DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, PKK’nın 5-7 Mayıs’ta kongresini toplaması ve yakın zamanda gelecek açıklamaya ilişkin, “Bu tarihi bir adım ve böyle tarihsel fırsatlar kolay kolay ortaya çıkmıyor” dedi.
PKK 12. Kongresi, 5-7 Mayıs tarihleri arasında yapıldı. Kongrenin sonuçları, alınan kararlarla ilgili ayrıntılı bilgi ve belgelerin yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacağı belirtildi. Ancak örgütten henüz fesih ya da silah bırakma kararı gelmedi.
DEM Partili Ayşegül Doğan, PKK’nın kongresini toplaması ve ilerleyen günlerde gelecek açıklamalarla ilgili, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrının ardından PKK’nın çok hızlı bir şekilde mütekabiliyet gösterdiğini ve ilk olarak ateşkes ilan ettiğini hatırlatan Doğan, PKK’nın kongresini toplamasını “tarihi ve önemli bir adım” olarak değerlendirdi.
“Önemli olan kongrenin toplanmış olması ve bu tarihi bir adım olarak değerlendirilmeli. Bizler, siyaseten yapılmasını gerekenlerin altını çiziyoruz. Böyle tarihsel fırsatlar kolay kolay ortaya çıkmıyor.”
Doğan, PKK’dan ilerleyen günlerde gelecek açıklamanın içeriğine dair bir bilgileri olmadığının da altını çizdi.
Yakın zamanda hayatını kaybeden DEM Parti Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in barış için hayatı boyunca attığı adımları ve çabalarını hatırlatan Doğan, şöyle konuştu:
“Böyle çok kıymetli canlar, artık insanlar ölmesin, siyaset sorumluluk alsın diye canları pahasına çalıştılar, didindiler, çabaladılar. Her birimizin bu mücadele uğruna ödediği bedeller var. Bir tek şey su serpebilir: Barış imkanının kalıcı olması. Bunu tarihi bir adım olarak görmeliyiz.”
“Demokratikleşme için atılması gereken adımlardan kaçınmamalıyız”
Doğan, Çakır’ın “DEM Parti’nin talepleri, beklentileri var mı?” sorusuna ise siyasi ve hukuki zemin vurgusu yaptı:
“Bugün Türkiye’de milyonlarca insan hak, hukuk, adalet mücadelesi veriyor. Demokratikleşme, daha eşit ve adil bir ortam için atılması gereken adımlardan kaçınmamamız gerek. Haksızlık ve hukuksuzlukların giderilmesi beklentilerimizi ilettik Bakan’a. Şu anda biz, söz konusu siyasi partiler içerisinde, en somut çalışma yapan partiyiz. Şimdi bu tarihsel fırsat ancak kalıcı hale gelmesi demokratik adımların atılmasıyla mümkün olur. Bunu bir koşul olarak öne sürmüyoruz, bu bir ihtiyaç.
Kalıcı barış sağlanır mı?
Çakır, yurttaşların “19 Mart operasyonu, siyasilerin tutuklanması ve kayyum siyasetinin devam ettiği bir dönemde demokrasi beklemek saflık” yorumunu hatırlatınca Doğan, “Saf değiliz, aksine bu konuda iddiamız büyük çünkü kendimize güveniyoruz” dedi:
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Yaşadığımız, gördüğümüz dirence güveniyoruz. 21 Mart Nevrozlarını hep hatırda tutmak gerekiyor, eş zamanlı Batı’da toplanan milyonları da hatırlamak gerek. Tek bir slogan etrafında buluşuldu: ‘Hak, hukuk, adalet’. Türkiye’yi soluk alınabilir bir ülke yapmalıyız. Bunun için mücadele edenler bunu gerçekleştirebilir. Demokrasi, barış ve adalet mücadelesinden vazgeçmeyenlerin eseri olarak okumak gerekiyor bu tabloyu.
Yolun başında değiliz. Yeni bir dönem evet, bu yeni dönem için yolun başındayız. Demokrasi mücadelesine yolun başında değiliz. Kalıcı hale getirmek için sorumlu hissetmeliyiz kendimizi.
Böyle bir dönemde yapmamız gereken birbirimize laflar yetiştirmek yerine ortaya koyulan bu iradeyi hukuken güvence altına alıp, sağlamlaştırmak. DEM Parti olarak gayretimiz böyle. Daha büyük bir kararlılıkla buna sarılmalıyız. Barışı kalıcı hale getirmek için çok nedenimiz var. Benzerliklerimiz üzerinden kenetlenebileceğimiz bağlara ihtiyacımız var.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Evet, şimdi DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan’la devam ediyoruz. Ayşegül, merhaba.
Ayşegül Doğan: Merhaba Ruşen.
Ruşen Çakır: ‘‘Her an açıklanabilir’’ dedin bugün basın toplantısında ve Kandil’den bir açıklama geldi. Kongrenin yapıldığı açıklandı, ancak sonuçlarını bilahare açıklayacaklarını söylediler. Ama o metne baktığımız zaman, sen de bakmışsındır, Öcalan’ın 27 Nisan çağrısına uymuş olduklarını düşünüyoruz, değil mi?
Ayşegül Doğan: Tabii ki. Şimdi şöyle, yani Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıdan sonra zaten PKK çok hızlı bir biçimde bu çağrıya mütekabiliyet göstereceğini açıklamıştı. Hatta ilk somut çıktısı olarak da ateşkes ilan ettiğini söylemişti, hatırlayacaksınız. Yine bunu bu ekranda da konuştuk daha önce. Dolayısıyla tabii biz de kamuoyunun merak ettiği gibi ve bu açıklamada da altı özellikle çizildiği gibi 12. kongresinin sonuçlarını, alınan kararlara ilişkin geniş ve ayrıntılı bilgi ve belgeleri PKK’nin açıklamasını merakla bekliyoruz. Yani bizde de bu içeriğe dair bir bilgi yok. Ancak şunu söyleyebiliriz, çok net bir biçimde söylemek, ifade etmek gerekir bunu: 27 Şubat çağrısının gereklerini olduğu gibi yapacağını söyleyen, bunun için yalnızca kendi örgütünün önderliğiyle, yani Sayın Öcalan’la bir şekilde iletişim kurmak istediğini söyleyen ve bu kongrenin toplanmasında kendisinin mutlaka olması gerektiğini söylemek dışında zaten o çağrıya ilişkin başka bir açıklama yapılmadı. Hatta son yapılan açıklamalardan biri, yine yöneticilerinden biri PKK’nin, yanlış hatırlamıyorsam Mustafa Karasu’nun verdiği bir söyleşi vardı. O söyleşide “hiç kimse bu kongrenin toplanıp o çağrıya ilişkin karar almasından tereddüt duymasın” mealinde bir açıklaması vardı. Ruşen, önemli olan bu kongrenin toplanmış olması. Ve bu, tarihi bir adım olarak değerlendirilmelidir. Biz bunu çok önemli buluyoruz, çok büyük bir dikkatle izliyoruz ve siyaseten de yapılması gerekenlerin özellikle altını çiziyoruz. Böyle tarihsel fırsatlar kolay kolay ortaya çıkmıyor. Büyük bir sorumluluk gerektiriyor. İşte şimdi ekranın diğer yanında sevgili Sırrı Süreyya Önder’i görüyoruz. Hiçbirimiz henüz hakikaten ‘‘Ardından…’’ diyerek başlayan cümlelere alışamadık, hiçbir zaman da alışamayacağız yokluğuna. Ancak şunu hep hatırda tutmak gerekiyor: böyle çok kıymetli canlar, büyük bir barış gerçekleşsin, kalıcı bir hale gelsin, artık insanlar ölmesin, silahlar değil söz konuşsun, siyaset sorumluluk alsın, cesaret göstersin ve siyasi bir irade ortaya koysun diye canları pahasına çalıştılar, didindiler, çabaladılar. Nitekim bu açıklamada da kendisinin anıldığının altı özellikle çiziliyor. ‘‘Emeği en çok geçenlerden biri’’ olarak bahsediliyor. Her birimizin bu mücadele uğruna ödediği çok büyük bedeller var. Çok kıymetlilerimizi kaybettik. Onların yerini hiçbir şey dolduramayacak, hiçbir şey yokluklarını ikame edemeyecek, telafi edemeyecek. Ancak bir tek şey yüreklerimize su serpebilir. O da, artık barış ihtimalinin hakiki bir şeye dönüşmesi. Bu olanağa sahip çıkmak durumundayız. Bu kararı önemli ve tarihi önemde bir karar olarak değerlendirmeliyiz.
Ruşen Çakır: Şunu soracağım. Geçen partinizden yetkililer Adalet Bakanı ile önemli bir görüşme yaptı. Ondan sonra partinizden ‘‘Artık top bakanlıkta’’ ya da ‘‘devlette’’ diye bir açıklama gelince Adalet Bakanı da ‘‘Top oynamıyoruz’’ dedi. Orada bir atışma oldu. Şimdi bir şeyler yapılması gerekiyor, değil mi? Yani beklentileriniz var, öyle değil mi? Devletten bu adımın ardından bir şeylerin olması, özellikle hukuki anlamda, cezaevleri ile ilgili ilk hızlıca olması gereken şeyler… Parti olarak talepleriniz neler?
Ayşegül Doğan: Şimdi şöyle, öncelikle bu uğur getirsin istiyoruz, Türkiye’ye şans getirsin istiyoruz, Türkiye’ye barış getirsin istiyoruz, Türkiye’ye demokrasi getirsin istiyoruz. Bu nedenle de ‘‘tarihi önemde bir karar’’ diyoruz. Bunu söylememiz gerekiyor. Türkiye’ye barış ve demokrasi getirecek şey… İlk görüşmede, yine herkes hatırlayacaktır, Ömer Öcalan’la Abdullah Öcalan’ın yaptığı ilk görüşmede gelen ilk mesaj neydi? Siyasi ve hukuki zemin vurgusuydu. Bu, dünya çatışma çözümü örneklerinden esinle de konuşulabilir, Türkiye’nin ihtiyaçlarından tespitle de ortaya konulabilir. Gidip başka bir yere bakmamıza da gerek yok. Bugün Türkiye’de milyonlarca insan, hak, hukuk, eşitlik, adalet, demokrasi ve barış yoksunluğundan bahsediyor. Bunu yalnızca Kürt meselesinin çözümü olarak ele almamak gerekiyor. Türkiye’nin geniş bir yelpazede, çok geniş bir skalada, çok farklı kesimlerinin hayatına değen, dokunan bir demokrasi sorunu olarak görmek gerekiyor. Ve demokratikleşme, daha eşit, daha adil bir ülke yaratmak için oluşturulması gereken zemini oluşturmak, bunu sağlamak için atılması gereken adımlardan da hiç kaçınmamak gerekiyor. Evet, Sayın Yılmaz Tunç’la Grup Başkanvekillerimiz ve Eş Genel Başkan Yardımcımız, Hukuk Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız görüştüğü zaman da, yine Sayın Bakan’ın da ifade ettiği üzere, kamuoyuna da çıkışta bu deklare edilmişti zaten; Türkiye’de bugüne kadar konuştuğumuz, yaşanan haksızlıkların ve hukuksuzlukların giderilmesi beklentimizi ifade ettik kendilerine. Bu beklentileri kendisi de yaptığı açıklamada sıraladı. Biz çok ciddiyetle yaklaşıyoruz bu konuya ve sorumluluk üstlenmeye hazır olduğumuzu başından beri söylüyoruz. Yalnızca söylemiyoruz, bu konudaki sorumlulukları da yerine getirmeye çalışıyoruz. Yani şu anda biz, söz konusu siyasi partiler içerisinde, Türkiye’nin nasıl bir siyasi ve hukuki zemine ihtiyacı olduğuna dair en somut çalışmayı en hızlı bir biçimde masaya koyabilecek birikime sahip bir siyasal partiyiz. Niye böyleyiz? Çünkü bugüne kadar bu çatışma zamanlarında da, çatışmasızlık zamanlarında da değişmeyen bir gündemimiz oldu bizim. Biz hep demokrasi ve barış mücadelesi için bu çalışmaları çok büyük bir titizlikle yaptık, takipçisi olduk ve yalnızca sözde bırakmadık. O nedenle şimdi ‘‘bu tarihsel bir fırsat’’ diyoruz. Ancak kalıcı hale gelmesi nasıl olabilir? Hukuki zeminin güçlendirilmesiyle olur, demokratik adımların atılmasıyla mümkün olur. Bu bir şart değil, bunu şart olarak ifade etmiyoruz, bunu bir koşul olarak öne sürmüyoruz. Bu bir ihtiyaç ve bu ihtiyacı tespit etmek durumundayız. Şimdi cezaevi gözlem ve idare kurullarının keyfi kararları dolayısıyla infazlarını tamamlamış olmalarına rağmen içeride tutulan mahkumlar neden serbest bırakılmaz? Bunu ifade etmek niye bir şart olarak algılanır? Böyle algılanmamalı, böyle değerlendirilmemeli. Aksine bu bir hukuksuzluk olarak kabul edilmeli ve giderilmesi için gereken yapılmalı.
Ruşen Çakır: Ayşegül, tam bu noktada şunu sormak istiyorum. Şimdi malum, 19 Mart süreci diye bir süreç yaşıyoruz. Siyasi bir yargı operasyonu söz konusu ve olmadık suçlamalar, olmadık gözaltılar, tutuklamalar… Ve birçok kişi de şöyle söylüyor: ‘‘Ya bütün bunların olduğu bir ülkede, bu koşullar altında siz demokrasi beklerken, çok mu safsınız, nedir?’’ diye soruyorlar haklı olarak. Yani şimdi cezaevlerinin durumunu biliyorsun. En son mesela bir öğrenci, Esila, hasta olmasına rağmen bırakılmıyor. Birçok örnek var. Gençler içeride, belediye başkanları, belediye yöneticileri içeride, kayyumlar ortada. Yani bütün bunlar Türkiye’nin bir demokrasi realitesi. Yani demokrasiyi tırnak içine alarak söylüyorum. Şimdi burada bu fesih kararının ardından bunlar olduğu gibi şeye mi dönüşecek, ne olacak, nasıl olacak?
Ayşegül Doğan: Şimdi şöyle, çok saf değiliz; aksine bu konudaki iddiamız büyük. Tecrübeliyiz, deneyimliyiz, kendimize güveniyoruz. Ortak mücadele birikimimize ve bunun getirdiği tecrübeye güveniyoruz, kararlılığa güveniyoruz. Yaşadığımız, gördüğümüz özveriye, dirence güveniyoruz. Bugün basın toplantısında da hatırlattım, yeri gelmişken burada da söylemek isterim: 21 Mart Nevrozlarını, geride bıraktığımız 21 Mart Nevrozlarını hep hatırda tutmak gerekiyor; eş zamanlı Türkiye’nin batısında toplanan milyonları da hatırlamak gerekiyor. Yani Saraçhane’den Diyarbakır Nevroz alanına kadar insanlar tek bir slogan etrafında buluştular. ‘‘Hak’’ dediler, ‘‘hukuk’’ dediler, ‘‘adalet’’ dediler, ‘‘eşitlik’’ dediler, ‘‘demokrasi’’ dediler. Biz de diyoruz ki, ‘‘Kimden gelirse gelsin haksızlık, eşitsizlik, buna karşı hep birlikte ortak mücadele etmeli ve Türkiye’yi yaşanabilir, soluk alınabilir bir ülkeye dönüştürmeliyiz.’’ Güvendiğimiz şey tam da bu. Bunu kim yapabilir? Bunun için mücadele edenler gerçekleştirebilir ancak ve ancak. Tarih de bunu ispat ediyor, ispatıyla birlikte ortaya koyuyor. Bugün de gördük ki evet, mücadele edenler, demokrasi, barış ve adalet mücadelesinden vazgeçmeyenler, yılmayanların eseri olarak okumak gerekiyor bugün ortaya çıkan tabloyu. Henüz çok erken tabii, konuşacağız, daha çok şey konuşacağız ama yolun başında değiliz. Yeni bir dönem, evet, bu yeni dönem için yolun başındayız; ancak Türkiye’nin eşitlik, demokrasi, adalet mücadelesinde yolun başında değiliz. Oldukça köklü, oldukça derin, oldukça sarsılmaz bir geleneği var bu ülkenin ve bağrında taşıdığı bu geleneği, bu potansiyeli çıkartıp bugün tam da bunun kalıcı hale gelmesine tahvil etmesi gerekiyor. Hepimiz bu nedenle sorumlu hissetmeliyiz kendimizi. ‘‘Yalnızca siyasete bırakamayız’’ dediğimiz zaman, ‘‘Yalnızca ülkeyi yönetenlerin insafına bırakamayız’’ dediğimiz zaman – ki bu açıklamaları aylar önce yaptık, yıllar önce de söylüyorduk – bunun toplumsal olarak sağlanmasının ne kadar önemli olduğuna işaret etmek için ifade ediyorduk. Ne gördük? Ne gördük sevgili Sırrı Süreyya Önder’i yolcu ederken, veda ederken? Gördük ki gerçekten barışabiliriz. Gördük ki gerçekten kucaklaşabiliriz. Gördük ki aslında sarsılması zor bağlarla bir aradayız. Ve fakat bunun farkına varmak, bunu idrak etmek, bunu yeniden yorumlamak, bunu yeniden yaşanabilir bir hale getirmek için işte o zemini oluşturmaya ihtiyaç var. Bunun için de geçenlerde Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü Ömer Çelik bir açıklama yapmıştı, hatırlayacaksınızdır siz de o açıklamayı, son açıklaması öncesindeki açıklamasından bahsediyorum: ‘‘Her olumlu gelişme bir sonraki olumlu gelişmeyi çağıracaktır’’ demişti. İşte bunların altını doldurmak gerekiyor. Bir sonraki olumlu gelişmeyi görmek gerekiyor. Yapılan değerlendirmeleri, tespitleri, yorumları, beklentiler, temenniler ve ihtiyaçlar olarak kabul etmek gerekiyor. Böyle bir dönemde yapmamız gereken, birbirimize laflar yetiştirmek, sözler yetiştirmek yerine ortaya konulan bu iradeyi hukuken güvence altına alıp sarsılmaz bir şekilde dayanıklı hale getirmektir. Bizim DEM Parti olarak beklentimiz de, temennimiz de, gayretimiz de bu yönde ve bundan sonra da böyle olacak. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Şimdi daha büyük bir kararlılıkla buna sarılmalıyız. Bunun için çok nedenimiz var. Barışı kalıcı hale getirmek için çok nedenimiz var. Tekrar ediyorum, hep söyleyegeldik bunu da; benzerliklerimiz, ayrılıklarımızdan çok daha fazla. Bu benzerlikleri hatırlatmaya, bu benzerlikler üzerinden yeniden birbirimize kenetlenebileceğimiz bağları güçlendirmeye ihtiyacımız var.
Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Ayşegül ve tekrar senin de başta değindiğin gibi, Sırrı Süreyya Önder’i bu vesileyle yine hayırla, rahmetle analım. Gerçekten Kürt sorununun çözümünde Kürt olmayan birisi olarak kendini bu kadar adamış bir insan ve tam da bu beklediğimiz kongreden iki gün önce vefat etti. Yani bu da çok garip bir, acı bir tesadüf. Ama umarım izliyordur, görüyordur ve mutlu oluyordur diyelim. Çok teşekkürler.
Ayşegül Doğan: Teşekkürler.