İstanbul Sözleşmesi neden önemli, feministler anlatıyor: “Sözleşme uygulansaydı, bugün Ayşenur ve İkbal yaşıyor olacaktı”

İstanbul’da öldürülen iki genç kız, Beyoğlu’nda tacize maruz bırakılan kadın… Tüm bu yaşananlar akıllara İstanbul Sözleşmesi’ni getirdi. Sözleşme uygulansa erkek şiddetinin önüne geçilir miydi? EŞİK Platformu’ndan avukat Yelda Koçak ve Kadın Savunma Ağı’ndan Rüya Kurtuluş Medyascope’a değerlendirdi.

İstanbul Sözleşmesi neden önemli, feministler anlatıyor

İstanbul’da öldürülen iki genç kız ve Beyoğlu’nda tacize maruz bırakılan kadın… Ülke çapında kadına yönelik şiddete karşı eylemler sürerken, kadınlar Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasına tepki gösteriyor. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çeken AKP hükümeti ise kadınları korumakta yetersiz kalıyor. Sözleşme uygulansa erkek şiddetinin önüne geçilir miydi? EŞİK Platformu’ndan avukat Yelda Koçak ve Kadın Savunma Ağı’ndan Rüya Kurtuluş Medyascope’a değerlendirdi

Erkekler kadınları taciz etmeye ve katletmeye devam ediyor. Yetkili kurumlarsa benimsedikleri cezasızlık politikası ile ne tacizlerin ne de ölümlerin önüne geçebiliyor. Semih Çetin, geçen hafta yarım saat arayla İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’i öldürdü. Daha sonra Uzuner’in, Çelik hakkında şikâyetçi olduğu ortaya çıktı. İstanbul Beyoğlu’nda iki erkek bir kadını taciz etti. Kadının şikâyetçi olmaması gerekçesiyle erkekler serbest kaldı. Tepkiler üzerine şüpheliler daha sonra gözaltına alındı. 

Katledilen kadınlar listesine her gün başka bir kadının ismi yazılırken bir yandan da failler indirimli cezalar alıyor. Hal böyleyken akıllara şu soru geliyor: İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı erkek şiddeti son bulur muydu?

EŞİK  Platformu’ndan avukat Yelda Koçak bu soruya şu cümlelerle yanıt veriyor:

“İstanbul Sözleşmesi harfiyen uygulansaydı, İkbal ve Ayşenur bugün hayatta olacaktı. Sözleşmenin amacı ve uygulanma pratiği tam da bu. İkbal’in başvuruları var. Diğer dosyalarda da sıklıkla karşılaşıyoruz. İstanbul Sözleşmesi der ki: ‘Önce koruyup önleyeceksiniz, sonra etkili cezalar vereceksiniz ve sonra bütünlüklü politikalar geliştireceksiniz ki bir daha ortaya çıkmasın.’ Ama bunların hiçbiri yapılmıyor.” 

“İstanbul Sözleşmesi’nden bahsetmekten korkmamak gerek”

Dosyaların saatlerce, günlerce bekletildiğini söyleyen Koçak, yargılanan faillerinse tutuksuz yargılanıp serbest bırakıldığını ekliyor. Kadınların katledilmesinin sorumlularının, sözleşmeden imzalarını çekenler olduğunu dile getiren Koçak, kadınların vahşice katledildiği bu günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin adını anmaktan imtina edenlerin de sorumluluklarının olduğunu dile getiriyor.

Yelda Koçak, İstanbul Sözleşmesi’nden bahsetmekten de sözleşmeden çekilmeye neden olanların sorumlu olduğunu söylemekten de korkmamak gerektiğini dile getirdi. Koçak, kadınların eskiden tanıdıkları erkekler tarafından katledildiğini söyledi. Erkeklerin cesaretlendirildiğini vurgulayan Koçak, bugün gelinen noktada tanımadıkları erkeklerce katledildiklerini ekledi.

 “Şiddeti önleme görevi kadınlara veriliyor”

Uzun bir süre şiddetin nedeni olarak kadınların “o saatte orada ne işi vardı” gibi söylemler üzerinden tartışıldığını belirten Kadın Savunma Ağı’ndan Rüya Kurtuluş, “Bu söylemleri Türkiye’de bakanlardan duyduk. Bunlar şiddete dair mitlerdi. Kadınlar artık bunları tersine çeviriyor. ‘Şiddetin kaynağı ben değilim, bir kaynağı ve onu güçlendiren politikalar var’ diyebiliyor. Şimdi de şiddeti önleme görevi kadınlara veriliyor. Biz önleyeceksek devlet niye yok? Kendi aramızda eşit ve özgür yaşamamızı sağlayacak politikaları geliştiriyoruz zaten. Bu ayrı bir şey ama devlet üzerine düşen sorumluluğu ve politikaları hayata geçirmeli. Cezasızlık politikaları son bulmak zorunda” diyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin kadın hareketinin kazanımı olduğunu anlatan Kurtuluş, “Çok önemli bir sözleşmeydi. 2011’le başlayan başka bir süreç de var. İlk başta söylemsel değişiklik, ‘Kadın erkek eşit değildir fıtratında yoktur’, ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ dediler. 2019’da İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya başladılar. Sonra bir yıl içerisinde sözleşme feshedildi. Bu kadar erkek şiddetinin arttığı bir dönemde şimdi de aile politikaları tartışıyoruz” diyerek Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı “normal” doğum kampanyasına dikkat çekiyor.

Sağlık Bakanlığı, sezaryen doğuma karşı vajinal doğumun yapılması gerektiğine dair sosyal medyada içerikler paylaştı.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.