?” diyor. ‘’Neden?’’ diye soruyorum. “Seni seviyorum” diyor. ‘’E gel o zaman Zafer Partisi’ne’’ diyorum. “Ama ben CHP’liyim “diyor. ‘’Tamam ama orası Atatürk’ün partisi değil. Sen Atatürk’ün partisi Zafer Partisi’ne gel’’ diyorum. Onun yüzündeki ıstırabı görüyorum ben.

Yarın ben Esenyurt’ta miting yapacağım. Ahmet Özer’i ikimiz de tanırız. Ahmet Özer Atatürk’e yakın değildir, Abdullah Öcalan’a yakındır. Atatürk’ten çok Abdullah Öcalan’a yakın olan politik konsept olarak bir adam, Esenyurt’ta CHP seçmeninin önüne, CHP adayı olarak çıkartılıyor. Kabul edilebilir bir şey değil.

Protokol demişken, belki size aktarmışlardır, ben bir yayında “Ümit Özdağ İçişleri Bakanı olsaydı, herhalde beni içeri atardı” dedim.

Özdağ: Hayır. Ben demokrasiye inanan bir insanım. O kadar inanıyorum ki… Türkiye’de birçok üniversite seçimleri yapıldı. Rıza Ayhan, Gazi Üniversitesi Rektörü, 1200 oy aldı. Ahmet Necdet Sezer 200 oy alan kişiyi rektör olarak atadı. Bunun üzerine ben üniversiteden istifa ettim. Böyle bir şey yapmaya hiç zorunluluğum yok, taraf da değilim, sadece gidip oy kullanmıştım. Dedim ki: ‘’Ahmet Necdet Sezer Türkiye’de Cumhurbaşkanı olduğu sürece üniversitede ders vermeyeceğim.’’ Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan iki gün sonra üniversiteye başvurdum ve geri döndüm. Bizim mücadele ettiğimiz şey, bu saray rejimi.

Almanya’da öğrenciydim. Helmut Kohl de Başbakandı. CDU-CSU Hükümetinin Başbakanı. Bir CDU’lu milletvekili Helmut Kohl’ü çok sert eleştirdi. Helmut Kohl 1,95 cm boyunda bir adamdı. Hükümet sıralarından kalktı, parlamenterlerin olduğu bölüme gitti. ‘’Herhalde dövecek’’ diye düşündüm. Elini sıktı, tebrik etti ve teşekkür etti. Bu çok güzel bir davranış. Almanya’ya ilk gittiğimde buradan bir siyasi mücadeleden çıkıp gitmiştim. Üniversitenin yemekhanesine girdim. Değişik politik gruplar, yan yana kitaplarını satıyorlardı. Propaganda yapıyorlar. Kimse kimseyle kavga etmiyor. Ben de 18 yaşındaydım. Bunlar kavga etmediklerine göre görüşlerine çok inanmadıklarını düşünmüştüm. Çünkü Türkiye’de böyle bir ortamdan çıkmıştık. “Görüşüne inanıyorsan kavga edersin.”

Siz bakan olsaydınız, ben içeri girmeyecektim yani?

Özdağ: Hayır.Mesele yasalar. Yasaları ihlâl eden cezasını çeker. Özetle, bizim daha fazla demokrasiye daha fazla hoş görüye ihtiyacımız var.

Bir izleyicimiz şu soruyu sormuş: “Takipsizlik ya da beraat almış KHK’lılar görevlerine iade edilmiyor. Ümit Bey bu konuda ne düşünüyor?’’

Özdağ: Hayır, görevlerine iade ediliyorlar. Doğru değil bu. Hatta bazılarının takipsizlik almış olmakla birlikte örgüt üyesi olduğunu biliyorum. Onlar bile atandılar.

Bir başka soru: “Yeniden Refah Partisi ile ittifak yapabilir misiniz?”

Özdağ: Hayır. Yeniden Refah Partisi ile ittifak yapmayız. Birçok nedeni var ama en temel mesele şu: Erdoğan Türk Devleti’ni, tarikat ve cemaatlere teslim etti. Bu, Türk tarihinin mantığına aykırı. Bu, modern devlet oluşa aykırı. Bu, yurttaşlık hukukuna aykırı. Ben yıllarca üniversitede öğretim üyesi olarak çalıştım. Kâğıt okurken hiçbir zaman öğrencimin siyasi görüşü beni ilgilendirmedi. Ben kâğıda ne yazmış ona baktım. Başka bir şey yapsaydım kendime olan saygımı yitirirdim. Adam PKK’lı olabilir, IŞİD üyesi olabilir, ülkücü olabilir ya da çok Atatürkçü. Çok Atatürkçüyse aferin. Ülkesine karşı görevini yerine getirdiği için. Hoca olarak benim işim, onun kâğıda ne yazdığıdır; ben meseleye öyle bakıyorum. Yeniden Refah Partisi’nin de devlette tarikat ve cemaati hakimiyetini devam ettirme niyetinde olduğunu görüyorum. Biz Zafer Partisi olarak Türk Milleti’ne bir söz veriyoruz: Türk Devleti’ni Türk Milleti’ne geri vereceğiz. Liyakat esastır. Benim CHP protokolüne yazdırdığım maddelerden bir tanesi: Devlet yönetiminde, atamalarda liyakattir. Mülakatı kaldıracağız. Bir devlet, bir vatandaşıyla ilgili bilgi sahibi olmak istiyorsa mülakata ihtiyacı olmaz. 

Yeniden Refah Partisi demişken şu soruyu da soralım. Onlar sokak hayvanları konusunda çok netler. Hepsini toplamayı vadediyorlar.

Özdağ: Ben uzun yıllar köpekten korktum. Sonra rottweiler beslemeye başladım. Olabilecek en sert köpeklerden bir tanesi. Yalnız olduğu için bir tane daha aldım. İlkini barınaktan almıştım, ikincisini çiftlikten aldım. Onun için korkanları anlıyorum. Mevcut durumun sürdürülebilir olmadığını da biliyorum. Ancak bunları yok etmek olmaz. Evet, bu mevcut durum sürdürülebilir değil. Bugünkü barınaklar insanî değil, hayvanî de değil. Biz, yeni bir yaşama alanı modeli geliştirdik. Bütün Türkiye’de veteriner hekimler, belediyeler, hayvansever dernekleri ve mama şirketleri ile yöneteceği bir sistem. Geniş bir kısırlaştırma modeli yapacağız.

Kemal Kılıçdaroğlu siyasete dönecek mi? Ne düşünüyorsunuz? Dönsün mü?

Özdağ: Doğrusu bu bizim sorunumuz değil. Bu, Kemal Bey’in kendi tercihi. CHP tabanının nasıl karşılayacağıyla ilgili bir mesele.

Bir izleyicimiz “LGBTİ bireyler ve yaşam koşulları ile ilgili ne düşünüyor?” diye sormuş.

Özdağ: Benim bu konuda söylediğim bir şey var ama yayında söylenmez. Bu, kişilerin kendi tercih haklarıdır. Biz bir siyasi partiyiz. Meselenin siyasi boyutu ile ilgileniyoruz. AK Parti’nin LGBTİ ‘yi hedefe oturttuğunu görüyoruz. Hâlbuki bu konuda yapılan bütün olumlu hukukî düzenlemeleri yapan da AK Parti.

Şimdi geri almaya çalışıyorlar.

Özdağ: Olacak şey değil.

Avrupa ile ilişkiler, vize meselesi çok konuşuluyor?

Özdağ: Avrupa Birliği ile tam üyeliğin olmayacağını biliyoruz. Fakat Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinin alternatifi de yok. Biz, Avrupa ile genişletilmiş serbest ticaret bölgesi modelini savunuyoruz. Bu modelin içeriğini Avrupa ülkeleri ile birlikte doldurmamız gerekiyor. Mevcut yapı şöyle: Onlar bize; “Sizi alacağız” diye yalan söylüyor. Türk siyaseti de bu yalana inanmış gibi yaparak Türk halkına yalan söylüyor. Söz konusu bile değil. Peki, Avrupa Türkiye’yi nasıl görüyor? Avrupa kalesi Euro-front yaptılar. Sığınmacılar buraya dolsun diye Ortaçağ kalelerinin önündeki hendek gibi, Türkiye’yi Euro-front’u önündeki hendek olarak kullandılar. Biz Avrupa’ya “Bakın bu hendek patlayacak. Bu hendek patladığı zaman bu duvar yıkılacak ve Avrupa da karışacak” diyoruz.

Türkiye’ye biçilen kader, bu stratejik göç mühendisliği yüzünden, Suriye’nin, Lübnan’ın, Irak’ın başına gelenlerin Türkiye’nin de başına gelmesi ihtimali. Bundan dolayı, Avrupa kalesini korumak, ancak Anadolu kalesi ile mümkün olur. Anadolu kalesi de bizim doğu ve güney doğu sınırlarımızdan geçmelidir. Sığınmacıların geri dönüşü sağlanmalı ve yenilerinin gelmesi de engellenmelidir. Bu konuda biz Avrupa ile genişletilmiş serbest ticaret bölgesi modeli çerçevesinde ortak çalışmak istiyoruz. Mesele burada yapıcı davranmak. Gelin birlikte Suriyelilerin geri dönüşünü sağlayalım. Afganların Afganistan’da, Pakistanlıların Pakistan’da kalmasını sağlayalım. Küresel ısınmaya karşı küresel projeler geliştirelim.

Zafer Partisi olarak temel politikalarımızdan birisi de, Zafer Partisi iktidarında, Türkiye’yi, küresel ısınma konusundaki kurumsallaşmanın, küresel boyutta öncü gücü haline getirmek. Bir taraftan Türkiye’de milli ölçekte mücadele ederken… Mesela, Ganj Nehri’ni, Himalaya Dağları besliyor. Himalaya’ların buzulları erirse Ganj’ı ne besleyecek? Hiçbir şey. Ganj Nehri kurursa Kuzey Hindistan’dan 400 milyon nüfus harekete geçecek. Bunun gideceği iki yer var. Biri, Orta Asya üzerinden Güney Sibirya. İkincisi, Türkiye üzerinden Ortadoğu. Bunu durdurmamız gerekiyor. Bu Türkiye’nin tek başına yapabileceği bir şey değil. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile birlikte yapması gereken bir şey. Ama biz bugün anlamsız bir tam üyelik süreci içerisinde, Avrupalıların tek tek kendi milli küçük çıkarlarını, bu süreçte pazarlık aracı olarak Türkiye’ye dayatması şeklinde görüyoruz. Bizim Avrupa Birliği ile küresel etkisi olan daha stratejik bir ilişkiye ihtiyacımız var.

Güzel bir soru gelmiş, onu sona sakladım: “Süleyman Soylu ile düello bekliyorduk. Bakanlıktan gittikten sonra olay bitti mi?’’ diye sorulmuş.

Ümit Özdağ: Süleyman Soylu, Antalya’da Göç İdaresi’nde yaptığı bir konuşmasında bana hakaret etmiş. Bu olay Mecliste bana soruldu. Benim de hakaretten haberim yoktu. Gazeteciler duymuşlar. Aynı gün oluyor hadise. Okudum. Gerçekten çok ağır hakaret. Mahkemeye gittim. Mahkeme beraat verdi. Ben bu hakareti hâkime söylesem o hâkim beni içeriye atar. Tamam ben siyasetçiyim, siyasetçi daha fazla eleştirilmeyi kabul eder. Ama hakaret edemezsin bana. Üstelik de bakan konumundayken. Sonra bir televizyon programına çıkıp tekrar çok ağır bir hakarette bulundu. Onun üzerinde ben de hemen bir saat sonra basın toplantısı yaptım. “Oraya geliyorum. Silahsız geliyorum” dedim. Samimi söylüyorum, eğer İçişleri Bakanlığı’nın önüne çıkıp tek başına meydan okusaydı, ben de oraya kadar yürüyebilseydim, döverdim. Onun için gittim zaten. Kimse benim anneme küfredemez. Benim annem avukat, 84 yaşında.

İkincisi, sizin elinizde devletin bütün belgeleri var. ‘’Soros çocuğu’’ diyor. Soros, ‘’Suriyeliler Türkiye’de kalsın’’ diyor. Suriyelilerin Türkiye’de kalması için çalışıyor. Bak sesim gitti, aylardan beri konuşuyorum. Ben çıkmaları için çalışıyorum. Soros’un projesinin gerçekleştirmesinin sorumlusu da Süleyman Soylu’nun kendisi. Şunu yapabilirdi. Çıkıp derdi ki: Ümit Bey kusura bakmayın. Buyurun gelin bir kahve içelim.” Bunu yapmak için adam olmak gerekir. Bunu yapmadı. Mesele kapandı.

Peki burada noktayı koyalım Ümit Bey. Keyifli bir söyleşi oldu. Zaten hep öyle oluyor. Çok teşekkürler, sizlere kolay gelsin. Açıkçası benim şu ana kadar duyduklarımda, iki partinin yükselişte olduğu söyleniyor. Birisi sizin partiniz, diğeri Yeniden Refah Partisi. Herhalde siz de bunu görüyorsunuzdur.  Ama en önemli olayın İstanbul olacağı kesin. İstanbul’u Erdoğan tekrar alırsa, başka bir şey olacak. Ekrem İmamoğlu tekrar kazanırsa, başka bir şey olacak. Siz her halükârda 2028’den öne bir seçim bekliyorsunuz.

Özdağ: Evet,bekliyoruz.

Biz de sizin o seçimde Cumhurbaşkanı adayı olmanızı bekliyoruz. Öyle mi olacak? 

Özdağ: Evet. Partimizin Genel Kurulu derse, öyle olacak.

Çok teşekkürler tekrar. Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Ümit Özdağ ile konuştuk. Sizlerin sorularını da ilettik. Güzel bir söyleşi oldu. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.