Yıllardır merak ettiğim bir konu var: Batı, neden Arap dünyasında sivil iktidar mücadelesini öngören “İhvan-ı Müslimin” veya “Müslüman Kardeşler” hareketlerini tehdit olarak algılıyor da, selefi krallıklar ve radikal Baas diktatörlükleriyle iyi ilişkiler sürdürür? İlginç bir nokta olarak, İhvan hareketinin başta İngiltere olmak üzere bazı Batılı başkentlerde büroları olduğunu da belirtmek isterim.
Bu durumun arkasında, ilk rezerv para birimi olan doların petrol ve doğal gaz ticaretine bağımlılığı yatıyor. Yani Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin petrol ihracatını, gerçek karşılığı olmayan dolar veya ABD hazine bonoları ile ödemesi söz konusu. Bu sistem, doları dünyada sürdürülebilir kılmak için tasarlanmış bir saadet zincirini devam ettiriyor. Petrol üreticisi Arap ülkelerine karşı İran tehdidinin sağlanması da İsrail’in rolünde bulunuyor. İsrail, bu anlamda otoriter enerji kaynakları sahibi Arap ülkelerinin hamisi gibi bir rol üstleniyor. Bu nedenle Arap dünyasında demokrasi veya sivil toplum, mevcut kaos dengesini bozma riski taşıyor.
Yakın siyasi tarihe baktığımızda bazı radikal ve şiddet unsurlarını da içinden çıkarmasına karşın İhvan hareketi, Arap dünyasında Krallık ve otoriterliğin yıkılmasına yönelik iki veya üç hareketten birisi. Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Prens Nayef’in Müslüman Kardeşler’i “İnanan insanları kendisine köle yaptığı ve onları kullandığı” için suçlaması ve “İslam Dünyasının bütün problemlerinin kaynağı” olarak tanımlaması sürpriz olmamalı.
Hareket başta anti-kolonyalist karakteri ile dünyadaki sosyalist direniş hareketlerinden etkilenmiş kendine İslami bir kimlik giydirmişti. Bu hareketin önderleri ve fikir babalarından Seyit Kutup’a baktığınızda hayatında radikal şiddet ve demokrasi de dahil birtakım arayışları olduğunu görebilirsiniz. Hayatında yazdığı tefsir ve İslam düşüncesi kitapları makulün arayışıydı. Ancak ne hikmetse yazdığı radikal “Yoldaki İşaretler” kitabı hep ön planda tutuldu. Hareket 1940’lı yıllarda Mısır’da parlamentoya girmeyi hedefledi, hep STK olarak sistemi zorladı. Ancak sistem tarafından aşırı şiddet uygulanarak radikalleştirilmeye çalışıldı. İhvan’nın Filistin’in taksim tezini reddetmesi ve İsrail devletinin kuruluşuna karşı radikal tavrı zamanla Batı ile ilişkilerinde sorun yarattı.
Dünyada İhvan hareketi Mısır’dan El Ehzer veya Askeri bürokrasi üzerinden Kuzey Afrika, Yemen, Suriye ve Ürdün gibi ülkelere yayıldı. En önemlisi de Filistin’de kurulan Hamas hareketi. İsrail başta seküler El Fetih hareketine karşı Hamas’a sıcak baktı. Hamas radikal bir silahlı yönü olmasına rağmen 2000’lerin başında siyasi bir parti olarak ABD, Katar ve Türkiye’nin teşvikleriyle seçimlere girdi ve kazandı. İsrail’in varlığını da dolaylı olarak 2015’te kabul etti. Hatta son öldürülen lider Haniye – ki askeri kanadın yaptığı 7 Ekim terör saldırısından bilgisi yoktu – İsrail ile bir ateşkes ve uzlaşma arayışları içindeydi.
Türkiye’deki Milli Görüş veya İslamcı hareketin İhvan ile organik bağı olmadı. Sadece İhvan teorisyenleri Seyit Kutup veya Said Hava gibilerin tercüme kitapları hemen ilgi çekti, hep okundu. Milli Görüş hareketi hep sistem ve kurallar içinde kaldı, demokratik mücadele ve uzlaşma ile başarılı olabildi. Bunda Arap otoriter şiddet uygulayan iktidar sahiplerine benzemeyen, Türk demokrasisi, seküler ve Kemalist yapının da açtığı alan ve toleransında rolü vardı.
Arap dünyasında demokrasi tartışmalarının ne kadar samimi olduğu tartışılır; ancak öncelikle ABD’nin “Yeşil Kuşak” projesi ve ardından ılımlı İslam ve Arap Baharı rüzgarlarıyla gündeme geldi. Yeşil Kuşak kavramının aslında I. Dünya Savaşı sırasında Almanlara ait olduğunu, sonradan II. Dünya Savaşı sonunda ABD’ye göç eden sosyal bilimci Almanların bu kavramı ABD diplomasisine taşıdığını unutmayalım. Obama döneminin ılımlı İslam’ı desteklemesi ve AKP deneyiminden umutlanması ile Mısır’da Müslüman Kardeşler Tahrir Devrimi ile seçimleri kazandı ve Mursi başkan oldu. Ancak İhvancılar, iktidara hazırlık konusunda eksik kaldı ve Mısır’da olduğu gibi diğer ülkelerde de otoriterlik ve yolsuzluk konusunda parlak bir sicilleri olmadı.
İhvan örneği ile Arap dünyasında demokrasi tartışmaları, bizi çözümsüzlüğe götürüyorsa, bunun altında yapısal iç faktörler kadar petrol ve rezerv para dengesine dayanan acımasız çıkar ilişkileri de yatmaktadır. İhvan ve türevleri, ideolojik olarak doğal olarak İslamcılıkla şekillendi. Ancak Batı ile eğitim ve diplomatik anlamda ilişkileri açık olan bu hareketler, ideolojilerini dönüştürme ve entegre olma imkânlarını aradı. Ne yazık ki, hem dış faktörler hem de kendi teorik ve toplumsal altyapılarının yetersizliği bu süreçte etkili oldu.