Elif Gökçe Aras yazdı: İnsanlık hali

İyiliğin bir nihayeti vardır ama kötülüğün yoktur. Bir insana iyiliklerde bulunmaya başlarsınız ve bir noktada bu kadarı yeter der, daha fazlasını istemez. İyilik yapmanın da, iyilik bulmanın da bir doyum noktası vardır. İhtiyaç kadarını sağlar, sonra kendi haline bırakırsınız. Ancak kötülük öyle değildir. Duygularını öldürmekle başlar önce bir katil, sonra vicdanını, kendinden başlar öldürmeye yani. Sonra bir böcek, sonra kuş, sonra kedi, sonra köpek, sonra insan, sonra birçok insan öldürür. Büyük, küçük, kadın, çocuk, bebek fark etmez. Kötülük güdüsü dipsiz bir kuyudur, biri dur demedikçe sonu gelmez. Daha da kötüsü olamaz dersiniz ama hep olur. 8 yaşında çocuğa kıyılır mı derken, 2 yaşında bebeğe tecavüz edilir. Daha beteri de olur efendim olur, olur, yeni doğan bebekler sırf ailelerinden para çalmak için öldürülür.

Kötülüğün nihayeti yoktur.

İnsan kötü olmaya nasıl katlanır bilmiyorum ama insanlık iyilikten ümidini keseli çok olmuş..

Dünyanın varoluşu miti birçok dinde aynı; Tanrı, insanı önce cennette yaratır. Kendisinden sonra yaratılan insanı kıskanan şeytan, tanrıya isyan eder. Onu sorgulayan ve yargılayan şeytana öfkelenen tanrı, şeytanla ahitleşir; “İnsanlığı dilediğin gibi yoldan çıkarmaya çalış bakalım hangimizi seçecekler?” der özetle. Koskoca tanrı, kendini şeytanla bir tutar. Şeytan, kadının aklına girer ve birlikte erkeği kandırırlar. Şeytana uyup tanrıya ihanet ettikleri için, insanlık cennetten kovulur. Şeytanın zaferiyle başlar yani insanın varlık âlemindeki hikâyesi, kıskançlık, haset, yalan ve kötülükle.

Hikâyenin dünyada devam eden kısmında Kâbil kardeşi Habil’i kandırır ve onu öldürür. Dini mitlere göre insanlığın soyu Kâbil’e dayanır, tarihteki ilk katile.

Neden kötülüğe dayandırdık soyumuzu acaba? O günden itibaren varlığını bir suçlulukla birlikte kabullenir insanlık ve ömrü boyunca kendisini tanrıya affettirmeye memur edilir.

İnsanlıktan umut kesildikten sonra yazılmış bu hikâye belli. Tanrının bile yenildiği kötülüğün zaferi, yüzyıllar boyu zihinlerimizi iğdiş etti. Kadın kötüdür, o habis beynini kullanmaması için zapt-u rapt edilmelidir bu hikâyeye göre. Başka? Güçlü olan zayıf olanı yener. En büyük güç; kötülüğü eyleyebilme ve yalan söyleyebilme kabiliyetidir. Yalancı bir kadın ve katil bir erkek oluşturmuş varoluş hikâyemizin omurgasını. Bugün hâlâ kadın fitneci, yalancı, sinsi, güvenilmez, erkek ise katildir zihnimizin derinlerinde bir yerlerde.

İyilik ve kötülük hep iç içeydi, kardeşti, kötülük çoğunlukla bir tokatla kovardı iyiliği. İyiler çokça sabredip, kötüler kadar çığırından çıkmadıkça yenemezdi kötülüğü.

Steinbeck’in en sevdiğim romanı, Cennetin Doğusu’nda Habil ve Kâbil’e gönderme yapılır. Doğduğu evi, anasını ve babasını yakıp karşısına geçip keyifle izledikten sonra kısa zamanda zengin olabilmek için fahişe olmak üzere yola revan olan bir kızın hikâyesiyle başlar roman. Zengin bir zorbadan öldüresiye dayak yediği bir gece sığındığı evde aynı gece ilişkiye girdiği Habil ve Kâbil tabiatlı kardeşlerden doğar kitabın esas kahramanları olan Habil ve Kâbil. Yani Kâbil mi Habil’den, Habil mi Kâbil’den doğmuştur, bilemeyiz bu kurguda. İçinde kaynayan kötülüğe mukayyet olabilmek için geceleri dua eden, yine de kötülük eylemekten geri duramayan bir Kâbil anlatır bize Steinbeck. Biz de nefsimizi terbiye ede ede iyi insan olmaya alışırız ya, öyle değil mi? Hayatımız boyunca süren bir mücadeledir iyi olmak, iyi kalmak. Çokça bedel öderiz kolayca kötülüğe sapmak varken iyi bir insanı inşa edebilmek için.

Bu yüzden sorgularız dünyayı, kendimizi, bu kahpe dünyada ne işim var, iyisi mi gideyim yahut kalayım, daha iyi bir dünya yaratayım deriz kararsız. Karşında örgütlü, vicdanı rahat, umarsız kötülük varken bilenirsin ha bire dünyaya ve en çok kendini yaralarsın. Kötüler varmak istedikleri yerlere, iyiler cennete gider bahane kuşlarıyla bu düzende.

Aleksandr Soljenitsin, Şaraşka-İlk Çember romanında bir karakteri betimlerken “kızgın yaradılışlıydı” der. O dönem evirip çevirmiştim kafamda bu kelime tercihini, neden “yaradılışlı” demişti? Adam başına gelen şeylerden dolayı öfkeli birine dönüşmemişti, ailesi öfkeli yetiştirmemişti, yaradılışı öyleydi. Yaradılışlarımızı düşünmüştüm ben de, kimimiz canı pahasına başkasının hakkına el sürmezken, kimi kırk kilitli kapının ardına ulaşıp çalar hakkı olmayanı.

“Dindarlık, hakkı olanı Hakk’a teslim etmektir” der özetle Spinoza. İnsanlık bu kadar saf olmasa..

Eyy Soljenitsin, biz bu oyunun neresindeyiz o halde? Nasıl iyi yahut kötü oluyoruz bu bir yaradılış meselesiyse? Özgür irademiz yok bu durumda!! Buna katılmadım açıkçası. Kendimi iyi kalmaya çalışanlardan görüyordum ve kötülük yapmak içimden gelmiyordu ama bu, yaradılış sebebiyle miydi? İyilik zor, kötülük kolay gibi gelir dışarıdan bakılınca ama düşününce, son derece mantıksız ve çok zahmetli bence. Kötü olmak ve sürekli bunun için çabalamak, her daim şefkatsiz bir hayat yaşamak ve yaşatmak çok yorucu olmalı. Kimseyi doyasıya sevememek ve kimsenin seni sevmesine izin vermemek. Hayatındaki her şeyi hiçbir günahı olmayan insanlarla kavga ederek, başkalarının hakkını çalarak elde etmek, aklını hep bu planlarla meşgul etmek yorucu olmalı. Bu, benim kaldırabileceğim bir yük değil. Bunca kötülüğün karşılığında elde ettiğin ne? Bir nefeste bitecek bir sefahat. Dünyanın en ahmakça tercihi.

Yiyebileceğimden ve giyebileceğimden fazlasını istemiyorum hayattan. Harcayamayacağım kadar çok para, içerisinde yaşayamayacağım kadar mülk istemiyorum. Bir fincan kahvemi, bir nefes sıhhatle, huzurla içmek istiyorum. Bunu sağlamak için kimseyi üzmeye değmez.

Kötülük, tamamen madde âlemiyle ilgili, iyilik daha çok maneviyatla. Kötülük, hakkı olmayanı elde etmeye çalışmakla başlıyor, haliyle hakkı olanı hak edinceye dek çalışan biri, kötü olmadan da rahat bir hayat sürebilir. Çok mu aceleniz var? O zaman şunu düşünün. Kötülük sürdürülebilir bir şey de değil. Hep el arttırdığınız ve her an yeterli kötülüğü sağlayamadığınız için kaybedebileceğiniz bir oyun ve çok riskli. İyisi mi iyi kalmak. Kalabilirseniz tabii, sizi size bırakırlarsa.

Zaman en büyük düşmanıdır kötünün, bisiklet sürmek gibidir kötü kalma işi, her an yeni bir yalan, her an yalana dayanan bir eylem halinde olmalısınız yoksa düşersiniz. Öyle zordur ki kötü olmak, bir başınıza yürütebilmeniz mümkün değil. Adı konmamış bir sözleşme vardır kötüler arasında, “Sen beni kolla, ben seni kollayayım.”. İyiler kendine güvenir, kötüler birbirine, bu yüzden kötüler örgütlüdür, iyiler çoğunlukla yalnız. Kötülerin ortasında kaldıysan bir başına, vay haline. Kötü bir insana denk gelen, kötü bir aileye doğan bir bebeğe acıdığım kadar hiçbir şeye acımam şu hayatta, her şey iyileşir, şartlar değişir zamanla ama kötü bir eve doğduysan..

Zorbalıkla, adaletsizlikle, haksızlıkla ilk defa karşılaştığımız yer, oyun odasıdır. Çocukların oyun odasında tanıştığı ve hayata karşı sorguladığı ilk olgu belki; hak savunusu. Nasıl hem hakkımı yedirmeyecek hem kötü olmayacağım? O an doğru yöntemi bulursak, hayatımız boyunca ne yapacağımızı bileceğimizi bilerek ne yapacağımızı bilemeyiz çoğunlukla. O çocuk korku titretir kötüyle karşılaştığımız an kalbimizi ömrümüz boyunca. Her seferinde aynı sorgulamayı, aynı sağlamayı yaparız zihnimizde, kalbimizde. Kötülük yapmaya izin var mı, ne kadar kötü olsam, savaşsam hakkımı alabilir miyim ki, yoksa savaşmasam da bile isteye yenilsem mi, ne yapsam ben şimdi bu örgütlü kötülüğün karşısında yapayalnız? Biri bitip diğeri başlıyor, hiç sonu gelmiyor, ne yapacağım?

Tinsel âlemde gezinmek lazım bunun cevabını bulmak için. Maddi kazançlarımızı yahut borçlarımızı biriktirdiğimiz görünür küplerimiz olduğu gibi, manevi kazançlarımızı yahut borçlarımızı biriktirdiğimiz görünmez küplerimiz olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız tüm iyilikler ve kötülükler o görünmez küplerde birikiyor. Sonra yeri ve zamanı geldiğinde küpten tahvil ediyoruz içine koyduğumuz şeyleri. Örneğin, bir konuda çok emek verdin, kendinden harcadın, cebinden harcadın, zamanından harcadın, gözyaşından harcadın ama o an ulaşmak istediğin şeyi elde edemedin yahut hiçbir şey elde etmek için yapmadın bunu, sadece önemsediğin bir şey için yaptın. Emeğin boşa gitmedi, onlar senin görünmez küpünde. Tam ihtiyacın olan zamanda, belki hâlâ istediğin o yolda, belki hiç düşünmediğin ama sana çok iyi gelecek başka bir alanda, bir işte, bir kişide bulacaksın zamanında görünmez küpünde biriktirdiğin her şeyi. Kötülükte böyledir. Hal böyleyken, neden kötülük biriktireyim, kötülük bulayım, bu ahmakça bir şeydir. Neyi bulmak istiyorsam, onları biriktirmeliyim görünmez küpümde.

Hayatı boyunca kötülük yapıp kuş tüyü yastıkta, atlas yorganda ölenlere ne diyeceksin NBA? Bütün kötülükleri yanına kâr kalmış olmuyor mu?

Soruya soruyla cevap vereyim, zengin olmak, iyi yaşamak mıdır? Mutlu olmaya yeter mi?

Tasarladığı kötülüğü yapamadığı için kendini yiyip bitiren insan gördüm ben, sırf diş geçiremediği için kuduran insan. Hayatın boyunca o zenginliği kaybetmemek için savaşmak, o zenginlik uğruna tonlarca pisliği yutmak, her an kaybetme korkusuyla yaşamak ve en sonunda uğruna savaştığın her şeyi ardında bırakıp gitmek, artık hiçbir şeyi geri alamayacağın anda boşa yaşadığını anlamak, korkunç bir şey olmalı.

Enikonu mutlu ve huzurlu olamadıktan sonra bana ne dünyanın en iyi havyarından? Atlas yorganda yatıyor olmak, binlercesinin hakkına girdikten sonra, mutluluk mudur yoksa kaygıyla hesap yapmak zorunda kalınan uykusuz geceler mi? Herkesin belası algısı nispetince.

Peki ya bebekler, çocuklar, bomboş küplerinden sızan kana bulandı patikleri. Kim koydu o küpün içine karanlığı? Buna bir cevabım var ama içimi rahatlatmak için bir bahaneye yaslanıyor olmaktan çekinirim. Bu, evrenin küçük sırrı olsun. Bana düşen iyi olmak, iyi kalmak ve daha iyi bir dünyada yaşatabilmek için çocukları, çabalamak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.