Bütün kötülüklere şahit olmakla lanetlendik bu çağda. Her şey gözümüzün önünde gerçekleşiyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. Sadece tanık oluyoruz. Bu, sadece tanık olma ve hiçbir şey yapamama halinden dolayı korkarım ki, zulümle yaşamaya alıştık. Ekranı kaydırırken önüme trajik bir video düşüyor, hemen ardından bir kedi videosu. Bu trajediyi normalleştiren yayın akışında hüznüm ne kadar sürer? Video süresi kadar mı? Belki ayıp olmasın diye biraz daha üzülürüm, o kadar. Tükettim ve bitti bile. Acının, şiddetin sıradanlığı kaldı geriye yalnızca.
Ekranlar, kompozisyonlar, içerikler ve ego ego ego bombardımanı altındayız. Hepimiz aynı anda gösteri dünyasının öznesi olduk. Kimimizin puanı düşük, kimimizin yüksek ama kendi platformumuzun yüzüyüz işte. Hayranlıkla sevilmiyor artık hiç kimse, inanmıyoruz çünkü tam olarak hiçbir şeye. Aslında arka planında dönüyor olabilecek ihtimalleri düşünüyor illa içimizden birileri ve o dile getirildiği anda düşmeye başlıyor starın profil puanı. Boşluk yok birde boşluk aramızda. Dip dibeyiz sürekli ve her şey meydanda. Her şey. Gizem kalmadığı için büyü de yok, hayranlık da.
Meşhur olmak kolay ama ilahlaşmak imkânsız bu çağda. Starın egosunu aşağı çekmek bir Instagram hesabı açmasına bakar. Dilediğiniz kampanyayı yapıp belli lobileri bağlayarak ilahlaşamıyorsunuz. İnsanlar ve bitmeyen yorumları var çünkü. Bir yorumla tüm sinir sistemlerini alaşağı edebiliriz değil mi? Üç hafta insan içine çıkmak istemezler, belki derin bir depresyona bile sürüklenirler. Yahut eleştirilerin tam tersini ispatlamak için çığırından çıkarlar ve büyük bir rezalete kapı açarlar, biz de çok eğleniriz, değil mi? Diyeceğim o ki, bu çağda herkes herkesi eşit görüyor. Hiç kimseye tapmıyor, kimseyle büyülenmiyoruz. İnsanların duyguları, düşünceleri, hayatları, kırılgan kalpleri olduğunu umursamadan espriyi patlatıyoruz, lafı çakıyoruz, etkileşimi alıyoruz. Yeni starlar takipçi satın alıyor çünkü kimse onlara o kadar hayran değil ve kendi fotoğraflarının altına istedikleri yorumları yazdırıyorlar, yazık. Bazıları aşırı önemli değil artık, herkes aşırı önemli.
İnsanlar trajik olaylarla ilgili hashtagleri kullanarak komik videolar yüklüyor etkileşim almak için. Yahut bir ünlünün rezil oluşunun altına Gazze’de yaralanmış bebek fotoğrafı koyuyor, ama ona değil buna bakın demek için değil, etkileşim almak için.
Delirdik, etkileşim alabilmek için ne yapacağımızı şaşırdık. Dikkat çekebilmek için gerekirse kendini yakar diyorum, öyle insanlar türedi. Rezaletten beslenmekten bahsetmiyorum, baya benzin döküp yakmaktan bahsediyorum, hani çok çaresiz kalırsa belki. O çaresiz anın eline düşmemek için insanların içini gıcıklatacak cümleler kuruyorlar ve oh, bugün de doyduk çok şükür diyorlar.
İnsanlar etraflarındaki her şeye haber yahut etkileşim gözüyle bakıyor, eleştirmiyorum, hepimiz böyleyiz. Hepimiz kendi kanalımızın yüzüyüz ve bir yayın politikamız var. Kimi etik değerlere sahip, kimi rezaletten prim yapıyor, kimi kimliksiz, kimi havalı, kimi havalımsı, kimi varoş vs. (O dil kime, neden çıkarılıyor asla anlamıyorum. Yok umurunda değilsem, neden fotoğrafını görüyorum?)
Birbirimize karşı merhametimiz de kalmadı sanki. Kendimizden biliyoruz ya herkesi, hani şu tanışmaya yanaşmadığımız kendimizden. Maazallah, bir hiç olduğumuzu anlarız belki yolun sonunda, o yüzden hiç bakmıyoruz o tarafa. O tarafa, kendimizin olduğu tarafa işte. Karton karakterleriz çoğumuz. Kimimiz bir kendine dürüst belki, kimimiz herkese mümkün olduğunca ama gerek yok, çünkü insanlar dürüstlük falan istemiyorlar. Aman be, sıkma canımızı babalık, çekil şuradan, muuuu. (Domuz dudaklı öpücük. Kimi neden öpüyorsa artık? Beni öpmesin yılışık şey.)
Ters ters bakıyorum bazen fotoğraflara, aman bu günden hatıra. Kime ne? Bana ne hatıradan? Durun bir dakika, biz neden hep hatıra peşindeyiz? Sahi neyin kaydını tutuyoruz söyler misiniz? Artık albüm albüm atılacak basılı fotoğraf da kalmadı biz öldükten sonra, sahi neyin kaydı bu? Ama güzeliz be. Kimse kimsenin kıymetini bilmiyorken, bir kalpçik atıverin hiç değilse. Uzaklar yakın oluyor ya bu fotoğraflarla, yakınlar da uzak oluyor sanki anda yokuz.
İnsanlar yaşadıklarına inanamıyorlar bence biliyor musunuz? Tıpkı zenginlerin zengin, ünlülerin ünlü olduklarına bir türlü inanamadıkları gibi. Bu yüzden her şeyin kaydını tutmaya çalışıyoruz belki…
“Hey! Ben yaşadım” diyebilmek için. Tanrımız bir toz gibi üfürüp var ediyor ya, sonra yine birden yok ediyor ya hani bir anda. Ona mı öfkemiz nedir, herkeste bir ben, ben, anladın mı ben varım, varım ben!! Al işte fotoğrafım! İşte bu da belgesi. Yaşadım ben! Anlıyor musun, biliyor musun beni? Beni…
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Aynı kibre sahibiz tanrımızla—ortak ruhla, aynı kıskançlığa, aynı şımarıklık, ukalalık, çünkü neden olmasın? Aynı öze sahibiz ya…
Kime ispatlamaya çalışıyoruz kendimizi, tanrıya mı? Kendimize mi ispatlamaya çalışıyoruz? Yaşayamıyoruz ama öylesine. Hep bir amaç, bir gaye, hırs. Diğerinin gözünü oyan bir hırsla yaşanmaz ki anam babam. Hayır, tövbeler olsun, yaşamıyoruz. Sadece diğerlerine anlatabilmek için kendimizi hep şu anın kaydında ve sonraki anın planındayız, yaşayamıyoruz bu şekilde. Keşke dünyanın elektriğini kesseler de oturup bir sohbet etsek dünya gözüyle, ne zaman selfie çekeriz tam olarak kaygısı gütmeden.
Anı yaşamak için zorlarken buluyorum bazen kendimi. Şu manzaraya bakarak düşüncelere dalmak istiyorum, ama düşüncelerime bile dalamıyorum bazen. Parlak cümlelerim hep sizin için. Hemen söylemeliyim hepsini size de. Beni sizler var ediyorsunuz, var olun, var olun…
Evladını çiğ çiğ yiyen analar mı istersiniz, başkasının hayatına anında bir kameraman olarak dalan amatör muhabirler mi? Hepimiz fotoğrafçı, kameraman, metin yazarı, muhabir, gazeteci olduk. Programımızın adı boşluktan nağmeler. Yani kamera kaydını başlatmadan üzülemiyor, gereğini yapmıyor kendi ana haber bültenine bağlanmadan kimimiz. Ne kadar da hassassınız kamera önünde, normalden daha şişman çıkıyor merhametiniz. Keşke sadece lafınızı söyleyip öylece gitseydiniz hı? Bizi karıştırmasaydınız sokak kavganıza, bacağınıza tüküren dayıya, çocuğuna söven anaya. Bir çift laf söyleyip geçeydiniz, insanlık namına. Sosyal medyada var olmaktan, sosyal bir varlık olmaktan çıktık insanoğlu…
İnsanlar çığlıklara koşuyor, yayın açabilmek için, kaydetmek için, haberci refleksi işte. Her şeyden herkesin haberi olmalı, hemen.
Lanet olsun…
İnsanlıktan bayağı bir uzaklaştık, peygamberlik falan da bitti. Bizi ne getirir kendimize?