Ruşen Çakır, “Fesih” tartışması Fethullahçı hareketin tavanında paniğe yol açtı” başlıklı videosunda, Fethullahçı hareketin geleceğine ilişkin yürütülen tartışmaları değerlendirdi.
Çakır, yayının başında Medyascope’un başlattığı tartışmalarla gurur duyduğunu dile getirdi:
“Övünmek gibi olmasın ama diyeceğim, övüneceğim. Medyascope son dönemde birçok önemli tartışmayı başlattı.”
Çakır, bu tartışmaların merkezinde, Gökhan Bacık’ın Fethullahçı hareketin kendini feshetmesi gerektiği yönündeki yazısı olduğunu belirtti. Prof. Dr. Gökhan Bacık, PKK ile başlatılan çözüm sürecinin benzerini Fethullahçılar için de önerdi. Bacık, bu konuda siyasi çözümün mümkün olduğunu belirtti.
Bacık’ın önerisi üç temel şarta dayanıyor. Birincisi, cemaatin mevcut örgütlenme biçimini PKK örneğinde olduğu gibi feshetmesi. İkincisi, hareketin içindeki nitelikli kişilerin inisiyatif alması. Üçüncüsü devletin bu sürece açık olduğuna dair sinyal vermesi.
Çakır, bu tartışmanın başlıkta da belirttiği gibi hareketin geride kalan, tepesindekileri paniğe sevk etti. Çakır, bu tartışmanın insanları paniğe sevk etmesini şöyle değerlendirdi: “Paniğe sevk etmesinin birçok nedeni var. Birincisi bu tartışmanın özellikle Türkiye’deki insanları, bu yapıyla şu ya da bu şekilde ilişkili insanları fazlasıyla ilgilendirmesi.
“Türkiye’de birileri mağdur oluyor”
Çakır sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü şöyle bir olay var. Türkiye’de birileri mağdur oluyor. Devletin onlara yakıştırdığı tabirle, FETÖ. Ben böyle demiyorum. Ama dışarıdakiler bu mağduriyetle kendi iktidarlarını yeniden üretiyorlar. Ve hep şunu söylüyorlar: ‘Geri geleceğiz.’ ‘Bu mağduriyeti yaratanlardan hesap soracağız.'” dedi.
Ruşen Çakır, “Ama tedirgin oluyorlar. Çünkü insanlar o rüyalarda görülen güzel günler yerine daha makul bir çözümü daha fazla önemsiyorlar.” dedi. Neden önemsiyorlar? sorusunu çakır, “Bunun mümkün olduğu gözüküyor. Neden? Çünkü 40 küsur yıldır süren devletin PKK ile mücadelesi bir şekilde anlaşılarak çözülebiliyor.” dedi.
Çakır, “Fethullah Gülen hayattayken bir yere kadar bu anlaşılabilir bir durumdu. Çünkü insanlar ona bağlıydı. Ama onun ölümünden sonra yerini tutan, konsey gibi yapılanmadaki hiç kimsenin böyle bir tırnak için alalım ‘ulvi’ bir itibarı yok.” dedi.
Ruşen Çakır, “Ama yine görüyoruz, duyuyoruz. İşte rüyalardan gibi bahsederek güzel günleri müjdeliyorlar. Kimlere müjdeliyorlar? Özellikle Türkiye’dekileri müjdeliyorlar ki bunların bir kısmı cezaevinde. Onların sırtından yurt dışında bir hayat kurmuş durumdalar. ” dedi.
Çakır, bu videoyu Cemal Uşak’a ithaf etti. Çakır, “Cemal yaşasaydı, yurt dışında olurdu herhalde. Büyük bir ihtimalle şöyle bir tartışmanın tam ortasında olurdu. Çünkü çok aslında makul bir insandı. Böyle makul insanlara ihtiyacımız var. Bu olayların, bu defterin artık kapanabilmesi için.” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Övünmek gibi olmasın diyeceğim ama övüneceğim, Medyascope son dönemde birçok önemli tartışmayı başlattı. Malum, Mümtaz’er Türköne’nin Devlet Bahçeli üzerine yaptığı yorumlar çok olumlu ve olumsuz tepkiler aldı ve sürekli bir tartışma halinde sürüyor. Daha çok tabii ki çözüm sürecine odaklıydı.
Ben naçizane Said Nursi’ye sempatimi, Nurcu olmadan da sempatimi dile getirdiğim yayından sonra küçük çaplı da olsa bir Said Nursi tartışması oldu; ama çok daha önemli bir tartışma Fethullahçılar, Fethullahçı hareketin geleceği. Gökhan Bacık bir yazı yazdı, kendisi de bu hareketin içerisinden yetişmiş ama kopmuş bir siyaset bilimci. Medyascope‘ta sürekli yazıyor, biliyorsunuz ve bu örgütün, bu hareketin kendisini dağıtması gerektiğini söyledi. Ben de ona katkı olacak bir yazı yazdım ve birlikte bir yayın yaptık, ama devamı geldi.
Mümtaz’er Türköne, ki o da biliyorsunuz FETÖ yargılamalarından uzun süre hapis yattı çünkü o grubun yayın organlarında yazıyordu kendisi onlardan olmamasına rağmen. O da bu tartışmaya girdi. Ardından Ahmet Kuru, Amerika’da bir profesör, yine o da siyaset bilimci, o da Gökhan gibi ilk kopanlardan ve o da bir şekilde girdi. Gazeteci, Amerika’da yaşayan Ahmet Dönmez, yine hareketin içerisinden çıkmış birisi olarak o da girdi ve bir tartışma başladı. Ve bu tartışma tabii ki, başlığa da çıkarttığım gibi, bu hareketin — geride ne kaldıysa artık — tepesindeki insanları paniğe sevk etti. Paniğe sevk etmesinin birçok nedeni var. Birincisi, bu tartışmanın özellikle Türkiye’deki insanları, bu yapıyla şu ya da bu şekilde ilişkili insanları fazlasıyla ilgilendirmesi.
Çünkü şöyle bir olay var: Türkiye’de birileri mağdur oluyor; devletin onlara yakıştırdığı tabirle FETÖ, ben böyle demiyorum ama en çok kullanılan bu, bunlar mağdur oluyorlar ama dışarıdakiler bu mağduriyetle kendi iktidarlarını yeniden üretiyorlar. Ve hep şunu söylüyorlar: ‘‘Geri geleceğiz, geri geleceğiz ve bu mağduriyetler bitecek ve üstüne üstlük bu mağduriyeti yaratanlardan hesap soracağız.’’ Böyle bir beklenti var ve bunu birtakım rüyalarla şunlarla bunlarla anlatmaya çalışıyorlar. Fethullah Gülen hayattayken bir yere kadar anlaşılabilir bir şeydi bu, çünkü insanlar ona bağlıydılar. Ama onun ölümünden sonra yerini tutan konsey gibi yapılanmadaki hiç kimsenin böyle bir, ‘‘ulvi’’ bir itibarı yok. Ama yine görüyoruz, duyuyoruz; işte rüyalardan şundan bundan bahsederek güzel günleri müjdeliyorlar. Kimlere müjdeliyorlar? Özellikle içerideki, içerideki derken Türkiye’dekiler, ki bunların bir kısmı cezaevinde.
Onların sırtından yurt dışında bir hayat kurmuş durumdalar. Bir çarklar dönüyor. Okullar, vakıflar, bayağı da bir para var anlaşılan. Bunları kontrol etmekle gidiyor. Ama tedirgin oluyorlar çünkü insanlar o rüyalarda görülen güzel günler yerine daha makul bir çözümü daha fazla önemsiyorlar. Neden önemsiyorlar? Bunun mümkün olduğu gözüküyor. Neden? Çünkü 40 küsur yıldır süren devletin PKK ile mücadelesi bir şekilde anlaşılarak çözülebiliyor. Öcalan’ın araya girmesiyle birlikte örgüt fesih kararı alıyor, silahları bırakıyor ve birtakım yasal düzenlemeler yapılması bekleniyor. Yani şöyle diyelim: PKK’yla bunu çözen devlet, pekala Fethullahçılıkla da çözer; çünkü eninde sonunda birlikte hareket etmiş, yakın dönemde savaşmaya başlamış, iyi kötü aynı mahallenin insanları. Ve bu olay gündeme getirilince bir tartışma başladı. Bu tartışma sadece Fethullahçı hareketi ilgilendiren bir tartışma değil. Yani sadece Fethullahçıların içerisinden gelen bazı insanlar buna ilgi duyuyor değil; ama aynı zamanda toplumun farklı kesimlerinde de kıpırdanmalar, “Neden olmasın?” demeler, “Olsa hiç de fena olmaz” diyenler, ‘‘Bunu bir kan davasına dönüştürmemek iyi olur’’ diyenler var ya da tersten bakalım: “Nayır, nolamaz”cılar pek yok, “Olur mu böyle şey?” diyenler çok yok. Hala devletin FETÖ adını verdiği yapılanmaya yönelik operasyonları sürüyor, doğru, ama pekala bunun olabileceği gündeme geldi. Bir de tabii şöyle bir husus var: Yurt dışında var olanların bir kısmı zaten kopmuş.
Onların çok zaten arzuladığı bir şey bu. “Bu defter artık kapansın” diyorlar. Bir kısmı kopmak istiyor ama kopamıyor; çünkü bir şekilde bu yapıya ihtiyacı var. Yurt dışında hayatını sürdürebilmek için o ilişkilere ihtiyacı var, çünkü Türkiye’ye dönememeleri gibi birtakım gerekçeler var. Ama şimdi bir barış ihtimali çıkmasıyla birlikte bu insanlar daha fazla bu hareketten kopma imkanını yakalayabilecekler. Bu çok önemli bir husus.
Anlaşılan bunların hepsinin farkındalar. Özellikle şu anda bu yapının içerisinde var olan birtakım eskiden Fethullahçı hareketin medyalarında çalışmış, medya kurumlarında çalışmış şimdi yurt dışından özellikle YouTube üzerinden ya da sosyal medya üzerinden – ki sosyal medya hesapları genellikle engelli oluyor ama bir şekilde insanlar ulaşabiliyorlar – o kişiler tam bir feveran içerisindeler. Bunu engellemeye çalışıyorlar. Bu olayı dile getirmeye çalışan insanlara yaftalar yapıştırıyorlar. Çok çirkin laflar dolaşıyor. Ama biliyorum ki bu olayı dillendiren insanlar, bu olay konusunda pozisyon alanlar, bir cesaret gösterip “Artık bu defter kapansın” diyen insanlar büyük bir çoğunluğun ve ülkenin iyiliğini istiyorlar. Ama öteki taraftakiler kendi azınlıklarının ellerinden o pastanın alınmasını istemiyorlar. Bu pasta ne üzerine kurulu? Mağduriyet üzerine kurulu, devletin acımasızlığı üzerine kurulu ve sürgit operasyonlar sayesinde var olan bir iktidar ağı var. Bunu muhafaza etmek istiyorlar.
Çok şansları olacağını düşünmüyorum. Çünkü bir kere her şeyden önce diyecek bir şeyleri yok. Ne vadedecekler? Ne diyecekler? Nasıl gelecekler? Bir kere toplum, sadece devlet değil, toplum bu hareketi artık dışlamış durumda. Tekrar “Okullar açalım, okullarımıza çocuklarınızı kaydedin, işte şirketler gelsinler bize bağış yapsınlar,” bu devirler bitti, artık geri dönmeyecek, bitti. Ellerindekiyle yurt dışında uzatmayı oynuyorlar. Bu film bir şekilde sona erecek ve bunun paniğini yaşıyorlar. Neyse…
Bu yayını Cemal Uşak’a ithaf etmek istiyorum. Cemal benim çok iyi bir arkadaşımdı. Gazeteciliğe ilk başladığım dönemlerde tanıdığım, Nurcu hareket içerisinden birisiydi, çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Ve bir aşamada o Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda çalışmaya başladı. Bayağı da yönetici oldu. İlk başta bunu profesyonel bir iş olarak tarif ediyordu ama zamanla o da Fethullahçı oldu. Bir türlü inanamadım, anlam veremedim. Hatta kendisine de çok sık demişliğim vardır ama bir şekilde içine dahil oldu. Üzdü beni yani. Darbe girişiminden sonra yurt dışına gitti ve çok kısa bir süre sonra kanserden hayatını kaybetti. Diyorum ki; Cemal yaşasaydı, bugün burada olsaydı, burada dediğim yani hayatta olsa ve yurt dışında olurdu herhalde, büyük bir ihtimalle şöyle bir tartışmanın tam ortasında olurdu. Çünkü çok aslında makul bir insandı. Böyle makul insanlara ihtiyacımız var bu olayların, bu defterin artık kapanabilmesi için. Şu anda gözümün önüne diğer şeyler geliyor, oligarklar, yani Fethullahçı hareketin oligarkları. Bu videoyu seyrediyorlarsa herhalde yine bana her zaman yaptıkları gibi, nasıl bir terbiye almışlarsa, ana avrat dümdüz gidecekler. Gitsinler. Onlara rağmen bu hareketin içerisine şu ya da bu şekilde dahil olmuş ve bu yüzden de mağdur olmuş insanların tekrar bu sosyal ölümden kurtarılması için şahsen ben elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.