Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Trump kabinesinde deprem, ABD-İsrail ilişkileri & TSK El-Bab’da

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/307907192″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Transatlantik’le karşınızdayız. Gönül Tol ve Ömer Taşpınar’la yine Türkiye’nin, ABD’nin ve bölgenin gündemini değerlendireceğiz. Yalnız önce Gönül’le başlayacağız. Ömer Taşpınar daha sonra büyük bir aksilik olmazsa yayınımıza katılacak. Gönül merhaba.
Merhaba Ruşen.

Ömer’i sona bıraktığımıza göre istersen Flynn olayını da sona bırakalım. Sen ve senin en favori konun olan Suriye’yle başlayalım, ne dersin? Ömer o konuda zaten çok konuşmayı sevmiyor, genelde sana pas atıyor. Sonuçta TSK bu El Bab’a girdi, daha doğrusu TSK destekli Özgür Suriye Ordusu birlikleri girdi. Kentin içerisinde çatışmalar olduğu söyleniyor, daha biraz zaman alacağa benziyor. Ama ortada çok önemli bir soru var. Birkaç soru var ama en önemlilerden birisi TSK El Bab’dan sonra devam edecek mi? İlk gündeme gelen, biliyorsun Menbiç meselesi var. Menbiç şu anda YPG’nin ağırlıkta olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin denetiminde. Koalisyonla beraber almışlardı. Ne dersin? Böyle bir ihtimal var mı? Yoksa bir spekülasyon mu?
O çok zor Ruşen. Açıklama yaptı Erdoğan bununla ilgili, El Bab’dan sonra Menbiç’e girilecek dedi. Ama bana çok uzak bir ihtimal görünüyor. Çünkü Menbiç Rakka operasyonu için… Aslında şöyle diyeyim: Amerika ve Rusya’nın tavrına bağlı tabii. Onlar ne isteyecekler? Rakka operasyonu için çok stratejik bir konumda Menbiç, çok önemli bir yerde. Dolayısıyla Amerika’nın ve Rusya’nın Rakka operasyonunda Türkiye’ye ne rol biçtiğiyle alakalı olarak şekillenecek bir durum. Öncelikle şundan bahsedeyim: Bence Rusya Türkiye’nin Rakka operasyonunda aktif rol oynamasını istemiyor. Dolayısıyla Menbiç operasyonuna da karşı çıkacaktır. Bence Amerika da Rakka operasyonunda Kürtlerin rol oynamasını, Suriye Demokratik Güçleri’nin rol oynamasını istediği için Türkiye’nin Menbiç operasyonunda olmasına Amerika da sıcak bakmayabilir. Fakat yine de tabii bir rezerv koymak lazım. Amerika bence biraz beklemede. El Bab’da Türkiye’nin ve Türkiye’nin desteklediği güçlerin ne yapabileceğini görmek istiyor. Fakat maalesef tablo orada çok parlak değil. Çünkü El Bab operasyonunda, aylardır Türkiye diyor ki: “El Bab alındı alınacak”. Fakat çok çetin çıktı operasyon. IŞİD çok ciddi bir direnç gösteriyor. Koalisyon güçleri çok destek vermedi buna. Türkiye ciddi bir koordinasyon sağlayamadı. Mesela Amerika’nın Kürtlerle sahada sağladığı koalisyonu Türkiye El Bab’da kendi desteklediği gruplarla sağlayamadı. Bu yüzden de çok Amerikan hava desteğine muhtaç bir konuma geldi. Amerikan hava desteği Türkiye’nin istediği kadar olmadı. Dolayısıyla bir sürü komplikasyon var. Rusya da –hep bunu söylemiştik– Türkiye’nin El Bab operasyonuna karşı çıkacaktır diye. Hatta Türkiye medyasında çıkan “Rusya El Bab’da Türkiye operasyonunu destekliyor, havadan destekliyor, bombalıyor” dendi. Fakat benim orada söylediğim şey şuydu: Aslında Rusya rejim güçlerini destekliyor olabilir. Çünkü güneyden El Bab’a rejim güçleri ilerliyor ve havadan bombalayarak Rusya aslında rejimin önünü açıyor demiştim. Nitekim öyle oldu. Şu anda güneyde rejim güçleri El Bab’a doğru ilerliyor. El Bab’ın içerisinde ciddi bir çatışma olabilir. Rejim güçleriyle Türkiye arasında bir çatışma olabilir. Dolayısıyla El Bab operasyonu çok parlak görünmüyor. Ve Amerika şunu söyleyebilir: El Bab’da Türkiye ve Türkiye’nin desteklediği güçler başarı sağlamadı. Dolayısıyla Rakka operasyonunda kilit bir rol oynamama ihtimali çok yüksek Türkiye’nin ve onun desteklediği güçlerin. O yüzden Menbiç konusunda Amerika buna karşı çıkabilir. Bence Rusya da benzer bir tutum izleyecek. Böyle bir konjonktürde de Türkiye’nin hava desteği vs. olmadan Menbiç’te başarı sağlaması çok güç. Birkaç gün evvel şeyi de gördük, sahadaki güçler de çok ciddi direniş gösterecektir. Menbiç’in içerisindeki Araplar mesela Öcalan’ı destekleyen bir protesto düzenlediler. Yani Kürtlerin dışında Araplar da aslında, Türkiye hep diyordu ya, Menbiç’in içerisindeki Araplara yakın hissediyordu kendisini. Aslında Araplar da Türkiye’nin karşısında bir konum almış durumda. O yüzden El Bab’da operasyon ne kadar güç olduysa, bir şehir savaşı yürütülmesi gerekiyor vs., Türkiye bunun için yeterince donanımlı değil. Menbiç’te bir o kadar güç olacaktır. Rusya’nın ve Amerika’nın desteği olmadan Menbiç operasyonu güç olacağı için, bana başarılı bir operasyon gibi…

Peki Gönül, daha önce konuştuk ama yeni bilgilerin ışığında, El Bab kime kalacak sonuçta? Ne düşünüyorsun?
Söylemek çok güç Ruşen. Sonuçta IŞİD çok zayıflıyor. Fakat şey demek zor, IŞİD birkaç hafta içerisinde, El Bab düşecek, koalisyon güçlerinin eline geçecek demek zor. Çünkü hep söylediğimiz şey, çok ciddi bir sivil nüfus var. Ve asimetrik bir savaş yürütüyor IŞİD. Sivilleri kullanıyor kalkan olarak. Bu durum tabii IŞİD-karşıtı koalisyon güçlerini biraz geri adım atmaya itiyor. Diğer taraftan da Rusya rejimi destekliyor, rejim çok hızlı ilerliyor. IŞİD bir süre daha muhtemelen direnç gösterecek. Fakat eğer Türkiye Amerika’nın ve Rusya’nın desteğini almazsa El Bab’ın rejimin eline geçme ihtimali var. Çünkü bugüne kadar gördük, Türkiye çok kayıp verdi El Bab operasyonunda. Çok komplike bir operasyon oldu. Hep eli kulağında deniyordu. Türkiye diyordu ki El Bab’ı almak üzereyiz. Öyle olmadı, çok güç oldu. Ve bana kalırsa, eğer Amerika da desteklemezse, koalisyon güçleri Türkiye’nin El Bab operasyonunu desteklemezse rejimin ilerleme kaydetme ihtimali daha yüksek.

Peki orada şöyle de bir mesele var: Türkiye, Astana görüşmeleri her ne kadar bir gün ertelendiyse de, İran ve Rusya’yla belli bir anlaşma içerisinde gidiyor Suriye’de. Ve dolayısıyla bu konuların, El Bab gibi konuların bir şekilde konuşulmuş olduğu ya da sorunsuz geçme ihtimali yüksek değil mi? Çünkü Türkiye’yle Rusya arasında özellikle belirli bir mutabakat var gibi. Yani El Bab’da Türkiye ile Suriye güçlerinin çatışma ihtimali çok az olmuyor mu Türkiye-Rusya yakınlığı nedeniyle?
Ben hep söylüyorum, Türkiye-Rusya yakınlığına o kadar güvenmiyorum aslında. Dediğim gibi bir dışarıdan görünen resim var. Her iki tarafın da kameralar karşısında çizmek istediği bir resim var: “Biz anlaştık, her şey iyi ilerliyor”. Fakat diğer taraftan geri plandaki resme baktığınızda aslında Rusya kendi (…) empoze ediyor. Dediğim gibi rejimin güneyden El Bab’a ilerlemesini aktif olarak desteklemesi, hava desteği, Rusya’nın aslında planlarını ortaya koyuyor. Dolayısıyla bütünüyle bence Rusya ve Türkiye aynı sayfada değil. El Bab konusunda, Kürtler konusunda da aynı şekilde. Hep söylüyorduk yani, Rusya’nın bütünüyle Kürtlerden vazgeçmesi güç. Sana geçen hafta ya da ondan önceki hafta yayın kesildiğinde söylemeye çalıştığım bir şey vardı. Birkaç hafta evvel Washington Post’ta bir Rus yetkili, bir güvenlik yetkilisi bir demeç vermişti ve orada şey demişti: “Hep deniyor ki: Rusya Kürt politikasından Suriye’de vazgeçti. Kürtlerden vazgeçti” deniyor, ama aslında durum öyle değil. Aslında Erdoğan bizim pozisyonumuza yaklaştı. Kürtler konusunda da yaklaştı” dedi. Nitekim geçen hafta gördük, federasyon açıklamaları, Astana’da yapılan, Rusya tarafından sunulan öneri… Bütün bunlar şunu gösteriyor: Ruslar da Kürt siyasetini Türkiye’yi memnun etmek için değiştirmedi. Dolayısıyla El Bab konusunda da Kuzey Suriye konusunda da hâlâ komplikasyonlar var. Çünkü Kuzey Suriye’yi Rusya da kendi etki alanı olarak görüyor. Yani bütünüyle Türkiye’nin Kuzey Suriye’yi domine etmesini istemeyecektir. O yüzden de bir noktada çatışma olacak. El Bab da kritik. O yüzden El Bab’da da rejim güçleriyle çatışma, rejim güçleri ve Türkiye’nin desteklediği güçler arasında çatışma olması yüksek ihtimal bence.

İstersen İsrail meselesine bir bakalım. Netanyahu geldi, geliyor. Washington’da olacak değil mi? Trump’la görüşecek. Ben geçen bir yazı okudum Amerikan basınında, hangisi olduğunu şimdi hatırlamıyorum, New York Times ya da Washington Post’ta. Şöyle bir şey, cumhuriyetçi bir senatöre dayandırılarak, normalde büyükelçiliğin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması Trump’ın yemininin hemen ardından hesaplanmış. Hatta şey diye söylüyorlar, “Saat 12’de yemin etmiş olacak, 12’yi bir dakika geçe ilk yapacağı açıklama bu olacaktı. Ama son anda bunun bölgede doğuracağı komplikasyonlar nedeniyle bundan vazgeçildi” diye Cumhuriyetçi bir senatör içeriden bir bilgi olarak bunu vermiş. Şimdi ortada bir başkentin taşınması var, Kudüs’e taşınması var. Bu İslam dünyasını, özellikle Arapları çok ciddi bir şekilde rahatsız edebilecek bir husus. Bir büyükelçi ataması söz konusu, orada çok ciddi sorunlar var. Bugün Haaretz’de okudum, İsrail’in liberal gazetesi Haaretz açıkça “Bunu bize göndermeyin” diyor. İsrail liberallerinin de istemediği birisi. Ne dersin? İsrail’le Trump yönetimi arasındaki ilişkiler çok yoğun ve İsrail yönetimini memnun edecek şekilde gelişmeye aday mı?
Olmayabilir. Obama yönetiminden daha yakın bir koordinasyon olabilir Trump yönetimi altında İsrail’le. Fakat o Trump’ın kampanya sırasında söyledikleri bence bütünüyle gerçekleşmeyecek. Tam da senin söylediğin gibi Tel Aviv’den Kudüs’e taşınma konusunda Trump geri adım attı, kendisi de söyledi bunu. Aynı şekilde Yahudi yerleşkeleri konusunda Beyaz Saray’dan bir açıklama geldi ve dendi ki yerleşkelerin mevcut sınırların ötesine taşınması İsrail-Filistin barış sürecini sekteye uğratacak bir gelişmedir dendi. Bu konuda da geri adım atmış oldu Trump. Bence bir çatışma olacak, ama her iki tarafta da beklenti çok yüksek. Dediğim gibi son derece sağa yakın bir büyükelçi atamış olabilir Trump İsrail’e. İsrail’deki liberallerin de çok eleştirdiği, buradaki liberal Yahudi grupların da eleştirdiği bir isim. Fakat bence o kadar radikal bir siyaset izlemeyecek. Bugün buluşacak Netahyahu ve Trump. Ve iki taraftaki beklenti, mesela İsrail’deki sahadaki gazetelere baktığınızda Trump seçildikten sonra inanılmaz desteklendi. İsrail bundan çok memnun oldu. Michael Flynn’in aynı şekilde danışman olması çok hoşa giden bir gelişmeydi. Neden? Çünkü Trump İran konusunda son derece İsrail’e yakın bir tutum izliyor. Her ikisi de diyor ki İran’la nükleer anlaşma yırtılıp atılmayacak. Netanyahu da aslında bunu kabul etmiş durumda. Fakat bazı şeyler, anlaşmanın bazı maddelerinin üzerinden geçilebilir. O konuda anlaşmaya varılmış durumda. Fakat Trump İran konusunda çok radikal olduğu için İsrail çok şey bekliyor Amerikan yönetiminden. Diğer taraftan fakat İsrail’in korktuğu şu: Rusya’yla anlaşılırsa eğer Suriye’de, İran güçlenir mi? Bir taraftan Rusya’yla Trump yakın çalışırsa İran’a nasıl bu kadar radikal bir siyaset izlenecek korkusu var. Netanyahu bundan korkuyor. İkincisi, yerleşkeler konusunda Beyaz Saray’dan son bir haftadır gelen mesajlar Netanyahu’nun hoşuna gitmiyor. Yerleşke konusunda Netanyahu’ya çok büyük bir baskı var kendi tabanında, İsrail sağında bir baskı var yerleşkelerin genişletilmesi konusunda. Fakat Amerikan yönetiminden sürekli “Bunu yapmayın” mesajı geliyor. İkincisi İsrail-Filistin meselesi var. İsrail-Filistin meselesinde bir parça daha aynı sayfadalar, çünkü iki devletli, mesela Beyaz Saray birkaç gün evvel bir açıklama yaptı. Açıklamada iki devletli çözüme vurgu yapılmadı hiç. Ve hep şunu söylüyorlar: “Bu tarafların karar vereceği bir konudur. Biz bu konuda herhangi bir şeyi empoze etmek istemiyoruz” diyor. Bu tabii Netanyahu’yu mutlu eden bir gelişme. Ama günün sonunda bence özellikle “İran konusunda ne tür adımlar atmaya hazır Trump yönetimi? Suriye’de Rusya’yla anlaştıktan sonra İran ve Hizbullah nasıl marjinalize edilecek?” konuları ve yerleşkeler konusu ikili ilişkilerde gerginliğe sebep olabilecek şeyler. Bütünüyle pespembe, Trump’ın söz verdiği gibi bir yakın İsrail-Amerika ilişkisi olmayabilir yeni dönemde.

Gönül anladığım kadarıyla Ömer’in okuldaki toplantısı uzuyor. Dolayısıyla biz Flynn olayına seninle başlayalım. Ömer yetişirse onun da görüşlerini alırız. Çok büyük bir skandal değil mi şu anda Ulusal Güvenlik Danışmanı, başkan yardımcısından sonra Beyaz Saray’ın ve yönetimin en önemli ismi, bakanların falan üstünde bir konumu var. Daha gelir gelmez, çok yakın danışmanlarından birisiydi ve bu yayında da defalarca, sen bazılarına katılmadın ama Ömer’le de seninle de çok adını andık bu kişinin. Çok eksantrik bir kişiydi. Çok nevi şahsına münhasır birisiydi. Adam bir ay bile olmadan istifa etmek zorunda kaldı. Çok karışık bir olay. Kendi amirlerine, başkan yardımcısına yalan söylemiş.
Evet.

Ruslarla yaptığı görüşmeler hakkında yanlış bilgi vermiş. Yalanını da istihbarat servisleri ya da Adalet Bakanlığı bir şekilde yönetime aktardığında itiraf etmek zorunda kalmış falan. Bunlar detaylar. Bu ne anlama geliyor? Çok boyutlu bir şey olduğunu biliyorum, ama bakıldığı zaman, bu kadar erken bir şekilde bu kadar önemli bir ismin hiç itirazsız bir şekilde çekip gitmesi, gitmek zorunda kalması neyin işareti?
Aslında bence en önemli işaret ve en korkutan aslında şey şu burada altını çizmemiz gereken: Rusya’nın Washington büyükelçisiyle Michael Flynn’in konuşmasının transkripti Washington Post’a sızdırıldı. Şimdi Trump yönetime geldikten sonra çok sık gördüğümüz bir şey bu. Nedir o? Bürokrasi basına gizli belgeleri sızdırıyor. Trump yönetimini zor durumda bırakacak şeyler sızdırıyor. Bu pek çok insanda Washington’da bir anksiyete yaratıyor. Neden? Çünkü ortak çalışması gerekiyor. O kadar ciddi bir gündem var ki. Suriye var, İran var, Rusya var, bir sürü özellikle ulusal güvenlik konusunda çok önemli, ağır, yüklü bir gündem var. Böyle bir gündem Beyaz Saray’ın ve bürokrasinin birlikte çalışmasını, omuz omuza çalışmasını gerektiriyor. Fakat görüyoruz ki Amerikan bürokrasisi Trump’ın karşısında, Trump’ın bindiği dalı kesen bir politika izliyor.

Bu, özür dilerim ama, Türkçe kaba deyimiyle altını oyuyor.
Kesinlikle öyle. O yüzden pek çok insan: “Bu sadece bir skandal değil. Bu aynı zamanda ulusal güvenliğimizin altını oyan bir gelişme” diyor, öyle düşünüyor. Nitekim gerçekten de öyle. FBI bütün konuşmaların transkriptini ortaya çıkarıyor ve bürokrasi bunu medyaya sızdırıyor. Bu da şunu gösteriyor: Trump yönetimi ve bürokrasi arasında bu çatışma durmayacak. Bu çatışma devam edecek ve bu çatışma da özellikle ulusal güvenlik konularında Amerika’yı zayıflatacak bir gelişme. Tabii ikinci olarak konuşulması gereken şey Michael Flynn ve onun istifasıyla ilgili, aslında karanlık bir sürü nokta var. Mesela birkaç hafta önceden biliyordu deniyor Trump. Neden o zaman Michael Flynn’in istifası için bu kadar beklenildi? Genelde söylenen şey şu: Rusya’ya bir taviz verildiği söyleniyor. Obama yönetimi Rusya’ya yaptırımların artırılacağından bahsederken Michael Flynn’in Rusya büyükelçisine bunun aksini iddia etmesi pek çok insana şunu düşündürtüyor: Acaba bir söz mü verildi? Bir söz verildiyse, Ruslara “Merak etmeyin Obama yönetimi bunu söylemiş olabilir ama biz yaptırımlar konusunda esnek olacağız” sözü ne karşılığında verildi? Buradaki spekülasyon, söylenen şey şu: “Siz seçimleri etkileyecek bir girişimde bulunun, biz bunun karşılığında yaptırımlar konusunda size taviz vereceğiz.”

Burada sözünü keseceğim. Bugünkü New York Times, ya da dün gece artık, saat farkından dolayı tam tarif edemeyeceğim, ama en son nüshasında çıkan haber var biliyorsun. Orada da kampanya yöneticilerinden çok sayıda ismin, 4 kişinin yanılmıyorsam, Rus istihbaratçılarla defalarca görüştüğü ve bu konuda bir soruşturmanın sürdüğünü istihbaratçılar New York Times’a vermişler. Yani Flynn’in dışında da Trump’ın kampanyasını yapan kişiler kampanya sırasında yani seçim öncesinde temastalarmış. Bu da senin demin zikrettiğin “Siz seçimde etkili olun, biz de bunun karşılığında size birtakım istediklerinizi, yaptırımların azaltılması gibi şeyler verelim” pazarlığının da belgeleri yakında pekâlâ çıkabilir gibi gözüküyor.
Evet gerçekten senaryo buysa, taraflar arasında yapılan anlaşma, konuşulan şeyler gerçekten buysa, bu şunu da açıklıyor: Biliyorsun yaptırımlar konusunda Trump’ın atadığı ABD’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi bir hafta on gün evvel dedi ki BM’deki konuşmasında: “Biz Rusya’ya yaptırımları kaldırmayacağız. Kırım’dan geri çekilmediği sürece ve Ukrayna’da daha pozitif bir rol oynamadığı sürece yaptırımlar kalkmayacak” dedi. Ve bu herkesi şaşırtan bir gelişme oldu. Çünkü hiç kimse bunu beklemiyordu. Ve söylenen şey şu: Aslında gerçekten belki de Trump yönetimi bu nedenle bu mesajı vermek istedi. Çünkü bu transkript ortaya çıktı ve bu transkriptin ortaya çıkması o anlaşmayı bir parça, yapılan konuşmayı da açığa, gözler önüne serebilecek durumda. Dolayısıyla Rusya’ya şey mesajı, “Rusya’ya yaptırımlar konusunda yumuşak olmayalım ki bunun üstünü örtebilelim”, bunu da açıklıyor. Trump duyduktan birkaç hafta sonra Flynn’in istifaya zorlanması da bunu açıklıyor. Dolayısıyla şu an her şey spekülatif, çok az şey biliyoruz ama buradaki, Washington’daki yoğun hava bir anlaşmaya varıldığı yönünde.

O zaman şöyle toparlayabiliriz: Trump’ın işi özellikle bürokrasiden ve istihbarat bürokrasisinden dolayı bayağı zor. Medyayla beraber birçok sızıntı olabilir ve birçok şey ortaya çıkabilir. Bu da Trump’ı zor durumda bırakabilir. Ve nitekim daha bir ay içerisinde en önemli isimlerinden birisi gitti. Peki kim gelecek sorusu var. Adını söylemekte hep zorlandığım, Petraeus mu, Patraeus mu? O eski komutan ve onun bir ara dışişleri bakanlığı için adı geçmişti, Trump onunla görüşmüştü. Şimdi Ulusal Güvenlik Danışmanı olma ihtimali var mı? Olursa bu neyi nasıl değiştirir?
Evet onun adı sık geçiyor Ruşen ve Petraeus’un olma ihtimali çok yüksek. Eğer o gelirse Flynn’den farklı olarak… Michael Flynn biraz önce söylediğim gibi İran konusunda çok şahin bir isimdi. İslam’la ilgili düşüncelerini biliyoruz. Yazdığı kitapta İslam dinini bir din olarak ve bir kültür olarak kansere benzetmişti. Bu tabii İsrail sağının hoşuna gitmişti. Fakat Ortadoğu’daki pek çok ülkeyi korkutmuştu. Suriye konusunda çok daha proaktif bir rol oynanması gerektiğini söylüyordu Michael Flynn. Türkiye’yle ilgili, Türkiye’yi daha fazla angaje etmek gerektiğini, Kürtlerle çalışmaya devam etmek gerektiğini vs. söylüyordu. Irak’ta daha pro-aktif bir rol oynanması gerektiğini söylüyordu. Eğer Petraeus gelirse, bence o daha şey bir isim, yani Irak’ta özellikle, Irak’ın yeniden inşasında rol oynamış bir isim. İslam konusunda Flynn kadar toksik bir isim değil. Bölgeyi çok daha iyi biliyor Michael Flynn’den. Benzer bir siyaset izleyebilir. Flynn’in desteklediği gibi daha pro-aktif bir oynanması siyasetini destekleyebilir. İran konusunda Flynn kadar şahin olmayabilir. Fakat bence sonuç itibariyle Trump karar verecek. Son kertede Trump’ın kararı olacak siyaset. O yüzden de ulusal güvenlik danışmanı çok önemli bir pozisyon. Fakat daha evvel de söylediğimiz gibi çok fazla şeye açık değil. Bir isim, o danışman gelip o siyaseti belirleyemeyecek. Mesela İsrail konusunda damadını şey yapmayı düşünüyor Trump. İsrail-Filistin barışı konusunda damadının aktif rol oynamasını istiyor. Dolayısıyla ulusal güvenlik danışmanı ve dışişleri bakanı kim olursa olsun o rolü damadı oynayacak. İran konusunda zaten çok net fikirleri var Trump’ın. O konuda da çok fazla bir manevra alanı olmayacak. Dolayısıyla bence çok fazla bir şeyi olmayacak. Siyaseten çok büyük bir farklılık beklememek lazım.

Evet Gönül, noktayı koyalım. Ömer’siz yaptık. Kendisi kaybetti, kendisi bilir. Haftaya tekrar buluşuyoruz Transatlantik’te. Çok teşekkürler. Ömer Taşpınar’ın katılamadığı yayınımızda Gönül Tol’la önemli konuları, Suriye’yi, Amerika-İsrail ilişkilerini ve Amerikan yönetimindeki ilk büyük depremi konuştuk. Gönül Tol’a çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi akşamlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.