Fethullah Gülen’in yerine kim geçecek? Örgüt dağılacak mı? | Ruşen Çakır yorumladı

Fethullahçılığın kurucusu ve lideri Fethullah Gülen, 83 yaşında öldü. Gülen, 1999’dan beri Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Pensilvanya eyaletinde yaşıyordu.

Gülen’in ölümünü, Herkul Nağme adlı internet sitesi sosyal medya hesabından duyurdu.

Ruşen Çakır değerlendirdi: Fethullah Gülen’in yerini kim alacak?

Ruşen Çakır Fethullah Gülen’in ölümü ve yerine kimin geleceğini, neler olacağını yorumladı.

Fethullah Gülen'in ölümü
Fethullah Gülen

27 Nisan 1941’de, Erzurum’un Pasinler ilçesinde doğdu. 83 yaşında ABD’nin Pensilvanya kentinde öldü. Gülen, 1999’dan beri Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Pensilvanya eyaletinde yaşıyordu.

Gülen, 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de darbe girişimini planlayan isimdi.

Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı yetkilileri, 27 farklı suçlamadan dolayı, ABD’ye resmî olarak yedi kez Fethullah Gülen’in iadesi için talepte bulundu.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bu hafta çok hızlı başladı, çok daha hızlı devam edeceğe benziyor. Aslında Özgür Özel’in Güneydoğu gezisine odaklanacaktık; fakat dün Pensilvanya’da yaşanan bir gelişme, Fethullah Gülen’in 25 yıldır yaşadığı ABD’de beklenen ölümü, 83 yaşında, bugün resmîleşti ve duyuruldu. Önce Fethullahçı hesaplar paylaştı, sonra anlaşıldığı kadarıyla Ankara da bunu doğruladı. Ben daha önce yayın yapmış olduğum yeğeni Ebuseleme Gülen’e sordum. O da babasını –ki babası, yani Fethullah Gülen’in kardeşi de ABD’de– aradıklarını ve onu hastâneye götüreceklerini söyledi bana. Herhalde şu anda o da hastânededir, kardeşinin cenâzesini alıyordur ya da nasıl yapacaklar bilmiyorum. Fakat şurası kesin ki cenâze Türkiye’ye gelmeyecek, gelemez zâten. Ne kendisi ister, ne de buradaki yetkililer buna izin verir. Pensilvanya’da, oralarda bir yerlerde defnedilecek. Ama olay tabiî ki bir insanın ölümünden ibâret değil, çok daha büyük bir olay. Türkiye Cumhuriyeti târihinin son dönemine damga vurmuş bir ismin her halükârda beklenen ölümü gerçekleşti. Bugüne kadar yaptıklarının hesâbını hiçbir şekilde vermedi. Onun için zâten birçok insan, ilk sosyal medya tepkilerine baktığınız zaman, onu cehenneme ve Allah’a havâle ediyor. Ama gerçekten Fethullah Gülen yüzünden canı yanmış birçok insan ve onların yakınları, onun bu dünyada yargı önünde hesap verememiş olmasının burukluğunu taşıyor. Çünkü üzerinde çok kişinin âhı olan birisi. Tek başına kendisi değil tabiî: Kurmuş olduğu şebeke. Bu şebeke, 1970’li yılların ortalarında onun tarafından İzmir’de başlatıldı, inşâ edildi. Tek tek öğrenci yetiştirerek başladı. Sonra birtakım iş adamlarından destekler ve birtakım odaklardan desteklerle Türkiye’de devletin içerisine kadro yetiştirmek, yerleştirmek ve paralel bir devlet inşâ etmek konusunda çok ilginç, çok acı ve çok kötü sonuçları olan bir deneyim yaşattı. Ama olay sâdece bundan ibâret değil; aynı zamanda dünyanın dört bir tarafında, önce Türkî cumhuriyetlerde, ama sonra Balkanlar’da, Afrika’da, Amerika kıtasında, her yerde okullarıyla, vakıflarıyla yerleşen, Batı dünyasında çok ciddî lobi yapılanmaları kuran, yönetim mekanizmalarına etki edebilen büyük bir şebekeyle karşı karşıyayız ve bu şebeke yakın bir zamâna kadar iktidarla birlikte hareket etti. Belli bir yerden sonra, MİT krizi, dershâne krizi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz diyerek bu olay bir savaşa dönüştü. Ama öncesinde, “Hocaefendi aşağı, hocaefendi yukarı, hizmet hareketi” diye bir lâf vardı. Ve kapısına gitmeler, fotoğraf çektirmeler, kendisine övgüler düzmeler, onun örgütünün düzenlediği birtakım faaliyetlere –Kutlu Doğum haftaları olabilir ya da Türkçe Olimpiyatları olabilir– akın akın gitmeler, oralarda konuşma yapmalar, onun hoşgörü ödüllerine katılmalar vs. ile giden Fethullah Gülen devletin çok ciddî bir parçasıydı aslında. Ama sonra bir şekilde yollar ayrıldı. Şimdi baktığımız zaman –ki hep öyle olur–, en çok küfredenlerin, onun cehennem kazanına en çok odun taşıyanların, zamânında ona en çok iltifat edenler olduğunu biliyoruz. Bunları artık fazla tekrarlamanın çok bir gereği yok. Tabiî burada acı olan ve komik olan, bu kişilerin öteden beri Fethullahçılığa mesâfeli durmuş insanlara Fethullahçı muamelesi yapmaları. Bu da ayrı bir husus. Neyse, bunlar olacak. Ama baktığım zaman, ilk değerlendirmelere baktığım zaman tabiî bir sevinç var; “İşte! Nihâyet ortadan kayboldu!” duygusu var. Ama bir taraftan da ellerinden ciddî bir silâhın düşmüş olduğunu –alınmış olduğunu demeyelim de, düşmüş olduğunu– düşünüyorlar. Şimdi “FETÖ aşağı, FETÖ yukarı”, “Fethullahçılık Fethullah Gülen’den sonra nasıl devam edecek?” bunu konuşacağız. Ama şu hâliyle şöyle bir duyguyu da görüyorum: “Ya, bu adam da öldü, şimdi biz neyi kullanacağız?” duygusu da var bâzı iktidar çevrelerinde.Peki, Fethullah Gülen öldü ve bu Fethullahçılık bitti mi? Yok, bitmedi, bitmeyecek; ama çok başka bir yere doğru evrilecek. Bu konuda, kendisi de uzun süre Fethullahçılık içerisinde bulunmuş olan, çok serinkanlı değerlendirmeleri olan siyâsetbilimci Prof. Gökhan Bacık’la saat 14:00’te bu konuyu geniş bir şekilde tartışacağım, şimdiden söyleyeyim. Ama şunu söylemek mümkün: Bir kere Fethullah Gülen’in öleceğini biliyorduk, herkes biliyordu. Hattâ sürekli olarak, “öldü, ölecek” haberleri çıkıyordu. Esas olarak da tabiî ki onun yakın çevresi bunu biliyordu; hazırlık yapıyorlardı ve hattâ bâzılarına göre Fethullah Gülen’in sağlık durumunun kötü olmasını kullanarak kendileri aslında birtakım işler çeviriyorlardı. Kim bunlar? Şimdi, “mahrem yapı” diye bir yapısı var Fethullahçılığın başından îtibâren: Fethullah Gülen’in en güvendiği isimler. Bunların bir kısmı ABD’de yanında, bir kısmı Avrupa, Asya, Afrika gibi yerlerde; ama sürekli irtibat hâlindeydiler. Böyle bir “mahrem yapı” var. Bir de mahrem yapının içerisinden çıkmış olan, son dönemde “Âlî” yani “yüksek yapı” diye bir yapı var. Zâten bu işi fiilen bunlar götürüyordu ve biliyorsunuz kısa bir süre önce Gülen’in her zaman yaşadığı çiftlikten başka bir yere taşındığı haberleri çıktı, yine bu yapının bunu yaptığı söylendi. Hattâ bir tür darbe, örgüt içerisinde darbe tartışmaları oldu. Sonra Fethullah Gülen’e, Amerika’da yaşayan birtakım Fethullahçı gazeteciler gittiler; onunla tıpkı testi gibi dizilip fotoğraf çektirdiler, video çektirdiler ama konuşamadılar. Ardından Fethullah Gülen’in bir başka videosunda, konuştuğunu gördük. Şu andaki görüntü galiba o son videodan olsa gerek. Konuştu, ama tam da ne dediği anlaşılmıyordu; çok genelgeçer lâflar ediyordu. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Örgüt, örgütün içerisindeki kilit noktadaki isimler kendilerini bu ölüme hazırlamışlardı ve ona göre hazırlıklarını yapmışlardı. Şimdi önümüzdeki günlerde bu hazırlıkların neler olduğunu göreceğiz. Ama şu âna kadar benim anladığım kadarıyla, konuya hâkim isimlerle yaptığım görüşmelerde bu isimler –ki bunların büyük bir kısmı yakın zamâna kadar bu hareket içerisinde, bu örgüt içerisinde yer alıp sonra kopmuş olan birtakım gazeteciler, akademisyenler– bir kopuşun, bir dağılmanın çok kuvvetle muhtemel olduğunu söylüyorlar. Birtakım isimler var; ilk akla gelen isim Mustafa Özcan diye bir isim ya da Mustafa Yeşil, bir dönem Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanlığı yapmıştı ya da Avrupa’da dinî yönden örgüt içerisinde öne çıkmış olan isimlerden Abdullah Aymaz gibi — daha çok Avrupa’da yaşıyor. Bu tür isimler öne çıkıyor.Ama bütün bunların hepsinin bir yerden sonra çok da fazla bir anlamı olmayacak. Çünkü bu yapı bir tarîkat, cemaat olmanın ötesinde bir “cult”a dönüşmüştü, bir başka bir şeye, dinî harekete dönüşmüştü ve bu hareketin de en temel özelliği başında bir karizmatik lider olmasıydı. Şimdi o lider yok. Onun yerini doldurabilecek şekilde birisi yok. İllâki bu hareketin dağılacağı anlamına gelmez bu. Fakat bu hareket devam edecekse, bambaşka şekilde devam etmek zorunda kalacak. Eskiden yapılan bütün eleştiriler, şunlar bunlar, içeride yapılan her şey, kendi içlerinde “Hocaefendi diyorsa doğrudur”” şeklinde belki ertelenebiliyordu; artık böyle bir kutup kalmadı onun yerine alacak. Diyelim ki Mustafa Özcan ya da Abdullah Aymaz ya da Mustafa Yeşil için, “Ya, o diyorsa doğrudur” olmayacak. Ve bundan sonra olay tamâmen pazarlıklar üzerinden iktidar savaşlarıyla geçecek. Ortada çok ciddî para var. 15 Temmuz’dan sonra özellikle çok büyük darbe yedikleri muhakkak. Ama özellikle yurtdışındaki okullar, şirketler, vakıflar üzerinden üreyen bir para var — ki Fethullahçılar Erdoğan’la ittifak yaptıkları zaman küplerini epey iyi doldurdular ve büyük bir ihtimalle bu paranın büyük bir kısmını yurtdışına kaçırdılar. Nereden doldurdular? Devlet imkânlarıyla doldurdular, insanları tehdit ederek, yardım vs. adı altında aldılar, şunu yaptılar, bunu yaptılar; çok büyük bir paranın söz konusu olduğu ortada. Her ne kadar 15 Temmuz’dan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti Afrika’da, Balkanlar’da, Asya’da Fethullahçıların okullarına ve kurumlarına karşı çok ciddî mücâdele yürütmüş olsa da, bunların bir kısmını kapattırsa da, hâlâ birçok yerde okulları var. Ve en önemli hususlardan birisi şu: Bu okullardan mezun olmuş olup, bulundukları ülkede, yaşadıkları ülkede üst düzey görevlerde olan insanlar var. Özellikle Orta Asya’da bunu çok biliyoruz. Yani Fethullahçıların liselerinde büyümüş, kolejlerinde okumuş, daha sonra iş insanı olmuş ya da milletvekili, belediye başkanı, bürokrat olmuş insanlar var ve bunlar üzerinden de Fethullahçıların çok geniş bir ilişki ağı var.Şimdi bu ilişki ağını, Gülen’in ardından kurulacak olan yapı ya da bir liderin… –bir lider gelmesini çok fazla beklemiyorum; birisi olabilir, ama bir lider olarak sunmak yerine bir heyetten bahsedilecektir muhtemelen– bütün bu ilişki ağlarını koruyabileceğini sanmıyorum. Büyük ihtimalle kopuşlar olacak. Zâten değişik yerlerde kopmayı bekleyen, Gülen’in ölmesini bekleyen değişik yapılar olduğunu duyuyorduk. Onlar artık kendi özgürlüklerini îlân edecekler. Bunların bâzıları belki Ankara’yla iyi ilişki kurmaya çalışabilirler, bir tür saf değiştirenler de olabilir; bir de kendi başlarına yeni hareketler oluşturanlar ortaya çıkabilir. Tıpkı Said Nursî’nin ölümünden sonra Nurculuğun yeni yeni kollarının ortaya çıkması gibi, Fethullahçılıktan da yeni yeni birtakım kollar çıkabilir. Ama burada benim gördüğüm kadarıyla bir müddet daha bu yapı, Gülen’den sonra yerini alacak olan heyet, artık her neyse adı, onlar büyük bir ölçüde kontrolü kuracaklar bir süre. Bu arada giden gidecek, bağımsızlığını îlân eden edecek, kaçanlar kaçacak –kaçmayı bekleyenler var– bunu bir vesîle olarak görüp gidenler olacak. Ondan sonra bakacağız ki bu yeni hâliyle bu yapı ne kadar sürecek, nasıl yürüyecek. Zâten Fethullahçılık uzun bir süredir her türlü dış etkiye açık bir yapıydı, örgüttü; özellikle gizli servislerin çok ciddî bir şekilde ilgilendiği bir yapıydı. Fethullah Gülen’den sonra bu çok daha fazla öne çıkacaktır. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Fethullahçılıkla, kendi tâbirleriyle FETÖ’yle mücâdelede yeni dönemde herhalde yeni stratejiler geliştireceklerdir. Sonuç olarak şu aşamada, ilk aşamada şunu söylemek mümkün: Büyük bir çözülme ihtimâliyle karşı karşıyayız. Türkiye’ye baktığımız zaman Fethullahçılık esas olarak cezâevlerinde var ve buralarda hâlâ bunu sürdürmeye çalışan, Fethullahçı çizgide ısrar eden tutukluların içerisinde de Fethullah Gülen’in ölümü herhalde bir kırılma yaratacaktır. Bunu bir tür vesîle edip, “Artık film bitti””diye düşünenler olacaktır. Ama tabiî ki yine bir kısmı, yeni yapının bir şekilde varlığını sürdürmesini ve kendileriyle ilişkiyi korumasını isteyecektir. Sonuçta bir dönemin hesâbı, hesaplaşmadan kapanıyor gibi gözüküyor. Ama bu dönem çok büyük bir dönemdi ve Fethullah Gülen, 73-74’ten bu yana çok şey yaptı. Türkiye’nin kaderini çok ciddî bir şekilde değiştirdi, çok kurumu altüst etti, Türkiye’yi altüst etti. Türkiye’yi altüst etmenin ötesinde dünyaya açıldı. Böyle bir yapının bu ölümden sonra her türlü değişikliğe açık, müsâit bir yapıya dönüştüğünü ve bunun da yeni birtakım riskler içerdiğini görmek lâzım. Sonuçta hayırlı oldu Fethullah Gülen^in ölümü; çünkü o var olduğu müddetçe bir efsun olarak o duracaktı ve o yapının ömrü, Fethullah Gülen’in ömrüyle berâber uzuyordu. Şimdi yeni gelecek olanlar, bu işi üstlenecek olanlar yeni bir hikâye inşâ etmek zorundalar. Bir müddet Gülen’in hâtırasıyla yürüyeceklerdir; ama bu bir yerden sonra yetmeyecektir.Kapatmadan önce kişisel birkaç notla bitirmek istiyorum. Kendisiyle çok görüşmek istedim, benimle görüşmek istemedi. Sonuç olarak bakıyorum ki bir gazeteci olarak Fethullah Gülen’le görüşememiş olmak profesyonel açıdan bir eksiklik. Ama bir insanın onunla berâber fotoğrafı olmaması da ç–ünkü röportaj yapsaydık en azından bir fotoğrafımız olacaktı–, o fotoğrafın olmaması da bir vatandaş olarak, bir insan olarak hiç de kötü bir şey değil. Benim hakkımda hiç de iyi şeyler düşünmediğini biliyorum. Daha önce de söylemiştim. Bir iddianâmede, 15 Temmuz iddianâmesinde onun el yazılarında beni nasıl bir tehlike olarak târif ettiğini görmüştüm. Ben onunla röportaj yapamadım, olsun; ama o da beni, benim gazeteciliğimi sonlandıramadı. O öldü, ben yaşıyorum. Allah büyük… Evet, devam edeceğiz, bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz. Ama tekrar söylüyorum, 14:00’te Gökhan Bacık’la yayınımız var. Belki bugün, belki bundan sonraki günlerde, başka yayınlar da yapmayı düşünüyorum,. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.