Dekuk Şelalesi, bir maden şirketinin işlettiği taş ocağının dağdaki patlama faaliyetleri sonucu tahrip oldu. Defne ilçesi, Harbiye Mahallesi’nde meydana gelen olay, halk ve kurumlar tarafından tepki çekmeye devam ediyor. Olayla ilgili olarak Antakya Çevre Koruma Derneği suç duyurusunda bulundu. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ise bölgenin koruma altına alınması için hukuki süreci başlattıklarını belirtti.
Hatay’ın Defne ilçesine bağlı Harbiye Mahallesi’nde bulunan tarihi Dekuk Şelalesi, taş ocağı firmasının yaptığı kontrolsüz patlama sonucu büyük zarar gördü. Patlamadan dolayı etrafa saçılan kaya parçaları, hem şelaleyi hem de şelale yatağını tahrip etti. Olay sırasında bölgede piknik yapan iki vatandaş da yaralandı.
Bölge halkının uzun yıllardır piknik ve dinlenme alanı olarak kullandığı bölgenin zarar görmesi tepki çekti. Olayın ardından Hatay Valiliği, firmanın faaliyetlerini durdurduğunu duyurdu. Oysa aynı valilik, bir yıl önce 6 Şubat depremlerinin büyük yıkıma neden olduğu Hatay’da, inşaat sürecinde ihtiyaç duyulan malzemelerin temini için Mahalli Çevre Kurulu kararını yürürlükten kaldırdı. Bu sayede, ÇED raporu almadan faaliyete geçen 55 taş ocağı şehrin her tarafında kurularak nakliye maliyetinden de tasarruf etmiş oldu.
“Şirketler yaşıyor, insanlar ölüyor”
Avukat Hüseyin Cihat Açıkalın, valiliğin ilgili kararının yasaya aykırı olduğunu belirtiyor. Bunun da kuralsız madenciliğin önünü açtığını söylüyor. Açıkalın, alınan kararın yalnızca bazı şirketlere daha düşük maliyet sağlayabilmek için alındığını, insanları değil şirketlerin zenginleştiğini vurguluyor:
“Şirketler yaşıyor, insanlar ölüyor.”
Hatay Valiliği’nin “ÇED gerekli değildir” kararı
Valilik Harbiye Mahallesi’ni doğal sit alanı olarak değerlendiriyor. Ama aynı mahalleye bağlı şelalenin kentsel, kültürel ve doğal sit alanlarından biri olmadığını iddia ediyor. Ancak akademisyenler, şelaleyi ve bulunduğu çevreyi farklı değerlendiriyor.
Tarihi ve Kültürel Miras Olarak Dekuk Şelalesi Bölgesi
Dr. Ender Özbay, Ege Üniversitesi’nde öğretim görevlisi. Aynı zamanda Sanat Tarihi Dergisi editörü. Özbay, Dekuk Şelalesi’ni bir “hafıza mekânı” olarak değerlendiriyor.
Özbay’a göre, şelalenin dibinde on binlerce yılda oluşan havuzu bölge sakinleri, uzun yıllar boyunca dinlenme ve piknik alanı olarak kullandı. Oraya giden yol yoktu ve ulaşım çok meşakkatliydi. Ancak insanlar yine de bu zorluğa katlanarak giderdi. Çünkü bölgenin, insanları kendine çeken efsunlu bir tarafı vardı. Dr. Özbay’a göre, Dekuk Şelalesi’nin yakınlarında bulunan Roma çağına ait Trajan Su Kemeri ve yeraltındaki su yolu tünelleri, bölgenin ruhuna ayrı bir büyü katıyor.
Özbay, Antakya’da herkesin şelaleyle ilgili anısı olduğunu hatırlatıyor. Ona göre şelale bu yönüyle çok önemli bir hafıza mekânı.
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hatice Pamir, Trajan Su Kemeri’nin bulunduğu Harbiye bölgesinin, Antakya için tarih boyunca en önemli su kaynaklarından biri olduğunu belirtiyor. Pamir’e göre, Antakya tarih boyunca zaten sularının bolluğu ve güzelliği ile övülen bir kent olmuştur. Prof. Pamir, su kemeri kalıntılarını hem yerel halk için hem de evrensel bağlamda örnek gösterilecek bir kültürel miras olarak değerlendiriyor.
Dekuk Şelalesi: “Çevresel değerlere özen göstererek kararların alınması gerekiyor”
Pamir’e göre, yapı son derece ileri inşaat mühendisliği teknikleri ile yapıldı. Günümüze kadar ulaşabilmesi, antik çağ teknolojisinin günümüz teknolojisinden ne kadar üstün olduğunu gösteriyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Pamir, benzer bölgelerde kurulan maden ve taş ocakları konusunda şunu söyledi:
“Hem doğal özellikler hem de tarihi ve kültürel değerlerimize öncelik vererek kararların alınması gerekiyor.”
Aktivist Kemal Arıbaş konuyu yakından takip ediyor. Arıbaş, Dekuk Şelalesi’ni çevresinden bağımsız olarak değerlendirmenin büyük bir yanlış olduğunu söylüyor. Arıbaş’a göre, şelalenin bulunduğu bölge Hatay’ın her köşesi gibi tarih kokuyor.
Arıbaş, şelalenin beslediği su kemerinin Roma İmparatoru Trajan tarafından milattan sonra 98 yılında inşa edilmeye başlandığını ve 19 yıl süren inşasında yirmi bine yakın kölenin çalıştığını anlatıyor.
Kemer, köprüye dönüştüğü yerlerde yerden 40 metre yükseliyor ve Harbiye’den Antakya’ya kadar 9 kilometre uzunluğunda uzanıyor.
Arıbaş’a göre, Şubat depremleri su kemeri köprüsüne zarar verdi. Arıbaş, kayaları toplamak ve korumak için ilgili kurumlara defalarca başvurduklarını söyledi. Fakat yapının Anıtlar Kurulu tarafından tescilli olmasına rağmen harekete geçilmediğini belirtti.
Köprünün depremden sonraki hali. Büyük kayalar vadiye düşmüş orada duruyor: 21.09.2024 (Fotoğraf: Abir Naeseh Bilgin)
“Bitki örtüsüne kalıcı olarak zarar veriliyor”
Arıbaş’a göre bölgede ayrıca endemik bitkiler de yer alıyor. Bu tür işletmeleri kurarak bitki örtüsüne dönüşü olmayacak şekilde zarar verildiğini ifade ediyor.
Kemal Arıbaş ayrıca, mahallelilerin devletten bölgeyi koruma altına alıp güzelleştirmesini beklerken, bu işin şahıslar eline bırakıldığını ve insanların tarihi ve turistik yönünden faydalanamadığını, mahallelilerin de buna kızdıklarını aktarıyor.
Bölgeyi koruma altına alma çağrıları yeni değil. 2021’de Hatay Turizm Derneği Başkanı Hakan Boyacı, Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda, kentteki su kemerlerinin restore edilerek Antakya’nın altın gerdanlığı ve gezilecek bir lokasyon haline geleceğini söyledi.
Boyacı bu yapıların restore edilerek turizme kazandırılması gerektiğini belirtti. Kentte gün yüzüne çıkmamış birçok eser olduğunu ve eserlerin buzdağının görünen bir kısmı olduğunu vurguladı.
Dekuk Şelalesi ve yakınında kurulan taş ocağı (Google Earth’ten hazırlayan: Dr. Ender Özbay)
“Ticaretin siyasete tahakküm ettiği dönemdeyiz”
Avukat Hüseyin Cihat Açıkalın, ihale alan büyük firmaların kendi kârlılıkları için istediği kararları çıkarabildiği bir dönemde olduğumuzu söylüyor. Açıkalın, “Ticaretin siyasete tahakküm ettiği dönemde yaşıyoruz” diyor. Açıkalın’a göre, bu firmalar kanuna aykırı olsa da işlerini yürütüyorlar.
Açıkalın şöyle dedi:
“Oysaki devlet, anayasaya göre insanı yaşatmak, yaşamını geliştirmek, insan haklarını korumak ve bunu demokratik, sosyal ve laik bir düzen içerisinde yapmak zorunda.”