Siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Siyasetname programında otoriter rejimlerin doğasını, Türkiye’deki mevcut siyasal yapıyı ve seçimlerin rejim içindeki işlevini değerlendirdi. Kalaycıoğlu’na göre Türkiye’deki rejim yapısı “neohamidyen bir sultanizm”e dönüşmüş durumda. Odaklandığımız soru da şuydu: Otokratlar seçimle gider mi?
Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, otoriter rejimlerin yapısal çelişkilerini ve Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal rejimi değerlendirdi. Kalaycıoğlu, günümüzde seçimle gelen otoriter rejimlerin meşruiyetlerini üç araç üzerinden kurduğunu belirtti: meşrulaştırma, satın alma ve baskı.
Kalaycıoğlu, otoriter rejimlerin “aldıkları kararlara rıza gösterilmesini sağlamak ve varlıklarını sürdürmek” için bu üç aracı kullandığını vurguladı. Meşruiyetin “karizma, seçim ve kaynak dağıtımı” üzerinden inşa edildiğini belirten Kalaycıoğlu, “Seçim şimdi bu, rekabetçi olmasa dahi demokratik olmasa dahi halkla yönetim arasında iletişim olduğu izlenimini verebilen… bir olanak sağlıyor” dedi.
Barışçıl protestolar neden kritik?
Türkiye’de 19 Mart sonrası gelişen protesto dalgasını değerlendiren Kalaycıoğlu, toplumsal desteğin genişlediğine dikkat çekti: “TÜSİAD’dan Yozgat çiftçisine varan genişlikte bir toplumsal taban tepkisinin oluşmakta olduğu görülüyor.” Barışçıl protestonun gücüne dair literatüre de atıf yapan Kalaycıoğlu şöyle konuştu:
“Yüzde üç buçuk oranı filan gibi oranlar terennüm edilmeye başlandı. Toplumun yüzde üç buçuğu gibi geniş bir kitledir… protestolara katılması durumunda bunun kritik bir aşama olduğu ve ona göre önemli bir sonuç doğabileceği görülmektedir.”
“Oy kullanmak temel değer haline gelmiş durumda”
Seçmenin sandığa olan bağlılığına dikkat çeken Kalaycıoğlu, iktidarın meşruiyetini “milli irade” söylemiyle inşa ettiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Oy kullanma, oy verme… bunu önemsemeyerek ve ortadan kaldırarak yaklaşıldığı takdirde seçmenin buna destek vereceğini düşünmemiz sağlayan hiçbir veri yok.”