Elif Gökçe Aras yazdı: Piçlik hali üzerimizde

Bir piçlik hali üzerimizde, adalet anamızmış, devlet babamız. Sanki babamız anamızı döve döve öldürmüş de ahali gıkını çıkarmamış, biz çocuk halimizle hem öksüz hem yetim, analı babalı piç kalmışız.

Piç kelimesini sorgulamayın, bir baba vardır elbet bir yerlerde ama yoktur işte hiçbir yerde. Ana ölmüş değil öldürülmüş, engel olunabilirmiş ama olunmamış.

Kara Harp Okulu'ndan mezun olan öğrencilerin kılıçlı fotoğrafı.
Kara Harp Okulu’ndan mezun olan öğrencilerin kılıçlı fotoğrafı.

Kapaktaki teğmenlerin fotoğrafını ilk gördüğümde ne hissedeceğimi, neye yormam gerektiğini bilemedim. Mutluydum, devletin içinde filizlenmiş birileri sahip çıkıyor devletime, onurumuza, haysiyetimize ama korkuyordum bir yandan, ya yine öteki ilan edilirse içimizden birileri ve beyaz Toroslar bitip, beyaz berelilerin geldiği gibi, beyaz bereler biter, beyaz eldivenler gelirse? Ya tıpkı beni kovdukları gibi, düşman gördükleri gibi küçücük yaşımda, düşman ilan edilirse birileri?

Biliyorsunuz bir 28 Şubat mağduruyum ben, askerlerin eline tutuşturduğu metni terli anlını silerek okuyan Necmettin Erbakan’ın duyurduğu 28 Şubat kararlarının ardından dışlandım okulumdan yani hayatın tam ortasından, okuldan, sosyal hayattan, çalışmaktan, üretmekten, kendimi bulmaktan, birey olmaktan kovuldum. Evime kovuldum, en çok kaçmak istediğim, kurallardan ve öfkeden nefes alamadığım yere. Bugünün ılık su muhafazakârları benim gibiler için ev zencisi diyor fukara akıllarıyla ama aslında beni ömür boyu, nesiller boyu köleleştirmek, yok etmek isteyen bir düzenle mücadele edilen tarafa geçmek beni ev zencisi yapmaktan çıkarıyordu. “Düşmanlarımız” hayatım boyunca sebebini anlayamadan, neye hizmet ettiğimi bilmeden yapacağım fedakârlıklardan, sevmediğim bir insanla evlenmekten, bakmak istemeyeceğim kadar çocuk yapmaktan, boğulmak istemeyeceğim kadar örtünmekten kurtarmak istiyordu beni, ama zorla!

Ben de fukara aklımla kızardım Atatürkçülere, askerlere, sabahlara kadar cevap yetiştirirdim Siyaset Meydanı’nda lafımızı bölenlere, 32. Gün’de tam biz konuşurken reklama geçenlere. Ne istiyorlardı bizden, ne suçumuz vardı bizim? Sadece sohbetlere gidiyor ve dine uygun, ahlaklı bir şekilde yaşamaya çalışıyorduk işte, kime ne zararımız vardı, nesi kötüydü bunun?

Eve kapatılınca anladım kısa bir süre içerisinde nesinin kötü olduğunu. O sohbetleri verenler söylemişti okulu bırakmamı, o sohbetlere gidenler başlamıştı oğluna kız bakmaya, o sohbetlere gidenler forma parası masrafından kurtulan babamdan bağış parasını tahsil edebiliyordu. Onların çocukları Amerika’da okuyordu ama illaki okuyordu. Çünkü dedesinin ailelerimizi güttüğü gibi çocukları da beni güdecekti, benden zeki, benden iş bilir olmalıydı.

Etrafımdaki hemen hemen herkesin ne devlete ne aileme sesini çıkarmaması tutukluk halimi uzatmıştı. Cılız bir şekilde sesini çıkaranlar da yine Atatürkçülerdi ama işte onlar diğer mahalledendi, onlar düşmandı, bu yüzden, istedikleri şey tutukluluk halimin devamının ne kadar doğru bir karar olduğunun ispatı gibiydi.

Kendime not: Haksızlığa susulduğu için hayatından 10 yılın çöpe atıldığını unutma! Hiçbir zaman susma, haksızlığı gördüğün an itiraz et, sonuna kadar. Başarırsın, başaramazsın ama biri bunu söylemiş olur hiç değilse, o sen ol.

Ne yapmalı, nasıl kurtulmalı bu ceza evinden?

Biliyorum, bu karanlığı yeneceğimi biliyorum, nasıl yapacağım bilmiyorum ama bugünü göreceğimi adım gibi biliyordum. Her yer karanlık, nereden başlamalı savaşmaya? Madem okumamı istemiyorlar, öyleyse okumalı. Çok okudum ben de, bir gün yeniden yetiştiğimde kaldığım yere, cahil kalmış olmamak için, açığı kapatabilmek için, çok okudum, çok düşündüm, düşünmemi istemedikleri için.

Nasıl bir insan olacağımı bilemediğim için önce nasıl bir insan olmamam gerektiğini bulmalıydım, bu hiç zor olmadı çünkü çatık kaşları ve öfkeli sesiyle her an karşımdaydı zaten. İşte böyle bir insan asla olmamalıyım. O her ne yapıyorsa tam tersini yaparsam olmam gereken insan olmaya başlayabilirim belki. Teslimiyetçi, öyleyse isyan et. Başkalarının aklıyla karar veriyor, öyleyse düşün. Tembel,  öyleyse çok çalış. Boş işlerle uğraşıyor, boş şeylerle vakit kaybetme.

İdeal dindar bir yaşam için malayani şeylerden uzak durmak gerektiğini söylerdi hocaları. Bu malayani şeyler, dünyalık elde etmek için çalışmak, okumak, düşünmek, seyahat etmek, film izlemek, oyun oynamak, tanrıdan bahsedilmeyen bütün sohbetler, malayaniydi. Özetle yaşamak malayani bir işti. Önemli olan yalnızca öte dünyaydı, bu dünya boştu. Ben de baktım onların dolu işlerine. Bir saatli bombanın geri sayımı gibi düşündükleri ömürlerindeki o çok değerli vakitlerini nelerle doldurduklarına baktım. 

Günde beş defa namaz kılmak için günde beş defa ağızlarını, burunlarını, kollarını ve bacaklarını yıkıyorlar. Fısır fısır, tekrar tekrar söz veriyorlar tanrılarına, asla yaşamayacağım, sadece senin için varım.. Günde beş defa zaten bildikleri üzere çağırıldıkları namaza icabet ediyorlar. Ellerini bağlıyor, eğiliyor, nihayetinde secdeye kapanıyorlar ve fısıldıyorlar tanrılarının kulağına, asla yaşamayacağım, sadece senin için varım. İzin verildiği kadar üç kuruş gelirlerinden fitre-zekât veriyorlar, izin verilenin ötesine geçmiyorlar. Tanrılarına kurban kesiyor ama etini ya kurban kesmeyen ama fakir de olmayan komşuya, yahut kurbanını bağışlayan ama fakir de olmayan akrabaya evine kurban eti girsin diye dağıtıyor, yahut deepfreezlerinde saklıyor, özel günlerinde yiyorlar.

İşin özeti, hayatları boyunca kimsenin hayatına dokunmuyor, hiçbir şeyi değiştirmek için kıllarını kıpırdatmıyor, dünyalık dedikleri hiçbir şeyi öğrenmiyor, başkalarının icat ettiği dünyalık aletlerle idare edip, bu dünyadan gidiyorlar. Ne malayani işler bu işler, asıl siz malayani yaşıyorsunuz. Hayatınız ibadet etmek, uyumak ve yemek yemekten ibaret. İşte bu yüzden yaşayan herkesin yaşayamadıklarına isyan etmesini fuzuli görüyorlar. Hayatlarındaki en büyük renk, ellerindeki telefonlar. Bu yüzden isyan eden gençlere soruyorlar, “Cebindeki telefonu göstersene!”. İşte, ondaki “hayat” sende de var, öyleyse neden isyan ediyorsun? Sen hele bi onun gibi ibadet et, böyle malayani yaşamayı bırak!

Böyleyken böyle anladım bana düşman olarak tanıtılanların beni hapishanemden korumak istediğini. Yine de kızdım ama başka şeylere. Neden usulca anlatmadınız, neden o ailelerin kızlarının, oğullarının okuyup da yavaş yavaş o aileleri de dönüştürmelerine müsaade etmediniz. Badem bıyıklı teğmenler olaydı, başörtülü öğretmenler, hâkimler olsaydı, o hâkimler ve öğretmenler çocuklarını kendileri gibi yetiştirmeyecekti zaten ve birkaç nesil sonra istediğiniz Türkiye avuçlarınızda olacaktı. Yoksa siz hiç istemediniz mi bu ülkenin laik, demokratik bir ülke olmasını?

Bakın AKP döneminde oldu başörtülü öğretmen, hâkim ve bu ülkede artan şey dindarlık olmadı. Bu ülkede artan şey, adaletsizlik oldu. Dindarlıktan korktuğunuz kadar adaletsizlikten, adam kayırmacılıktan korksaydınız, bugün meşrulaştırırken “ama bize de adaletsiz davranıldı” cümlesini ağızlarına vermiş olmayacaktınız.

İşte bu yüzden elinde kılıçla bu ülkeyi koruyacağına yemin eden kadın teğmen hem gurur, hem sevinç, hem hüzün hissettirdi. Türkiye dev bir muhafazakâr eve dönüşüyor diyorum bir zamandır. Müzik yasak, konuşmak yasak, izlemek yasak, her gün seni nasıl ezmesi gerektiğini ailene dikte edenlerin sohbetleri serbest ama senin hakkını savunman yasak, ellerinden gelse düşünmek bile yasak. Şu korkunç düzende kurulan AKP’li üniversitede eğitim gören Atatürkçü teğmenlerin varlığı, tıpkı muhafazakâr evindeki o gençlerin varlığı gibi benim için.

Cesaretsizliğim yüzünden bir savaşı kaybetmektir en büyük korkum. Bu yüzden hiç kaçmam savaşmaktan, sözümü söylemekten. Çünkü ya ben sustuğum için büyürse karanlık?

Madencilerin çocukları.
Madencilerin çocukları.

Sendikalı olduğu için kovulan işçiler konuşuyor, madenciler konuşuyor, madencilerin çocukları baretleri asfalta vuruyor, ne büyük resim! Ana muhalefet yine kırmazsa cesaretimizi, gelecek bizim. Ben yendim, benim gibiler yendi, bu yüzden çok iyi biliyorum, biz yeneceğiz.

Şu karanlık suskunluk çölünde konuştuğu için teğmenler kılıçlarını çekerek, mutluyum. Bir kadın verdiği için direktifleri daha da mutluyum. Bu sefer başka olacak diyor içimdeki ses çünkü örtülmek, öldürülmek istenen kadın, hayatı doğuran kadın, susmuyorum ulan diyerek sallıyor kılıcını. Doğal olarak, bambaşka bir yöne gidecek bu işin sonu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.