15 Temmuz’da TRT önündeki silahlı fotoğraf, telefonunu kilitlemesi ve daha fazlası: İşte Ayhan Bora Kaplan davasında yaşananlar

Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan ve çetesinin yargılandığı dava başladı. Kaplan 15 Temmuz darbe girişimi sırasında TRT binasının önünde silahla çektirdiği fotoğrafı anlatmak istemedi, incelenemeyen telefonunu kilitledi, hiçbir suçlamayı kabul etmedi. Kaplan ile suç örgütü şüphelisi 28’i tutuklu 61 sanığın yargılandığı davada bugün (19 Nisan 2024) mahkeme başkanı duruşmanın sanık savunmalarıyla devam edeceğini ve ardından dosyayı ara karara bağlayacaklarını açıkladı. Duruşma, 22 Nisan Pazartesi gününe ertelendi. İşte o davada şu ana kadar yaşananlar.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın göreve geldiği ilk andan itibaren hedefine koyduğu suç örgütlerine yönelik operasyonlar kapsamında tutuklanan Ayhan Bora Kaplan ve çetesinin yargılandığı dava görülüyor.

Sincan Cezaevi’ndeki Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava 15 Nisan’da başladı. Davada 28’i tutuklu 61 sanık yargılanıyor. Sanık olarak yargılananların ifadeleri alınıyor. Bunların arasında örgütün lideri Ayhan Bora Kaplan da var.

16 Nisan’daki dava

Ayhan Bora Kaplan ilk savunmasını 16 Nisan’da yaptı. Kaplan’a eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile 15 Temmuz darbe girişimi sırasında TRT binası önünde çektirdiği ağır silahlı fotoğrafları soruldu. Kaplan, “Devlet görevlilerini suçlamamı bekliyorlar. Ben bu sorunun cevabını burada veremem. Özel size söyleyebilirim. Çünkü hemen internete düşüyor burada söylediklerim. Bunun için de önlem almanız gerek” yanıtını verdi.

Kaplan konuya ilişkin daha sonra şöyle konuştu:

“15 Temmuz’da Sayın Cumhurbaşkanımız herkesi sokağa çağırdı ben de üstüme düşenden fazlasını yaptım. Evde ailemle vedalaştım, iki rekat namaz kıldım. Babamı ailemin başına bıraktım ve Albüm Bar’ın olduğu sokağa çıktım. Herkese seslendim ve ‘Bugün sokağa çıkmayacaksanız ne zaman çıkacaksınız?’ diye bağırdım ve tanıdığım tanımadığım herkese mesaj attım. Sonra TRT’ye gittim. Askerlerden alındıktan sonra TRT’nin önünde fotoğraflar çekiliyordu, ben de o kareye girdim. Ve ben o günden sonra lanetlendim. Muhalif medya, FETÖ’cü firari gazeteciler ‘Reisin gizli ordusu, Süleyman Soylu’nun mafyası’ diyerek haber yaptılar.”

Kaplan duruşmada hiçbir suçlamayı kabul etmedi. Kaplan, gözaltı sürecinde polislerin kendisine işkence yaptığını ileri sürdü, “Gelen giden polis ‘Lan sen misin Bora Kaplan?’ diye tekme attı” dedi.

Şiddet ve cinayet suçlamalarını kabul etmedi

Erkan Doğan’ı alıkoyarak iki gün boyunca şiddet uygulamadığını öne süren Kaplan, şöyle devam etti:

“Bu adamı günlerce eziyet etme gibi bir durum olamaz. Doktor dahi çekse dişlerini kan kaybından ölür adam. O kadar işkence gördüyse nasıl iple sarkıtarak aşağı inip kaçıyor? Adamda zaten hastalık varmış. Bir tokat vurulduğunda dişleri dökülecek bir hastalığı varmış. Biz fazla ceza alalım diye o kadar abartmış ki ifadesini inandırıcılığını yitirmiş. Bu suçlamaları asla kabul etmiyorum.”

Ardından Mahfuz Tatar cinayetine dair savunma yapan Kaplan, “Ben tanımam etmem, şaşkınlık içerisindeyim. Onca emek verdiğim, masraf verdiğim eğlence mekanı Tren’in açılışının ikinci gününde 29 Eylül’de yaşanmıştır bu olay. Açılıştan bir gün sonra yorulduğum için gelmeyeceğim dedim. Konserin olduğu gün evime gittim, yattım dinlendim. Mahfuz Tatar’ın geldiğinden haberim yoktur. Ben kapıda karşılama değilim ki her geleni göreyim. İçerisi de loştur benim dışarıyı görme imkanım yoktur. İki-üç mekan gezdikten sonra gelmişler Mahfuz Tatarlar zaten geldiklerinde alkollülermiş” dedi.

Semih Arslan olayı hakkında da konuşan Kaplan kendini şöyle savundu:

“‘Üç cinayeti üstüne yıkacağız’ demişlerdi emniyettekiler, helal olsun ikisini yıktılar. Mahfuz Tatar olayından üç gün sonra intihar etmiştir. Semih Arslan sözde cinayeti işledikten sonra bara geliyor, ben de Tren bardayım. ‘Senin dediğini yaptım, öldürdüm’, ben de diyorum ki, ‘Neden yaptın, kendini de yaktın beni yaktın, ben sana sahip çıkmam’ dedim, iddiasında bulunuyor. Düşünsenize siz bir insan öldüreceksiniz, ardından da öldürmek için görevlendirdiğiniz insana bakmam diyeceksiniz. Bunun doğru olma ihtimali var mı? Kasıtlı olarak emniyetin yönlendirmesi yapılmıştır Semih Arslan olayında. Emniyet Arslan’ın kardeşi ve annesine ‘Hadi, sen de gel ifade ver’ diyor. İntihar olduğu sabit olan bu olayın içine ben çekildim. Tamamıyla yalan, dolan, kumpas.”

“Emniyet bana baskı yapıyordu”

“‘O dönemki emniyetçilerin senin ile husumeti neydi, sana neden baskı yapıyordu?’ diyebilirsiniz. Onu da anlatacağım” diyen Kaplan, savunmasında şunları ileri sürdü:

“O dönem Süleyman Soylu’nun ekibi vardı, şimdiki ekip yoktu. 15 Temmuz’dan sonra bana saldırıldı. Onur komiser , ‘Servet Yılmaz Ankara Emniyet Müdürü’nün ikinci bir talimatıyla Bora evden çıkmayacak’ dedi, trafik uygulamasında denk gelince. Bir dizi yapılan görüşmelerin ardından ‘Evden çıktığı, gittiği yerleri haber edecek, bize konum atsınlar’ denildi, ben de öyle yaptım. Ben nereye gittiysem oraya geldiler ve gittiğim her yerde uygulama yaptı polisler. Bu gibi tacizler devam etti. Örneğin, Azerbaycan’da Cumhurbaşkanı ile ortak açtığı bir restoran var Etçi Umut’un. Bunun açılışına beni davet ettiler, ben de oraya gittim ve fotoğraf paylaştım. Aynı anda da Etçi Mahmut’un Ankara’daki üç şubesi basıldı ‘Burası Ayhan Bora Kaplan’ınmış denilerek.”

Eski Emniyet Müdür Yardımcısı Volkan Murat Kaşıkçı’nın emriyle evinin basıldığını anlatan Kaplan, “Polisler çağrılsın, dinlensin. Bunlar yaşanmamış mı onlar söylesin. Eğer ‘yaşanmadı’ derlerse valla bu ülkede idam yok ama ben idam talep edeceğim. Bana, ‘Ramazan ayında koli dağıtamazsın’ dediler. O dönem de yani pandemi döneminde de ‘Vefa’ isimli bir dernek kurulmuştu, ben de yardımları onlara verdim. Kadınlar dağıtsın istedim bir şey yapılmasın diye ama yardım dağıtan kadınları da gözaltına aldılar” iddiasında bulundu.

Duruşmada tanık ifadeleri sanık Ayhan Bora Kaplan’a soruldu. Mahkeme başkanının “Bu insanlar (valeler) neden telsiz ve silah taşıyor ve telefonda konuşmak istemiyorlar? Bu gayretin nedeni nedir?” sorusuyla başlayan duruşmada sanık Kaplan, “Yüksek ihtimalle mekanlara yaranmak için polislerin sigara denetimini haber vermek içindir. Ben bu işleri yaptığım dönemde yoktu bunlar. Bunlar ben devrettikten sonra oldu” diyerek kendini savundu ve mahkeme başkanı ile arasında şu diyaloglar gerçekleşti:

Mahkeme Başkanı: “Senin isminin ne özelliği var da ‘hava atmak için’ senin ismini kullanıyorlar?”

Ayhan Bora Kaplan: “Mekanlar popüler olunca siz de popüler oluyorsunuz. Ben de Ankara’da sevilen bir insanım. Sanatçı, sporcu, iş insanları tanıdıklarım var ve fotoğraf koyuyoruz.”

Mahkeme Başkanı: “Bu kadar sevilen bir insan olduğun için mi bu kadar müşteki seni suçluyor?”

Ayhan Bora Kaplan: “Emniyetin algısı nedeniyle böyle oldu. Emniyet hep bunu yaptı.”

18 Nisan 2024

Ayhan Bora Kaplan’ın yargılandığı davanın ilk duruşmasının ikinci günü, 18 Nisan Perşembe günü yapıldı. Mahkeme başkanının talimatıyla, soruşturma sürecinde şifreli oluğu için incelenemeyen Kaplan’ın telefonu duruşma salonuna getirildi.

Cep telefonunun şifresini açması istenen Kaplan, üst üste hatalı şifre girerek telefonun üç saatliğine kilitlenmesine neden oldu.

Mahkeme başkanının, bu durumu sorması üzerine Kaplan, “şifreyi doğru girdiğini ancak telefonun neden açılmadığını anlamadığını” söyledi.

Duruşma 19 Nisan Cuma günü devam etti.

19 Nisan Cuma

Ayhan Bora Kaplan’ın içerisinde bulunduğu 28’i tutuklu 61 sanığın yargılanmasına Ankara 32’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.

Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile taraf avukatları yer aldı. Mahkeme başkanı duruşmanın sanık savunmalarıyla devam edeceğini ve ardından dosyayı ara karar bağlayacaklarını açıkladı.

Hakkında bulunan suçlamaları kabul etmeyen tutuklu sanık Mustafa Koç, operasyonların yapıldığı tarihte kendi rızasıyla teslim olduğunu ifade etti.

2018 yılında “Süvari Kahvesi” adlı mekanda bar sorumlusu olarak çalışmaya başladığını anlatan sanık Koç, “Fethi Koyuncu isimli kişi bizim mekanımızda vale eksiği olduğu zaman sadece vale gönderirdi, oradan tanıyorum. Ayrıca Bora Kaplan adlı kişiyi tanımıyorum, sadece medyadan biliyorum. Kaplan’la sadece nezarethane ve duruşma salonunda yan yana geldim. Herhangi bir örgüte üye olmak veya faaliyette bulunmak gibi bir girişimim olmamıştır. Gereğini size bırakıyorum” diye konuştu.

Suç örgütüne üye olmadığını iddia eden tutuklu sanık Mümin Ali Beldek, “Suç örgütüne üye değilim. 15 yıldır gece alemin de çalışmaktayım. Bu sebepten dolayı mekana gelen müşterilerle illaki samimi olmuşumdur. Bora Kaplan ile de bu şekilde tanıştım. Filistin Caddesi’nde boş bir dükkan vardı. Bora Kaplan’la konuşup burayı “Makyaj” adında gece kulübü yapalım dedik, kendisi de olumlu yaklaştı. 8 senedir de İzmir Çeşme’de çalışıyorum. Bora Kaplan’dan suç teşkil edecek bir emir almadım” ifadelerine yer verdi.

Çankaya İlçe Emniyet Müdürü tutuksuz sanık Necdet A.Ç., Organize Şube Ekipleri tarafından gözaltına alındığında konuyla ilgili hiçbir şey hatırlamadığını söyledi.

Konunun anlatılması üzerine hatırladığını iddia eden Necdet A.Ç., “Olay günü, komiserlerden birisi gelip bana bir şahsın geldiğini, şahsın dayak yediğini ve hürriyetinden yoksun bırakıldığını ancak çelişkili ifadeler verdiğini söyledi. Bu konuyla ilgili Gasp Büroya ulaşamadıklarını söyledi. Gasp Büro amirini aradım, kendisine durumu söylediğimde, ‘Konuyu ben zaten biliyorum. Siz şahsı gönderin, bende iki güne Esat karakoluna gönderiyorum’ dedi. Şahsı Esat karakoluna gönderdik. Bir gün sonraysa konuyla ilgili ne olduğunu merak ettiğim için komiserlerden bir tanesiyle görüştüm. Komiser bana, ‘Şahıs susma hakkını kullanmak istedi’ dedi. Ben de nasıl böyle bir şey olabilir diye tekrar şahsa ulaşmaya çalışalım dedim. Şahısla konuştuğumu hatırlamıyorum. Çünkü karşımda böyle eziyet görmüş iki gün hürriyetinden yoksun bırakılmış vahşice dişleri sökülmüş bir şahısla konuşsam muhakkak hatırlarım” diyerek savunmasını noktaladı.

Mahkeme başkanının, Bora Kaplan’a ‘Esenboğa Havalimanında yakalandığı beyaz renkli SUV aracın neden zıhlıydı?’ sorusuna sanık Kaplan, “Biz ticaret yapıyoruz, para taşıyoruz. Duyuyoruz haberlerde. Adamı çevirmişler onu gasp etmişler, öldürmüşler. Bizim çalışanlarımızın başına da böyle bir iş gelmesin diye bankadan para çekilirken de bu aracı kullanıyorduk. Zırhlı araç olduğu için dışarıdan saldırı olmaz. Ayrıca benim silaha ihtiyacım yoktur. Neden? Benim arabama bomba atsanız dahi işlemez. Suç işlemek amaçlı değil bu araç. Tamamen kendimi savunma amaçlı” dedi.

Sanık beyanlarının ardından ara kararını açıklayan mahkeme başkanı, tutuklu sanıkların mevcut hallerinin devamına, tutuksuz sanıkların adli kontrol tedbirlerimin devamına hükmetti.

Duruşma, 22 Nisan Pazartesi gününe ertelendi.

Kaynak: ANKA

Ne oldu?

Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan’ın eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile yakın olduğu iddia ediliyordu. Hatta bu o kadar çok konuşuldu ki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Soylu’ya sahip çıktı.

Kaplan ve ekibi 7 Eylül’de Ankara Esenboğa Havalimanı’nda yurtdışına kaçmak üzereyken gözaltına alındı. Kaplan, hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “kasten yaralama” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından yakalama kararı bulunuyordu.

Gözaltına alınan Kaplan, 12 Eylül’de çıkarıldığı Ankara Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklandı. Operasyon kapsamında gözaltına alınan diğer 28 kişiden 13’ü tutuklanırken, 15 şüpheli hakkında ise adli kontrol kararı verildi. Genişletilen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 2. sınıf Emniyet Müdürü N.A.Ç de adli kontrol ile serbest bırakıldı.

Bir de tabii Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman’ın da adı çok konuşuldu. Kaplan’ın, Kocaman’a lüks bir villa ile otomobil hediye ettiği öne sürüldü. Kocaman, Kaplan ile görüştüğünü doğruladı ama hediyeleri yalanladı. Bu arada AKP’li bir siyasetçinin Ankara Adliyesi’ndeki problemlerini sonuçlandıran “hatırlı” bir avukatın, Ayhan Bora Kaplan’ın da vekili olduğu ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın soruşturmayla ilgili MİT’ten özel rapor istediği de kulislere yansıdı. Erdoğan’ın, Kaplan ile görüştüğü ortaya çıkan Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman’a da randevu vermediği belirtildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne yönelik soruşturmayı tamamladı. 28’i tutuklu 61 şüpheli hakkında düzenlenen iddianame ceza mahkemesine gönderildi.

AA’nın haberine göre, Başsavcılıktan yapılan açıklamada, bir şüpheli hakkında “silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek“, beş şüpheli hakkında “silahlı suç örgütü yönetmek“, 51 şüpheli hakkında “silahlı suç örgütüne üye olmak” ve üç şüpheli hakkında “silahlı suç örgütü içerisindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlarından ceza istendi.

Şüpheliler hakkında ayrıca, silahlı suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen “kasten öldürme“, “kasten yaralama“, “eziyet“, “şantaj“, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma“, “yağma“, “suçluyu kayırma“, “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” ve “suç üstlenme” suçlarından da ceza talep edildi.

Soruşturmada adı geçen 26 şüpheli hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Ayhan Bora Kaplan ve suç örgütüne yönelik hazırladığı iddianame, 17 Ocak’ta Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianamede 12 kişi müşteki, 61 kişi de sanık sıfatıyla yer aldı. İddianamede, suç örgütünün kurucusu ve yöneticisinin sanık Bora Kaplan, diğer yöneticilerinin de sanıklar Fethi Koyuncu, Mutlu Ayaş, Yusuf İzzet Savaş, Kanber Keskin ve Serdar Sertçelik olduğu bildirildi.

İddianamede, örgütün Kaplan’ın talimatı ve bilgisi doğrultusunda, farklı tarihlerde Mahfuz Tatar ve Semih Arslan’ın öldürülmesi, müştekiler Altan T., Murat Y., Serhat T. ve Serdar H.’nin silahla yaralanması, müşteki Erkan D.’nin iki gün boyunca alıkonularak işkence edilmesi, müşteki Mehmet Taha E.’nin sahibi olduğu işletmelerin zorla alınması, müşteki Muhammed S.’nin iki otomobilinin gasp edilmesi ve zorla çek yazdırılması ile müşteki Emirhan B.’nin darp edilmesi olaylarını gerçekleştirdiği bildirildi.

Bora Kaplan ve örgütün diğer yöneticileri, suç örgütünün işlediği tüm suçlardan sorumlu tutuldu.

İddianamede, Bora Kaplan ve diğer örgüt yöneticileri Koyuncu, Ayaş, Savaş, Keskin ve Sertçelik hakkında “suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “kasten öldürme”, “nitelikli kasten öldürme”, yedi kişiye yönelik “kasten yaralama”, iki kişiye yönelik “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”, iki kişiye yönelik “nitelikli yağma”, “eziyet”, “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme”, “suç üstlenme” ve iki kez “suçluyu kayırma” suçlarından biri ağırlaştırılmış ikişer kez müebbet ve 169 yıl altışar aya kadar hapis cezası istendi.

Diğer 55 sanık için de çeşitli sürelerde hapis cezası talep edildi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.