Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinin ardından, Göksel Göksu ve Kaya Hayse, devrik lider Beşar Esad’ın babası Hafız Esad’ın mezarının bulunduğu Lazkiye’ye bağlı Kırdaha ilçesindeydi. Heyse ve Göksu, yeni yönetimin ilk günlerinde eli silahlı grupların kol gezdiği sokaklarda yaşananları aktardı.
Kırdaha ilçesinin girişinde, gelenleri karşılayan “Ölümsüz liderin mezarı Hafız Esad” yazısı dikkat çekiyor. 8 Aralık’a kadar ilçenin gurur duyduğu o yazının işaret ettiği Esad ailesi Suriye’ye ilçedeki anıt mezarın duvarına yazılan “Tarihin çöplüğüne gömüldün” yazısıyla ebediyen veda etti. Günümüzde ilçede Hafız Esad’ın adıyla anılmak bile halk arasında korkuya yol açıyor. İlçe sakinleri, Hafız Esad’dan çok Beşar Esad’a duydukları öfkeyi dile getiriyor.
Yeni yönetim Şam’a ulaştığında, HTŞ ile birlikte hareket eden gruplar, otorite boşluğunu doldurmak amacıyla diğer il, ilçe ve köylere yöneldi. Kırdaha’ya gelen gruplar da ilk günlerde çevreye korku saldı. Hafız Esad’ın ateşe verilen anıt mezarının çevresi, günler sonra hâlâ boş kovanlarla doluydu.
Suriye’nin başka hiçbir yerinde rastlanmayan güzellikteki bu görkemli anıt mezar, bugünlerde motosikletli küçük gruplar tarafından yağmalanıyor. Kablolar, aydınlatma sistemleri ve diğer her şey yerinden sökülerek talan ediliyor.
İlçedeki Esad ailesine ait saray da benzer bir durumda. Kapısından çatısına kadar ne varsa yağmalanmış, geriye yalnızca duvarlar kalmış. Sarayda kalan son ganimetleri toplamak için gelen talancı gruplarla vardı.
İlçeye gelenlerin saatlerce havaya ateş açarak mezarı ateşe verdiği ve evi yerle bir ettiği anlarda, ilçedekilerin yaşadığı korkuyu hayal etmek bile zor. Bu dehşet dolu anların ardından korku ve kaygı günlerce devam etmiş. Birkaç gün sonra cesaretlerini toplayıp ürkek adımlarla sokağa çıkmaya başladıklarında ise yine karşılarında eli silahlı, askeri giysili grupları bulmuşlar.
Yolda etrafımızı çevirenler, yaşadıklarını anlatırken, “Bize ‘Kırdahalı mısın?’ diye soruyorlar, ‘Evet’ deyince de küfrediyorlardı” diyor.
Çevreden gelen saldırı, yağma, şiddet ve taciz haberleriyle birlikte ilçedekilerin kaygıları giderek artmış. İnsanlar, sırf Kırdahalı oldukları için cezalandırıldıklarını düşünüyor. Çevreyi göstererek, “Bakın,” diyorlar, “Biz de sefalet içindeyiz, biz de yoksuluz.” Bu sözlerin ardında yatan gerçek, toplumun yüzde 10’unu oluşturan Alevilerin tamamının benzer bir kaderi paylaşıyor olması.
Bu sözler, Beşar Esad’ın Alevilere ayrıcalıklı muamele ettiği ve onların da bu ayrıcalıklar karşısında suskun kaldığı yönündeki ithamlara dolaylı bir cevap niteliğinde. Kırdahalılar, kendilerine hiçbir ayrıcalık yapılmadığını her fırsatta kanıtlamaya çalışıyor ve bunun delili olarak da yaşadıkları yoksulluğu öne sürüyorlar. Bir Kırdahalı kadının şu sözleri durumu özetliyor: “Günlerce elektriksiz kaldığımız oluyor, gıda fiyatları inanılmaz yükseldi, ısınma sorunumuz var, tüp bulamıyoruz…”
Bunca sıkıntının ortasında silahlı gruplarla karşılaşan Kırdahalılar, çareyi yeni yönetimle iletişime geçmekte bulmuş. Çevredeki başıboşluğu görüp bunun nasıl mümkün olduğunu sorduğumuzda, ilçe sakinlerinden biri, iri cüssesi ve gür sesiyle hemen yanıtlıyor:
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Yeni idare göreve geldiğinde, sosyal medya ve televizyon üzerinden telefon numaraları paylaşıp, ‘Herhangi bir şikayetiniz veya sorununuz olduğunda bizimle iletişime geçin’ dedi. Kırdaha’daki kanaat önderleri ve dini kesim bir araya gelerek bir heyet oluşturdu. Bu heyet, karşılaştığımız her sorunu idareye bildirdi. Ne zaman arasak, hızla ekip gönderip ilgilendiler. Bize saldırganca davrananları yakalayıp tutukladılar. Son iki – üç gündür nihayet rahat bir nefes almaya başladık.”
Kırdahalılar, Beşar Esad’ın yalnızca Alevilere değil, tüm Suriye halkına baskı uyguladığını vurguluyor. “Esad sadece bizim değil, Suriye’deki herkesin sorunu,” diyerek durumu özetliyorlar.
“Peki, korkuyor musunuz?” diye sorduğumuzda, kalabalıktan biri kendinden emin bir şekilde lafa giriyor: “Hiçbir şekilde korkmuyoruz, önceden de korkmuyorduk. Biz bu toprağın sahibiyiz, bu ülkenin bir parçasıyız. Aleviler olarak bu ülkenin yüzde 10’unu teşkil ediyoruz, korkacağımız bir şey yok. Tek istediğimiz, bu ülkeyi kim yönetecekse önce ülkesini sevsin ve bu ülkenin vatandaşı olan bizlere de haklarımızı versin.”
Genç bir kız, diğerlerinin söylediklerine karşı çıkarak, “Korkuyoruz, hepimiz korkuyoruz” diyor. Ardından ekliyor: “Aileler, benim yaşımdaki kızlarının sokağa çıkmasını istemiyor. Başımıza bir şey geleceğinden endişelenip, evde oturmamızı söylüyorlar.”
Bir başkası, “Esad’a duydukları öfkenin acısını niye bizim gibi masum, suçsuz insanlardan çıkarıyorlar? Bu bizi çok üzüyor,” diyerek genç kıza destek veriyor. Ardından sözlerini sürdürüyor: “Sadece bu değil. Örneğin burada hiçbir suça bulaşmayan, sadece görevini yapan sıradan memurlar, sırf Kırdahalı ya da Alevi oldukları için işten çıkarılıyor. Yerlerine kendi adamlarını getiriyorlar. Daha yeni belediyede de oldu bu; ‘Siz işe gelmeyin artık’ demişler. Bu durum bizi kaygılandırıyor. Ne yiyecek ne içecek bu insanlar, aldıkları maaşla geçiniyorlardı, şimdi ne olacak?”
Her şeye rağmen, asıl kızgınlıkları Beşar Esad’a… Çok öfkeliler. O kızgınlığı anlamak için şu sözlere kulak vermek yeterli: “Beşar buralı değil ki! O bir hain, bir köpek… O bir Alman, bir İngiliz, bir İsrailli olabilir, Şamlı da olabilir ama Kırdahalı olamaz. Bize ihanet etti, bizi sattı, yıllarca tuzak kazıyormuş meğer. Sonra da bizleri bırakıp çekti gitti.”
Kırdaha’da yaşayanlara gittiğimiz her yerde sorduğumuz aynı soruyu soruyoruz: “Nasıl bir Suriye istiyorsunuz?”
En önemlisi güvenlik diyorlar; güven içinde, korkusuz ve kaygısız bir hayat istiyorlar. Ne demek istediklerini, Lazkiye’ye dönerken seyir halindeyken ardı ardına duyduğumuz ürkütücü silah seslerini duyduğumuzda anlıyoruz. Konvoy halinde yanımızdan geçen pikapları dolduran HTŞ’liler, yeri göğü inleterek havaya ateş açıyor. Bu sesler, Lazkiye ve köylerindeki travmaları depreştirip, kaygıyı ve korkuyu daha da körüklüyor. Arabada bulunan mihmandarımız Abir’in titreyen ellerinden anlıyoruz, Alevilerin rahat bir nefes almasına daha çok var…