Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sedat Pişirici ile Ekonomi Tıkırında (105): Reformdan anayasaya

Ekonomi Tıkırında’nın 105. yayınında Sedat Pişirici, ekonomik veriler ve tarihi gerçekler ışığında, söz verdiği reformların daha paketini hazırlamadan yeni anayasayı konuşmaya başlayan siyasi iktidarın tavrının ekonomik kriz açısından nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirdi.

Malumunuz, AKP Genel Başkanı ve 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sözünü dinlemeyip faizleri düşürmeyen Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı görevden alıp yerine yardımcısı Murat Uysal’ı atamıştı. O da yüzde 24 olarak devraldığı politika faizini uysal uysal yüzde 8,25’e kadar indirmişti. Ama bu da koltuğunu korumasına yetmedi, makamını gölge maliye bakanı Naci Ağbal’a kaptırdı. Gölge maliye bakanı Merkez Bankası Başkanı olunca da gerçek maliye bakanı Berat Albayrak istifayı çaktı. Erdoğan, damadı Albayrak’ın yerine AKP hükümetlerinin eski bakanlarından Lütfi Elvan’ı atadıktan sonra ekonomide, hukukta ve demokraside reform yapılacağını ilan etti. Bu reformları paketleyecek olan Hazine ve Maliye Bakanı ile Adalet Bakanı da bir gayret TOBB, TÜSİAD ve MÜSİAD ile istişareye girişti. Sonrası… Sonrası yok. Sonrası olmadığı gibi, Erdoğan reformları yapmadan yeni bir anayasa yapmaktan söz etmeye başladı. 

Bu programın konusu, adı üzerinde ekonomi. Yanı sıra da siyaset, çünkü hayatımızı ilgilendiren ekonomik kararları siyasetçiler alıyor. Ekonomik reformlar ile ilgili çalışmalarının sonuçlarını beklediğimiz siyasi kişilik ise herkesten önce Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan. Ama o ne yapıyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı olarak, vefatının 103. yılında, Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit’i “rahmet, minnet ve saygı” ile anıyor. Rahmet ve saygı bir yana, neden “minnet” ile anıyor, merak konusu. Dolayısı ile 2. Abdülhamit, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’a ne iyilik yapmış olabilir ki kendini ona karşı borçlu hissediyor?

Elvan’ın Abdülhamit’i minnetle andığı sosyal medya paylaşımı bende bir başka merak uyandırdı, üşenmedim, acaba üyesi olduğu hükümette başka kimler Abdülhamit’i anmış diye baktım. 100. ölüm yıldönümünde Abdülhamid için törenler yapmış, onu “dünyanın son evrensel imparatoru” diye anmış, cumhurbaşkanlığı hükümetinin başı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu sefer anmamış! Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay anmamış. İstanbul’daki “Sultan 2. Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi”nin bağlı olduğu Sağlık Bakanı Fahrettin Koca dahi anmamış. Kim anmış! Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu. Kurum ile Kasapoğlu da Lütfi Elvan gibi nedense Abdülhamit’e minnet duyduklarını beyan etmişler. Zehra Zümrüt Selçuk ise Necip Fazıl Kısakürek’ten alıntıladığı “Abdülhamit’i anlamak, her şeyi anlamak olacaktır…” cümlesini paylaşımına manşet yapmış.

Abülhamit’in neyini anlamak gerekiyor? Amcası Abdülaziz’in intiharı, abisi 5. Murat’ın çıldırmasının ardından, “anayasa” sözü verip tahta çıkmış. İlan ettiği “Meşrutiyet”i iki sene sonra Meclis’i kapatarak sona erdirmiş. Saltanatı boyunca ülkeyi, dört bir yana saldığı hafiyelerinin ihbarları ile Yıldız Sarayı’ndan yönetmiş. “En çok okul yaptıran, maarife en çok önem veren padişah” diyorlar ama okulları açmakta asıl niyeti, saltana bağlı kadrolar yetiştirmekmiş. 

Osmanlı’nın ödeyemediği 252 milyon altın tutarındaki dış borcun tahsili amacı ile Düyunu Umumiye, Abdülhamit’in saltanatı sırasında 1881 yılında kuruldu. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da son taksidi 1954’te ödenmek üzere, bu borcun büyük bölümünü Türkiye Cumhuriyeti ödedi. Düyunu Umumiye’nin kurulması ile Osmanlı ekonomik bağımsızlığını kaybetti. Memleketin her yerinde sözü geçen 2. Abdülhamit bir tek Düyunu Umumiye’ye söz geçiremiyordu. Çünkü Düyunu Umumiye’yi, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Avusturya-Macaristan devletlerinin temsilcileri yönetiyordu. Ödenemeyen dış borcun tahsilatını içerde toplanacak vergiler yolu ile Düyunu Umumiye’ye devreden 2. Abdülhamid, 1881’den 1908’e kadar 12 kere daha dış borç aldı.

Rus ordusu, 2. Abdülhamit’in saltanatında İstanbul’un kapısına dayanıp, bugünkü Yeşilköy’de karargah kurdu. Savaş kaybedilirken Abdülhamit’in adamları, Plevne yenilgisini destanlarla türkülerle, bir zafermiş gibi halka yutturmaya çalışıyordu. İşler kötü giderken başarı öyküleri uydurmak, o günlerde başlamış bir gelenek.

Birinci Meşrutiyet’i ilan edip iki yıl sonra Meclis’i kapatarak son veren Abdülhamit, 1908’de mecburen ikinci Meşrutiyet’i ilan etti. Ondan bir yıl sonra da tahtından indirildi. 2. Abdülhamit’in 31 yıllık istibdadında Osmanlı, 1 milyon 600 bin kilometrekare toprak kaybetti. Kıbrıs’ı ve Mısır’ı İngiltere’ye, Tunus’u Fransa’ya, Bosna’yı Avusturya’ya, Girit’i Yunanistan’a kaptıran 2. Abdülhamid’di. Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan ve Romanya, onun hükümdarlığı sırasında bağımsızlığını ilan etti.

Siyasi iktidarın minnetle andığı ve anlamaya çalıştığı 2. Abdülhamid bu. Yine bu siyasi iktidarın yönettiği Türkiye’nin ekonomisi de şu: Dış borç 421 milyar 800 milyon dolar. İç borç 1 trilyon 75 milyar lira. Kişi başına milli gelir 8 bin 422 dolar. Ocak ayında tüketici fiyatları enflasyonu %14,97, gıda fiyatları enflasyonu %18,11, üretici fiyatları enflasyonu %26,16. 

Kasım 2020’de işsizlik oranı %12,9, işsiz sayısı 4 milyon 5 bin, geniş işsizlik oranı %22,3, geniş işsiz sayısı 8 milyon 939 bin. Kasım 2020’de istihdam edilenlerin sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 103 bin kişi azalarak 27 milyon 66 bin kişi olmuş. Kasım 2020’de istihdam edilenlerin oranı ise 2,7 puanlık azalış ile %42,9. Tarım sektöründe istihdam edilenlerin 361 bini, sanayi sektöründe istihdam edilenlerin 91 bini, hizmet sektöründe istihdam edilenlerin 751 bini artık bu sektörlerde çalışmıyor. İnşaat sektöründe çalışanların sayısı ise Kasım 2020’de 101 bin kişi artmış. Artmış ama memlekette istihdam edilenlerin %6,2’si inşaat, %16,7’si tarım, %20,9’u sanayi, %56,2’si ise hizmet sektöründe çalışıyor. Kasım 2020’de memleketin işgücü de bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 406 bin kişi azalıp, 31 milyon 71 bin kişi olmuş. İşgücüne katılma oranı ise 3,2 puanlık azalış ile %49,3’e gerilemiş.

Kasım 2020’de genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,9 puanlık artışla %25,4, istihdam oranı ise 3 puan azalarak %29,6 olmuş. Aynı dönemde gençlerin işgücüne katılma oranı da 3,6 puanlık azalışla %39,6 seviyesine gerilemiş. Ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,9 puanlık artışla %27,1 olmuş.

Memleketteki işsizlik öylesine yakıcı ki herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların toplam çalışanlar içindeki payını gösteren kayıtdışı çalışanların oranı bile, bir önceki yılın aynı dönemine göre 4,1 puan azalarak %29,7 olmuş.

Bunlar hep Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri. Şunlar da öyle: Kasım 2020’de memlekette iş aramayıp da çalışmaya hazır olanların sayısı 4 milyon 832 bin. Bunların 1 milyon 674 bini, bir iş bulma ümidi kalmadığını beyan ediyor. Memleketteki işgücünün bir parçası olan 2 milyon 306 bin kişi ücretsiz aile işçisi. 9 milyon 773 bin kişi ise ev işleri ile meşgul görünüyor. Yine TÜİK’e göre, memleketteki 5 milyon 154 bin kişi çalışamaz haldeymiş.

İşsiz olanların iş aramaya başlamadan önceki durumları da dikkat çekici. 538 bini işten çıkarılmış. Koronavirüs salgını nedeniyle işten çıkarmak yasaklanmışken bu sayı ne anlama geliyor? 243 bin kişi ya iflas etmiş ya da işyeri kapanmış. 115 bin kişi emekli ama aynı zamanda iş arıyor. 592 bin kişi ise bir iş bulmak için eğitimini bırakmış. Tekrar ediyorum, 592 bin kişi, bir iş bulabilmek için eğitimini terk etmiş.

Bütün bu işsizliğe karşılık, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın derlediği verilere göre, 2020 yılı dördüncü döneminde toplam kamu istihdamı 2019 yılının aynı dönemine göre %3,2 oranında artarak 4 milyon 792 bin kişiye yükselmiş. Özel sektörün 4 milyon 5 bin işsizine karşılık, devletin 4 milyon 792 bin çalışanı. 

İşsiz kalıp da iş arayanların 668 bini, daha önce sanayi sektöründe çalışıyormuş! TÜİK geçen hafta Aralık 2020’in sanayi üretimi verilerini açıkladı. Sanayi üretimi yıllık %9, aylık %1,3 oranında artmış. Alt sektörlerde imalat sanayii önemli. Aralık 2020’de yıllık %9,5, aylık %1,4 oranında yükselmiş. Sanayi üretimi Nisan 2020’deki %31,4’lük gerilemenin ardından Mayıs 2020’deki %17,4’lük artış ile birlikte sekiz aydır toparlanmayı sürdürüyor.

Öte yandan, yine TÜİK’in açıkladığı verilere göre sanayi, inşaat, ticaret ve hizmet sektörleri toplamında ciro, Aralık 2020’de yıllık %28,6 oranında artmış ama aylık %0,4 azalmış; perakende satış hacmi yıllık %0,6 artmış, aylık %4,2 azalmış. Ancak, perakende satış hacmi azalırken, perakende ciro yıllık %15,9 artmış, aylık %2,7 azalmış. Perakende satış hacmi azalırken ciroların artması, mal ve hizmete yapılan zammın da bir göstergesidir. Üretici fiyatları enflasyonunun tüketici fiyatlarından yüksek olması da tüketici fiyatlarına gelecekte zam yapılacağını, yani enflasyonun artacağını gösterir.

Enflasyonu düşürmek ya da kontrol altına almak, siyaseten hükümetin, kurumsal olarak da Merkez Bankası’nın işi. Bu iki yapı, Türkiye’nin bir ekonomik sıkıntı içinde olduğunu Kasım 2020’de itiraf etti, reform yapılacağını ilan etti. Az önce de değindiğim gibi, Hazine ve Maliye Bakanı ile Adalet Bakanı TOBB, TÜSİAD ve MÜSİAD ile görüştü. Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal da onlardan ayrı olarak “2023 yılında %5 düzeyinde oluşacak fiyat istikrarı hedefine ilişkin bilgilendirmek ve bu hedef etrafında toplumsal sahiplenme sağlamak amacıyla” TESK, TOBB, MÜSİAD ve TÜSİAD ile görüştü. (Burada bir parantez açayım, Naci Ağbal’ın kişisel Twitter hesabı 10 Kasım 2020’de donmuş. Ağbal en son o tarihte, ölümünün 82. yıldönümünde Atatürk’ü anan bir tweet atmış.)

Bugün 15 Şubat 2021 Pazartesi. Sizin saat 15.30’da izlediğiniz bu yayını birkaç saat önce kaydettim ve o sırada ekonomik reform paketine ilişkin hala herhangi bir haber yoktu. Ama başka haberler var eksik meksik “duyurulan”, gözümüze kulağımıza sokulan. AKP Genel Başkanı ve 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Şubat’ta, partisinin Bayburt, Giresun, Niğde ve Zonguldak il kongrelerine canlı bağlantıyla katıldığında, “çarşamba günü millete sesleniş konuşmasında birçok güzellikleri açıklayacağını” söylemişti. Çarşamba geldi geçti, Erdoğan, bırakın güzellik açıklamayı millete dahi seslenemedi. Millet ise güzel haber beklerken acı haber ile karşılaştı. Irak’ın kuzeyinde, PKK’nin kamplarının bulunduğu Gara bölgesinde yapılan operasyonda bir yüzbaşı ile bir astsubay hayatını kaybetmişti. Bu haber günbegün gelişti ve şu aşamaya geldi: Gara’daki PKK kampında asker, polis, MİT görevlisi 13 kişi esir tutuluyordu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıkladığına göre, Erdoğan’ın millete seslenip birçok güzellikleri açıklayacağı 10 Şubat 2021 Çarşamba günü, “Pençe Kartal-2 Harekatı” başlatıldı. Harekatın hemen başında ikisi yüzbaşı biri astsubay üç komando hayatını kaybetti. PKK’nin elindeki esirler de bir mağarada, öldürülmüş halde bulundu. 

Milli Savunma Bakanı olan biteni açıklarken 13 kişinin sivil vatandaş olduğunu söyledi. Onun ardından konuşan Genelkurmay Başkanı Sabri Güler, 13 kişinin arasında 2015-2016 döneminde kaçırılmış askeri personel bulunduğundan söz etti. Daha sonra bir basın toplantısı düzenleyen Malatya Valisi Aydın Baruş, 13 kişiden 10’unun kimliğini açıkladı ve görüldü ki aralarında altı asker ve iki polis var.

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum AKP her gün üç-beş tane yaparak, hızla il kongrelerini tamamlamaya çalışıyor. Erdoğan’ın ekonomide, hukukta ve demokraside reform sözü, vatandaşa haftada beş adet ücretsiz maske dağıtma sözüne dönecek gibi görünüyor. “Yeni anayasa” da kadrodaki yerini aldı. İktidarın küçük ortağının 2018’deki gibi ortaya fırlayıp “erken seçim isterük” demesi yakındır.

Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları olduğu, koronavirüs salgınının bu sıkıntıyı derinleştirdiği, iktidarın bununla baş edemediği ortada. Enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik ile baş edilemediği sürece iktidarda kalınamayacağı da ortada. O nedenle ilgiyi uzak tutmak, sıkıntıyı unutturmak, ekonomik krizi perdelemek için her gün gündeme ya bir başarı öyküsü, ya bir mağduriyet hikayesi, ya bir tartışma ya da bir kutuplaştırma konusu getirilmeye çalışılıyor.  

AKP Genel Başkanı ve 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 Şubat 2021 Pazartesi günü, cumhurbaşkanlığı kabine toplantısının ardından yaptığı “Belki de şimdi Türkiye’nin tekrar anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir” açıklaması, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi krizi için yeni bir dönemin başlangıcıdır. 1 Şubat’tan sonra patlayan her iyi ve kötü haber, iktidarı kaybetmemek için en elverişli seçim ortamının hazırlanmasına hizmet edecek. Bana kalırsa Türkiye, 1 Şubat 2021 itibarı ile seçim sathı mailine girmiştir.

Erdoğan, “Türkiye’de sorunların kaynağının 1960’tan beri darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu ortadadır” diyor, “Belki de ülkemizde yeni bir anayasa tartışması başlamalıdır” diye konuşuyor. Yandaş kalemşör Erdoğan’ın, cumhuriyetin 100. yılında, “yeniden kuruluş anayasası” hazırlamayı önerdiğini, o nedenle yeni anayasanın, ruhu, felsefesi ve adıyla, “yeniden kuruluş anayasası” olarak tanımlandığını yazıyor.

En başta anlattım, 2 Abdülhamid, yeni anayasa sözü vererek tahta oturdu, iki yıl sonra da meclisi kapatıp Birinci Meşrutiyet’e son verdi. Bu bakımdan, Abdülhamid hayranlarının anayasa ve reform sözlerine ihtiyatlı yaklaşmakta yarar var. 2. Abdülhamid şehzadeliği sırasında Namık Kemal ve Ziya Paşa ile takılıyordu, padişah olduğunda ikisini de söz verdiği anayasanın hazırlanacağı komisyona aldı. Ama meclisi kapatıp anayasal monarşiye son verdiğinde, Namık Kemal’i de Ziya Paşa’yı da İstanbul’dan uzaklaştırıp, ada ada, vilayet vilayet dolaştırdı. O nedenle iktidarın hazırlayacağı yeni bir anayasaya omuz verecek olanlar, bavullarını da kapının arkasında hazır tutsunlar. Abdülhamid’i minnet ile anan, yani kendini ona karşı borçlu hissedenler de Osmanlı’nın ekonomik bağımsızlığını ilk onun saltanatı sırasında kaybettiğini, bu nedenle Düyunu Umumiye’nin, borçlar idaresinin, 2. Abdülhamid’in iktidarı sırasında kurulduğunu ama borcu da en sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kapattığını unutmasınlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.