Geçen hafta İslamcı politikacıların rövanş korkuları sebebiyle Erdoğan’ın arkasında hizalanmalarını eleştirmiş, genel olarak İslam konusunda da kadın ve erkeklerin sahip çıkma ve terk etme anlamında farklı yaklaşımları olduğundan bahsetmiştim.
Şu an gezegenimiz hangi retroyu yaşıyor, nereden çıkıp nereye giriyor bilmiyorum ama Türkiye’nin gündemi bir sonraki seçime kadar rövanşlar olacak… Ulu ruhlar, ulu ruhlar göklere sorun ve bana haber verin, bizi neler bekliyor…
-?
OMG, ses falan yok, bu işte kötüyüm galiba… İyisi mi ben size gözümle gördüklerimden yola çıkarak edindiğim fikirleri aktarayım…
Şu anki hükümetin gelişi yıllardır bekleyen bir rövanş hırsının ürünüydü biliyorsunuz. Nasıl Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldıysak, saltanat ve hilafet yıkılınca İslamcılar da yenildiklerini düşündüler. Ve büyük bir çoğunluk, yeni Türkiye’yi kendi varlığı için bir tehdit olarak gördü. Mantık olarak da kabul etmek zorunda olduğumuz “Devletin dini yoktur” yasasını dinden çıkmak olarak algıladılar. Hatta radikaller o kadar ileri gittiler ki, artık Müslüman bir ülkede yaşamadıklarını söyleyerek cuma namazını bıraktılar. Eh, onların bırakası varmış. Ama yine de başımıza çok kötü şeyler gelecek kaygısıyla giriştikleri faaliyetler meyvesini verdi, kehanet kendini gerçekleştirdi ve darbeci generallerle liberallerin tüm çabalarına rağmen dindarlar için kötü günler başladı. Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat dindarların yaralarına tuz biber ekti ve daha da, daha da hırslanmalarına sebep oldu.
İslamcıların yeni Türkiye ile kavgası sürerken, kavim kavim yerleşmiş, bölük bölük bölünmüş rengârenk Anadolu coğrafyasında olabilecek en kötü şey gelişti. Milliyetçilik. Bu kadar çok etnik gurubun yaşadığı bir coğrafya için başlı başına yok edici bir hareket milliyetçilik. Zaten onlar da bir yerden sonra bu boş mücadeleyi bırakıp çek-senet tahsili, uyuşturucu, kadın ticareti, mala çökme, tetikçilik gibi işlere bulaştılar, şimdi işler tıkırında… Öyle mi acaba? Çarşı fena halde karışık gibi… 100 yılı geçen dindar-seküler rövanşında Erdoğan yenilince İslamcılar da yenilmiş sayılacağı için finale yaklaşıldığı düşünülürken, çok lazımmış gibi bir de “İslamcı X Milliyetçi” rövanşı başladı.
Hasbinallah ve nimel vekil, nimel mevla ve ni’men nasir.
Vallahi ne yalan söyleyeyim, geçen 2023 seçimlerinden beri AKP iktidarının Türkiye için büyük bir lütuf olduğunu, yıllardır içimize ata ata şiştiğimiz ve tüm vücudumuzda patlak veren cerahatin nihayet AKP hödüklüğü sayesinde çatlata patlata -alkol necis- tuz basaraktan tedavi edildiği fikrindeyim.
“Çok güzel bir final olmuyor mu ya?” minnoşluğuyla geçirdiğim seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’nun Süper Mario’yu çatlatırcasına yapmaması gereken bütün hataları yapması sonucu sarı saçlı prenses kurtarıldı ve saraya ulaştırıldı.
Evet, demek ki anlatacakları bitmemiş dedik ve çekirdeğimizi kolamızı elimize alıp izlemeye başladık. Meğer büyük finali çeyrek final sezonuna ayırmış hayin senarist. Final sezonunda bizi şunlar bekliyor:
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
-Herkesin boyası dökülüyor.
-İslamcıların ne kadar kadın düşmanı, menfaatperest, kendilerinden başka hiç kimseyi umursamayan bencil sadistler olduğu, kişisel hırsları için de işlemeyecekleri suç-günah olmadığı ortaya çıktı.
-“Ölürüm Türkiyem” şarkısıyla milliyetçilik cakası satanların üç kuruşluk menfaat için “Öldürürüm Türkiyem” dedikleri ortaya çıktı. Meğer o bıyık hilâl değil, her türlü pisliğe açılan iğrenç bir kapıymış. Bu yüzden suratlara nakşedilmiş, birbirlerini kolay tanımaları için.
-Bu ülkede kandırılan tek grubun Pollyanna liberaller olduğu anlaşıldı. “O ondan değildir yeaa şundandır”, diye ağızlarını yaya yaya yaptıkları analizlerin bomboş olduğu, kurtların kuzunun peşinde olduğu, hocanın çocuğu… Neyse; boka bok, çiçeğe çiçek demeyi öğrenmek zorundalar, “Ama çiçek şeklinde bir bok” demenin kimseye faydası yok. Bir şey nasıl görünüyorsa öyledir, başkaları adına izahat analizleri kasmaya gerek yok.
-Kürtlerin önce kendi içlerinde ne istedikleri konusunda uzlaşması gerektiğini “Anladım” diyeyim. Her seçim döneminde farklı aktörlerin farklı yöne savrulan tavırları güvenilmez görünmelerine sebep oluyor. Sanki bütün Kürtler aynıymış da bir öyle bir böyle davranıyorlarmış gibi. Bu ne kadar mümkün, bilemiyorum ama çözüm Türk & Kürt uzlaşısından önce Kürt & Kürt uzlaşısından başlamalı bence, daha fazla zaman kaybedilmeden.
-Solcuların haklı oldukları ama bu ülkenin ortalama insan tipi düşünülünce fazla naif oldukları anlaşıldı. Tepeden tırnağa ne kadar çok “Şahsım” varmış değil mi?
-Fethullahçı Terör Örgütü’nden kurtulduk ya!! Bakın bu öyle böyle büyük bir nimet değildir. Bunu bir İslamcıdan başkası da kazandıramazdı bu ülkeye. Sadece Fethullahçılar değil; Adnan Oktarcıların, Menzil’in, İsmailağa’nın, İskenderpaşa’nın, Süleymancıların, aklıma gelmeyen türlü tarikatın ve Anadolu’da farklı şehirlerde meşhur olmuş “hocaların” cennet cennet derken ne kadar dünyaperest olduklarını ifşa ettiler. Artık hepsinin derdinin bedava arazi, vergisiz kazanç ve kadın düşmanlığı olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunu da bir İslamcıdan başkası başaramazdı.
-Diyanet denilen kurumun nasıl bir nifak üretim merkezi olduğunu anladık. Birçok dinin ve sayelerinde ateist, agnostik insanların sayısının arttığı bir ülkede diyanetin vatandaşı bölmekten ve bu fuzulilik yüzünden israf mekanizmasından başka bir şey olmadığını anladık. Bunu da bir İslamcıdan başkası ifşa edemezdi.
-Bu ülkenin yüzde 99’unun Müslüman, yüzde 90’ının milliyetçi olmadığını öğrendik, şükürler olsun.
-Atatürk’ün ne kadar haklı olduğunu anladık. Ne kadar zeki bir adam olduğunu, -vizyonunu itiraf etmeyen taş olur- meğer devrim niteliğinde hayata geçirdiği kararların ne kadar elzem olduğunu, başka türlü düzelemeyeceğimizi anladık. Osmanlı’da kaybolan hiçbir güzelliğin kalmadığını AKP bizim için simüle etti. Artık geçmişe sünger çekebiliriz. Hani derlerdi ya “Biz hazır bulduk, o yüzden bu ülkede özgürlük, demokrasi, laiklik, kadın hakları vs. hak ettiği değeri görmüyor” diye. Hah, işte bu 22 yılda Atatürk devrimlerinin önemini anladık. Allah onlardan razı olsun, saltanat ve hilafetin, cemaatlerin, kadını ikinci sınıf vatandaş görmenin ne kadar korkunç olduğunu bir daha deneyimledik ve anladık. Sosyal devletin, halkçılığın, laikliğin, bilimsel eğitimin ne kadar hayati mevzular olduğunu anladık. Anladık, artık bitebilir mi? Lütfen…
80 yıllık cumhuriyet deneyimini test ettiğimiz bu 22 yılda yeterince anladıysa herkes bu ülkeye lazım olanın ne olduğunu, o zaman şu cerahat lekeleri de temizlenince sağlıklı bir şekilde hayatımıza devam edelim, ne dersiniz? AKP bulduğu gibi bırakmaya ant içmiş gibi memleketi, başımıza gelen hemen her hükümete nasip olduğu üzere binlerce insanı pisipisine öldürmüş olarak.
Cumhuriyet tarihi boyunca pek çok duvar gördük bu ülkede, her dönemde bir nefret, bir kavga ifşa oldu. Bir duvar kalmıştı, ama görünmez bir duvardı; sekülerler ve dindarlar arasında. Şimdi AKP sayesinde o duvar da görünür durumda. Ehh, görünmediği için yıkamazdık, artık gördüğümüz için yıkabiliriz değil mi? Nihayetinde, duvarlar yıkılmak için vardır. Her gün o duvara bir tuğla daha eklemeye çalışıyor son son, ya tutarsa diye. Köpek meselesi, milleti birbirine düşürecek kışkırtıcı-kutuplaştırıcı videolar, kadın meseleleri, bildikleri bütün pislikleri ekliyorlar duvara.
Nasıl yıkılır bu duvar?
Vallahi erkeklerin mahvettiği dünyanın sonuna geldik, şimdi kadınların yöneteceği çağa giriyoruz. Bu hafta da kadınların iktidarı mevzusunu yazacaktım hatta ancak gündem öyle leş ki, gündeme yenik düştüm yine. Ülkemizde kadın liderlerin zamanına kadar, bir müddet daha tepe koltuğumuzda yine bir erkek olacak galiba. Öyleyse erkek doğası üzerinden konuşmalıyız çözümü de…
İktidar olmak istiyorsanız, bugünün Türkiye’sinde, nasıl desem, sertleşmeniz lazım..
İddia ediyorum, AKP’siz ilk bir yılımız geçtikten sonra kazanımlarımıza bakacağız ve hayret edeceğiz. Hem sanki o yıllar hiç kaçırılmamış gibi yaratmaya, üretmeye başlamış olacağız, hem de “Ne çekmişiz arkadaş!” diyeceğiz.
Ouuvv. Bir soruya cevap vermeyi unuttum. Tüm rövanşların sonunda kupayı kim alacak?
Elbette Atatürk : )