CHP İstanbul İl Yönetimi’ne kayyum atanmasının hukukla hiçbir ilgisi olmayan siyasi bir operasyon olduğu her geçen gün daha da netleşiyor.
Şöyle ki: Özlem Erkan adında bir CHP delegesi, evet sadece bir delege, 14 Ağustos 2025’te İstanbul kongresinin iptali için başvuruyor. 28 Ağustos’taysa “Sayın Mahkemenin tedbir kararı vermesi halinde kayyum olarak atanması için sunduğumuz liste ektedir” diyerek Gürsel Tekin, Zeki Şen, Hasan Babacan, Müjdat Gürbüz, Erkan Narsap, Memet Polat ve Gökmen Güneş’in, yedek olarak da Yiğit Acar’ın adlarını veriyor. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi de, beş gün sonra, 2 Eylül’de ara kararla verilen listeden ilk beş kişiyi kayyum olarak atıyor.
Bu sayede öğrendik ki 2024 şubat ayında televizyon kanallarında “CHP’den istifa ettim” diyen Gürsel Tekin meğer “kalben” istifa etmiş, yeni bir parti kurması filan da söz konusu değilmiş ve tam kayyum kararının arifesinde aidat borçlarını kapatıp CHP üyeliğini tazelemiş.
“Krizi kucağında bulmuş”muş
Tekin, cuma sabah saatlerinde yanına diğer dört kayyumu alarak tek kelimeyle “sakil” bir video yayınladı. Videoda kendisine “CHP İstanbul İl Başkanı” sıfatını layık gören Tekin “krizi çözmek adına demokratik kurallar içerisinde görev yapacağız” dedi ve şöyle devam etti:
“CHP savaş meydanlarında kurulmuş bir siyasi partidir. CHP tabii ki adle koridorlarına düşmemeliydi. Şimdi bizim temel görevimiz, bir an önce bu mahkeme koridorlarından çıkarıp, kardeşlik hukuku içerisinde bütün CHP’lileri kucaklamak…”
CHP’nin “adliye koridorlarına düşmesi” ve bir “kriz” içerisine girmesinden Tekin’in bilgisi, hatta dahili olmaması mümkün mü? Diğer bir deyişle Tekin krizi kucağında mı buldu, yoksa onun için elinden geleni yaptı mı?
Bana göre cevap ikincisi. Ama varsayalım ki “krizi kucağında bulmuş” olsun, Tekin’in kayyum atandığı andan itibaren yaptığı açıklamalar ve yarın eski il başkanları ve destekçileriyle il binasına gideceğini ilan etmesi onun “kriz çözmek”ten ziyade “kriz derinleştirmek” gibi bir misyona talip olduğunu gösteriyor.
CHP tabanının tercihi
Yarın CHP İstanbul İl Merkezi’nde neler yaşanacağını kestirmek mümkün değil. Fakat 2 Eylül’den bu yana yaşananlar bu kayyum darbesinin, organize edenler ve dahil olanların aleyhine sonuçlar doğuracağına dair işaretler veriyor. İl binasının partililerle dolup taşması, 3 Eylül’de yapılan Zeytinburnu mitingindeki öfkeli ama coşkulu kalabalık CHP tabanının tercihini gösterdi.
Sözünü ettiğimiz videonun yayınlanmasından birkaç saat sonra kayyumlardan Hasan Babacan ve Müjdat Gürbüz istifalarını verirken bu gerçeği de göz önüne almış olmalılar.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Yine olağanüstü kurultay
Öte yandan CHP birçok koldan 2 Eylül darbesine hukuki anlamda cevap vermeye çalıştı. YSK’ya, mahkemenin ara kararını iptal ettirmedi, fakat bu ara karardan hareketle ilçe kongreleri süreçlerinin bazı ilçe seçim kurulları tarafından durdurulmasını engelletti.
Bu arada İstanbul delegelerinin çok büyük bir çoğunluğunun imzasıyla yeni bir il kongresi toplamak için kolları sıvadı. Daha önemlisi CHP yönetimi, 21 Eylül’de yeniden olağanüstü kurultaya gitmek için yeterli sayıda delegenin imzasını topladı. Bu kurultay, 15 Eylül’de görülecek olan Büyük Kurultay Davası’nda “mutlak butlan” kararı alınması ihtimaline binaen tedbiren düzenlenecek.
Bilindiği gibi CHP 6 Nisan’da 21. Olağanüstü Kurultayı toplamıştı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel iki kurultay arasındaki farkı: “Geçen seferki siyasi hamleydi, bu teknik ve hukuki tedbir” diye özetliyor.
CHP pes etmiyor
19 Mart’ın hemen ardından muhalefet saflarında “bu iş bitti” duygusu egemen olmuş, Türkiye’nin “rekabetçi otoriterlik”ten totaliterliğe doğru yol aldığı söylenir olmuştu. Fakat gençliğin devreye girmesiyle CHP üzerindeki ölü toprağını attı ve gösterdiği direnişle iktidarın birçok hesabını boşa çıkardı; siyasi ve ahlaki üstünlüğü ele geçirdi.
2 Eylül’de de benzer şeyler yaşandı. Fakat gün geçtikçe CHP’nin yara almakla birlikte yıkılmadığını, kendisine dayatılan ve işbirlikçiler nedeniyle bir “iç mesele” gibi gösterilmek istenen krizin büyük ölçüde üstesinden geldiğini görüyoruz. Yani CHP pes etmiyor.
Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor.