MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye siyasal sistemi içerisinde her zaman “kilit” rol oynadı. Bahçeli, kimileri için 2002’de yaptığı erken seçim çağrısıyla AKP’ye iktidarın yolunu açtı. Kimileri için ise güç kaybı yaşayan Erdoğan’ın destekçisi olarak Cumhur İttifakı’nın kurulmasına verdiği katkıyla AKP’nin yeniden iktidara tutunmasını sağladı. Türkiye’nin son 25 yılında yaşadığı her yol ayrımında Bahçeli kritik bir rol oynadı. “367” krizinden, Başkanlık sistemine, 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz’a… Bugün Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısı Türkiye’nin en çok tartıştığı gündemlerin başında geliyor. Bahçeli, Türkiye’de nasıl bu kadar “kilit” bir aktör oldu?
3 Kasım 2002’de AKP’yi iktidara taşıyan erken seçimin çağrısını yapan Bahçeli, bununla birlikte 2015 ve 2018’te yaptığı çağrılarla toplam üç seçimde belirleyici faktör oldu. Türkiye’nin parlamenter sistemden, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçişinde yine “kilit” rol oynayan Bahçeli, AKP’nin en sert muhaliflerinden birisi iken nasıl ittifakın hatta devletin de ortağı oldu?
Kemal Can: “Devlet Bahçeli’yi tarif edecek şeylerden birisi misyon olarak siyaseti algılama biçimi”
Gazeteci ve Medyascope yazarı Kemal Can, Bahçeli’nin Türkiye siyasetindeki rolünü şöyle tarif ediyor:
“Devlet Bahçeli bir siyasi karakter olarak en güçlü biçimde tarif edecek şeylerden biri misyon ya da görev olarak siyaseti algılama biçimi. Bence bu çok önemli bir fark diğer siyasetçilerden. Aslında Bahçeli, böyle siyasetin medya ayağını, kalabalıkların önünde konuşmayı, kürsüyü, önde olmayı yani gündelik siyasetin siyasetçileri çeken pek çok tarafının hayli uzağında duran bir siyasetçidir. Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan, Özal gibi geleneksel siyasi karakterlerin, günümüze gelirsek Erdoğan, bunlar meydanları seven, doğrudan seçmeniyle ilişki kuran, onlar arasında bir alışveriş kuran ve siyasetin organik olarak heveslisi insanlardır. Bahçeli bir kere onlardan ayrılıyor. Önce devletim, milletim sonra partim gibi kurguladığı şeyin içerisinde de bu vardır. Siyaseti kendi partisinin davasından daha büyük bir görev ve misyonun parçası olarak tarif eder. Kendini öyle konumlandırır. Bu bence diğer siyasetçilerden ayırdığı ve onun da ayrıldığı en önemli farklardan biri diye düşünüyorum.”
Bahçeli, 1967’de Ankara Ticari ve İktisadi İlimler Akademesi’nde okurken, Ülkü Ocakları’nın kurucuları arasında yer aldı. 1970’li yıllarda “Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği (ÜMİD-BİR)” ile “Üniversite Akademi ve Yüksekokullar Asistanları Derneği’nin (ÜNAY)” kuruculuğunu ve başkanlığını yaptı. Ancak neredeyse bütün derneklerin ve partilerin kapatıldığı 12 Eylül Askeri Darbesi’nde bu kuruluşlara dokunulmadı.
Bahçeli, MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in davetiyle siyasete girdi. 12 Eylül darbesinde MHP’nin kapatılmasının ardından 1985’te Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) kuruldu. Bahçeli, MÇP Büyük Kurultay’ında parti yönetimine seçilerek Genel Sekreterlik görevine geldi.
MHP 1997 olaylı kongresi: Karakolda bitti
Alpaslan Türkeş’in ölümünün ardından 18 Mayıs 1997’de yapılan kurultay, büyük olaylara sahne oldu. Salonda başlayan kurultay, karakolda bitti. Kurultayda ilk önce altı isim Genel Başkan adayı oldu. Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş ve Devlet Bahçeli başta olmak üzere Ramiz Ongun, Enis Öksüz, Muharrem Şimşek ve İbrahim Çiftçi başkan adayıydı. İlk turda hiçbir aday, gerekli oyu alamadı. Kurultay Divanı, ikinci tur kararı verdi. Ramiz Ongun, Enis Öksüz, Muharrem Şimşek ve İbrahim Çiftçi ikinci turda Bahçeli lehine çekilerek ona destek verdiler. Bir anlamda Bahçeli’nin kazanacağı belli olmaya başladı.
Bunun üzerine dönemin Ülkü Ocakları Başkanı ve 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde Zafer Partisi’nden İstanbul’a aday olan Azmi Karamahmutoğlu kongreye damga vurdu. Sahneye çıkan Karamahmutoğlu, “Yaşasın hainler için illegalite. Bunu fert olarak başlatıyorum. Burada yapılan pazarlıklı kongreyi tanımıyoruz” dedi. Karamahmutoğlu, Tuğrul Türkeş’i destekliyordu. Konuşmasının ardından kongre karıştı, sandalyeler havada uçuştu, büyüyen kavga sonucunda kongre ertelendi. 6 Temmuz 1997’de yeninden yapılan kongrede, Bahçeli artık MHP Genel Başkanı oldu. O tarihten bu yana Bahçeli, MHP’yi yönetmeye devam ediyor.
Öcalan’ın yakalanışı, 99 seçimleri ve Devlet Bahçeli
1999 Genel Seçimleri’nde Bahçeli’nin Genel Başkan olduğu MHP, ilk defa seçmen karşısında çıktı. MHP, söz konusu seçimde tarihinin en yüksek oy oranı yüzde 17.9’a ulaşarak ikinci parti konumuna yükseldi. Bülent Ecevit’in başında olduğu Demokratik Sol Parti (DSP) ve Mesut Yılmaz’ın yönettiği Anavatan Partisi (ANAP) ile birlikte koalisyon hükümetinde yer aldı. MHP’nin oylarının yüzde 18’e yaklaşmasının temel nedenlerinden birisi 15 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıydı.
Kemal Can: “Dinamik, seçmenin diğer merkez partilere ceza kesme arzusuydu”
Kemal Can, 99 seçimlerinde MHP’nin oylarındaki artışı şöyle açıklıyor:
“Dönemin yükselen iki tane partisinden birisi DSP, daha ulusal bir sol yani bir milliyetçilik tarifiyle tanımlanmış bir sol, diğer tarafta da geleneksel milliyetçiliğin aktörü MHP. Öcalan’ın yakalanmasıyla birlikte büyük kalabalıklar bu iki rotaya büyük bir teveccüh gösterdiler. Fakat biraz reaksiyonel bir yönelişti bu. Orada çok güçlü kadrolar gördüklerinden ya da çok kuvvetli mesajlar aldıklarından değil, o andaki kriz konjonktürünün yarattığı bir reaksiyon olarak bu iki partiye yöneldiler. Bu seçimde kazananlardan daha çok kaybedenlerin durumu belirleyiciydi. Seçmen büyük ölçüde yenilmesini istediği kesimlere kestiği cezanın resmini göstermişti. Asıl dinamik, seçmenin diğer merkez partilere ceza kesme arzusuydu.”
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bahçeli, 99 kabinesinde Başbakan Ecevit’in yardımcısı olarak görev yaptı. Koalisyon hükümetinde ilk kırılma, Öcalan hakkında yapılan idam tartışmaları nedeniyle oldu. Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile müzakere süreci nedeniyle idam cezasının kaldırılması gündemdeydi. Öcalan hakkında, “silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçuyla, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nun mülga edilmiş 125. maddesi ile idam kararı alındı. Fakat AB uyum yasaları gereğince bu infazın yerini, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu’ndaki “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” aldı.
Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a idam ısrarı
Sonuç olarak mahkeme, Öcalan için önce idam cezasına hükümetti. Daha sonra bunu müebbet hapis cezasına çevirdi. Çünkü Kopenhag Kritreleri’ne uyum için idam cezasının kaldırılması gerekiyordu. Bahçeli ise idam cezasında ısrar etti. İdam cezasının kaldırılmasına karşı olduklarını belirterek, “Bu hükümet meselesi değil Meclis’in meselesi diğer partiler bir araya gelip çalışabilirler” açıklamasını yaptı. En nihayetinde 3 Ağustos 2002’de idam cezası “Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş” suçlar hariç kaldırıldı.
İlk erken seçim çağrısı
1999 Marmara Depremi ile 2001’deki ağır ekonomik krizinin etkisiyle koalisyon hükümeti kan kaybı yaşadı. Bununla birlikte19 Şubat 2001’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan Bülent Ecevit’e Türkiye Cumhuriyeti Anayasası kitapçığını fırlatmasıyla sosyal ve ekonomik kriz, siyasi krize dönüştü. Koalisyon hükümetine son darbe de MHP’den geldi. 7 Temmuz 2002’de Bursa Kocayayla Türkmen Kurultay’ın konuşan Başbakan Yardımcısı Bahçeli, erken seçim çağrısı yaptı. Bu Bahçeli’nin ilk erken seçim çağrısıydı.
Başbakan Ecevit’e bu durum “siyasi bir intihar” idi. Ancak Ecevit, Bahçeli’yi ikna edemedi. Türkiye 3 Kasım 2002’de seçime gitti. Seçim sonuçlarına göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yüzde 34.42 oy ile tek başına iktidar olarak zaferle çıktı. Bahçeli’nin MHP’si İSE yüzde 8.35 oy alarak baraj altında kaldı ve TBMM’ye giremedi.
İstifa blöfü ve yeniden genel başkanlığı
2002 seçimlerinin ardından Bahçeli, MHP’den istifa edeceğini açıkladı. Ancak parti tabanından yapılan baskı neticesiyle istifadan vazgeçtirildiği iddia edildi. 12 Ekim 2003’teki 7. Olağan Büyük Kongre’de tekrar aday oldu ve koltuğunu korumayı başardı. Kongrede Bahçeli’nin karşısında aday olarak çıkan Koray Aydın, 137 oy aldı. Ancak 688 oy alan Bahçeli, yeniden Genel Başkan seçildi. ”Devletin başına Devlet gelecek” sloganı bu kongrede ön plana çıktı. MHP tabanı bu sloganı Cumhur İttifakı’nın kuruluşuna kadar kullandı. Bahçeli, kongredeki zafer konuşmasında şunları dile getirdi:
“Gün, geçmiş kırgınlıkları ve küskünlükleri aşarak, bu yürüyüşte kol kola girmek, omuz omuza yürümek günüdür. Bunun için Türkiye’nin en ücra köşelerini dolaşarak, bu seferberlik çağrısını yapmaktır.”
Teşkilattaki imaj değişimi: Çorap, bıyık ve tespih
2002 seçimleri sonrası Bahçeli’nin talimatıyla MHP’de “imaj değişimi” oldu. Artık teşkilatta beyaz çorap giyilmeyecek, sarkık bıyık bırakılmayacak ve tespih çok fazla görünmeyecekti. Dönemin kimi köşe yazarları bu durumu, ‘Bahçeli’nin imaj devrimi’ diye anlatırken kimi MHP’liler ‘gelenek uzaklaşılıyor’ eleştirilerini yaptı.
Erdoğan’a fırlatılan idam ipi ve PKK saldırıları
2007 Genel Seçimleri’nde yüzde 14 oy oranına ulaşan MHP, 70 milletvekili ile yeniden TBMM”ye girdi. Bahçeli’nin seçim öncesi Erzurum’da düzenlediği miting gündem oldu. PKK saldırılarını hatırlatan Bahçeli, miting boyunca Başbakan Erdoğan’ı eleştirdi. Erdoğan’a “Oğluna gemi alacak kadar paran var, asacak ip mi bulamıyorsun?” diyerek seslenen Bahçeli, Öcalan hakkındaki idam tartışmalarına yeniden gündeme getirmek istiyordu. Elinde salladığı idam ipini miting kürsüsünden fırlatan Bahçeli “Al sana bir ip veriyorum, al” diye konuştu. Bununla birlikte MHP oylarının artışında seçim öncesi PKK’nın Dağlıca, Gabar ve Pülümür gibi bölgelerde düzenlediği saldırılar neden gösterildi.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinde “kilit” rol
Bahçeli’nin siyasi tarih içerisinde oynadığı kilit rollerden birisini de 2007’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oldu. Bahçeli, Abdullah Gül’e Cumhurbaşkanlığı yolunu açan isim olarak tarihe geçti. Literatürde “367 krizi” olarak bilinen seçimler Bahçeli sayesinde yapılabildi. Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için Meclis’te 367 milletvekili mevcudu zorunluluğu istedi. CHP, AKP’nin adayı Abdullah Gül’e karşı olduğu için oylamalara katılmıyordu. Bu nedenle seçimler bir türlü yapılamıyordu. Bahçeli tüm bu gelişmeler nedeniyle, “Eğer konu 367 sayısı açısından değerlendiriliyorsa MHP Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde orada olacaktır” açıklamasını yaptı. Bu açıklamanın ardından yapılan oylamada Abdullah Gül, Türkiye’nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi.
Bahçeli’nin siyasi arenada oynadığı bir diğer kilit rol ise başörtü yasağının kaldırılması sürecindeydi. 2008’de AKP ve MHP’nin oylarıyla yapılan anayasa değişikliği ile başörtü yasağı sona erdi. Bu özellikle üniversitelere giremeyen başörtülü öğrenciler için önemli bir adım oldu.
Erdoğan’a sert muhalefet: Çözüm süreci, Gezi eylemleri ve 17-25 Aralık
2010 referandumunda Erdoğan’ın asıl niyetinin “PKK açılımı” yapmak olduğunu öne sürerek “hayır” kampanyası yürüttü. Fettullah Gülen’in “Mezardakilere bile evet oyu kullandırmak lazım” dediği anayasa referandumu, yüzde 58 “evet” oyu ile kabul edildi. Bahçeli’ “hayır” kampanyası yürütmesine rağmen MHP’nin güçlü olduğu yerlerin önemli bir bölümünde “evet” oyu çıktı.
Gezi: Önce çevre eylemi sonra darbe
Bahçeli, 2011 Genel Seçimleri’nde de oylarını korudu. Yüzde 13 oy alan MHP, seçim kampanyası döneminde ve sonrasında AKP’ye karşı sert bir muhalefet yürüttü. Bunlardan birisi 2013’de yaşanan ve tüm Türkiye’nin etkilendiği Gezi Parkı Eylemleri’ydi. Son yıllarda eylemleri darbe olarak nitelendiren ve Osman Kavala’yı “Sorosçu” olmakla suçlayan Bahçeli, eylemlere ilişkin 2013’te farkı düşünüyordu:
“Başbakan, Gezi Parkı’nda çevreci gençlere saldırmış, olayları dış güçlerle ilişkilendirmiş, faiz lobisi falı açmış tepkilerin önüne geçmek amacıyla komşuyu komşuya kırdırmış, muhbirliği özendirmiştir.”
Başlangıcı 2009’da yapılan Oslo görüşmeleri olarak bilinen özellikle de 2013-2014 yıllarında yaşanan “Çözüm süreci” tartışmaları Devlet Bahçeli’nin hep hedefindeydi:
“Diyarbakır’da İmralı canisinin mektubunun kalabalıklara okutmuş, bayrağını inmesine seyirci kalmış, Kürdistan’ı meşrulaştırmaya cüret etmiş ve genel affın müjdesini vermiştir. AKP hükümeti Diyarbakır’da peşmergeye ipi vermiş, varil varil mazot karşılığında harıl harıl Türkiye’yi satmıştır.”
17-25 Aralık: Önce yolsuzluk sonra darbe
17-25 Aralık 2013’te gerçekleşen ve dönemin Başbakanı Erdoğan’ın ailesinden isimlerle AKP’li bakanların da hedef alındığı operasyonlar sürecinde Bahçeli, yolsuzluk iddialarına sert tepki gösterdi. Odasına 17:25 yazan bir saatte astı. O saat hala Bahçeli’nin odasında yer alıyor.
Bahçeli, 17-25 Aralık operasyonlarını, “Malumun sadece ilanı olmuştur. Başbakan Erdoğan için kaçacak yer kalmamıştır. Hükümet yolsuzluk tünelinde yolunu şaşırmıştır” sözleriyle değerlendirdi. Ancak operasyonlardan 11 yıl sonra Mayıs 2024’te TBMM Grup Toplantısı’nda 17-25 Aralık operasyonlarını hükümete yönelik bir komplo olduğunu söyledi:
“Olan biten tüm kanun dışı irtibat ve ilişki ağlarının farkındayız. Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir. Nitekim hedef MHP, AKP, Cumhur İttifakı ve son tahlilde Türkiye’dir. 17-25 emniyet ve yargı ortaklığı darbe girişiminin tekrarını planlayanlara boyun eğersek boyumuz devrilsin, göz yumarsak gözümüz çıksın, eyvallah edersek de kanımız kurusun.”
MHP ve CHP ittifakı
2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, hükümet tarafından Fettullahçıların bir operasyonu ve darbe girişimi olarak tanımlanan yolsuzluk operasyonlarının gölgesinde gidildi. Bu seçimlerde Bahçeli aynı zaman üniversiteden arkadaşı da olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile masaya oturdu. Bahçeli siyasette bir kez daha “kilit rol” oynayan isim oluyordu. MHP ve CHP arasında görüşme trafiği sonunda neredeyse kimsenin tanımadığı Ekmeleddin İhsanoğlu, 2014 seçimlerinde ortak Cummhurbaşkanı adayı oldu. Seçim sürecinde Bahçeli, Erdoğan’a yönelik çok ağır sözler söyledi:
“Şehitlerin vebalini ve kanını taşıyan bebek katiliyle müzakere yapandan, teröristlere kucak açandan Cumhurbaşkanı olmaz. Vatanı bölme, milleti 36’ya ayırma hedefinde olandan Cumhurbaşkanı olmaz. Twitter’i engelleyen, YouTube’u kapatan, kişisel hak ve hürriyetleri budayandan Cumhurbaşkanı olmaz. Rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz.
2015: İkinci erken seçim çağrısı
Türkiye tarihinin kırılma anlarından birisi sayılan Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına iktidarı kaybetti. Yüzde 16.5 oy oranına ulaşan Bahçeli’nin MHP’si, 82 milletvekilini TBMM’ye gönderdi. Kamuoyunda “AKP ile MHP ortak bir ittifak kurar mı?” beklentisi hakim oldu. Bahçeli’den ittifak için enteresan bir çıkış geldi. Bahçeli, 17-25 Aralık operasyonlarını hatırlatarak “Bilal için sıfırlanan paraların hesabını sormayacak mıyız? Bu sürecin bir tarafında Bilal var. Versin Bilal’i alsın iktidarı” dedi. Bu açıklamalar üzerine AKP ile ortak bir ittifak kurmayan Bahçeli’ye, Kılıçdaroğlu’nun başında bulunduğu CHP, “Başbakan sen ol” teklifini götürdü. Fakat Bahçeli’nin CHP ile de ittifak kurmayacağını açıklaması sonrası ülke bir kez daha erken seçime gitti. Bu Bahçeli’nin yaptığı ikinci erken seçim hamlesi olarak yorumlandı.
2015’in yaz aylarında PKK’nin çözüm sürecini bitirdiğine yönelik açıklaması ve Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi sonucunda çatışma süreci yeniden başladı. Bu süreçte Ankara, İstanbul gibi metropollerde hem PKK hem de İŞİD tarafından onlarca saldırı düzenlendi ve yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Ülkede yaşanan bu kaos ortamında yapılan 1 Kasım 2015 seçimlerinde, seçmen AKP’yi tekrar tek başına iktidar yaptı. MHP’nin oyları ise yüzde 5 oranında düşerek, yüzde 11’de kaldı.
Kemal Can: “Cumhur İttifakı’nın kuruluşu 2015’e dayanıyor”
Cumhur İttifakı’nın kuruluş nüvesinin 2015 olduğunu söyleyen Kemal Can, şunları anlattı:
“Erdoğan’la Bahçeli’nin kader birliği bence 2015’te başlıyor. Erken seçim kararı çok net biçimde bu kader birliğinin miladıdır. Bu aslında Erdoğan’ın önünü açan ve daha sonraki bütün süreci tamamladığımız bir özel dönemin başlangıç noktasıydı. Kutuplaştırma siyasetiyle bu otoriterizmin yükselişi, başkanlık rejimi bütün bunlar bir silsile halinde devam etti. Seçimde AKP azınlığa düşmüş, çoğunluğunu Meclis’te kaybetmiş ve aslında iktidardan düşmüş bir partiydi.
MHP ve CHP bir azınlık koalisyonu kurabiliyordu. Hatta Kılıçdaroğlu da ‘Bu ülkenin yüzde 60’ı Erdoğan’ı istemiyor, yüzde 40’ı istiyor’ demişti. Ancak Bahçeli çıkıp demişti ki ‘O yüzde 40, yüzde 60 öyle değil’. Yani sadece seçimin yolunu açan ve koalisyonlara kapı kapatan bir tutum değil, ayrıca o oluşan toplumsal eğilimi nasıl tarif ettiği veya nasıl gördüğüyle ilgili bir yaklaşımdı.”
15 Temmuz darbe girişimi ve adım adım Cumhur İttifakı’na
MHP ve Bahçeli’de temel kırılma noktalarından birisi 15 Temmuz’da Fettullahçıların düzenlediği darbe girişimi oldu. 15 Temmuz’a kadar başkanlık sistemine karşı çıkan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her fırsat tarafsızlık çağrısı yapan ve sert sözlerle eleştiren Bahçeli, darbe girişiminden sonra farklı bir tutum aldı.
15 Temmuz gecesi Erdoğan halkı sokağa çağırırken, Bahçeli ülkücülere bunun tersi bir talimat veriyordu. Gece yarısı açıklama yapan Bahçeli, “Hiçbir ülkücü ajitasyonlara karşı teyakkuzuyla birlikte sokaklara çıkarak, iç savaş şartlarına hizmet etmesi düşünülmeyecektir” mesajını yayınladı.
“Yenikapı Ruhu”
Bahçeli, 15 Temmuz’dan sonra ağustos ayında Yenikapı’da düzenlenen Şehitler ve Demokrasi mitingine katıldı. Ortaya bir “Yenikapı Ruhu” çıktığını açıklayan Bahçeli, adım adım iktidar ortaklığına yürümeye başladı. Bahçeli, bu mitingde, şunları söyledi:
“Yeni bir sayfa açalım, milli bir uzlaşmayla hukukun üstünlüğünü gözeterek geleceğin yol haritasını çizelim.”
Başkanlık sistemine geçişte “kilit” rolü
Bahçeli, darbe girişiminden kısa süre sonra Türkiye’nin sınır ötesine başlattığı askeri operasyonlara tam destek verdi. Bahçeli’nin iktidara yönelik eleştirileri adım adım ortadan kalkıyordu. Hükümete destek açıklamasının ardından AKP ve MHP arasında yeni bir dönem başladı. Erdoğan 2014’ten beri gündemde tuttuğu ancak 2015 seçimleri nedeniyle gündeme getiremediği düzenlemeyi artık açıklamaya başladı. Daha önce Başkanlık sitemine karşı duran Bahçeli, hükümete “Teklifi Meclis’e getirin” çağrısı yaptı. Teklif Meclis’te değerlendirildikten sonra AKP ve MHP anlaşarak referandum kararı alındı. Türkiye 16 Nisan 2017’de “Başkanlık referandumu” olarak bilinen seçime gitti. Tartışmalı referandumdan “Evet” çıkarken Türkiye artık “Başkanlık Sistemi”ne geçti.
Büyük bölünme: Akşener, Özdağ, Oğan ve Aydın
Darbe girişiminin ardından AKP ile yan yana gelen MHP’de parti içi muhaliflerin sayısı artmaya başladı. Parti için muhalefette kırılma noktası özellik 2017 referandumu oldu. 2016’nın başında mahkeme, MHP kongresinin yapılmasına karar verdi. Meral Akşener, Ümit Özdağ, Koray Aydın, Sinan Oğan gibi isimler Genel Başkan adayı oldu. Ancak Bahçeli, kongrenin yapılmasına izin vermedi. Akşener ve Oğan MHP’den ihraç edildi. Bu ihraç kararları sonrası MHP’deki en büyük bölünmelerden birisi yaşandı. Böylelikle İYİ Parti’nin ilk adımları atıldı. 2017’de İYİ Parti kurulurken, MHP’den parti yönetimini ve iktidarı eleştiren çok sayıda isim ihraç edildi. İhraç edilenlerin çoğunluğu, İYİ Parti’ye katıldı.
2018: Üçüncü erken seçim çağrısı
2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’den önce AKP ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı resmen kuruldu. İki parti seçimlere ittifakla girilmesinin yolunu açan yasal teklifi TBMM’ye sundu. 2017 referandumunun ardından yeni başkanlık siteminin, 3 Kasım 2019’da yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı. Ancak Bahçeli, siyasi hayatındaki üçüncü erken seçim çağrısını yaparak sistemin hayata geçmesini hızlandırdı:
“Gerekli uyum yasalarının süratle çıkarılmasının akabinde MHP takdir ve tercih hakkını seçimlerin erkene alınmasından yana kullanacaktır. Bu işi daha fazla uzatmaya gerek yoktur.”
Kimilerinin baskın seçim olarak yorumladığı 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri haziran ayında yapıldı. Sandıktan yüzde 53 oy oranıyla Erdoğan galip çıktı. MHP’nin ikiye bölünmesi ve İYİ Parti’nin de seçime girmesi üzerine MHP’nin seçim barajının altında kalacağı beklentisi oluştu. Fakat MHP yüzde 11’lik oyunu korudu. AKP-MHP bloku 2019 Yerel Seçimleri’ne de Cumhur İttifakı olarak girdi. Buna rağmen İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok büyükşehirde CHP ve İYİ Parti’nin oluşturduğu Millet İttifakı galip geldi.
Kemal Can: “Bahçeli değişti ama değişmiş bir Erdoğan’a karşı değişti”
Bahçeli’nin siyasi çizgi olarak değişmediğini aslında Erdoğan’ın değiştiğini söyleyen Kemal Can, şöyle değerlendirdi:
“Bahçeli değişti ama değişmiş bir Erdoğan’a karşı değişti. 2018’den sonraki süreçte de AKP ve MHP tabanlarının da çok benzeşmeye başladığını izliyoruz zaten. Pek çok kamuoyu yoklamasında AKP ve MHP tabanlarının, kimi zaman MHP tabanının AKP’den bile daha Erdoğancı, kimi zaman AKP tabanının MHP’den bile daha sert milliyetçi eğilimler taşımaya başladığını ve benzeştiğini görüyoruz. Bu yani aslında hem genel bir devlet siyaseti algısı açısından hem de Türkiye’nin sağ siyasetinin ve Necip Fazıl’ında ‘büyük hülyası milliyetçi, mukaddesatçı’ diye tarif ettiği fikrinin üzerine oturuyor.”
Suç örgütleri ile ilişki: Alaattin Çakıcı, Sedat Peker…
2020’de dikkat çeken bir gelişme yaşandı ve Bahçeli’nin af çağrısı gerçekleştirildi. Organize suç örgütü lideri suçlamasıyla hüküm giyen ve infaz değişikliği kapsamında tahliye edilen Alaattin Çakıcı, ilk olarak Bahçeli’yi ziyaret etti. Ziyaretin ardından Bahçeli’ye yönelik “Mafyayı kabul etti” eleştirileri yapıldı. Bahçeli’nin bu eleştirilere yanıtı sert oldu:
“Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır, bu bir. Şehidimizin oğludur, bu iki. Alaattin Çakıcı vatan ve millet sevdalısıdır, bu üç. Alaattin Çakıcı üzerine atılı suçların bedelini yaklaşık 20 yıl cezaevinde kalarak ödemiş bir ülküdaşımızdır. Bu da dört. Ülkücüden mafya, mafyadan da ülkücü olmaz, olamaz. Alaattin Çakıcı’nın bu devlete, bu millete nasıl hizmet ettiğini bilenler bilir, bilmeyenler de kendileri bilir.”
Süleyman Soylu’ya sahip çıktı
Bahçeli, ayrıca organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddiaları sonrasında da gündeme geldi. Bahçeli, Peker’in hedefinde olan dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sahip çıktı. AKP ve Erdoğan’dan önce konuşan Bahçeli, “Kim demiş Sayın Soylu kimsesiz diye? Türkiye, sosyal medya iftiraları ile ele geçirilemez. Türkiye’nin gündemi video kayıtları ile rehin alınamaz” diye konuştu.
Sinan Ateş cinayetindeki sessizlik
Bahçeli, 30 Aralık 2022’de Ankara’nın göbeğinde eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş suikastı sonrasında sessizliğiyle dikkat çekti. Tetikçi ve azmettiricilerin MHP ve Ülkü Ocakları’ndan isimler ile irtibatları iddianamede yer aldı. Bu olayın üzerine gözler Bahçeli’ye çevrilirken MHP’den Sinan Ateş için taziye mesajı yayımlanmadı. Bahçeli, cinayetin MHP ile ilişkili olduğunu dile getirenlere Erdoğan ile birlikte yanıt verdi:
“Karın ağrısı çekenlere, bir cinayet üzerine siyasi kurgu yapanlara tekrar haykırıyorum. Adayımız belli, kararımız nettir. Cumhurbaşkanı adayımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.”
Erdoğan’a çağrı: “Terk edemezsin”
Sinan Ateş cinayetinin gölgesinde gidilen 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimleri de AKP-MHP bloku birlikte girdi. Genel seçimlerinde MHP yüzde 10 oy alırken, Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci turda Erdoğan kazandı.
Erdoğan, bir erken seçim olmadığı takdirde yeniden Cumhurbaşkanı adayı olamayacak. Ancak Bahçeli’nin Erdoğan’ın 2023 seçimleri öncesi yaptığı “Son dönemim” açıklamasına itirazı gündem oldu. 17 Mart 2024’te yapılan MHP 14. Olağan Büyük Kurultay’da konuşmasında Erdoğan’a “Terk edemezsin” çağrısı yaptı.
İdamdan “umut hakkına”: Öcalan’a yapılan çağrı ve Erdoğan’ın yeniden adaylığı
Bahçeli, son olarak Ekim 2024’te TBMM’nin açılışında DEM Partililerle el sıkışmasının ardından gündeme oturdu. Bahçeli’nin 22 Ekim’de Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, “Umut hakkı için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşması” için çağrı yapması, Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. MHP’liler, Bahçeli’nin çağrısını “milat” olarak nitelendiriyor. Bahçeli ayrıca Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi gerektiğini söylüyor. Devam eden günlerde çağrısının arkasında olduğunu belirten Bahçeli, Türkiye siyasi hayatının kilit isimlerinde birisi.
Kemal Can: “Kürt sorununu bir hak sorunu olarak ele almıyor”
Kemal Can, Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik çağrısını da yorumladı. “Bahçeli’nin çıkışını ben bir açılım, bir çözüm süreci başlangıcı ya da bir ikna ve uzlaşma hatta müzakere başlangıcı gibi değerlendirmiyorum” diyen Kemal Can şöyle devam etti:
“Zaten Bahçeli de aslında çerçeveyi böyle çizmiyor. Bahçeli daha çok hem kendi açısından hem Türkiye açısından hem de Kürtler açısından ve diğer bütün aktörler açısından bir mecburiyetlerin çizdiği zorunlu bir istikameti gösteriyor. Ve aslında burada birbirine yaklaşmak ya da ikna edip bir uzlaşı noktası bulmak değil. Büyük ölçüde herkesin çıkarına olacak bir stabilizasyon önerisi yapıyor. PKK silah bıraksın, DEM de bu muhalefetin en önemli bileşeni olacak biçimde siyaset yapma iddiasından vazgeçsin diyor. Bunu tarihsel perspektifte de biz eskiden bu siyaset falan değil başka bir zeminde bunu konuşuyorduk. Aramızda da gayet anlaşıyorduk. Yine öyle yapabiliriz diyor.
Dolayısıyla aslında bir de Kürt sorunu yok diyor zaten. En temel mesele bu. Dolayısıyla burada Bahçeli’nin çizdiği çerçevenin bir çözüm perspektifi ya da açılım adına hak edecek biçimde kendi yapacaklarını ya da kendi çekileceği alanları tarif etmiyor. Tam tersi, hiç geri adım atmadan. Neredeyse birilerine ültimatom. ‘Bunun böyle yapılması gerekiyor’ diyor. Herkes buna mecbur diyor. Kendisi içinde bunu bir zorunluluk olarak tarif ediyor. Bir hakkın teslimi olarak görmüyor. Çünkü Kürt sorununu bir hak sorunu olarak ele almıyor.