Doğancan Özsel & Armağan Öztürk yazdı: Erdoğan – CHP mücadelesinde tansiyon düşer mi?

İktidar ile muhalefet arasında 19 Mart sonrasında iyice yükselen tansiyon bundan sonra nasıl sonuçlar doğuracak? Erdoğan’ın seçenekleri neler? İlk önce kim geri adım atacak? Doğancan Özsel* ile Armağan Öztürk**, Erdoğan – CHP mücadelesi bağlamında yanıtlıyor.

Erdoğan - CHP mücadelesi
Doğancan Özsel & Armağan Öztürk, Erdoğan – CHP mücadelesi üzerine yazdı

Erdoğan – CHP mücadelesi: Cumhurbaşkanı’nın önünde iki seçenek var

Geçtiğimiz yirmi gün, hapse atılmış bir Ekrem İmamoğlu’nun da en az dışarıdaki bir İmamoğlu kadar güçlü bir muhalefet öznesi olabileceğini gösterdi. Diplomanın geri alınmasıyla başlayan bu süreçte iktidarın hamlelerinin hemen tamamı boşa çıktı, hatta beklenenin tam aksi sonuçlar üretti. Özgür Özel’in partiyi örgütleme kapasitesi ve Mansur Yavaş gibi isimlerin parti çizgisinde birleşmekte tereddüt etmemeleri neticesinde, iktidarın İmamoğlu’nu izole etme ve CHP’yi yalnızlaştırma çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. Üstelik CHP’nin kurumsal etkinliği hiç olmadığı kadar üst bir noktaya erişti. Ortaya çıkan yaratıcı ve herkesin gündelik hayatından dahil olabileceği protesto ve direniş biçimleri, muhalefetin toplumsal gettolaşma tehlikesini engelleyerek AKP karşıtlığının hiç olmadığı kadar geniş bir sosyal satha sızmasına imkân verdi.

Geldiğimiz yer bakımından Erdoğan’ın önünde iki seçenek var: Pekala muhalefet üzerindeki baskıyı daha da artırabilir. İktidar-muhalefet ilişkilerinde tansiyonun daha da yükseldiğine tanıklık edebiliriz. Ancak gerilimi artıran el yükseltme hamlelerinin güncel siyaseti daha da istikrarsızlaştıracağını ve bu durumun iktidara da zarar vereceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.  

CHP’yle bir “makule dönüş” yolu müzakere edilebilir mi?

İkinci seçenek ise iktidarın geri adım atmadan geri çekilebileceği bir “makule dönüş” yolunun CHP ile müzakere edilmesi. Erdoğan’ın kolay kolay geri çekilecek bir lider olmadığı açık. Öte yandan muhalefet dalgasının büyümesi, sürecin sonunda önüne çıkacak olası faturayı da her geçen gün kabartmakta. Süreç her gün kendi aleyhine işlerken ve çekirdek seçmen kitlesinde bir erozyon yaşanma olasılığı ortaya çıkmışken, Erdoğan açısından da en rasyonel seçeneğin böyle bir çıkış yolu aramak olduğu açık.

Öncelikle makule dönüş ifadesiyle neyi kastettiğimizi açıklayalım: bu kavramla, CHP ile karşılıklı atılacak bir dizi adım neticesinde mevcut tansiyonun azaltılacağı ve kamuoyu önünde bir yenilgi izlenimi vermeksizin siyasal rekabetin yeniden normalleştirileceği bir süreci kastediyoruz. Bu adımların en önemlileri, İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuksuz yargılanmaları, tutuklu göstericilerin serbest bırakılması ve CHP’nin talep ettiği kadar yakın bir tarihte olmasa da, bir erken seçim tarihi üzerinde anlaşılması olacaktır.

İmamoğlu gündemini dış politika kazanımlarıyla perdelemek

Elbette böyle bir yol haritasının Erdoğan – CHP mücadelesi bağlamında Cumhurbaşkanı açısından bir yenilgi olarak görülmemesinin ilk şartı, İmamoğlu gündeminin yerine konulabilecek alternatif “başarı hikayelerinin” bulunmasıdır. Dışişleri Bakanı Fidan’ın ABD gezisinde gündeme gelen CAATSA yaptırımlarının kaldırılması ve F35 programına geri dönüş konusu, ardından Başkan Trump’ın açıkladığı uluslararası gümrük tarifelerinde Türkiye’ye ek bir tarife uygulanmamış olması, ABD-Türkiye ilişkileri üzerinden bir başarı hikayesinin kısa zamanda yaratılabilme imkânına işaret ediyor. Silah bırakma konusunda PKK’yı acele etmeye çağıran Bahçeli ve Erdoğan’ın ısrarcı tavrı da, ikinci bir kazanım için bu sürece bel bağlandığı izlenimini güçlendiriyor.

Bu iki konu üzerinden Erdoğan’ın yakın zamanda yeni başarı hikayelerini tedavüle sokmayı amaçladığını öngörebiliriz. Bu potansiyel başarılar toplumda bir karşılık bulduğu takdirde, geri adım atma görüntüsü vermeksizin, İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması ve 2025 sonrasına ötelenmiş bir erken seçim tarihi üzerinde CHP ile anlaşarak toplumsal tansiyonun düşürülmesi imkânı Erdoğan’ın eline geçecektir. Dış politikada ve silah bırakma sürecinde hızlanan çabaları, böyle bir yolun ön hazırlığı olarak da okuyabiliriz.

ABD ile ilişkiler veya silah bırakma gibi konu başlıklarında istediğini alan bir Erdoğan’ın İmamoğlu konusunda artık bir çıkış stratejisine ihtiyaç duymayacağı itirazında bulunulabilir. Ancak bu itiraz, mevcut siyasal krizi sonlandırmanın Erdoğan’a sağlayacağı avantajları küçümsemek anlamına geliyor. Zira İmamoğlu konusundaki mevcut statüko, iktidar diğer konularda hangi başarılara imza atarsa atsın, muhalefete önemli bir dizi önemli siyasal yarar sağlamayı sürdürecek.

Gelinen noktada ne İmamoğlu ne de CHP köşeli bir siyaset yapmak zorunda

Her şeyden önce İmamoğlu’nu hapse atan iktidar, muhalefet karşısında elindeki en önemli kozunu, yani olası bir İmamoğlu-Yavaş rekabetini kendi eliyle imkânsızlaştırdı. Üstelik, iç çekişmeleriyle meşhur CHP’nin parti içi uyum ve asabiyesi de hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye çıktı. Ayrıca İmamoğlu hapiste tutulduğu sürece, CHP mağduriyet algısından kaynaklı moral üstünlüğü elinde tutma ve daha önce iletişim kurmakta zorlandığı seçmen kitleleri ile irtibata geçme imkânına sahip olmakta.

Belki fazla dikkat çekmeyen bir diğer husus da, iktidarın yarattığı demokrasi krizinin, muhalefete en yüksek perdeden konuşabileceği son derece güvenli bir siyasal zemin sunmuş olması. Siyaset normalleri 19 Mart ertesinde kesintiye uğramasa ve İmamoğlu’nun adaylık süreci doğal akışında devam etseydi, muhalefet adaylarının birbirleri ile rekabete girme ihtimalinin yanı sıra, İmamoğlu çok daha “köşeli” bir söylemle siyasetini sınırlayacaktı.  Örneğin anayasa değişikliği veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi konularda belirli bir söylem tutturmak zorunda kalacak, böylelikle hem seçmenlerinin bir bölümünü hem de muhalefetin önemli isimlerini kampanyasına yabancılaştırma olasılığı doğacaktı. Oysa gelinen noktada ne İmamoğlu ne de CHP köşeli bir siyaset yapmak zorunda değil. Kimseyi küstürmeden son derece sarih ve sert bir siyasi tavrı popülerleştirmek ve muhalefet kitlesini tek bir şemsiye altında bir araya getirmek artık CHP için çok daha kolay. Zira bugünkü konjonktürde gidilecek bir seçimde “İmamoğlu’nu özgürlüğüne kavuşturma” söylemi muhalefetin gündemini büyük oranda kaplayacak ve insanları çevresinde toplayan bir bayrak işlevi görecek.

Bu nedenle iktidar için, kendisini nispeten daha güçlü hissettiği bir noktada İmamoğlu ve arkadaşlarını tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmak bir dizi önemli avantaj sağlayabilir. Her şeyden önce İmamoğlu hakkında verilecek bir serbest bırakılma kararı, iktidarın “Türk yargısı bağımsızdır” söyleminin inandırıcılığını artırabilir ve bugüne kadar pek az kişiyi ikna edebilmiş olan yolsuzluk iddialarının biraz daha ciddiye alınmasını sağlayabilir. Daha da önemlisi, bu karar neticesinde düşen siyasi tansiyon, yoğun bakımdaki ekonomik programın hayata dönmesini sağlayarak ekonomide kısmi bir rahatlamaya ve AB ile ilişkilerde olası bir büyük engelin ortadan kalkmasına neden olabilir. Üstelik, hakkındaki diploma iptal kararı ve açılmış davalar devam ettiği müddetçe İmamoğlu’nun adaylığı muallakta kalsa da, İmamoğlu özgür kaldıktan sonra CHP için bir birleştirici güç olmaktan zamanla çıkacaktır. Hatta artık düşük bir ihtimal olsa da, iktidar için, yeniden bir Yavaş-İmamoğlu çatlağının peşinden gitme umudu doğacaktır. Dolayısıyla alınacak bir serbestlik kararı, her ne kadar bugünkü ortamında kulağa olası gelmese de, iktidarın kendi kendisine kurduğu tuzağı bozup, bugüne kadar aldığı siyasi hasarın sınırlandırılmasını sağlayacaktır.

Kuşkusuz CHP’nin İmamoğlu’nun serbest kalması ve bir erken seçim tarihi karşılığında siyasi tansiyonu tedrici olarak düşürmeyi kabul etmesi, bu çıkış yolunun ön koşuludur. Ancak mademki bu yol mevcut siyasi hasarı sınırlandırma imkânı vererek iktidara yarıyor, bu durumda CHP bu yolu Erdoğan’a neden açmak istesin?

CHP’nin stratejisi

Bu sorunun en açık yanıtı, CHP’nin bir oyun sonu stratejisine olan ihtiyacı. Son üç haftadır sürekli el yükselten ve muhalefeti toplumsal kılcallara yayabildiğini gösteren Özel için, bu süreçten bir zafer elde etmek ve muhalefet yorgun düşmeden önce bir başarı hikayesi çıkartmak son derece önemli. Somut kazanımlar elde ederek süreci nihayete erdirmek bu bakımdan CHP’nin de yararına. Bugünkü daimî siyasi kriz durumunun AKP’yi nispeten zayıflatarak toplumun marjlarına doğru ittiği kuşkusuz. Öte yandan bu süreçte CHP’nin ve onun çevresinde örgütlenen muhalefetin de çok büyük risk ve baskı altında olduğu da bir gerçek. Öğrencilerden sanatçılara, iş insanlarından parti teknokratlarına değin pek çok kişi soruşturma olasılığı altında ezilmekte. Bu durumun yarattığı toplumsal gerilim ortamı tüm partiler ve taraflar için sonuçları öngörülemez riskler taşıyor. Ekonomik bunalım ani bir biçimde derinleşir ve siyasi kriz tahammül edilemez bir noktaya gelirse, bu süreç ya uzun soluklu bir toplumsal kaosla ya da daha otoriter bir demokrasi deneyimiyle neticelenebilir. Bu ihtimali tümüyle bertaraf edecek bir orta yolu Erdoğan’a sunmak, verili koşullar altında CHP açısından da bir rasyonalite içermekte.

Peki, her iki siyasi kutbun da maruz kaldığı toplumsal ve kurumsal baskılara rağmen, hem cesaret hem basiret hem de sağduyu gerektiren bu tercihi mevcut siyasi liderler yapabilir mi? CHP liderliğinin bu yolu açmaya nispeten daha sıcak bakacağını tahmin edebiliyoruz. Zira muhalefet, verdiği mücadelenin içerdiği riskleri her gün doğrudan deneyimliyor. Ancak Erdoğan konusunda fikir yürütmek güç. Sıklıkla çok pragmatik bir lider olduğu ve siyasal rasyonalite uyarınca, çıkarının gerektirdiği en radikal adımları dâhi tereddütsüz atabildiği söylenen Erdoğan’ın, çeyrek asra dayanan iktidar serüveninde, söz konusu pragmatik eylem kapasitesini halen koruyup korumadığını zaman gösterecek.

* Doç. Dr / Siyaset Bilimci

** Prof. Dr. Ankara Hacı Bayram Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.