Ekonomi Tıkırında’nın 98. programında Sedat Pişirici, Merkez Bankası’nın faiz artırımı ve Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamaları ile Türkiye İstatistik Kurumu’nun ekonomik güven endeksi verileri üzerinden Türkiye ekonomisinin durumunu ve bu durumda 2021 yılı için belirlenen asgari ücretin ne işe yarayacağını değerlendirdi.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, geçen hafta perşembe günü, yeni guvernör Naci Ağbal başkanlığında toplanarak, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 15’ten yüzde 17’ye yükseltilmesine karar verdi. “Faiz sebep enflasyon netice” ısrarından vazgeçmeyen AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı Merkez Bankası Başkanı’nın ikinci faiz artışı bu.
Hatırlarsanız aynı Erdoğan daha önce, politika faizi yüzde 24’ken, o sırada Merkez Bankası Başkanı olan Murat Çetinkaya’yı “faizi indirmiyor” diye görevden almış, yerine onun yardımcısı Murat Uysal’ı atamıştı. Uysal da 14 aylık görev süresinde politika faizini yüzde 8,25’e kadar düşürmüştü. Ama sonra ne olduysa oldu, döviz kurundaki önlenemez yükselişe, faizi yüzde 10,25’e kadar çıkararak müdahale etmek isteyen Uysal da Erdoğan tarafından görevden alınıverdi. Yerine de Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı, yani gölge Maliye Bakanı, bir dönem de gerçekten Maliye Bakanı, Naci Ağbal atandı. O atamadan iki gün sonra Erdoğan’ın damadı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek, instagrama koyduğu bir mektupla istifa etti, o gün bugündür de kendisinden haber yok!
Merkez Bankası’nın yeni başkanı Naci Ağbal ise Murat Uysal’dan yüzde 10,25 olarak devraldığı politika faizini önce 15’e, sonra 17’ye çıkardı. Bu artışın açıklandığı metinde şöyle deniyor:
“Milli gelir verileri ve son çeyreğe ilişkin göstergeler iktisadi faaliyette güçlü bir seyre işaret etmektedir. Ancak, artan vaka sayıları nedeniyle getirilen kısıtlamalar, başta hizmetler sektörü olmak üzere iktisadi faaliyetin kısa vadeli görünümüne dair belirsizlik oluşturmaktadır. Diğer yandan, salgın döneminde sağlanan yüksek kredi büyümesinin birikimli etkileriyle güç kazanan iç talep cari işlemler açığını artırmaktadır.
“İç talep koşulları, döviz kuru başta olmak üzere birikimli maliyet etkileri, uluslararası gıda ve diğer emtia fiyatlarındaki yükseliş ve enflasyon beklentilerindeki bozulma, fiyatlama davranışları ve enflasyon görünümünü olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Bu doğrultuda Para Politikası Kurulu, enflasyon görünümüne dair risklerin bertaraf edilmesi, enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve dezenflasyon sürecinin en kısa sürede yeniden tesisi için, 2021 yıl sonu tahmin hedefini göz önünde bulundurarak, güçlü bir parasal sıkılaştırma yapılmasına karar vermiştir.
“Önümüzdeki dönemde parasal duruşun sıkılığı, enflasyonu etkileyen tüm unsurlar dikkate alınarak, enflasyonda kalıcı düşüşe ve fiyat istikrarına işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar kararlılıkla sürdürülecektir.”
Merkez Bankası’nın “kararlılıkla sürdüreceğim dediği “parasal duruşun sıkılığı”nın adı “sıkı para politikası”dır. Mucidi de Milton Friedman’dır. Bu politikanın özü, para arzını azaltıp iç talebi daraltarak enflasyonu kontrol etmektir. Yani Merkez Bankası’nın şimdi yapmak istediği, faizi yükselterek Türk Lirası’nı piyasadan çekmek, buna bağlı olarak dövize yönelen birikimin yüksek faizli TL mevduata yönelmesini, yine satın almaya yönelecek TL’nin banka mevduatını tercih etmesini sağlamak, yanı sıra kredi faizlerinin de yükselmesi ile birlikte özellikle tüketici kredisi kullanımının ve beraberinde ticari kredi genişlemesinin önüne geçmek, bu sayede talebi daraltmak, talep edilmeyen mal ve hizmetin fiyatını, dolayısıyla enflasyonu düşürmek, arada da döviz kurunu geriletmek.
Gelgelelim, dün parayı saçan bu iktidar, reel sektörün dövizle borçlanmasını teşvik eden bu iktidar, krediyi ucuzlatan bu iktidar, krediyi alıp yatırım yapacağına, iktidara güvenmeyip döviz alan bu ülkenin seçmeni. Bugün koronavirüs salgını almış başını gitmiş, özellikle hizmet sektöründeki işletmeler kapanmış (ki doğru karar), hayat pahalılığı almış başını gitmiş, kısa çalışma ödeneği diye millet fiilen işsiz, para yok, olan paranın satın alacağı makul fiyatta mal ve hizmet yok, fiziki olarak mal var ama hizmet yok. Bu şartlar altında parayı sıkılaştırsan ne olacak, sıkılaştırmasan ne olacak! Sözün özü, memleketi ekonomik krize sürüklediler, ayakları suya erince teoriye göre davranmayı seçtiler ama şimdi de realiteyi ıskalıyorlar.
Bakın nasıl ıskalıyorlar. Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal, faizi artırdıktan bir gün sonra TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda para politikasıyla ilgili sunumunda, son çeyreğe ilişkin göstergelerin, ekonomik faaliyette güçlü bir seyre işaret ettiğini söylüyor. Fiyat istikrarı ile istikrarlı ve hızlı büyüme arasındaki pozitif ilişkinin, ekonomideki öngörülebilirliğin sağlanmasıyla iş ve yatırım ortamının iyileşmesinden kaynaklandığını savunuyor. Üretim, tüketim ve yatırımda güçlü ivmenin devam ettiğini ileri sürüyor. Ekonomide toparlanmayla istihdam imkanının da kademeli olarak arttığına dikkat çekiyor. Birbirinden şahane açıklamalar.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Aynı gün Merkez Bankası da Aralık 2020’ye ilişkin reel kesim güven endeksi ve imalat sanayi kapasite kullanım oranlarını açıklıyor. Reel kesim güven endeksi 106,8 seviyesine yükselmiş, imalat sanayi kapasite kullanım oranı ise yüzde 75,6 ile yatay seyretmiş. Reel kesim güven endeksinde 106,8 değeri görülmüş ya banka “Verinin 100’ün üzerinde gerçekleşmesi ankete katılan reel kesim temsilcilerinin ekonomik faaliyetlere ilişkin güveninin arttığına işaret ediyor” diye takdim ediyor bu değeri ki bu değer Kasım 2020’de de 100’ün üzerindeydi, 103,9’du. Reel kesim güven endeksi koronavirüs salgınının etkisiyle nisan ayında 66,80 değerine kadar gerilemiş, takip eden dönemde yükselerek ekim ayında 108,10 ile 2020 yılının zirvesini görmüştü.
Merkez Bankası’na göre, ekonomik faaliyetlere ilişkin güveni artan reel kesim, bir başka deyişle imalat sanayii, kapasite kullanım oranına bakıldığında ise tedirgin. Kasım 2020’de yüzde 75,8 olan imalat sanayii kapasite kullanım oranı, Aralık 2020’deki yüzde 75,6 ile yatay bir seyir izlemiş.
Bitmedi… Bir cuma gününde neler oldu neler… Aynı gün, Merkez Bankası’ndan, hem başkanın ağzından hem kurumsal olarak birbirinden cesaret verici, birbirinden teşvik edici açıklamaların geldiği gün, Türkiye İstatistik Kurumu da (TÜİK) aralık ayında, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörlerinde kurumsal güvenin çöktüğünü duyurdu. TÜİK’in açıkladığı aralık ayı verilerine göre güven endeksi, ekim ayına göre hizmet sektöründe %9,2, perakende ticaret sektöründe %7,8 ve inşaat sektöründe %7,2 gerilemiş. Hizmet sektörü güven endeksi değeri 70,4, perakende ticaret sektörü güven endeksi değeri 87,6, İnşaat sektörü güven endeksi değeri ise 73,3 olmuş.
Hani Merkez Bankası, reel kesim güven endeksi verisi için “Verinin 100’ün üzerinde gerçekleşmesi ankete katılan reel kesim temsilcilerinin ekonomik faaliyetlere ilişkin güveninin arttığına işaret ediyor” diyordu ya TÜİK de “Sektörel güven endeksleri 0-200 aralığında değer alabiliyor. Endeksin 100’den büyük olması sektörün mevcut ve gelecek döneme ilişkin iyimserliğini, 100’den küçük olması ise kötümserliğini gösteriyor” diyor.
Memleketin “bağımsız” Merkez Bankası’nın anketine göre ekonomik faaliyetlere ilişkin reel kesimin güveni artarken, başında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın bulunduğu hükümetin Hazine ve Maliye Bakanı’na bağlı TÜİK’e göre hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri gidişattan memnun değil. Kafanız karıştı değil mi? Benim de öyle!
Gelelim bugüne… Muhtemelen sizleri ilgilendirmiyordur, bu programı izlediğinize göre hepinizin ekonomisi tıkırındadır ama ben yine de haber vermiş olayım. Bugün, 2021 yılının asgari ücreti açıklandı: Brüt 3.577 lira 50 kuruş, net 2.825 lira 90 kuruş. Asgari ücret 2020’de brüt 2.943 TL, net 2.324 lira 70 kuruştu. Demek ki 2021 asgari ücreti 2020’ye göre yüzde 21 zam görmüş.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun eylül 2020 verilerine göre işgücünü oluşturan nüfusumuz 31 milyon 704 bin kişi. Bu vatandaşların 27 milyon 707 bini çalışıyor, 4 milyon 16 bini ise işsiz. 15 yaş ve üzeri nüfusumuz 62 milyon 834 bin, bu nüfusun 31 milyon 110 bini işgücüne dahil değil. Neden dahil değil? 4 milyon 136 bini çalışmaya hazır ama iş aramıyor ki bunların da 1 milyon 402 bini artık bir iş bulma ümidini kaybetmiş! 10 milyon 56 bini ev işleri ile meşgul, yani “ev kızı”, “ev kadını” dedikleri. 4 milyon 313 bini eğitimde öğretimde. 4 milyon 806 bini emekli. 4 milyon 954 bini çalışamaz halde. 77 bini mevsimlik işçi. 2 milyon 769 bin kişiyi de “diğer” kategorisinde göstermiş TÜİK.
Bu tablodaki 27 milyon 707 bin çalışanın ne kadarının asgari ücret ile çalıştığına ilişkin resmi bir veri yok. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Merkezi tarafından her yıl düzenli olarak hazırlanan asgari ücret araştırmasının 2021 verilerine göre ise bu 27 milyon 707 bin kişinin 10 milyon kadarı asgari ücret ve civarında bir aylık ücret alıyor. Daha önce de defalarca söyledim, satın alacak gücü olmayana mal ve hizmet satamazsınız. Ürettiğiniz her şeyi ihraç edecek haliniz de yok. “Medarı maişet motoru”, önce bu ülkede hakkı ile çalışacak. Önce bu ülkenin insanları iş, güç, para, pul, ev, bark sahibi olacak. Aç insanla, işsiz insanla, mutsuz insanla, eğitimsiz insanla, çalışanının üçte biri asgari ücret ile geçinmeye çabalayan bir toplumla ne adalet olur ne de kalkınma.