Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Susma Platformu, 2020 yılında Türkiye’deki sansür ve otosansüre dair raporunu açıkladı: “Yaşananlar son kalan özgür sesleri susturma çabaları “

Susma Platformu, Türkiye’de Sansür ve Otosansür: 2020 Yılının Değerlendirmesi” başlıklı raporunun sonuçlarını, çevrimiçi düzenlenen toplantıda paylaştı. Rapora göre sansür ve benzeri ifade özgürlüğü ihlallerinin en fazla yaşandığı alan “gazetecilik” olurken sosyal medya kuruluşlarına yönelik düzenlemeler “son kalan özgür sesleri susturma çabaları” olarak nitelendirildi.

Susma Sansüre ve Otosansüre Karşı Platform, 2019 ve 2020 yıllarının Aralık aylarını kapsayan “Türkiye’de Sansür ve Otosansür: 2020 Yılının Değerlendirmesi” başlıklı  raporunu dün (25 Şubat) düzenlediği çevrimiçi etkinlikte açıkladı. Raporda, 2020 yılında gazetecilik, yayıncılık, sinema, tiyatro, müzik, görsel sanatlar, internet yayıncılığı, radyo ve televizyon alanlarında yaşanan sansür, otosansür ve benzeri ifade özgürlüğü kısıtlamaları değerlendirildi.

Rapora göre, sansür ve benzeri ifade özgürlüğü ihlallerinin en fazla yaşandığı alan yüzde 28 ile gazetecilik oldu. 2020 yılı içinde kaydedilen toplam 489 vakanın 137’si gazetecilik alanında gerçekleşti. Gazeteciliği, yüzde 9 ile müzik takip etti. Yayıncılık alanında ise geçen yıl boyunca 33 sansür ve benzeri vaka kaydedilirken radyo-televizyon alanında 33 vaka yaşandı. Kültür-sanat üretiminin performans ve görsel sanatlar dallarında kaydedilen sansür vakalarının oranı ise yüzde 4 olarak açıklandı. Sinemada ve internet yayıncılığında yaşanan sansür vakalarının oranı yaklaşık yüzde 3 olarak kaydedildi. 

Susma Platformu’ndan Alican Acanerler, toplantıda yaptığı konuşmada, Gazetecileri Koruma Komitesi’nin 2020 yılının Aralık ayı raporuna göre Türkiye’nin Çin’den sonra en çok gazeteciye hapis cezası veren ikinci ülke konumunda olduğunu hatırlattı. “Sosyal medya ve haber ilişkisi” hakkında konuşan platform üyelerinden Kültigin Kağan Akbulut da “Ana akım medyanın güçlü aktörleri birer birer iktidarın direkt gözetimi ve yönetimi altına girerken son kalan özgür alanlardan sosyal medyanın da bu yıl soruşturmalarla ve yasalarla boğulmaya çalışıldığını gördük. Birçok gazeteci, sanatçı ve vatandaş hakkında sosyal medyada yaptıkları paylaşımlar nedeniyle davalar açıldı” dedi. 

Akbulut, yılın öne çıkan gelişmelerinden biri olarak, 1 Ekim 2020’de yürürlüğe giren sosyal medya yasasına da değindi. “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile yabancı sosyal ağ sağlayıcılarına Türkiye’de temsilci bulundurma ve kullanıcılarının verilerini Türkiye’de bulundurma zorunluluğu getirilmesini Akbulut, “büyük bir sansür ve otosansür mekanizmasının bir parçası, son kalan özgür sesleri susturma çabası” olarak tanımladı. 

Platformdan Ayşen Güven ise özgür sesleri susturma çabasına örnek olarak genç komedyenlerin hedef haline getirilmesini, tiyatro sahnelerinin kapatılmasını ve bu nedenle tiyatro topluluklarının dağılmasını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenecek Kürtçe bir oyunun yasaklanmasını, kayyum atanan şehirlerin şehir tiyatrolarında yaşanan işten çıkarmaları gösterdi.

Rapora göre, sansür ve yasakları en çok uygulayan kurumlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve Basın İlan Kurumu (BİK) gibi kamu kurumları oldu. 2020 yılı içinde kültür, sanat, medya alanlarında sansür ve benzeri ifade özgürlüğü kısıtlayıcı uygulamaları gerçekleştiren aktörlerin yüzde 79’u kamu kurumuydu. 

Raporda öne çıkan bir diğer kurum da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı oldu. Bakanlığa bağlı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu yıl boyunca birçok kitabı “muzır”(sağlığa zararlı) ilan etti. Susma platformundan Lara Güney Özlen, kurulun, bu yıl yayıncılık alanında en çok öne çıkan sansür uygulayıcısı olduğunu belirterek, bakanlığın 2020 yılının son günlerinde açtığı Muzır İçeriklerle Mücadele (MİM) Programı kapsamındaki WhatsApp ihbar hattını da hatırlattı. 

İçişleri Bakanlığı da öne çıkan bir diğer aktör olarak, askeri operasyonlar ve koronavirüs salgını gibi konulara dair sosyal medya paylaşımı yapanlara çeşitli soruşturmalar açtı. Rapora göre Kültür ve Turizm Bakanlığı da sergi ve oyunları salon ve mekânlardan son anda mahrum bırakarak, dizi senaryolarına onay vermeyerek ve salgın sürecinde sanatçıları devlet desteğinden mahrum bırakarak ifade özgürlüğünün önüne engeller koyan önemli bir aktör oldu.

Susma Platformu, 2020 yılı içinde arşivlediği sansür ile bağlantılı vakalar için resmi makamların gösterdiği gerekçeleri de inceledi. Kültür-sanat alanında yaşanan sansür, yasaklama ve benzeri olaylarda makamların yaptıkları resmi açıklamalarda en sık kullandıkları gerekçenin “cumhurbaşkanına, kamu görevlisine ya da diğer kişilere hakaret etme” olduğu görüldü. Rapora göre, bu gerekçenin ardından ise sırasıyla “örgüt propagandası yapmak,” “örgüt üyesi olmak” ve “örgüte yardım etmek” geldi.

“Olası provokasyon ve toplumsal olayları önleme,” “genel asayiş, huzur ve barış ortamının sağlanması,” “genel ahlak,” “müstehcenlik suçu,” ““halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” gibi gerekçeler de sansür, otosansür, yasak, karalamacılık, linç kampanyası, engelleme ve benzeri vakalarda dile getirilen sebepler arasında yer aldı.

Susma, 2020 yılında karşılaşılan sansür vakalarında kullanılan yöntemleri de araştırdı. Rapora göre, sansür ve otosansür başta olmak üzere her türlü ifade özgürlüğü kısıtlamaları bu yıl yüzde 33 oranıyla en çok “soruşturmalar, davalar, gözaltılar ve benzeri adli süreçler” aracılığıyla yapıldı. Ardından yüzde 16 oranıyla “erişim engeli ve mahrum bırakma” geldi.

Raporda, “mahrum bırakma” başlığının altında gazetelere ilan ve reklam cezası keserek gelirden mahrum bırakmak, sergileri ve tiyatro oyunlarını salonsuz bırakmak, sanatçıları ihraç etmek, kitapların satışına engel olmak, gazetecilerin sarı basın kartlarını iptal etmek, kültür merkezlerini, kütüphaneleri ve sinema salonlarını kapatmak, Kürtçe tabelaları kaldırmak gibi uygulamaların olduğu aktarıldı. Bunların yanı sıra “eylem/etkinlik yasağı”, “eserin bütünlüğünü bozma”, “polis baskını”, “hedef gösterme/tehdit etme”, “muzır neşriyat ilan etme” gibi yöntemlerin kullanıldığı belirtildi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.